Takdiri hak etmiyorlar mı?
Zeytin alanlarının “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin İslahı ve ..” şeklinde uzun başlıklı yasa tasarısıyla imara açma teşebbüsünü konu alan iki yıl önceki bir yazı, bunun 2002’den beri 6. (yazıyla altıncı) teşebbüs olduğunu söylüyordu.
Bu hesapla, geçtiğimiz Mayıs’ta zeytin alanlarına yaptıkları huruç harekatı yedincisi oluyor.
Geçtiğimiz Salı, malum tasarıyı geri çektiler.
Ama, bu, Canan Karatay hocanın, TV ekranlarında hepimizin hislerine tercüman olduğu “çöpe atılması” dileğini karşılamıyor. Tepkilerimiz karşısında bir geri adım.
Bakın, bakan, tasarıda bir yanlışlık görmüyor, haklılığından hala emin: “Getirdiğimiz .. sistemde bir yanlış ve kusur olmadığını buna inandığımızı ifade etmek istiyorum. .. 17-20 defa bu yasa yine gelebilir..”
Demek iktidar oldukları sürece, bir sekizincisi, hatta yirmincisi de gelecek.
İşte bu ısrar takdire şayan(!)
* * * *
Sanayisi, üretimi gerçekten gelişmiş olan hiçbir toplumda rastlayamayacağınız imar rantı aşkının bir tezahürü bu. En azından bunca inat ve ısrarın en büyük itici gücü bu.
Kamunun yol, su, kanal-kanalizasyon, elektrik, okul, hastane, yeşil alan, ibadethane vb. yatırımlarıyla kırsal ve kentsel toprağa kazandırdığı katma değer, bizim “yatırım” iklimimizde, ateş böceklerini çevresinde pervane eden ışık gibidir.
Kamunun yarattığı bu değeri nüfuzlu kişi ya da firmalara “rant” şeklinde aktarmanın “imar” incelikleri de, gelişmiş hiçbir toplumda göremeyeceğimiz kadar bizde gelişmiştir.
Bu yolla sermaye birikimi, ciddi sanayi, tarım, zeytincilik gibi meşakkatli kar etme mekanizmalarına kıyasla kat be kat caziptir bizde.
Onlar, imar spekülasyonunu cazip olmaktan çıkarabildikleri için, yatırımları verimli sanayi ve tarımsal üretime kaydırabiliyorken, bizde tersi oluyor.
* * * *
Ne diyordu geri çekilen yedinci tasarı: “..Ancak, alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu yetkisini gerektiğinde valiliklere devredebilir..”
Sekizincisi gelirken, kabul edilecek gibi olursa, “alternatif alan bulun..”mamış yatırımların yatırımcılarının veya avukatlarının, bir yandan göze kestirilen alanlardaki zeytin üreticileriyle temasa geçerken, öte yandan “kamu yararı kararı” aldırmak için kurulun, bakanlıkların veya valiliklerin koridorlarını aşındırmaya başlayacaklarına emin olabilirsiniz.
Zeytin üreticilerimize gelince, kaçı, üretimden kazanacağından daha cazip tekliflere (ve ihtimal baskılara da) direnebilecek ki?
* * * *
Rant yağmasına gerçekten dokunulması değil, sözünün edilmesi bile yönetim katlarında nasıl gerilim yaratıyor bakın:
2 yıl önce, AKP “ekonomik mucizesi”(!) teklemeye, kamuda finansman sıkıntısı hissedilmeye başlayınca, o zamanki hükümetin “akil adam”ı Babacan, aslında kamunun kendisine ait olup da “yatırımcı”ya aktarılan rantın bir kısmını isteyecek oldu.
Davutoğlu da doğru bulmuş ki, “.. imar düzenlemeleri” üzerine bir karara vardılar:
“Maliklerin talebi üzerine yapılacak imar planı değişikliklerinde, emsal artışı olan parsellerin, artan değerin yüzde 40’ı kamuya ödenecek” dediler.
Sen misin buna niyetlenen. Bu niyetleri ilkin “rant vergisi” olarak yaftalandı.
Sonra, Erdoğan’dan, “..İnşaat sektörü ekonominin lokomotifidir. İmarda yapılan düzenlemelerin bu sektöre zarar vermemesi gerekir” şeklinde bir müdahale geldi.
Aslında sektöre zırnık zararı yoktu.
Bunun bir ek vergi bile olmadığını, sektöre yük getirmediğini söylemekten, Davutoğlu’nun dilinde tüy bitti. Ama nafile.
Bugün ikisi de dışlanmış durumda. O “rant vergisi”ni bile ağzına alacak “babayiğit” yok.
* * * *
Dikkat edilsin, sizin resmi bir talebiniz olmadan belediye yaparsa imar değişikliğini, getirdiği değer artışı, taş atıp kolunuzu yormadan, zaten tümüyle sizin.
Velev ki sizin resmi başvurunuz üzerine yapılan imar değişikliği, 10 milyonluk parselinizin değerini bir çırpıda 100 milyona çıkardı. size havadan kazandırdığı 90 milyonun yüzde 40’ını isteyecek “kamu”. Yani yine bedavadan 54 milyon sizin.
Sizce bu “vergi” bile, bir yatırımcı olarak sizi gayrimenkul spekülasyonundan caydırır da, yatırımınızı sanayi veya zeytin üretimine yönlendirebilir mi?
Arsa spekülasyonu, üretmekten, zeytincilik yapmaktan çok daha cazip. Bu durum geçerli olduğu sürece de, zeytin güzellemeleri, zeytinciliğimizi korumaya yetmez.
* * * *
Kök sebep, bizim toplum olarak imar olgusuna yaklaşımımızdadır. Hastalık burada.
* * * *
CHP Genel Sekreteri de: “Bu tasarının arkasında madenciler lobisi var. Bugün altın madeni arayanlar zeytinlikler nedeniyle işletme açamıyor. Bu kanun değişikliğinin temel nedeni ulus aşırı sermaye ve altın işletmeleridir” diyor. Doğrudur, ama kısmen.
“Ulus aşırı sermaye” söylemi, “antiemperyalist” bir tınıyla kulağa hoş da geliyor.
Lakin, derdin tamamen “kökü dışarıda” algısı gerçeğin hayli eksik bir ifadesi sanki.
Evet Batı ve ABD’nin manüplasyonlarına epey açığız. Ama birkaç “ulus aşırı sermaye” şirketinin bir işaretine bakacak kadar da değil.
Komisyon görüşmelerinde, muhalefete fırsat bile bırakmayan önerge yağmuruyla sistemli baskı taktiklerini sabır ve inatla uygulayabilen; gözüne ilişen yeşil alanı, zeytinlikleri, sahilleri “imar girmiş arsa” haliyle görmeye eğilimli ve siyaset katlarında nüfuzlu bir yerli “yatırımcı” zümre ile dayanışmadan, hangi “ulus aşırı” firma, hükümetlerin, her defasında geri çekmek zorunda kaldığı bir tasarıyı TBMM’ye, ısıtıp ısıtıp “17-20 defa”dır getirmesini sağlayabilir?
Meselenin “kökü içeride” ve CHP kurumsal müktesebatı bu müzmin iç dinamiğimizin gayet farkında.
Yoksa niye, 1968 Kurultayında, “arsa ve konutu aşırı kar konusu olmaktan çıkartmak” şeklinde bir karar alsın?
1964 Kurultayında, niye, “verimli olmadığı halde aşırı kazançlar sağlanmasına elveren bazı alanların sermaye için çekiciliğini gideren tedbirler”den söz etsin?
Sonuç olarak, Zeytinlerimizin, derelerimizin, meralarımızın, tarlalarımızın, yeşil alanlarımızın korunmasını istiyorsak, önce hiçbir gelişmiş ülkedekine benzemeyen yerli ve milli “imar” reflekslerimizi oldukça köklü bir değişime uğratmak zorundayız.
* * * *
Bakın bir bakan itiraf etmek zorunda kalıyor ki: “En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belalar imardan geliyor. .. Parsel bazlı imar değişiklikleri en büyük bela”
CHP Programı bu “en büyük bela”nın zaten farkındaydı, bu yüzden halka taahhüt ediyor ki: “Nazım planın tümü göz önüne alınmadan daha küçük çapta plan tadilleri yapılmayacaktır”
AKP’nin bu tür tasarılarının topluma vereceği zararları “köy köy gezip” halka anlatırken, partisinin programındaki doğru “imar” anlayışı ve bu program taahhüdünün hikmeti üzerinde de düşünmek gerek..
* * * *
CHP bir zamanlar derdi ki, “Bu düzen değişmelidir”!
Hakikaten bu imar-rant düzeni değişmeden sermayenin, işsizliği azaltan, milli geliri yükselten yararlı sanayi ve tarım alanlarına kendiliğinden ve gereğince yönelmesini beklemek ham hayaldir..
Hatırlatayım dedim…