Bu coğrafyanın her yerini dolanan, kaynağı bilinen ve fakat durdurulamayan bir nehir var. Bu nehir oluk oluk kan taşıyor Akdeniz'e. Nasıl oluyorsa Fırat’a, Dicle’ye ulanıp ülkemin topraklarına da kan bulaştırıyor…
Otuz yıldan fazladır ülkemin kanla sulanan topraklarında yetişen her evlat potansiyel şehit…
İlk kanı kimin döktüğünün önemi yok.
Yediğimiz içtiğimiz her şey kan kokuyor, uykuda düşümüz kan revan.
“Savaşa hayır” diyene “kana kan intikam” diyor egemen güç…
Gün oluyor, Suruç’ta, Mardin’de, Elazığ’da, Diyarbakır’da, Bismil’de, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de bombalar patlıyor, Kürtler ölüyor.
Gün geliyor Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da bombalar patlıyor, sokaklar meydanlar kana bulanıyor. Türkler ölüyor.
Cam kırıklarının üstünde yalın ayak yürümek gibi bu ülkede yaşamak. Sinsice derine işliyor her kesik, geçtiği yerde bıraktığı iz paramparça... Ne yana dönsek acı ne yana dönsek genzimizi yakan kan kokusu...
Acının her rengi doğudan batıya, kuzeyden güneye her yere yayılıyor.
Milliyet, cinsiyet, köken, mezhep ayırmıyor hepimize bulaşıyor, her yerimize siniyor.
Tv haberleri skor tablosu gibi çoğu zaman, birer istatistik rakamından ibaret kurbanlar. Ölü sayısı azsa seviniyoruz. Azı, çoğu neye göre belirlediğimiz ayrı muamma…
Şu kadar asker, bu kadar polis, şu kadar erkek, bu kadar kadın, şu yaşta bu yaşta…
Ölümler parmak hesabında bir bir.
Neyin hesabı, neyin intikamıysa yetsin…
Meydanlarda parçalanmış bedenlerin, çukurlara atılmış köylülerin, buzdolabına yatırılan bebeklerin, vurulup da evinin kapısında günlerce yatıp kalan annelerin ardından söylenenleri duymak istemiyoruz.
Şehit haberleri okurken “Evlerine ateş düştü” demesin ruhsuz sesler. Babasının bayrağa sarılı tabutuna sarılmasın hiç bir çocuk, vakur görünmek için yüreğine ağlamasın hiçbir eş, ya da göğsünü döve döve ağıt yakmasın hiç bir anne…
Her ölümde insanlığın kalbine ateş düşüyor…
Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde iktidar hırsının kör ettiği gözü kara öfkenin kaynağında besleniyor kan nehri…
İstanbul’da, Ankara’da, Suruç’ta, Antep’te…
Rojava’da, Kobane’de, Halep’te;
İnsanlık ölüyor…
Aslında çok da zor değil bu kan kokusunu temizlemek, bir silkelenip ayağa kalksak başarabiliriz.
Ve başarmak zorundayız, kan nehri hepimizi boğmadan bu kanamayı durdurmalıyız.
Vakitsiz ve vahşice ölümler tek tek bütün kapıları çalmadan, bizler tek tek kapılarımızı açıp yürümeliyiz.
“Barış” demeliyiz var gücümüzle, avaz avaz ve korkmadan…
Bırakın barışla büyüsün çocuklarımız!
Kısasa kısas istemiyoruz!
Sizden bizden yok!
Türk, Kürt, Arap, Ezidî, Laz, Çerkez yok!
Alevi, sünni, yahudi, süryani, şaman, deist ateist yok!
Savaş değil, kan değil, ölüm değil!
Sadece barış ve huzur içinde bir arada yaşamak isteyen insanlar var!
Yeter artık!
Barış istiyoruz, hemen ve kesintisiz