Strateji Fransızca bir kelime olup, TDK Türkçe Sözlük’te; “Bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış ve savaşta benimsenen politikalara en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askeri güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatı” olarak tanımlamıştır. Bu tanımdan anladığımıza göre “benimsenen politikalara” ulaşabilmek için tüm güçlerini kullanmak gerekir. Peki benimsenen politikalar nedir? Bir siyasi partide benimsenen politikalar o partinin tüzüğü ve programı olmalıdır. Çünkü; insanlar kabul edilen tüzüğe göre, o partiye üye olur, yine benimsenen programına göre de iktidar beklentisi içine gireceklerdir.
Parti Tüzüğümüzün 26.02 2012 tarihli olağanüstü kurultay’ında değiştirilerek kabul edilmiş, AMAÇ arabaşlığı altında yer alan 3.maddesindeki sıralamanın son paragrafı aynen şöyledir; “Emperyalizmin, sömürünün ve sömürgeciliğe yönelik her türlü uygulamanın önlenmesi için mücadele etmek ve tüm insanlığın esenliğine ve özgürlüğüne katkıda bulunmaktır.”
Ülkemizde ve/veya Bölgemizde küresel güçler amaçlarına ulaşmak için, açık, kapalı, sinsi, aleni olarak elinden geleni yaptıkları bir dönemdeyiz. Son 15 Temmuz darbe girişimi açıkca ülkeyi işgal eylemi olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Emperyalizm, bölgemizde öncelikle “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eşbaşkanı olduğunu şişinerek dile getiren Tayyip Erdoğan’ın himayesinde, CİA elemanları eliyle uluslararası arenada, “eğitim gönüllüsü” olarak parlatılan, diğer bir cemmatçı müttefikiyle, devlet aygıtını ele geçirerek, iktidar gücüyle yarattıkları medya gücüyle, “Kemalist” yapıyı “resmi ideolojiyi” ve “ceberut diktatörlüğü” tasfiye ediyoruz safsatasıyla toplumsal belleği felç ettiler. Bu ideolojik yanıltma ve yamultma Ana Muhalefet Partisi CHP’yi de alabildiğine etkiledi.
Parti Tüzüğünün yukarıya aldığım hükmü kimsenin aklına gelmiyor. Parti ulusal kurtuluş savaşı koşullarında, emperyalizme karşı mücadelede şekillenmiş ve kurulmuştur. Partinin Kurucusu ve İlk Genel Başkanı; M. Kemal Atatürk; “Bizi mahvetmek istiyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme biaman (amansız) düşmanız” şeklindeki beyinlere kazınmış veciz söylemi hiç akllara gelmiyor. Bu parti, saltanatı ve hilafeti kaldırmış bir partidir. “Devrimcilik” ilkesini kendisine kazandıran nedenleri hatılamak gerekmez mi?
Bu gün on dört yıldır, ülkeyi önünde hiçbir engeli olmayan, bir hükümet yönetmektedir. Buna rağmen ülkenin geldiği durum ortada. Ülkede “gerici” ve “etnik” terör ögütleri, bölgemizde emperyalizmin himayesinde sürekli saldırı halindeler. İktidar bu örgütsel yapılara karşı bir mücadeleye sıkışmışken, günlük düzeyde, kimini istemiyerek kimini kasten yaratarak, doğan mağduriyetler kamuoyunda öncelikle tartışılır bir hal almıştır. Oysa bu örgütlerin arkasında artık varlığını gizlemeden ABD’nin olduğu ortadayken, CHP’nin bu durumu gündeme getirmemesi açık bir tüzük ihlalidir. Ordumuz bir yabancı ülkenin topraklarında. Ülkenin birliğine hizmet edeceğini umarak güvenli bölgeler oluşturmaya çalışmaktadır. Çünkü; Ülke hem islamcı teör guruplarının hem de ülkeden toprak koparma sevdasındaki PKK’nın saldırısı altındadır. CHP Kuzey Suriye’de oluşan, ABD’nin himayesindeki Kürt Kanton’larına rağmen hala PKK sorununu doğru değerlendirememektedir. Kazılan hendekler sürdürülen iç çatışmalara rağmen bölgeye giden milletvekilleri “devlet orantısız güç kullanıyor” diyebilmişlerdir.
Ülkede “Ulus Devlet” yapımızı yıkmak için “demokratik” ve “özgürlük” kavramlarının arkasına sığınan yapılara karşı siyasi iktidarın verdiği mücadeledeki sorunları ve hak ihlalerini, CHP, öncelikli duruma getirip, kimini basın özgürlüğüne aykırı bulup, kimini kişi hak ve özgürlüklerinin gaspı görüp karşı çıkarak gazetelere manşet vermeyi en önemli siyasi çalışma olarak gündemde tutmaktadır. Siyasette “laf sokmayı”, “baskın olmayı” siyasi çalışmanın tek başarı kriteri görmeğe alışkın yaygaracı kesimin övgüleri her nedense hoşluk olarak kabul görüyor.
Oysa; bu iktidar bugüne kadar PKK ile yürüttüğü “barış” ve “çözüm süreçleri”nde ki; cahilane çabasını nasıl ki; bilgiçlikle süsleyip fiyaskoyla bitirdiyse, “darbeleri önleyeceğim” safsatasına inanarak bir sürü devrimciyi, yurtseveri zindanlarda çürüterek, ordunun tasfiye edildiğini görmeden bunun bir kumpas olduğunu 7 senede ancak anlayıp tornistan ettiyse, kendilerini bulunmaz “demokrat” görüp ülkedeki en kanlı darbeyle baş başa kaldılarsa, ABD’nin öne sürdüğü etrafımızdaki terör örgütlerine karşı yürütülen mücadelenin asıl hedefinin ABD olması gerektiğini konusunda hala ayak sürüyorsa, küresel güçlerin bölgemizde yürüttükleri saldırgan politikalarından etkilenen komşularımızla ancak ittifak kurararak kurtulabileceğimizin sözcülüğünü CHP yapmazsa, konuyu etki ajanı rolündeki ALTAN biraderlerin mağduriyetine indirgeyerek tartışırsa halimizin harap olduğu/giderek içinden çıklmaz bir hal alacağını görmek için fazla da detaya ihtiyaç yoktur.
Solculuğu mağdurlardan yana olmak olarak algılıyorlar. Elbette mağdurlardan yana olunur da hangi mağdurlardan? Seçim bildirgesinde dile getirdiğin, Türkiye’de servetin % 54’ü nüfusun % 20 sinin elinde ise geri kalanların tümü zaten mağdurdur.
CHP politikalarını şu konularda yoğunlaştırmağa mecburdur.
a) Ülkemiz terör örgütleri görüntüsünde emperyalist bir saldırıyla baş başadır. Asıl siyasi söylemini bu noktalarda yoğunlaştırmalıdır.
b) Gelir dağılımındaki adaletsizlik en büyük mağduriyettir. CHP bu konudaki söylemlerini sürekli kılarak kitle tabanında yaymayi bilmeli.
c) Laiklik ve gerici eğitim sisteminden kurtulmayı savunmalı ve kendi modelini ortaya koymalıdır.
Bugün AKP çoğunluğuna güvenerek CHP ile hiçbir uzlaşmaya girmiyecektir. Dolayısıyla hukuki alt yapı ancak meclis çoğunluğuyla sağlanır. Gerisi oyalama ve oyun.