Hep demişimdir, bizim “dünya liderinin” analiz yeteneğinin üstüne yok diye.
“Rusya’nın Suriye’de işi ne?” gibi, dünyaya ışık saçan “manidar” sorulardan sonra şimdi de, silahlı+ silahsız Kürt siyasetinin “özerklik” hamlesinin “Rusya ziyareti sonrasında kulaklarına üflenen suflelerin” sonucu olduğunu keşfediyor.
Oysa, bugünkü Perşembe’nin gelişi, AKP’nin “çözüm süreci” dediği Çarşamba’dan belliydi. Hükümet, süreci –B. Atalay’ın deyişiyle– “terör bitecek, silah bırakılacak” şeklinde okuyalım istedi. Ama, kendisi de muhakkak biliyor olmalıydı ki, muhatap aldığı terör örgütü –Atlantik ötesi “düşünce” odaklarından “üflenen sufleler”le– aynı süreci, bölgesel bir Kürdistan megalo–ideasına hazırlık olarak okuyordu zaten.
Bugün Batı’nın ve (Esad’ın ordusunu da katarak) Rusya’nın, Peşmerge ve YPG’yi, IŞİD’e karşı “en güvenilir müttefik” olarak tarif ettiği bir konjonktür ortaya çıkınca, terör örgütü de, çocukların, sivillerin kanı pahasına bu hamleyi yaptı.
Evinde sönmemiş bir ateşin varsa, sen de engel olamıyorsan, çıkarı ve gücü olan herkes onu körükleyip yangına dönüştürebilir.
Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi: “… Doğu ve Güneydoğu’da şu anda bütün ülkelerin ajanları cirit atıyor, bunu herkes biliyor …”
Yani, “bütün ülkeler”, PKK’nın kulaklarına “sufleleri” ustalıkla “üflüyor”.
* * *
Yarın, koşulları uygun gördüklerinde, “sufleler”in yerine daha yüksek sesli desteklere tanık olma ihtimali de var. Görelim 2016 ne gösterecek.
“Box 4”– Rusya’nın “Angajman Kuralları” – Çok Kutuplu Dünya
Bir bilgisayar oyununun adı sanmıştım, meğerse “IŞİD’e karşı savaşan”(!) ABD karargâhının askeri jargonunda, Suriye’nin bir bölgesinin adıymış.
Hani, bizimle sınır komşusu, meşhur “Mare–Cerablus hattı” denen yer var ya, orası.
Davutoğlu’nun, “… PYD geçmeyecek. Geçtiği anda vururuz” dediği “Fırat’ın batısı”.
Tabii bu “kararlı” söylem, 2015 Kasımındaki uçak düşürme olayından önceydi.
Rusya’nın bu olayı bahane ederek, Suriye’ye “gelişmiş hava savunma sistemleri” konuşlandırmasından, Ermenistan’ın Türkiye sınırına ve hatta Kuzey Kutbu Arktik bölgesine de konuşlandırmasından önceydi.
Sonrasında ne oldu?
Türk uçakları, 24 Kasımdan beri Suriye sınırını geçmiyor artık.
Ya ABD?
ABD’nin “bloombergview.com” haber sitesindeki 17 Aralık günlü bir makalesinden öğreniyoruz ki, Rusya, kendi “angajman kuralları”nı, radarlarını bu bölgede uçmayı sürdüren ABD uçaklarına kilitlemek suretiyle sessizce tebliğ etmiş.
O gün bugündür, ABD de, bu bölgede insanlı uçuşlarını sonlandırmış.
Demek ki, “Box 4”te, Erdoğan’ın yıllardır süren “uçuşa yasak bölge” takıntısını hayata geçirmek, tersinden de olsa Rusya’ya kısmetmiş.
* * *
Suriye üzerinden 2016’ya miras kalan jeopolitik omuzlaşmaların aktörleri ABD eksenli “koalisyon” ve Rusya ile sınırlı değil.
Çin, Suriye dışişleri bakanını resmen davet edip görüşerek, Esat rejimini meşru muhatap olarak gördüğünün mesajını vermiş oldu.
Aynı günlerde, bir “terörle mücadele” yasasıyla, ordusuna, “yurt dışında operasyon düzenleme yetkisi” verdi.
Şimdilerde, Yemen’in tam karşısında, Cibuti’de, ABD üssünün hemen yanında bir askeri üs kuruyor. Güney Çin Denizi’ndeki yakın temas omuzlaşmalarına ek olarak, 2016’da, Çin askeriyesi, ABD’nin Afrika’da da yakın komşusu oluyor.
ABD ve Japonya’nın muhalefetiyle Çin parasına direnen IMF’nin bu direnci 2015 sonuna kadarmış. 2015’in sonuna doğru pes ederek, Yuan’ı rezerv para olarak resmen tanımak zorunda kaldı.
Demek ki, Sam Amca’nın sadece askeri değil, finansal hegemonyası da, 2016’da biraz daha zayıflayacak. Zoruna gitse de, hegemonyayı, yeni küresel güçlerle biraz daha paylaşmak zorunda kalacak.
* * *
Ya Avrupa ve Almanya?
10 yıl öncenin “Avrupa Birleşik Devletleri” (ABD) hayali, her biri kendi ulus devlet sınırlarını yeniden canlandıran “Avrupa Bölünmüş Devletleri”ne(ABD) evriliyor.
Hemen 2016’da değilse bile, ekonomik dev Almanya’nın bir küresel askeri deve dönüşmesi çok da uzak gibi görünmüyor.
2016’da da Olma İhtimali Zayıf ama…
Almanya’nın bir ekonomik dev, ama askeri cüce olduğu; Rusya’nınsa bir askeri dev, ama ekonomik cüce olduğu söylenir.
Ruslar da bunun farkında. Bakın resmi Sputnik haber sitesinin 3 Kasım 2015’teki bir haberi ne diyor: “Rusya lideri, ‘… biz çabalarımızı kendi iç gelişimimiz üzerinde yoğunlaştırmak zorundayız. Dün petrolden elde edilen gelirler karşılığında kolayca aldıklarımızı bugün kendimiz üretmek zorundayız’ ifadelerini kullandı. Bunun için ileri teknolojiye dayalı üretimi geliştirmeleri gerektiğini kaydeden Putin, ‘Tüm bunları yapacağız ama elbette tüm vatandaşlarımızın aktif desteğiyle’ dedi”.
Askeri alandaki ileri teknoloji becerisini ekonominin tümüne yansıtma ihtiyacını duydukları açık. Başarır mı? 2016 değilse en çok 2017’de sonuçları görünür.
* * *
Peki, ya biz? Dün ucuz (ve borç) dövizle “kolayca” ithal ettiğimiz yatırım mallarını, ara mallarını “bugün kendimiz üretmek zorunda..” olduğumuzun farkında mıyız? “Bunun için ileri teknolojiye dayalı üretimi geliştirme..” zorunluluğunu hissediyor muyuz?
Her iki sorunun cevabı da bir bakıma evet. Erdoğan, daha geçen yıl, “Bundan sonra artık katma değeri en yüksek alanlar olan bilgi ve teknoloji üretimine yoğunlaşmak durumundayız. … Teknolojiyi ve bilgiyi ellerinde tutan ülkelerin diğerleri karşısındaki gücü bizi bu konuda başarılı olmaya mahkum ediyor..” demişti.
Demek zorunluluk hissediliyor.
Fakat pratik başka tecelli ediyor.
Bu iş için gerekli ARGE yatırımlarını, 2010’a kadar, GSYH’nın yüzde 2’sinin üzerine çıkartma kararını 2004’te alan da aynı Erdoğan idi. Bugün 2015’i geride bıraktık, ama söz konusu oran yüzde 1’i bile tam yakalayamadı.
Demek ki, AKP iktidarı, istese de yapamıyor. 2004’ten beri geçen 12 yılda yapamayan, bir 2016’da nasıl yapsın?
* * *
Ya muhalefet?
Tamamını aktarmak uzun sürer de ama diyebilirim ki, CHP Programı, Putin’in ve Erdoğan’ın işaret ettiği ihtiyacın gayet de farkında.
Erdoğan’dan daha fazla olarak, NASIL başarılacağının; başarmanın Türkiye’ye özgü kaldıracının da farkında. Bu noktada özet bir alıntı yapacağım:
“Yeni teknoloji ve sermaye yoğun yatırıma ihtiyaç duyulduğu halde özel girişimcinin bundan uzak durduğu, özellikle bilgi çağının öncü sektörlerinde ve ulusal güvenliğin öngördüğü alanlarda,Stratejik mal ve kamusal yararlı hizmet alanlarında ulusal avantajların korunması konularında, iç ve dış piyasa koşullarında rekabet etmeleri kaydıyla, KİT’lere her zaman görev alanı vardır. Bu hedeflere yönelik olarak KİT’ler yeniden yapılandırılacak …” (CHP Programı, s.178).
Bu, bana göre, hem nasıl başarabileceğimizi, bunun Türkiye’ye özgü yolunun ne olduğunu açıklıyor, hem de AKP’nin, hangi ideolojik saplantılardan ötürü başarısız olduğuna ışık tutuyor.
* * *
İsterim ki, mahallelerden genel merkeze kadar tüm CHP’liler, parti içi erk mücadelelerinin denge hesaplarında tüketilen enerjinin bir kısmını da, programlarının niçin bu kanaatte olduğunu anlamaya hasredebilsin.
2016’dan dileklerim içinde en önemlilerinden birisi de budur.
Gerisi, herkese, yeni yılda sağlık, huzur.
Bir de, 1914’ten 1939’a kadar 25 yılda iki dünya savaşı çıkarmayı “başarmış” olan(!) insanlığa akıl fikir…