Aslında daha geçtiğimiz haziran ayında biz bu filmin Diyarbakır versiyonunu izledik. Bugün Ankara'da gerçekleşense bir devam filmi. Yazan belli, yöneten eller belli.
Yani aslında katili hepimiz tanıyoruz....
Rize'de mafya liderinin konuşmacı olup "oluk oluk kan akacak" dediği "Teröre Lanet" mitinginin üzerinden 24 saat geçmeden, "Barış" diye bağırmak üzere yurdun her yanından gelip toplananların oluk oluk kanıyla sulandı Ankara...
Yetmedi, patlamanın ardından o kaosun içinde yaşanan şoku bile anlamaktan aciz olan polis, sağ kalanları biber gazıyla "sakinleştirdi".
Miting yapılacak tarih günler öncesinden belli olmasına rağmen; ne polis, ne de istihbarat yaşanabilecek olanı öngörmüyor, bilemiyor, önlem alamıyor. Mitinge katılanların hasım bellendiği çok açık. Öyle ki, kortejlerin oluşturulacağı toplanma yerine polis arama noktası bile kurmuyor.
Ancak patlamalar sonrası onlarca insan ölüp, yüzlercesi yaralandıktan sonra sonucu hepimizi etkileyecek kararların alınacağı ''güvenlik zirvesi'' başladı. Bu arada başkentin göbeğinde "güvenliği sağlanamamış vatandaşların parçalanmış bedenleri" hala bulundukları yerden toplanmaya çalışılıyordu.
Sonuç: Sağlık bakanı ölü sayısını 86 yaralı sayısını 186 olarak açıkladı. Ve hala ölü sayısının artmasından korkuyoruz...
Ankara Tren Garı; Emniyete 1 km ve "Ortadoğu'da bizden habersiz kuş uçmaz" diyen MİT'e 3 km uzaklıkta! Yoruma bile gerek yok.
Oraya ülkenin tüm şehirlerinden gelenler vardı.
Slogan atmak, halay çekmek, barış türküleri söylemek isteyen gençler, onların enerjisiyle coşan yaşlılar, orta yaşlılar vardı.
Doktor, mühendis, öğretmen, öğrenci, emekli, işsiz, işçi, sendikacı vardı.
Kadın, erkek, çocuk barış çığlıklarını çoğaltmak isteyenler vardı.
Sadece meraktan gidip orada ne olduğunu görmek için gidenler vardı.
Yolunun üzeri olduğu için tesadüfen orada olanlar vardı.
Mitinge katılanlara simit, su, çay vs satıp para kazanmaya çalışanlar vardı.
Belki bazı gruplar adına provokasyon yaratıp olay çıkarmak için gelen militanlar da vardı.
Öldürüldüler, paramparça...
Artık bu ülkede hiç kimsenin can güvenliği yok. Üstelik katilleri tanıyoruz.
Katil, koltuk, saray, makam, mevki hırsıyla gözü dönmüş olanlardır.
Hangi iktidar, hangi makam, hangi güç "can"dan kıymetli? Hangi kaybetme korkusu bu kadar gözünüzü döndürdü?
Bu vahşet sadece koltuk hırsıyla açıklanamaz. Yargılanmaktan, bedel ödemekten korkuyorsunuz. Sona yaklaştığınızı anlayıp şiddetin dozunu artırdınız. Korku, kötülük ve ölüm saçıyorsunuz.
Peki ya biz;
Ne ara bu kadar delirdik ki hala ölenin partisi, kökeni, mezhebiyle ilgilenebiliyoruz.
Daha ne kadar "Ölen ölsün kalan sağlar bizimdir" diyerek, hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam edeceğiz...
Gecenin en karanlık vakti gün doğumuna en yakın vakittir.
Ve vaktidir dikilip ayağa kalkmanın...
Sustukça sıranın bize geleceğini bilerek, acıyı soğutmadan ve bu acıyı yaşatanların kimliğini unutmadan...