Seçim sonuçlarını değerlendirirken "üzüntü" beyanlarının hiç bir anlamı yok. Bu bizim duygularımız. Duygularımız aklın önüne geçmemeli.
Önce “ne oldu da AKP kazandı?” Bunun ile başlayalım…
7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçim süreci arsında "barış süreci" denen süreci Dolmabahçe Protokolü’ne rağmen red ederek silahlı müdahale dahil PKK'ya açık tavır aldı. Demek ki "barış süreci" AKP'nin bagajında bir yükmüş. 7 Haziran sonuçlarına bakıldığında 1 Kasımda oyunu % 20 arttırdığına göre. AKP'nin diğer bariz bir tavrı da "Cemaat" medyasına ve holdinglerine yasaları ihlal ederek te olsa açıkça ses getirecek şekilde müdahale etti. Cemaat AKP'nin "sürat motoru" zannediliyorken, bu da meğer bagajında büyük bir yükmüş.
AKP, parti olarak yukarda dile getirdiğim iki konudan açık seçik toplumun gözüne soka soka kurtulmayı hedefledi, başarıyı da yakaladı.
Ben hala kişi olarak "Kürt sorunu"nu Türkiye’nin en önemli sorunu olarak görüyorum. CHP bu konuda ne diyor? Biz bu konuyu "TBMM'nin iradesiyle çözmek istiyoruz" diyor. Peki halk Avrupa Birliği’nin "yerel yönetimler özerklik" şartı kararından ve bazı demokratikleşme isteklerinden başka partimizin bir tezini biliyor mu? Halk bu "özerklik" kararını onaylıyor mu? Bilmiyoruz. CHP'nin yeminli taraftarlarından başka yeni seçmen kazanamamasının bu iki olayla ilgisini irdelemek gerekmez mi?
Sağdan soldan "yıldız" transferinin son iki seçimdir zerre katkısını göremedik.
Bir de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu görev aldığından beri partinin seçim beyannamelerini aynı "kadro" hazırlıyor. Tüm beyannamelerimiz basından övgü aldı. Ancak yeminli seçmen dışında kimse ilgi göstermedi.
Liderlik elbette tartışılmalı, ancak sanırım öncelik politikalarımızda olmalı. Belirlenen hayata geçirilmesi düşünülen politikalara göre de parti kadrolaşmalı. Bunlara önceliği alınmadan yapılacak tartışmalar partinin sadık tabanının küsmesine neden olur.