Geçen yazımın başlığı “Sistemi Tartışmadan Çözüm Üretemezsin” diyerek CHP’nin seçim bildirgesindeki vaatlerine eleştiri getiren, net bir tespitim olmuştu. Yine o yazıda Genel Başkanın Seçim Bildirgesini açıklarken, çok önemli bulduğum aşağıdaki alıntıyı almıştım. “Türkiye’de, 2002’de ülke nüfusunun % 1, ülke servetinin, yani para pul mülk vb her türlü ekonomik varlığın % 39’una sahiplerdi, geçen on iki yılda bu % 1 nüfus ülke servetinin % 54’ne sahip oldular” Yani bu kesim 12 yılda servetlerini % 40 a yakın arttırdılar. Şöyle söyleyelim; 750.000 kişi Türkiye’deki varlığın yarıdan fazlasına sahip. Bu korkunç bir soygun. Bu bozuk düzen tespitinin bu tekelleşmenin, bu haksızlığın, toplumda yarattığı ayrışmayı emekli ikramiyesiyle ve benzeri “elma şeker”leri vermekle düzeltilemeyeceği, hem yazının içeriğinde, hem de başlıktaki ifademle vurgulamaya çalışmıştım. Nitekim halk da inanmadı. Sadece reklam dağıtılan medya “CHP’nin 1.500 TL’lık asgari emekli maaşı sloganı çok etkili oldu” diyerek yağcılık yaptı. Bu gün seçim sonuçlarına bakarak daha net şeyler söylesek de artık bir faydası olmayacaktır.
CHP yönetimi sistemi tartışmayı sevmiyor. Yenileşme dediği şey sadece bir kadro tasfiyesi, ya da değerleri kendileriyle menkul zevatı parti organlarına taşıyarak, Parti Programına aykırı siyasi söylemlerle değişim sağladığı inancında. Söylemlerde bir ideolojik birlik ve tutarlılık geliştiremediği gibi 2008 deki parti programının Türkiye için belirlediği öngörüleri dahi dillendirememiştir. Aksine ekonomik çarpıklığı telaffuz etmekle yetinmiş, bu çarpıklığı azgınlaştıran, ortaya koyduğu programı AKP’nin harfiyle uyguladığını övünerek dillendiren, Sayın Derviş’e ekonomiyi teslim edeceğini ilan etmiştir. Genel Başkanın Tokat’ta “bu topraklarda şeker pancarı ekimini teşvik edeceğiz. Pancar üretimiyle köylünün ekonomik kalkınmasını destekleyeceğiz” şeklindeki söylemini duyunca; “bu ne perhiz, ne lahana turşusu” öz deyişi ister istemez aklımıza geldi. Oysa 2001 deki İMF isteklerinden biri “şeker pancarı ekimine kota” uygulamak ve mısır şurubundan şeker üretme izninin sağlanmasıydı. Şimdi bu politikaları “aynı aktör” uygulamayacak mı? Yani o bilinen aktörün adını telaffuz ederek iş çevrelerine güvence verdiğimizi düşünüp, köylünün bunu değerlendirmediğini mi sanıyoruz? Sonradan telafuz edilen “Merkez Ülke Projesi”; CHP proje üretemiyor söylemine karşı, toplumda oldukça olumlu karşılanmıştır. Ancak içeriğinde, dar gelirliler, işsizliğe yaratacağı katkı dışında, kendilerine avantaj sağlayacak bir hedef bulamadılar. Özellikle küçük esnaf, zanaatkarlar, küçük üretici, hatta hatta tarım ve sanayi kesiminin, projeye iştiraklerinin dışında nasıl bir rol üstlenecekleri belirsizdi. Bir sanayi atılım projesinden çok ileri sanayi ülkelerinin depo üssü olmak ve üretici ülkelerin ürettikleri ürünlerin dağıtımını üslenmek görevi olarak hafızalarda yer aldı. Oysa bu proje dahi partinin “sol” misyonuna uygun yeni bir üretim modeli yeni bir düzen değişikliği vurgusuyla ve müjdesi olarak duyurulması, etki açısından çok önemliydi. Yeni bir düzen yeni bir sistem önermediği gibi hafızalarda gelir dağılımındaki bozukluğa yaptığı vurgudan başka bir iz hafızalarda bırakmadı. Yoksulların, ezilmişlerin dar gelirlilerin sorunlarını, artmakta olan işsizlik ve giderek derinleşmekte olan toplumsal eşitsizliğe karşı bir öneri geliştiremediği gibi, toplumun bu özlemini HDP çok güzel değerlendirdi. Arkasındaki basın desteğiyle oya tahvil etmesini de bildi..
Demokratik olmayan baskılara karşı, yoksulluğa ve derinleşen eşitsizliğe karşı, yalnız asgari ücret artışı, emeklilere ikramiye, taşeronlaşmayı kaldırma vaatleri yeterli değildi ve olmadı.
Bölgemizde emperyalist amaçların tetiklediği etnik ve mezhepsel çatışmalara karşı hiçbir tezinin olmaması ya da dillendirilmemesi ayrı bir eksiklik olarak işaret ettiğimiz bir konudur. Siyasetin ve toplumsal yaşantının dinselleştirilmesine karşı laik ve demokratik toplum söylemini yükseltmek yerine “savunmaya geçerek “Biz diyanet işlerini, imam hatip okullarını kapatmayacağız savunması seçmen nezdinde ciddi bir zaaf olarak algılandı. Toplumu dönüştürmekle görevli yeni liberal tayfa üstüne üstlük övgü yağdırarak “ne güzel CHP bu seçimde laiklik ve Kemalizm’den söz etmiyor” diyerek partinin ilke ve programından kopmasını övgüye boğuyordu.
Seçimlerde AKP’nin iktidardan düşürülmesi, bunun ana nedeninin de HDP’nin barajı aşarak elde ettiği milletvekili sayısının etkili olması sonucu, toplumda oluşan rahatlamayı, CHP üstlenmeye çalışmaktadır. HDP bu başarısını doğru bir taktikle, tepki duyacağını bildiği siyasi tezlerinin hiç birini tartışma konusu yapmadan, ezilmişlik, yoksulluk, Kürtlerin kardeşlik özlemi, toplumsal ayrışmayı sonlandırma arzuları üzerine geliştirdiği propagandası etkili oldu. Özellikle CHP’nin kendine bir iktidar hedefi koyamamasının, siyasi iktidarın yaptığı, talanın, haksızlığın reklamcı firma telkinlerine uyarak dillendirmemesi, hatta “devri sabık” yaratmayacağız ifadesi, bu sonucun doğmasında katkısı hayli yüksektir.
Nasıl olsa CHP iktidar olamıyor bari HDP’nin barajı aşmasına destek olalım yaklaşımı, Türkiye’nin her tarafından destek bulmuştur. Bu desteğin “ödünç mü kesin mi“ olduğu ayrı bir konu. Ancak milletvekilleri yemin töreni, koalisyon görüşmeleri, sürecindeki söylemlerle birlikte önümüzdeki günlerde artık HDP’yi de değerlendirmek gerekir. Ayrıca HDP’nin daha doğrusu Kürt siyasi hareketinin, “sömürge” teorisi yerine inşa etmeye çalıştığı, “modernite döneminde” “demokratik devlet”, “demokratik cumhuriyet” tezlerini bir daha ki yazıma bırakıyorum.