Bir arkadaşımın anısını paylaşmak istiyorum;
Sinop’da ilkokul öğrencisiymiş arkadaşım. 2 abisi var onlarda okuyorlar. Derken babası kanser oluyor ve Samsun’da hastaneye yatıyor. Annesi çocuklarını komşulara emanet ediyor ve kocasına bakmaya Samsun’a gidiyor. Komşular her gün yemek getiriyorlar çocuklara. Üç kardeş okula gidiyor, okuldan geliyor, sobayı yakıyorlar, komşuların getirdiği yemeklerini yiyorlar ödevlerini yapıyorlar uyuyorlar. Hava soğuk kış ayı. Benim arkadaşımda çalı çırpı odun topluyor arada. Okula gidecekken odunluğa bakıyor ki hiç odun kalmamış. Ağlayarak bahçelere bakıyor bir odun parçası bile yok. Ağabeyleri ile üşüyecekler. Ne yapsın daha çocuk işte. Boş odunluğa bakarken gözlerini kapatıyor, ne olur gözlerimi açtığımda odunlar olsa. Üzgün ağlamaklı okuluna gidiyor. Akşam okuldan geldiğinde ağabeyleri ile sobayı yakmak istediklerinde, odunluğun boş olduğunu bilmesine rağmen, odunluğu bir açıyor ki odunluk odun dolu. Hem de bir güzel sıralanmış düzenlenmiş.
İşte biz eskiden böyle idik. Kolu komşu bir olur yardım ederdik. Evimizde pişen yemekten bir kap da olsa paylaşırdık. Korur kollardık. Küçük kızın gözyaşını gören bir komşu, belli ki sürekli gözü çocukların üstündeymiş. Gizliden takip edip korur kollarmış. Tüm mahalleye anlatmış. Herkes bir kucak odun getirip dizmiş çocukların odunluğuna.
Yaklaşık 40 yıl önce idi. Bir gece vakti Ankara’dan Kayseri’ye evimize gelmiştik. Uzun bir yolculuk ve yol yorgunluğu. Annem babam ve kardeşim. Gecenin bir vakti idi. Kapımız çaldı. Babam şaşırdı, bu saatte kim ola? Karşı komşumuz elinde kocaman bir sini, üstü yiyecek dolu sıcacık çay bile var. Kardeşim ve ben acıkmıştık, sevindik. Annem ve babam çok şaşırdı ''zahmet olmuş, gerek yoktu'' dedi. Komşumuz ''zahmet olur mu? Komşumuz açken, tok yatılır mı?''
Komşunuz açken, tok yatılır mı? Hiç unutmam. O anlatılamaz yaşanması gereken muhteşem duyguyu.
İnsanlar fakir ama gönülleri zengindi