Bu kaçıncı? Bir kez daha içimiz yandı. Uluslararası maşa PKK terör örgütü, bir kez daha güvenlik güçlerimizi, kardeşlerimizi katletti.
İstihbarat zafiyetinden; devletin, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak yükümlülüğünü yerine getiremeyen siyasilerin istifasından söz etmek de beyhude.
Şehitlerimize ve terör kurbanı tüm kardeşlerimize rahmet diliyorum.
* * * *
Şimdi, tüm toplumca üstesinden gelemezsek, bizi, uluslararası diplomasi, askeri caydırıcılık ve halkın refahı meselelerinde bugün olduğundan çok daha zayıf kılma potansiyeli taşıyan derin bir sorunumuza dair konuşmak istiyorum okurla.
AKP’nin “ekonomi mucizesi”nin cilaları bir yandan dökülüyor, öte yandan dökülen yerleri kapatmak için fantezi dünyasının tüm yaratıcılıkları seferber ediliyor.
Dolar çalkantısından endişelenenlere“felaket tellalları” diyen başbakan, “Türk ekonomisinin dünyanın en iyi, en gelişmiş ekonomisinden daha sağlam daha güçlü olduğunu” söylüyor. (13.11.2016, aa.com.tr)
Son haftaların en parlak züğürt tesellilerinden biri mi, yoksa mezarlıktan geçerken, korku bastırmak için çalınan ıslık mı? Belki ikisi de..
* * * *
Yıldırım, “dünyanın .. en gelişmiş ekonomisinden daha sağlam..” dese de;
Dünyanın en kırılgan altı ekonomisinin en kırılganı olan Meksika’dan sonra parası en çok değer kaybeden ikinci ekonomi bizimkisi oldu son zamanlarda.
* * * *
Yıldırım’ın yardımcısı Kurtulmuş da Türk ekonomisinin kendinde bir sorun yok diyor: “Eğer .. Türk lirasının değer kaybı, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor olsaydı, durum oldukça ciddi olarak değerlendirilebilirdi. Ama büyük oranda Türkiye dışındaki .. nedenlerle Türk lirası değer kaybetmiş oldu” (07.12.2016, haberturk.com)
Biz de, Kurtulmuş’un hiç anmadığı bir soruyu sorup, anladığımız kadarıyla cevap arayalım dedik:
Sahi, bizim ekonominin bünyesi, “Türkiye dışındaki .. nedenlerle” ortaya çıkan dış şoklara karşı niçin diğer ülkelere kıyasla çok daha hassas?
* * * *
Bir somut örnek olması bakımından bu yılın dış ticaret rakamlarına bakın. “Niçin?” sorusunun cevabına yardımcı olabilir.
2016 Ocak-Ekim arasında, yuvarlak hesap, ihracatımız 117 milyar, ithalatımız 163 milyar dolar. Yani bu yılın ilk on ayında 46 milyar DOLAR AÇIĞIMIZ var.
Peki bu açığın kaynağı ne?
Tüketim malı ihracatımız 48 milyar, ithalatımız 23 milyar dolar. Tam tersine, 25 milyar dolar fazlamız var.
Demek ki açığımız tüketim malları ticaretinden kaynaklanmıyor.
Tarım, sanayi, hizmet üretiminin girdilerine; yani Yatırım (sermaye) malları ve Hammadde (ara mallar) alanına bakınca tablo tersine dönüyor:
Açık tümüyle burada; yatırım ve ara malları sektörlerinde.
Yatırım mallarında 17 milyar, Ara mallarda 54 milyar dolar açık..
* * * *
Yönetim kurulu başkanının Erdoğan, CEO’sunun Yıldırım (sözcüsünün de Kurtulmuş) olduğu bir işletme düşünün. Kasasına giren para 25 milyar, ödemek zorunda olduğu para (17+54=) 71 milyar dolar. Gelirinin 3 katına yakın borçluluğu sürdürebilirler mi?
* * * *
Meşhur ve müzmin cari açığımızın kaynağı, daima “yatırım (sermaye) malları ve hammadde (ara mallar)” alanlarındaki bu dış ticaret açığıdır.
Ekonomiyi dış şoklara karşı savunmasız kılan derin zafiyet bundan.
Peki bu, sadece 2016’nın ilk 10 ayına özel bir durum mu?
Hayır. Ticaret fazlası verdiğimiz 1930-1946 arasındaki 17 altın yıl hariç, istisnasız her yılımız, üç aşağı beş yukarı, böyle büyük açıklar verir.
Yani sanayimizin bünyesel hastalığı AKP’den de eski.
AKP’nin günahı yok mu yani?, Var elbet, hem de çok.
Fabrika makineleri, sanayi robotu, tomografi, MR cihazları vs.. gibi yatırım malları ile ilaç hammaddesinden tekstil elyafına kadar uzanan sayısız ara malları, yani orta ve ileri teknoloji üretimi alanında, sanayimizin üretim ve rekabet gücünü yükseltecek reformlar yapmadı; bu konuda aciz kaldı, bu bir.
Kendi becerisiyle değil, “büyük oranda Türkiye dışındaki .. nedenlerle” Türkiye’ye de yönelen ucuz dövizle yarattığı ucuz ithalat “cenneti”, sırf teknoloji ürünlerinde değil, saman, mercimek gibi en geleneksel ürünlerde bile ithalat bağımlılığı yarattı, bu iki.
Üstüne üstlük, ekonomideki bu içten içe çürümeyi “ekonomi mucizesi” cilasıyla sundu veya sunmayı “başardı” millete, bu da üç..
* * * *
Yıldırım “Türk ekonomisinin dünyanın .. en gelişmiş ekonomisinden .. daha güçlü olduğunu” söyler de, Erdoğan geri kalır mı?
Fanteziden kim ölmüş. O da uzmanlığını(!) konuşturur: “.. döviz bir baskı aracıdır .. karşılığı olmadan bastırılan para .. Niçin yastığının altında .. saklayacaksın? Gelin milli paramıza çevirelim” der. (3 Aralık 2016, hurriyet.com.tr)
Panik olunca ne dediğini bilmiyor insan. Döviz, “karşılığı olmadan bastırılan para” imiş(!) Bu yılın on ayındaki “46 milyar dolar” açığın karşılığı, başka ülkelerin sermaye, beyin ve kol gücünün ürünü olan mal ve hizmetler değil mi?
Onlar da bunun “karşılığı” olarak, bizden “döviz” istemiyor mu? İşte “karşılık”!
Peki reis öyle dedi diye alamazlar mı? Hem de öyle bir alır ki..
Bedeli ağır ama denemesi bedava..
Sadece Türkiye’ye değil, yabancı alacaklılara da, alacağınızı “gelin milli paramız..” ile ödeyelim teklifinde bulunsun.
O zaman görülür ki, döviz hakikaten acı bir “baskı aracı” olabiliyor.
Ne başkanlık ne de AKP rozetli cumhurbaşkanlığı buna engel olabilir..
* * * *
Hadi “felaket tellalı”(!) muhaliflere kulak asmıyorsun, bari AKP’nin eski Merkez Bankası başkanı D. Yılmaz’a kulak verseydin: “Türkiye’de .. ‘Hızlı büyümek istiyorum’ diyorsanız, ithalat yapmak zorundasınız, çünkü ara mal ve hammaddeye çok bağımlısınız ve cari açık vermek zorundasınız. Biraz frene basayım .. büyümeyi düşüreyim dediğinizde işsizliğiniz artıyor. Bu son derece önemli ve yapısal bir sorun. Türkiye bunun üzerinden gelemediği sürece biz dur kalk .. sorunlarına devam edeceğiz” (27.11.2016, tr.sputniknews.com)
* * * *
Bu “son derece önemli ve yapısal..” hastalığı daha önce teşhis edenler de vardı, kulak verilseydi:
Mesela bakın CHP’nin 43 yıl önceki (1973) seçim bildirgesine: “.. Sınaileşme stratejimizin başlıca hedefi, Türkiye’nin yatırım malları ve aramalar sanayilerinde güçlü duruma gelmesi olacaktır” diyordu.
Bugünkü CHP Programı da: “Sanayi üretiminin ağırlıklı olarak ithal kaynaklı ara ve yatırım mallarına dayandırılması politikasına son verilecek” diyor.
Yani, Türk ekonomisini dış şoklara karşı savunmasız kılan “Aşil topuğu” en azından yarım asırdır bir sır değil.
İyi de, o zaman, TL’nin, Meksika’dan sonraki en hızlı düşüşünü, hükümet kanadında Trump seçimine, muhalefet kanadında OHAL uzatılmasına bağlayan cin fikirlerin sahipleri niye bu konuyu da gündeme getirmiyor, tartışmıyor?
Ve madem eskiden beri biliniyor da niye uygulamaya geçememişiz ve geçemiyoruz?
Bunlar ve dahi Batı’nın dövizi “baskı aracı” olarak kullanma niyetlerinin bazı emareleri de sonraki bir yazının konusu olsun.