Neye üzüleceğimizi, neye ağlayacağımızı, neye kahrolacağımızı şaşırdığımız bir zaman diliminin içinden geçiyoruz. Peş peşe gelen Şehit haberleri, kaçırılan ve öldürülen minicik çocuklar, yaşanan kazalar, facialar.
Bir acı bitmeden, başka bir acıya uyanıyor güzel ülkem.
Ülkemizde insan hayatı o kadar ucuz, yaşanan ölümler o kadar basit ki, insan çoğu zaman yok böyle bir ölüm diyerek isyan ediyor. Ne desen boş. Ne düşünsen.
Acayip beter bir vaziyet.
Ölüm denen bu dünyadaki nihai son, hiç kimseyi es geçmiyor. Yaşı, başı, cinsiyeti, mevkii, makamı hiç farketmiyor. İster hazırlıklı ol, istersen olma, hiç umulmadık bir zamanda kapını çalabiliyor.
Tesadüfen yaşamak diye bir deyim vardır ülkemizde, üzerinde durup düşündüğümüzde tüylerimiz ürperinceye kadar aklımızın bir gidip, bir geldiği. Bir saniye sonra ne olacağımımızı, başımıza ne geleceğini hiç birimiz bilemeyiz elbette.
Aniden bir deprem olabileceği gibi, bir kapkaççı saldırısına uğramak, bir arabanın altında kalmak veya bir magandanın kurşununa kurban gitmek gibi.
İnsan ihmalkarlığı sonucu meydana gelen yığınla bilindik olasılık var. Her ne şekilde olursa olsun, ölümün haktan geldiğine inananlardanız elbette. Ancak ölüme sebebiyet veren olası kazalara tedbir alarak imkan dahilinde çarelere başvurmayıda ihmal etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Doğru tahmin ettiniz. Konuyu Çorlu'da meydana gelen tren faciasına bağlayacağım.
Bu hazin olayda 24 insanımızı kaybettik. 318 de yaralımız var. Maalsef.
İçimden kaza demek gelmiyor.
Kaza değil. Facia hiç değil.
Bunun adı; kader, mukadderat, ecel veya fitratında olan değil.
Cinayet bu. Toplu katliam!
Katliam kurbanları sadece orada can verenlerle sınırlı değil.. Aileler, yakınları, onlardan saatlerce haber alamayan herkes.
Esas ortada olan. Bu katliamın, sorumsuzları var.
Bakanından, müsteşarına, genel müdüründen bölge müdürüne kadar şeflere, kontolörlere uzanan sorumsuzlar ortadalar.
Dere yatağından geçirilen tren yolu menfezi çöküyor.
Sonuç işte bu.
Adına KAZA mı diyelim? hiç bir şey diyemiyoruz.
Sorumlu makamda oturan herkes bu katliamın sorumsuzları olarak yargı önünde hesap vermeli.
Şeref yoksunu bir müteahhit ortaya çıkıp onun müdürleri, mühendisleri bir kaç yıl tutuklu, geri kalanı tutuksuz yargılanarak sıyrılmamalı bu katliamdan.
Bu işte parmağı olan kim var, kim yoksa en ağır koşullarda, en ağır cezayla yargılanmalılar.
Yakınlarının cenazelerini, çamur deryasının ortasında sağa, sola dağılmış kopuk kolları, kopuk bacakları, bedenleri toplatarak cenazesini bir araya getirmek zorunda bırakan herkes hesap vermek zorunda!
Haktan gelene baş kaldırı, isyan değil bizim ki. Haşa!
Kendilerini "Hakkın" yerine koyan, canlarımızı bizlerden üç, beş kuruşluk menfaatleri uğruna koparanlara isyan ediyoruz, ve tabi göz yumanlara.
Bu sorumsuzların hesapları öbür tarafa sevk edilmesin.
Ve son olarak diyorum ki.
Acılarda, kayıplarda, facialarda, kederlerde, üzüntülerde bizi bir araya getiren zihniyet nereden, hangi merkezden gelirse gelsin kahrolsun.