Birçoğunuzun bildiği üzere Diyarbakır doğmuş orada büyümüş son 11 yıldır da İzmir’de ikamet eden, ekmeğini gazetecilikten çıkaran biriyim. Bu kentte gazeteci kimliğim ile girdiğim tüm kurumlarda genelde hep benzer soruyla karşılaştım; “Ne olacak bu Kürt sorunu?”. Soranların yüzde 80’i(emin olun rakam abartı değil) üstenci bir tutum ile sorgulamak ya da siyasi düşüncemi öğrenmek yani akıllarındaki “bu adamda onlardan mı?” sorusuna cevap bulmak adına yöneltti bu soruyu. Geri kalanlarda orada yaşamı öğrenmek ve bölgede 12 yıl yaptığım gazetecilik öngörüm ile durumu tahlil etmem adına sordular. Mümkün oldukça açık anlatmaya çalıştım ve her defasında “Orada yaşamadan, empati yapamadan objektif olunmaz” diyerek bitirdim cevabımı.
İşte bu soru özellikle son 4-5 aydır Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde artan olaylar ve sokak çatışmaları sonrası yaşanan sokağa çıkma yasağı sonrası daha da arttı. O kadar arttı ki inanın anlatmaktan yoruldum ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Her ne kadar İzmir’de yaşasam da ailemin tüm fertleri Diyarbakır’da ikamet ediyor. Bende çok sık gelip gittiğim için konuyla direk bilgi sahibiyim. Öncelikle şunu belirteyim, 25 gündür sokağa çıkma yasağı olan Sur ilçesi Diyarbakır’ın ilk yerleşim yeri ve Çin Seddi’nden sonra en uzun surlarının içinde kaldığı için bu ismi almıştır. Kentin ekonomisi ve ticareti buradadır. Yaklaşık 130 bin kişi ikamet eder. Ticaret merkezi olması nedeniyle gündüz nüfusu ise 500 binin üzerindedir. İslam mimarisinin en önemli eserleri bu bölgede yer alırken, İslam Dünyası’nın 3’üncü Harem-ül Şerif(Kıblesi) olan Ulucami’de bu bölgededir. (Bu sokağa çıkma yasakları nedeniyle İslam Ordularının kenti fethinden 1376 sene sonra ilk kez Cuma Namazı kılınamadı) İşte böylesi bir kentte sokağa çıkma yasağı var.
Sadece Sur değil Diyarbakır’ın Bismil, Silvan ilçe merkezleri ile Hazro, Hani, Kocaköy ve Lice kırsallarında, Şırnak’ın Cizre ve Silopi, Mardin’in Dargeçit, Nusaybin ve Kızıltepe, Hakkari’nin Yüksekova ilçelerinde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Bu sokağa çıkma yasaklarında ilk dönemlerde sadece polis operasyon yaparken son dönemde Sur, Silopi ve Cizre’de askerlerde müdahale etmeye başladı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra ilk kez tanklar sokaklarda aktif olarak operasyonlara katılıyor. Bazı mevziler tanklarla ateş altına alınıyor. Örneğin Diyarbakır’da sadece Sur’da sokağa çıkma yasağı var kentin diğer ilçeleri sakin sanmayın. Tüm kent ayakta hergün birkaç kez diğer ilçelerde yaşayan büyük kalabalıklar toplanıp Sur’da uygulanan sokağa çıkma yasağının kaldırılması için eylem yapıp ilçeye girmeye çalışıyor. Bu nedenle kentin diğer sokaklarında da sık sık sokakta polis eylemci çatışması var. Kentin sokaklarında sürekli bir biber gazı dumanı ve kokusu mevcut ve günün her saatinde sık sık silah sesleri geliyor. Bu silah seslerine son günlerde top sesleri de eklenmiş vaziyette. İşte bu şartlarda insanlar yaşam sürüyor. Bu arada Diyarbakır’ı bilmeyenler için diyeyim, “Doğu’nun Parisi” olarak bilinen kentin merkezinde bulunan Sur, Bağlar, Yenişehir ve Kayapınar ilçelerinin toplam nüfusu bir milyon yüz bin civarında.
NE OLDU DA BU HALE GELDİ?
Diyarbakır’da yaşadığım yıllar dahil, (Hizbullah’ın İlim-Menzil kanatlarının iç çatışması hariç) son 6 ay öncesine kadar kent merkezinde çatışma yaşanmamıştı. Bir iki münferit eylem dışında olayların yaşanmadığı kadim Diyarbakır kenti bugün adeta Gazze gibi savaş alanı. Peki ne oldu da bu hale geldi? Bence bu sorudan önce Hükümete göre “Teröristler kente indi. Açılan Hendekler ve barikatlar temizlenecek. Halkın huzuru ve güveni için temizlik operasyonu”. Bölgedeki siyasi partiler ve STK’larca oluşturulan Demokratik Toplum Kongresi’ne göre “Vatandaşla haksız gözaltı ve güvenlik güçlerinin keyfi uygulamasına isyan ettiği için hendek ve barikatlarla direniyor.” Bölgedeki siyasi partilere göre; “Hükümet Başkanlık sistemi için mlliyetçi oylara oynuyor” Vatandaşa göre de “Yeter artık insanlar ölüyor Barış Süreci bir an önce hayata geçmeli” diyerek görüşlerini ifade ettiği “bu sürecin sonrası ne olur?” sorusu sorulmalı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili yaptığı açıklamada, 16 Ağustos – 25 Aralık arasında en az 7 İlin 21 ilçesinde 196 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini ve bu süreçte 124 sivilin hayatını kaybettiğini açıkladı. Ölenlerin 61’inin de 3 aylık ile 18 yaş arası çocuk olduğu bir başka acı sonuç!
Yine İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezleri’nin verilerine göre 1 Ocak - 5 Aralık 2015 tarihleri arasında çatışmalar nedeniyle 171’i asker, polis, korucu, 195’i PKK’lı, 157’si sivil olmak üzere toplam 523 kişi yaşamını yitirdi.
Ez cümle; şahsen bu son rakamlar çerçevesinden olaya bakılması gerektiğini düşünüyorum. Unutulmaması gereken bir başka gerçek bugün sokakta olan çocukların 90’lı yıllar “Beyaz Toros” dönemi diye bilinen dönemde sorun silahla çözmeye kalkıldığında ölenlerin çocukları olduğudur. Ve etraflarındakilerin ölümünü seyrederek büyüyen en büyük korku eşiği olan “Ölüm”e alışan bu kuşağı ölümle korkutarak çözemezsiniz. Bir an önce çözüm masası kurulmak zorunda? Aksi takdirde bu ateş tüm yurdu saracaktır!