Başlık biraz “Kalenin Bedenleri, Koyverin gidenleri”, gibi şarkı sözlerini andırsada yazmalıyım İzmir’in kaybedenlerini. CHP İzmir’de yalnız kamu gücünü kullanarak örgüt yönetimlerini belirleyenler değil, hoyratça tezgahlanan kongre süreçlerini seyirlik oyun gibi, gören, yetkili makamlarda olmalarına rağmen, herkes, bir ekip oluşturalım beklentisiyle, dar grupçu ihtiraslarına partiyi alet etmekten zerre rahatsızlık duymadılar. Ya da “bana değmeyen yılan bin yaşasın” özdeyişine benzer sessizlikler tercih edildi.
Siyasette tahmin edilemeyen tesadüflerle yakalanan politik fırsatlar, bazen insanı hayal edemeyeceği yüksek mertebeler taşıdığı çok olmuştur. Ancak politikanın bir de toplumsal gerçekleri vardır. Dayandığınız güçler sizi arzularınız doğrultusunda bir yerlere taşımayı bazen çok istese de, toplumsal dengeler, siyasi geçmişinizdeki yanlışlar, gün olur ayağınıza pranga olabilir. Ulaşabildiklerimizle yaptığımız sohbetlerde, sosyal medyada yazabildiklerimizle, İzmir’de CHP’ne sekiz ilçeyi kaybettiren yapının hiçbir şey olmamış gibi, kamu gücüne yaslanarak, kendilerine, “siyasi kanka”larına, partinin sırtından olanak sunmaları anlaşılır gibi değildi. Hep merak ederdim bu reel politikayı yapanlar gerçekten olağanüstü yeteneklere mi sahipler? Toplum adına umut bağladığımız partimizin yöneticileri, bizim gördüğümüz gerçekleri göremiyorlar mı? Ya da görmelerine rağmen halk adına yaşanan haksızlıklara göz yumacak düzeyde duyarsızlar mı? Partide, çalışmayı, bağlılığı, liyakati, bilgiyi aklına getirecek bir Allahın kulu yok mu? Kamu imkanlarıyla oluşturdukları, “gökten zembille inmiş” kadroların, toplumsal sorunların çözümleyicisi olarak ” tam da aranan adam” gibi sunma alışkanlığı ne zamandan beri bu partide geçer kural olmuş. Havalara soktukları “arsızlar” ilçelerde kimin delege, kimin olmayacağına karar verdiler.
Bu söylem, partiye, kamu gücüne dayanarak “demokratik seçimle” gelenler gibi, acaba biz yönetime gelebilir miyiz telaşıyla “demokratik muhalefet” yapanlar için de geçerli. Doyumsuzluk öyle bir zirve yapmış ki; ilçe yöneticisi olan, il yönetimine soyunuyor, o da yetmiyor PM ne. Bunun sosyolojik tanımı nedir bilemiyorum ama; doyumsuzluk mu demeli, partili arkadaşlarına saygısızlık mı demeli, yoksa seçildiği birimde görev yapmak amacıyla değil de örgüt birimlerini merdiven olarak görme arzuları mı demeli?
CHP 36. Kurultayda PM’de İzmir delegasyonunun temsili, kongre sürecindeki hoyratlığa sebep olanlarla, seyirci olanlara ders niteliğinde.
Parti bu kurultaydan sonra görülecektir ki; teorik bazda tartışmaların zirvede olacağı bir sürece giriyor. Oluşacak PM bir süre kişileri tartışarak geçireceğinden, dile getirmeye çalıştığım ideolojik tartışmaların örgütte artık öncelikli sorun olacağını sanıyorum.
Örgüt İzmir’de bu konulara zaten hep duyarsız kaldığından, asıl amacını, “siyasi kankalara” ya Belediye Başkanlığı ya da, vekillik gibi bir pozisyon ayarlamak olduğu için, iyi niyetli partililerin cesaretini yıllarca köreltti. Hatta partiden uzak kalmalarına neden oldu. Bu durum gerek partinin yeni yapılanmasıyla yaşanacak derin politik tartışmalar, gerekse ülke sorunlarının daha da derinleşeceği, beklentisi ile, parti kişileri hayallerindeki postlara sıçrama tahtası olmaktan zorunlu olarak çıkacaktır. Ülke sorunları bu gerçeği hepimize dayatacaktır. Parti, aracı, komisyoncu, yapsat taşeronların hakimiyetinden, üretimden ve emekten yana bir dönüşüme doğru yol almak zorunda kalacaktır. Mevcut yapının sürekli dışladığı, “halkçı devrimcilerin” örgütlerine sahip çıkacağı bir döneme hazır olmaları gerekecektir.