Bir aşk hikayesi mi, yoksa bir ayrılık hikayesi mi daha hüzünlüdür… Spike Jonze’un 2013 yılı yapımı orijinal adı HER olan ve Türkiye’de AŞK adı ile gösterime giren filmi ile tesadüfen karşılaşmamla aklıma geliveren bir soruydu bu… Aşk mı, yoksa ayrılık mı daha hüzünlüdür?.. Aşk insanın kendini tanıması için bir imkan barındırsa da, bu imkan aşkın içinde iken değil ayrılık durumunda ortaya çıkıyor. Çünkü en çok kaybederken tanıyor insan, kendini…
Film, AŞK’tan çok ayrılığı anlatır gibi. Olası yakın geleceğe dair bir kurgu. Theodor, “en güzel mektuplar” şirketinde çalışan bir adamdır. İşi; birbirlerine sevdiklerini ifade edemeyen insanların hayatına bakarak, onların birbirlerine söylemek istedikleri en güzel sözleri bulup çıkarmaktır. Bu durum, insanların, sevgilerinin ve duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmemelerini ve kendi duygularını ifade etmekte nasıl zorlandıklarını inanılmaz bir şekilde gözler önüne serer.
Uzak bir geçmiş, şimdi ve geleceğin iç içeliği film boyunca kendini hissettiriyor. Geçmiş ve gelecek bugünün içinde yaşar mı, yoksa zamanın akıp geçmesi herşeyi geçmişte mi bırakır, yaşarken gerçekten AN’ı yaşar mıyız, gibi sorular sorular geçer zihnimizden film boyunca.
Theodor, aşk evliliğinin bitmesi ile sanki geçmişte sıkışmış kalmış gibidir. Cep telefonuna benzeyen ve bir işletim sistemi olan Samantha ile aşk yaşamaya başlar. Ve ona, boşanma kağıtlarını imzalamama nedeni olarak “evli olmayı sevdiğini” söyler.
İnsanlar, travma yaşadıklarında bazen o AN’a takılıp kalabilirler. Kimi zaman travma yaratan olayın üzerinden yıllar geçse de; bir olay, bir ses, bir koku, bir görüntü o an’ı çağrıştırır. Ve tıpkı tam da şimdi oluyormuş gibi capcanlı olarak yeniden yaşanılabilir. Theodor da evliliğindeki aşkın bitmesi ile travma yaşamıştır, bir yıldır görüşmediği kağıt üzerinde kalan bir evliliği sürdürmektedir. Theodor geçmişte, Samantha ise bilgisayarın içinde tutsak kalmış gibidir.
Filmdeki işletim sistemi operaiting system sözcüklerinin kısaltması olan OS’tur. İzlerken Apple’ın işletim sistemi olan iOS’u çağrıştırmaması imkansız gibidir. Yapay zekalı bu işletim sisteminin özelleştirilmesi için üç soru sorulmaktadır. Sosyal misiniz değil mi, işletim sisteminizin ismi kadın mı olsun erkek mi, annenizle ilişkiniz kısaca tanımlar mısınız?
Sonuç olarak Theodor için Samantha yaratılır. Burada insanın aklına gelen şudur, Samantha’yı, sorulara verdiği cevaplarla Theodor mu yaratmıştır,yoksa yazılımı geliştirenler mi?… Aslında aşk da öyle değil midir?… Aşık olan kişinin gördüğü çoğu zaman aşık olunan kişiye benzemez. Karşımızdakini çoğu zaman görmek istediğimiz gibi görürüz. O nedenledir ki çoğu zaman “onda ne buluyorsun anlamış değilim” soruları ile karşı karşıya kalırız.
Filmde, Theodor’un Samantha’yı gezdirdiği bölüm çok iyidir. Theodor gözlerini kapatır ve onu Samantha yönlendirir. Her yeni aşık gibi dünyayı aynı gözle görmenin tadını ve keyfini bize de yaşatırlar. Aynı şeyleri sevdiklerini ve aynı hassasiyeti taşıdıklarını hissettikçe birbirlerine daha da bağlanırlar. Yorgun, bezgin Theodor gitmiş, yerine enerjik, mutlu ve şakalar yapan bir Teodor gelmiştir. Her ikisi de tutkular denizinde yüzmektedirler. Bir süre sonra Samantha değişmeye başlar, Theodor artık ilgilendiği tek şey değildir. Theodor’a, onunlayken yalnız onunla olmadığını, binlerce insanla iletişim içinde olduğunu ve yüzlercesiyle de aşk yaşadığını söyler. Bu sahne oldukça çarpıcıdır. Evet, bu sahne aşkın ne kadar kişisel olduğunu yüzümüze çarpar adeta. Aşk iki kişinin değil, gerçekte insanın kendi başına yaşadığı ve sadece kendinde olan bir duygudur. Ve işte tam da burada Spike JONZE’un aşka bakışı ortaya çıkar. Aşk tek kişiliktir ama tek başına yaşanamaz.
Ayrılığın içimizde açtığı yarayı ancak kendimizle onarabiliriz. Bir başkası aşkın acısını ortadan kaldırmaz, kaldıramaz. Ancak bu acıyı onardıktan sonra yeniden aşık olabiliriz. Ayrılıksız, hüzünsüz, sevdiklerinizin hep yanıbaşınızda olduğu mutlu bir yaşam dileklerimle…
İkiside hazandır aşk hazan ayrılık hazan..