Kanun, “ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan ... zarflar geçersiz sayılır”; “sandık kurulu mührü bulunmayan .. oy pusulaları geçerli değil” diyor.
Ama YSK, malum olduğu üzere, “ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan” zarfları ve “sandık kurulu mührü bulunmayan” oy pusulalarını geçerli sayma kararı alabildi. Hem de seçim günü, seçim devam ederken.
Demek ki YSK, hukuk adına, acınacak hale düşmüş.
* * * *
Kendi iradesiyle “evet” oyu veren kardeşlerimin oyunu tartışmak haddimi aşar.
Ama YSK’nın bu tutumunun, onların samimi oylarını da lekelediğini düşünüyorum.
Bu kadar da değil. Kanuna aykırı bir kararı “tam kanunsuzluk koşulları oluşmamıştır” diye savunan bir YSK, girmekte olduğumuz “yeni” düzenin, bırakın hukuk devletini, kanun devleti bile olmayacağına işaret ediyor aslında.
Demek ki, ülkemizin hukuk devleti çıtası da acınacak halde.
* * * *
YSK’nın ilan ettiği resmi sonuçlara göre “kazanmış” sayılan hükümet de mutlu görünmüyor.
Bir defa, “evet”in kıl payı “üstünlüğü”, anayasaların bir “toplumsal mutabakat” olduğuna dair yaygın kanaate pek uymuyor. Seçmenin resmi olarak neredeyse yarısının “hayır” dediği bir şeye “toplumsal mutabakat” demek, AKP için bile, biraz zor.
Ama olayı bir futbol maçının “3 puanı” penceresinden gören bir anlayış için, burukluğun asıl nedeninin bu olduğunu düşünmek saflık olur.
Bir defa, AKP’nin kalesi olarak gördükleri birçok büyük kentte “hayır” oylarının daha yüksek çıkmış olması ilk büyük şok oldu. Hürriyet’ten U. Gürses’in dediği gibi, “Hele ki GSYH’nın yüzde 62’sini üreten 13 büyük kentte .. çoğunlukla hayır çıkmış durumda ise..”
İstanbul’da, “atı alan” Üsküdar’ı bile geçemedi. Üsküdar, Fatih ve hatta, bir yandaş medya tabiriyle “muhafazakar kale Eyüp” bile ve bütünüyle İstanbul, çoğunlukla hayır dedi.
Ankara ona keza..
Demek ki, Erdoğan’ın yönetim tarzına itimat, kendi seçmeni nezdinde de sınırsız değil..
Dahası, seçim sonrası analizler, Erdoğan’a ziyadesiyle inanan Ş. Yılmaz’a bile: “Bilhassa gençlik arasında ve üniversitelerimizde iktidarımıza destek giderek azalmaktadır! İktidarımızın destekçileri ihtiyarlaşmaktadır! Bu hayra alamet değildir!” dedirtiyor.
* * * *
Referandum, AKP’nin “birlik-bütünlük” cilasını da kazıdı. Cilanın altından ne çıktı?
AKP ortamında, birbirine “radikal İslamcı”, “ne idüğü belirsiz .. tekfirci..” vb. gibi nazik(!) sıfatlarla hitap edenlerin bir diğerini tasfiye tartışması alevleniverdi.
Erdoğan, partisinin bu durumunu, “hasbilikten hesabiliğe doğru savrulmak” diye özetliyor.
Yandaş medyanın amiral gemisinden A. Ünal’ın şu tasviri ise, “hesabiliğin” muhtevasına daha bir açıklık kazandırıyor: “16 Temmuz akşamı Demokrasi Mitingleri’nin yapıldığı her meydanda millet vardı; 17 Temmuz ve sonrasında lüks arabalarıyla müteahhitler .., ikbal arayışındaki bürokratlar .., kamufle olmaya çalışan soysuz Fetullahçılar geldiler. .. bugün ‘Reis’ten çok Reisçi’ olup önüne geleni FETÖ’cü, Paralel, şucu, bucu diye itham edenler..”
Bu çürümenin oluşumundaki payı herhalde yadsınamayacak olan Erdoğan, “Hasbiliğe döneceğiz” diyor.
* * * *
Evet:
- Son günlerde bir de Obama tarafından aldatıldığını itiraf eden (“Obama maalesef .. bizleri aldatmıştır”) ve Trump tarafından aldatıldığını görmesi de “an meselesi” olan,
- Rusya-ABD arasındaki jeopolitik rekabet ortamına bir “oyun kurucu” aktör olarak katılayım; “El Bab’dan sonra sırada Mümbiç var ..” vs. derken, kendini -Rusya’nın kabul ettirdiği plana göre- İdlib’de Nusra’yı izole etme yükümlülüğü altında bulan,
- Ve dahi, Mehmetçiği, 70’i aşkın şehit verdiği El Bab’da, kuzeyi hariç her yanından ABD, Rusya ve Suriye kuvvetlerinin muhasarası altında bırakan,
- Mali açıdan AB’ne bağımlılığımız da göz önüne alınınca, dış ülkelere karşı (sitem kabilinden belki, ama tehdit tonuyla asla) “eeey!” postası koyma şansı kalmamış olan
Erdoğan, partisinin içinde bir “hasbiliğe dönme” operasyonu yapacak belli.
Ama bu, dış alemdeki yetersizliğin “aile içi şiddet” şeklinde bir tezahürü mü olacak?
Yoksa gerçekten “.. bugün ‘Reis’ten çok Reisçi’ olup önüne geleni FETÖ’cü, Paralel, şucu, bucu diye itham edenler..”in ayıklandığı bir AKP rönesansı mı?
Operasyonu yapacak olan, elbette ikinci türden bir iş yaptığını iddia edecek.
Ama kimse, yaptığı omleti tekrar yumurtaya dönüştürme işini başaramamıştır.
* * * *
Onun için, kuvvetle muhtemeldir ki, referandumda evet demiş olan hasbi AKP’liler de, her türlü muhalif düşünceye karşı uygulanan ülke içi şiddetin “aile içi şiddet” versiyonunu yaşayacak.
Ve kuvvetle muhtemeldir ki, Erdoğan’a hamledilen “olağanüstü akıl gücü, büyük devlet adamlarına has bir uzak görüşlülük” gibi sıfatların sadece bir yanılsamadan ibaret olduğu, giderek daha çok fark edilir olacak.
* * * *
Hasılı kelam, Erdoğan’ın denetimsiz tek adamlığına oynayanların elinin zayıflayacağı, hukuku, adaleti savunanların güç kazanacağı bir süreç var önümüzde.
Böyle bir süreçte, CHP’de “parti içi muhalefet” bayrağı açmak, kişiler üzerine odaklanmak lüksü olabilir mi?
“2019 seçimi kim ya da kimlerle?” sorusunun aciliyeti ne?
* * * *
- Yakın ve yakıcı sorun; Suriye bataklığından onurlu bir çıkış yolu bulma konusunda,
- Orta ve uzun vadede, hem bağımsız dış politikaya, hem de sosyal refaha olanak sağlayacak ekonomik kalkınma vizyonu ve kapsamlı hukuki reformlar konusunda
niçin “hayır” oyu verilmesi gerektiğini anlatmak için memleketi dolaşan her siyasi parti ile, her gönüllü kuruluş ve kişi ile birlikte; asgari müştereklerde olsun bir ortak akıl tesisini mümkün kılacak mekanizmalar bulmaya harcamalı derim enerjimizi.
* * * *
Ülkeyi pek çok bakımdan tehlikeli siyasi ve ekonomik sorunlara sürükleyen bir iktidarın son tutanağı olan, yargı ve parlamento denetiminden neredeyse tamamen vareste tek adamlık projesi daha doğarken sallantılı doğdu.
Bu haliyle tek şansı var, o da karşısındaki siyasi ve toplumsal muhalefetin toparlanmakta, kapsayıcı olmakta başarısız olması.
Yalın kelimeler hedefine anlam olarak o kadar ulaşmış ki olası gelen süreç aşama zannedilen sapmalar oyalamalar,daha birçok şey kaleminize sağlık yürekli yazınız durust yaklaşiminiz anliyana çok şey anlatiyor