21 Nisanda Erdoğan ile yapılan canlı TV söyleşisi, reyting sıralamasında, bir çok dizi tekrarının bile gerisinde kalıp, “23’üncü” olmuş.
Dinlenilirliği düşük galiba.
Son seçim kararı için Erdoğan ve destekçileri tarafından ileri sürülen gerekçeler ise, seçmen tarafından dikkatle dinlenmeyi ve üzerinde düşünmeyi hak ediyor.
Çünkü, bu gerekçeler, ülkemizi içine sürükledikleri dış ve iç risklerin itirafları gibi.
Erdoğan: “..bölgemizde .. tarihi önemdeki hadiseler .. belirsizlikler ..” (18 Nisan 2018, dw.com/tr) derken, ondan bir gün önce de, Bahçeli’nin, gerekçeleri şöyleydi: “Önümüzde kontrol edilemeyen, .. birtakım olumsuz gelişmelerin ortaya çıkma ihtimali..”!
Yani: “.. ABD, Fransa, İngiltere ile ilgili kurulan ilişkiler değişime uğramıştır. .. ekonomik tetikçileri boş durmamıştır. Döviz fiyatları fren tutmayarak artış göstermiştir. .. Membiç konusunda .. ABD yeni oyunlar peşindedir”! “Bir diğer tayin edici öğeyse ekonomik göstergelerdir. Bir başka önemli unsur ise uluslararası aktörler tarafından yönlendirilen denetimsiz göç trafiğidir”! (17 Nisan 2018, Sözcü ve Hürriyet)
İşte seçmene itiraftan itinayla kaçınılan çok ciddi riskler..
* * * *
Ve işte “..tarihi önemdeki hadiseler”den biri:
Suriye ordusu, başkent Şam’ın yakınındaki teröristleri temizlemek üzere. Doğu Guta’daki hızlı temizlik bunun göstergesi.
Kendisiyle teslim anlaşması yapan terörist gruplar nereye gönderiliyor?
Astana anlaşmasına göre İdlib’te TSK’nin gözetim yükümlülüğü altındaki “çatışmasızlık bölgesi”ne ve Fırat Kalkanı vesilesiyle askerimizin bulunduğu Cerablus’a.
İdlib, Halep tahliyesinden beri, yenik terörist çetelerin döküldüğü çöplük alanı olmuş adeta.
Umutsuz sokak kedilerinin doldurulduğu bir çuval gibi; içinde hepsi birbirini tırmalıyor. İdlib, son bir ayda, birbirleriyle savaşta bine yakınının öldüğü söylenen bir terörist mezbahası adeta.
İdlib’in doğusunda ise stratejik bir şeridi çoktan tutmuş olan Suriye ordusunun, Şam’ı güvenceye aldıktan sonra buraya güçlü bir saldırı (şayet başlamamışsa) başlatacağı söyleniyor.
TSK ile Rus hava destekli Suriye ordusu arasında sıkışan terörist güruhun kaçış yeri var mı?
Var.
İdlib’in batısı, ki burası Türkiye sınırı. Veya kuzeyi, ki burası da Afrin (yine Türkiye sınırı ve Zeytin Dalı operasyonu nedeniyle Mehmetçiğin bulunduğu yer).
İşte AKP’nin Suriye politikasının ülkemizi karşı karşıya getirdiği “uluslararası aktörler tarafından yönlendirilen denetimsiz göç trafiği..” çıkmazı.
Suriye ordusu bunun için 2019’u, yani bizim normal seçim takvimini beklemeyecek..
İlaveten, hükümetin “Membiç konusunda .. yeni şartlar” oluşmasına; ABD-PYD-PKK’ya ek olarak Fransa’nın da gelmesine mani olamadığı açık.
* * * *
Erken seçim gerekçesinde, “ekonomik göstergeler..”de “..tayin edici öğe” sayılıyor. Doğru:
Erdoğan, ihracatla pek övünür. Mesela, “Biz göreve geldiğimizde .. ihracat 36 milyar dolardan 160 milyar dolara yükseldi” der (7 Nisan 2018). Fakat ithalatı hiç anmaz.
Oysa ekonomimizi dövize tek taraflı bağımlı kılan şey ithalatın anormal yapısı.
Mesela geçen yıl, YATIRIM MALLARI ve ARA MALLARI dış ticaretinde, yuvarlak hesap, 114 milyar dolar açık vermiş AKP’nin “ekonomi mucizesi”. TÜKETİM MALLARI ticareti 36 milyar dolar fazla vermiş de, net ithalat borcumuz 78 milyara düşmüş(!)
Cari açığın ana sebebi bu müzmin ithalat yapısı. Ekonomiyi dış borca mahkum eden, IMF’nin “ekonomik tetikçileri” için kolay av haline getiren en hassas noktası.
Hükümetin, Kredi Garanti Fonu icadı övülüyor. Evet şimdi bu fon sayesinde yüzdürülüyor ekonomi, ama o fonun da dış borçla sağlandığından hiç söz edilmiyor. Vb..
S. Sayek Böke’nin Mart 2018 hesabıyla, “1 yıl içinde ödenmesi gereken 118 milyar dolarlık dış borca ilave olarak, bugün itibariyle 51,6 milyar dolarlık cari açık kadar ilave finansman bulmak zorunda” (12 Mart 2018)
Dışarıdan döviz girişi aksarsa, finansman- ödeme krizi çıkması ve IMF’nin eline düşmek demek..
TOBB bünyesindeki araştırma kuruluşu TEPAV, Şubat 2018 itibariyle, bunun alarm zilini çalıyor; “.. gelen sermayenin yerinde sayması, .. yurt dışına çıkan yerli sermaye tutarının hızla artması”na (13 Nisan 2018, tr.sputniknews.com) dikkat çekiyordu.
Onun için, Erdoğan’ın, geçen Aralıkta, “Bazı işadamlarının varlıklarını yurt dışına kaçırma gibi gayretleri .. vatana ihanettir” diye tehdit ederken, ertesi gün, “.. herkesin yurt dışına parasını çıkarma hakkı vardır” demesi, bir tutarsızlık değil, TEPAV raporundaki realitenin yarattığı kaygının bir dışavurumu gibidir.
Nitekim, aynı kaygıları, bir sitem tonunda, bu Nisanda da dile getirmeye başladı yine.
* * * *
Ve, ABD’den; Rusya’dan S-400 alımı, tutuklu rahibin bırakılmaması gerekçeleriyle yaptırım tehditleri aldığımız; Zarrab-Atilla davasının Demokles’in kılıcına çevrildiği şu günlerde, IMF yeniden gündemimize arzı endam etmiş bulunuyor.
Hükümet sokmak istemese de, epey bir aradan sonra, IMF bizi gündemine alıyor.
Son Mali Gözetim raporunda, bize bir kez daha “mali konsolidasyon” tavsiye ediyor:
“Daha güçlü bir mali konsolidasyon .. yatırımcı güvenini yükseltecektir” diyor. (18 Nisan 2018, tr.sputniknews.com)
Burada “güvenini yükselt” denen “yatırımcı”, hükümet tarafından, Türkiye’ye, sıcak, ılık veya soğuk dolar veya avro yatırımı yapsın diye gözüne bakılan yabancı yatırımcı.
Peki “mali konsolidasyon”un IMF dilindeki manası ne?
Borç geri ödeme sorunuyla kapısını çalan ülkelere, dayattığı bütün koşulları kabul ettirdiği “borç yeniden yapılandırma” operasyonu diyebiliriz.
Demek hükümet, “.. ekonomik tetikçileri ..” engelleyememiş ki, işler buralara gelmiş.
Cumhuriyet tarihimizde, 1959’da Menderes’in başına gelen ilk “konsolidasyondan” AKP’ye iktidar yolunu açan 2001 krizine kadar pek çok örneğini yaşadık.
* * * *
Her “konsolidasyonda” olduğu gibi, muhtemel yeni ödeme krizinde de IMF’nin dayatacağı “kemer sıkma” koşulunun ilk olağan kurbanı yine ücretli çalışan yurttaşlar olacak gibi. Tavsiyesinin daha başında “ücret ödemelerindeki artışların sınırlanması” şartı var.
* * * *
Baskın seçimle alelacele “tek adam” rejimine geçince, bu iç ve dış riskler durdurulabilir mi?
Suriye macerasında, ABD ile Rusya arasında, yağmur-dolu ikilemindeki zoraki “ittifak” ilişkileri, Türkiye içindeki “tek adam” rejiminin iradesini aşıyor. Akılcılık ve hatadan dönme erdemi göstermeden hasarı düşürmek, dış jeopolitik riskleri durdurmak zor.
İthalat yapısındaki anormallik tersine çevrilmeden, dövizdeki artışın enflasyon-faiz artırıcı baskısını, ödeme krizi ve tabii yoksulluk-işsizlik üretme etkisini, hiçbir “tek adamın” cin fikirleri durduramaz.
Allah, Abdülhamid ecdadın “düyun’u umumiye” kaderinden korusun.
Hal buysa, “Cumhur ittifakı”nın bu acelesi niye?
Kendi dış politika ve “ekonomik mucizesi” ile geldiğimiz şu noktada, her iki alanda ortaya çıkacak muhtemel toplumsal ve ekonomik hasara karşı toplumdan yükselecek tepkileri, eleştirileri bastırma gücü kazanmak için ön alma aciliyeti diyelim..
Selma hanım Osmanlı iflas kararını vererek düyunu umumiye yi kurması.Dış mihrakların midesini kabarttı. Birşeyler yapmalı. Bu kadar dış borç bizi iflasa sürüklemesin. Yazınızda can alıcı konuya değinmişsiniz. Kutlarım.