Tarihçiler, emperyal güç olarak dünyaya Britanya’nın nizam verdiği, yaklaşık yüz yıllık döneme Pax–Britannika;
72 yıl önce Bretton Woods anlaşmasıyla başlayan ABD vesayetindeki “dünya düzenine” de Pax-Amerikana diyor.
Bu yazının başlığı da bu manadadır.
* * *
Başkan Obama, geçen hafta, Libya’daki “en büyük hatasını”, “Libya’da (Kaddafi’nin devrilmesinden) sonraki gün için plan yapmakta başarısız olmak” diye açıkladı.
Bu da bana, Libya’dan bugüne kadarki bazı değişimleri düşündürdü.
Paylaşmak istedim.
Afganistan ve Irak işgallerinde olduğu gibi, Libya’da da, “sonraki gün için” plan yapmamış olmalarında şaşırtıcı bir yan yoktu zaten.
Ama “önceki gün için” gayet planlıydılar ki, Obama, işte buna hiç değinmiyor.
Kaddafi’nin yerine geçirmek için kurdurdukları Libya “Ulusal Geçiş Konseyi”ne (UGK), iki adet “önceki gün” kararı aldırıldı.
Biri petrole dair ki, bu zaten işin olmazsa olmazıydı.
Ama ikinci karar, o güne kadar birçok ülkeye yaşattıkları dramların hiçbirinde rastlanmamış olan yeni bir oyundu:
Libya’nın para politikasına yön verecek bir Bingazi Merkez Bankası kurulması! (22 Mart 2011, bloomberg.com)
Sanırsınız UGK üyeleri, Batı’nın hızlı “eğit-donat” kurslarından mezun Libyalı asker kaçkınları ve/veya aşiret milisleri değil de, Oxford’da, Harvard’da iktisat ilmi yapmış uzmanlar. Merkez Bankası kurmak gibi, son derece sofistike bir işe soyunuyor
Kaddafi, Afganistan ve Irak’tan farklı ne “suç” işlemiş ki buna ihtiyaç duyulmuş?
Müesses Finans Nizamından Sapma “Hadsizliği”
O günlerin ABD Dışişleri Bakanı H. Clinton’un skandal e-posta mesajları üzerindeki gizlilik kararı kalkınca ilginç bilgiler de ortalığa saçıldı.
Clinton’a gelen 2 Nisan 2011 günlü bir mesajda deniliyor ki: “.. hassas bilgilere göre, Kaddafi yönetiminin elinde 143 ton altın, bir o kadar da gümüş bulunuyor. … Bu altınla … Libya altın Dinarına dayanan bir pan-Afrika para sistemi kurulması amaçlanıyor ..” (17 Mart 2016, journal-neo.org, abç)
Mesele; saldıranların rezervlerinin yanında, devede kulak kalan altın miktarı değil.
Mesele, Kaddafi’nin Afrika Birliği örgütü başkanıyken, üyelerin 2009’dan beri tartıştığı ve ihtimal müdahale öncesinde uygulamaya geçecek kadar olgunlaşmış olan bir Afrika projesi: Ticari ve mali işlemlerinde, Petro-dolara karşı azıcık bağımsızlık sağlayacak bir para politikası denemesi. Bölgesel bir “Petro-dinar” denemesi belki.
Yapabilselerdi, mevcut dünya finans düzeninde, umdukları gibi işleyecek miydi?
Orasını bilmeye artık imkan yok.
Ama olayın, Petro-dolar saltanatına tehdit potansiyeli yüksekti.
Ve 2008 finansal kriziyle girdiği yoğun bakımda hala debelenen ABD için bu, şüyuu vukuundan beter bir durum olurdu kuşkusuz.
UGK’ye bir Merkez Bankası dikte etmenin geri planındaki derin endişe bu olsa gerek.
Peki, Kaddafi’nin hevesini kursağında bırakınca maksat hasıl oldu mu?
Küresel finans sisteminin “tek kutupluluğu” sağlama alınmış oldu mu?
Hayır.
Hayat/tarih, senin, benim, hatta Pentagon’un bile isteklerine uymayabiliyor.
“Yeni Dünya Düzeni”nde Askeri Tek Kutupluluğun Sonuna Doğru
Rusların Suriye müdahalesini bile “bir ABD planı” olarak algılayanlar dışında hepimiz gördük ki, ABD, askeri müdahale girişimlerinde, Afganistan’a, Irak’a ve son olarak Libya’ya girdiği günlerdeki kadar özgür değil artık.
Elbette askeri teknolojik kapasite bakımından hala bir numaradır ihtimal. Ama ona engel olabilecek, caydıracak kapasitede askeri güçlere de tanık oluyor dünya.
Rusya ve Çin, ABD’nin hareket özgürlüğünü kısıtlayacak kadar büyük küresel askeri gücü, sadece Suriye’de değil, Pasifik’te, Kuzey Denizi’nde, Atlantik’te sergiliyor.
Bunu ABD’nin kendi askeri yetkilileri söylüyor.
ABD’nin kuvvet komutanları, Senato silahlı kuvvetler komitesinde, “ABD ordusunun şu anda Rusya ile savaşacak seviyede olmadığını” belirtmek durumunda kalıyor. (17 Mart 2016, gazetevatan.com)
ABD dışişleri ve Pentagon’un analizlerinden yararlandığı bir “düşünce kuruluşu” olan “nationalinterest.org”da çıkan bir analiz de, bu gerçeği, bir özeleştiri olarak, şöyle ifade ediyor: “Bugün Amerikan ordusu, tehlikeli bir biçimde zayıf ve hazırlıksız durumdadır ve iyiye gitmemektedir. .. Son 15 yıldır da .. Rusya veya Çin gibi yakın rakiplerle bir çatışma durumuna hazırlık yapmış değildir ..” (27 Mart 2016)
Kısacası, Sovyetler’in çöküşüyle birlikte ABD’nin acele bir zafer havasıyla ilan ettiği “yeni dünya düzeni”, pek de ABD’nin olmasını istediği yönde gitmiyor.
72 yıllık pax-Amerikana dönemi, yerini başka bir duruma bırakmak üzere.
Küresel askeri güç düzeni artık tek kutuplu değil. Şimdiden 3 kutuplu.
Daha sırada, 2. Dünya Harbi’nin cezalısı, bugünün ise en büyük sanayi güçlerinden Almanya ve Japonya var. Bilimsel-teknolojik-sınai üretim güçlerini askeri güce dönüştürebilme yetenekleri de tarihçe tescillidir.
Peki ya Parasal Tek Kutupluluk?
Gariban Kaddafi Libyası değil ki, Çin ve Rusya’nın dolar egemenliğinden çıkış arayışı ve girişimlerini “Tomahawk füzeleriyle” yerle bir edebilesin.
IMF’nin, Çin parasına karşı, ABD baskısıyla sürdürdüğü direnişi bitti. Yuan’ı rezerv para sepetine, ister istemez katmak zorunda kaldı.
Dahası, Çin öncülüğünde kurulan iki uluslararası banka, Yeni Kalkınma Bankası (NDB) ve Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), IMF-Dünya Bankası tekelini sarsıyor.
Global finansal mimarinin 76 yıllık pax-Amerikana düzeni de sarsılıyor yani.
Çin ve Rusya’nın sistemli olarak yürüttüğü anti-dolarizasyon sürecine ABD’nin yakın müttefiklerinin katkısı da var ki, bu da tarihin bir cilvesi galiba:
Washington’un karşı çıkmasına rağmen, Avustralya, İngiltere, Almanya, İtalya gibi, ABD’nin en yakın müttefikleri de AIIB bankasına katıldılar.
Doları Petro-dolar yapan Suudi Arabistan bile, daha geçen hafta ABD’yi, “750 milyar dolarlık FED kağıtlarımı satarım haa!” diye tehdit etti. Gerçi bu Suudiler için kolay değil, ama aralarındaki bu gerilim petro-dolar için sıkıntılı bir gelecek habercisi..
Oysa gırtlağına kadar borçlu ABD’nin, hem borçlanmasını ve hem de jeopolitik üstünlüğünü sürdürebilmesi, doların rezerv para üstünlüğünü sürdürebilmesine bağlı.
* * *
ABD’li tarihçi Prof. Paul Kennedy, 1987’de, yani ABD’nin Batı için vazgeçilmez öncü olduğu günlerde yayınladığı “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri” adlı eserinde uyarmıştı kendi ülkesini:
“Birleşik Devletler, bugün .. Büyük Güçlerin yükselişi ve çöküşleriyle ilgilenen tarihçiler tarafından çok iyi bilinen ve kabaca ‘aşırı emperyalist yayılma’ denebilecek bir riskin içindedir: Bir başka deyişle, Washington’daki karar mercileri, Birleşik Devletler’in global çıkar ve yükümlülükleri toplamının ülkenin bunların hepsini aynı anda savunma gücünü çok aştığı yolunda tatsız ve kalıcı nitelikli bir gerçeği kabullenip ona göre davranmak zorundadırlar” (s. 607)
ABD “ona göre davranma..”yı başarabilecek mi göreceğiz.
* * *
Dünya değişiyor. Küresel ekonominin ağırlık merkezleri değişiyor. Askeri güç dengeleri de buna paralel olarak yeniden oluşuyor.
* * *
Peki bu oluşumlar içinde, Türkiye, yakın gelecekte, nerede olacak?
Güçlü sanayileşmeyi başaran ülkelerin, yani fillerin liginde mi olacağız?
Yoksa çimenler liginin, “ancak varlığını korumaya çalışan etkisiz bir üyesi” mi olacağız?
Bir ulusal stratejimiz var mı?