Umudumuzu karartan halk oylaması sonunda, insani ve ahlaki nedenler bir kenara bırakılırsa, sonuca etki eden gerekçeler herkesin değer yargılarına göre değişmektedir. Kimisi istatistik ve matematik verilerle durumu değerlendirip kendini haklı çıkarmaya çalışır, kimisi de siyasi bağlılığına yaslanarak bu süreçte oluşan yandaşlıklara bahane bulmaya çalışır. Aslında yazılanlara bakıldığında tüm gerekçeler, bir kesim insana çok doğru gelebileceği gibi, kısmen doğru veya tamamen yanlış da gelebilir. İşte toplumsal olaylarda “keşke” tüm değerlendirmeler içinde “yanlış” sayılanlar ayıklansa, elde kalan doğrularla oluşturacağımız elimizde bir anahtarımız olsa.
Ne yazık ki; toplumsal olaylarda durum bu arzumuza uygun ve bu kadar kolay avantajlar elde etmemize olanak tanımıyor. O nedenle “her olayı kendi sosyoekonomik koşulları ve dinamikleri içinde değerlendirmek gerekir” şeklindeki felsefi kalıp, artık bizim de rehberimiz oluyor.
Yapılan halk oylamasında insani, ahlaki ve hukuki olmayan durumun asıl belirleyici olduğu söylemi sonuca damga vurunca, sürece emek veren kişi ve kurumların gelecek dönemlerde benzer olaylarda örnek alınacak davranışlar gözden kaçmasın.
Hukuki olmayan boyutların çözümüne bizlerin bir etkisi olamayacağına göre, elde edilen sonuca etki eden olumlu fikir ve davranışları yaygınlaştırabildiğimiz taktirde, bu olumlu davranışların rehberliğinde gelecekte büyük başarıların elde edilmesi mümkündür.
Yaşanan sürece baktığımızda, toplum milli egemenliğin ancak parlementer bir sistemde gerçekleşeceğine inanan, tek kişilik yönetim sistemine karşı duran, ancak geçmişin siyasi kalıplarıyla adlandırıldığında, solcu, sağcı, muhafazakar, demokrat, liberal, komünist ya da kendilerini etnik kimliklerle tanımlayan, örgüt ve parti yandaşları çok güzel bir oydaşlık örneği verdiler.
Bu birliktelik Türkiye’de seçim sistemindeki baraj nedeniyle siyasi temsil yeteri kadar sağlanamamış olsa da, ülke sorunlarını parlementer sistemin denetimine tabi ve bu sistemin içinden çıkacak hükümetin çözmesini arzulamaktadır.
Ülkede ciddi anlamda güvenini yitirmiş yargı sistemi, yeniden benzer anlayışla şekillenmesini, bir kişinin yetkisine bırakmasını kimse kabul edemez artık.
Konunun teknik ve hukuki boyutları tartışılıp çok konuşulduğu için yazılacakların tekrardan başka bir şey olmayacağını düşünüyorum. O halde bu iş birliği ve ittifakı sağlayan güçler, kendi siyasi kalıpları ve dayatmalarından uzak, ülkenin kaybettiği demokratik değerleri ve hukuk sistemini çağdaş dünya örneklerini hedefleyerek, topluma sunacakları yeni umut manifestosuyla önerip kazandırabilirler.
Toplumsal olgunluklar ve hoşgörü doğru değerlendirildiği takdirde, kaybettiğini sandığı kıymetlerini avucunda bulma şansını tarih önüne getirir.
Ülkenin içine düştüğü ayrışma ve ötekileştirme tavrının hızla bir hoşgörü ortamına dönüşmesi kaçınılmazdır. Nefret dili toplumda bıkkınlık noktasına gelmiştir.
Uluslararası ilişkilerde meydana gelen savrulma, AKP’nin iktidarda kalma pahasına, hangi çıkarcı güce teslim olacağı artık kestirilemez noktada. Siyasi iktidarın bugüne kadar yürüttüğü dış politika yanlışları ülkenin komşularıyla olan ilişkilerini bitirdiği gibi tüm komşularımızın toprak bütünlüğü, ülke egemenliği, bölünme ve parçalanma sorunları ön plandadır. Aynı durumun ülkemize de sirayet etmeyeceğini kimse iddia edemez.
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki HAYIR oylarını doğru değerlendirmek gerekir. HDP’nın gerek parti olarak gerekse ülkenin yaşadığı süreçlerden dersler çıkardığını umuyorum. Referandum sürecinde HDP’den koptu denen oyların, dinci gerici tarikat oyları olduğunu unutmayalım. Altan Tan’ın “Kürtler Tayyip Erdoğan’ı kurtardı” sözü HDP’ye rağmen “özerklik” gelecek teziyle “EVET” oyu verdiğinden kendisine rol biçmeye çalışmaktadır.
AKP iktidarı kaçınılmaz olarak ABD ile Suriye politikasında tekrar geriye dönme telaşında. Bu politika kendisini ABD-PKK-YPG ilişkilerinde birlikte hareket etme zorunda bırakacaktır.
Hükümetin işine gelince “barış süreci” işine gelince “savaş” politikası, gibi fırsatçı tavırlar, bugün yanında bulduklarını kaybetme olasılığı çok fazla.
Bu nedenle umutsuzca bakılan Türkiye’de ki Kürt-Türk kardeşliğini ve birliğini savunan ezici sayıdaki Doğu ve Güneydoğu halkı, “millet” temelinde birleşecektir. HAYIR cephesi bu durumu doğru değerlendirdiği taktirde dün yüzde 49 ile kaybettiğini yarın yüzde 80 ile geri alacaktır.