Referanduma götürülen Anayasa değişikliğinin TBMM’de gerçekleşmesi, siyasi anlamda AKP’nin ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın bir siyasi başarısı olarak görülse de, ortaya çıkan metin halkta kabul gördüğü takdirde, ülkenin tapusunun yüzde 51 oyla seçilecek birine verilecek yetkiler içermesi, genel olarak toplumda bir tepki ve kendisine destek verenlerde de ciddi bir umutsuzluk yarattı. AKP tabanında yaşanan umutsuzluk ve endişe, halk oylamasını daha başında çıkmaza sokmuş görünüyor. Toplumdaki endişe kanaatimce yeteri kadar değerlendirilip tartışılmıyor. Çünkü TBMM’de değişiklik metnine destek veren partilerin oy oranlarına bakıldığında halk oylamasının rahatlıkla kabul görmesi gerekir. Oysa bugün değişikliği desteklemeyenler, ya da kararsız kalanlar, metnin TBMM’de kabulünü sağlayan partilerin destekçileri. Bu çelişki AKP’nin artık kırdığı fındıkların kırkı geçmesinden kaynaklandığını sanıyorum.
AKP 15 yıldır iktidarda olduğunu unutmuş, yaptıklarının sebep olduğu, iç ve dış sorunların halkta olumlu ya da olumsuz bir kanaat yaratmış olabileceğini düşünmeksizin, “daha çok kalkınma, daha müreffeh bir Türkiye, daha çok yatırım, işsizliğin biteceği, ülkenin şaha kalkacağı” vaatleri, çocuk kandırır edasıyla, yandaşı basın yayın yoluyla halka pompalayarak algı yaratmaya çalışıyor. Oysa toplum AKP iktidarları sürecinde verdiği büyük desteklere rağmen arzuladığı ekonomik refah ve siyasi huzura bir türlü erişemedi. Bırakalım demokratik gelişimi toplumsal huzuru tam tersine; bilerek ve isteyerek toplumu ayrıştıran, kinlendiren ötekileştiren davranışların artık çekilmez boyutta olduğunu aklına dahi getirmiyor.
İktidara geldikleri günden bugüne; ülkenin kurtuluşunu ve kuruluşunu durmadan eleştirerek, kurucu önderlerin, yoksul halkının emperyalist ülkelerin elinden alabildiği Anadolu coğrafyasında yaratmaya çalıştıkları ulus devleti, demokratik geleneği, kalkınmayı, sanayileşmeyi, kooperatifleşmeyi hep aşağıladılar. “Laik Cumhuriyetin okullarında dünya çapında insanlar yetişti. Hukukçu, ekonomist, siyaset bilimci, matematikçi, fizikçi, kimyacı, mühendis, dilbilimci, tarihçi felsefeci, romancı, yazar gazeteci yetiştiğini hiç dikkate almadılar”. Sürekli “Türkiye geçmişiyle hesaplaşmalı” teraneleriyle ülkenin geçmişini aşağıladılar. Emperyalizmin körüklemesi ve desteğiyle “lider ülke” oluyoruz. ''Mekke’den Medine’ye, Hira Dağı'na, Kafkaslar'dan Ural Dağları'na, Gobi Çölü'ne her şey bizden sorulacak.'' Bu söylemlerini TV’lerde halkın gözünün içine baka baka bıkmadan usanmadan haykırdılar. Dışişleri Bakanlığı bürokrasisini kastederek “bırakın bu mon cher'leri bırakın bu statükocuları, bunlar dünyadaki değişimden bihaberler” böbürlenmeleri, belli kesimi şüphesiz gına gelecek düzeyde bıktırdı, fakat belli kesimlerde de teredüte yol açmadı değil. Zannedildi ki; Cumhuriyet hükümetleri toplumu yokluk ve yoksulluğa mahkûm etmiş, bunlar gelince beş yılda yıllık gelir ortalamamız 10 bin dolara çıkmış. Meğer biz AKP iktidara gelir gelmez zenginmişiz de farkında değilmişiz. Oysa Cumhuriyetin kuruluşundan beri ülkenin yıllık ortalama kalkınma hızı yüzde 5,1 iken 14 yıllık AKP döneminde yüzde 4,6 olmuş. Son iki yılda da büyüme yüzde 3 seviyesinde. Gelecek iki yılda bu ortalamaya dahil edildiğinde durum tam bir felaket habercisi olacaktır.
İktidara geldikleri günden bu yana çok kınadıkları Cumhuriyet hükûmetlerinin kurduğu sanayi kuruluşlarını 80.1 milyar dolara sattılar. O çok övündükleri duble yolları köprüleri ve hava limanlarının borçlarını silin bu değere ulaşamaz.
Yani o çok kınadıkları Cumhuriyetin sanayi kuruluşları düzeyinde bir üretim ekonomisi sağlayamadıkları gibi, dışarıdan borçlanarak yaptıkları inşaat rantlarını bir zenginlik olarak halka sundular. Şehirlerin bu ucube binalardan bunalmasını hissettiklerinde suçlu arama pişkinliğine düşebiliyorlar. Bunun bir kalkınma olmadığı, halkı ömür boyu bir borçlanmaya bağlayarak mahkum ettiler. Kendilerine oy verilmediği taktirde “istikrarın bozulacağı” ileri sürülerek borçlu halkı “oy mahkumu” durumuna getirdiler.
Ancak deniz bitti. AKP’nin artık ülkeyi yönetemediği, ülke sorunlarıyla ilgili attığı tüm adımların fiyasko olduğu artık geniş kitlelerce daha iyi görülmektedir. “Kumpas davaları” olarak adlandırılan Ergenekon ve Balyoz davalarının uydurma olduğu açığa çıkınca, suçu FETÖ'ye atarak pişmanlık göstermeleri, diğer uygulamalarıyla değerlendirildiğinde adına ihanet denmese de “beceriksizlik” denmektedir açıkça. PKK ile yürütmeye kalkıştıkları açılım ve çözüm süreçleri iktidarın fırsatçı, beceriksiz ve bilgisizce çabaları olduğu görülüyor. Yıllarca geçmişi suçlamak adına “darbe edebiyatı” yapıp himayelerine aldıkları tarafından darbeye maruz kalmış dünyada tek hükümet. Bugün Suriye ile ilgili durum ülkenin bütünlüğü ve bekası konusunda halkta ciddi bir endişe yarattığı saklanmıyor. Halk açıkça karşı çıkılmasa da AKP iktidarının bu konudaki günahının affedilir düzeyde kalacağını hiç sanmıyorum. Hatta çok yakın gelecekte ya Suriye’den tornistan olup dönülecek ya da ABD ile açık savaşa girilecek. Peki AKP iktidarının ülkeyi getirdiği bu duruma rağmen referandumda bir başarı elde edebilir mi? Sanmıyorum. Ama bu HAYIR cephesinde bir rehavet yaratmamalı. Bu referandumun sonunda AKP kesin bölünecek ve Türkiye ciddi ekonomik krizlerle boğuşur durumda kalacaktır. Bu da AKP’nin sonu olacaktır.
Daha güzel nasıl yazılabilinirki,kalemine kuvvet,yüreğine sağlık üstad..