CHP bazı illerde, ilçe kongrelerini bitirmek üzere. İzmir’de ise mahalle delegelerini belirlemiş, 2 Aralık’tan itibaren de ilçe kongrelerini yapma sürecine girecektir.
Kongreler partinin gerek fikri anlamda, gerekse örgütsel anlamda, kendini yenileme ve bir önceki dönemde eksik gördüğü konularda örgütü güçlendirme olanağı bulacağı zeminler olarak değerlendirmemiz gerekir. Hatta mahallelerde partili üyeler arasında oluşmuş farklı düşüncelere, parti tüzüğüne aykırı olmadığı sürece, demokrasinin gereği görüp, örgüt içinde şans tanıma olanağı sağlanmalıdır. Farklı düşünceleri mutlak anlamda “muhalif” görüp, dışlamak yerine, eski kalıp düşünceleri etkileyip, oluşacak yeni sentezin, toplumu kucaklamamıza, farklı fikirler edineceğimize, olanak sağlayacağını görmeliyiz. Bu durumun partiye ilgiyi arttıracağı, örgüte dinamizm kazandıracağı açıktır. Bu değerlendirmeleri partinin 12 Eylül öncesi davranışlarını bilen biri olarak yapıyorum. Parti belirttiğim dönem öncesi, muhalif düşüncelere, bir hizip olumsuzluğu çizgisine gelmediği sürece, hem tabanda, hem de yönetim kademelerinde şans tanımıştır.
Günümüzde parti içinde hiçbir fikri tartışmayı ya da siyasi seçeneği, gündeme taşımadan, yönetim kademesini belirleyerek, mevcut durumu sürdürmeyi hedefleyen bir anlayışın artık kalıcı olduğuna tanık olmaktayız. Partiye ya da bu yapıya karşıtlık da muhalefet olarak tanımlanmaktadır. Üst düzeyde genel başkan karşıtlığı, belediye başkanı karşıtlığı, il ve ilçe başkanı karşıtlıkları gibi, hiçbir fikri temeli olmayan davranışlardır. Yani partide fikri ya da siyasi yarışma artık kalmamıştır. O haftaki “Halk Arenası'nda” çok güzel ve etkili konuşan biri ertesi sabah “genel başkan adayımız” olabiliyor. “Fikri beyan” olmadan, sadece ben, ya da O, daha iyi yapar gibi bir seçenek, parti içi iktidarımızı, ya da parti içi muhalefetimizi oluşturmaktadır. Bu kısır döngülerin nedenlerini dahi tartışamadan, “iktidar olamıyoruz’un serzenişleriyle ne kadar ağlarsak ağlayalım, iktidar gelmez.
CHP 12 Eylül Cuntası’nın partiyi kapatması nedeniyle, gerek yaratılan siyasi ortam, gerekse parti mirasını üstlenen partilerin politik ve örgütsel yaklaşımları, partiyi hiçbir zaman 1970 lerin örgütsel dinamizmine kavuşturamadı. Yaklaşık 20 yılı aşkın süredir Genel Merkez’in belirlediği belediye başkanları eliyle örgütler belirleniyor, örgütler de Genel Merkezi belirliyor. Bu döngüde yer alamayanlarla, bu döngüyü sağlıyanların karşıtlığına muhalefet denmese de, kamuoyunun bizi tanımladığı şekliyle “sürekli sürtüşme” “sürekli birbirilerine muhalif” olma halimizin adı oluyor. Dolayısıyla partinin öncelikli hedefi ülkede siyasi iktidar olmaktan çıkıyor. İl, ve ilçe örgütlerine hakim olmak ya mevcut belediye başkanının arzusu ya da gelecekte kendi arzusu kendi hedefi olarak, gündemdeki yerini almaktadır.
Gerek il ve ilçe başkanları gerekse il ve ilçe belediye başkanları ne yaparlarsa yapsınlar partideki karşıtlığı ve ayrışmayı önleyemezler. Çünkü belediye başkanları ne yaparlarsa yapsınlar partililerinin yarıya yakınının karşıtlığıyla sürekli başbaşalar. Bir partilinin en doğal hakkı olan, mahalle temsilciliği, ilçe delegeliği, ilçe yöneticiliğ, il delegeliği, il yöneticiliği, kurultay delegeliği, mevcut yapının iki dudağı arasında olduğundan, bu kısmete ulaşamayanlar, bunu kendi eksiklerine yormadıkları gibi, giderek partililik bağları zayıflıyor, bir dönem sonra da parti ile ilgilerini kesiyorlar.
Oysa şöyle bir dönüp baktığımızda, ne il başkanları, ne ilçe başkanları arzu ettikleri siyasi ikbali, Türkiye’de ki bir iki istisna dışında, örgütte yarattıkları yandaşları sayesinde alamamışlardır. O halde neden bu kısır döngüye hizmet ediliyor? Aynı şekilde İzmir’deki hiçbir belediye başkanı örgütün gücü ya da dayatmasıyla geldi diyeceğimiz tek bir örnek var mıdır? Peki İzmir İli örneğinde bu gerçek ayan beyan ortada olduğuna göre, belediye başkanlarımızın bu çabası niye? Gerçekten anlamak mümkün değil.
Yeri gelince parti “Liyakata uygun” temsil edilmiyor diyoruz. Oysa bu kısır döngü bırakalım liyakata uygun görevlendirme yapmayı, politikaya laik gördüğümüz insanlar dahi artık partiye gelmiyor.
Bu çemberi kıracak bir yiğit var mı bilemiyorum.? Olumsuzlukları kendimiz yaratıyor, kendimiz çözümsüzmüş gibi bakıyoruz.