"2019 çalışanlar ve orta gelirliler için zor bir yıl olacak"

TAKİP ET

"Türkiye'nin ortaya koyduğu daraltıcı maliye politikanın toplumsal gruplara farklı etkisi olacak"

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yılmaz, 2019 Yılı Bütçe Tasarısı'nı değerlendirdi. Dolaylı vergilerdeki talepten kaynaklanan azalmanın ücretliler üzerindeki baskıyı artıracağını söyleyen Yılmaz, "2019 çalışanlar ve orta gelirliler için zor bir yıl olacak" dedi.

Yılmaz, "Türkiye enflasyon, faiz ve kur başta olmak üzere, daraltıcı bir maliye politikası ortaya koyuyor. Bu programın toplumsal gruplara farklı etkisi olacak. Bence harcama ve gelirler açısından orta sınıfın desteklenmesi gerekiyor" diye konuştu.

Gazete Duvar'dan Mühdan Sağlam'ın sorularını yanıtlayan Hakan Yılmaz'ın açıklamaları şöyle:

Hocam 2019 Bütçesi meclise gönderilmek üzere hazırlandı ve taslağı paylaşıldı. Bu başkanlık sisteminin ilk bütçesi olması açısından da önemli bütçeyi incelediğinizde dikkatinizi çeken ne oldu?

Bütçeye bakıldığında ilk olarak harcama ve gelir yönlü tedbirlerin varlığı dikkat çekiyor. Hükümetin mali tedbir olarak 70 milyara yakın bir meblağı kullanmayacağını görüyoruz. Bütçede önümüze çıkan şey şu: Kontrol edilebilir bir bütçe açığı ile devam edilmek isteniyor. Büyüme oranlarına bakıldığında büyümenin yüzde 2.3 olarak hesaplanıyor. Türkiye’nin büyüme potansiyelinin yüzde 5’ler düzeyinde olacağını düşünürsek, bu 2.3’lük büyüme oranı tüm ekonomiyi zorlayacak bir unsur. Ekonomi bu şekilde zorlanırken kamu harcamalarındaki düşüş ve vergi gelirlerindeki mevcut politikalar aslında toplam talep yönlü ekonomiyi de zorlayacak. Şöyle bir yapı çıkıyor karşımıza, ekonominin potansiyel büyümesinin altında talep yönlü bir daralma bekleniyor. Bu da toplumun geniş kesimlerinin reel ücretlerinde daralma demek.

2019 neden zor bir yıl bekleniyor ve bütçe neden önemli?

Türkiye 2019’a farklı bir resimle giriyor. Yapısal nedenlerden kaynaklanan makro riskler görünür oluyor. Faiz artışı, kurda dalgalanma gibi. Bir de kamu harcamalarında özellikle 2016-2017’deki harcamaların yüksekliği nedeniyle faiz dışı dengenin on yıl öncesine göre daha kötü bir noktaya geldiğini görüyorsunuz. O nedenle bütçe önemli.

2019’da harcamalarda bir kesinti var. Bu bir nevi daha önceki açılmanın toparlanması mı?

Evet. Türkiye 2000’lerde önemli krizler yaşadı. Bu krizleri aşmak için de toplumun çeşitli kesimlerinin sırtlandığı bir mali program uyguladı. O program sonucunda hedeflenen, aslında mali disiplin açısından, piyasa ve aktörlerinin beklentileri açısından olumluydu. 2008 krizi araya girdi. Bu krizle dünyada genişletici maliye politikası uygulanmaya başlandı. Yani kamu harcamaları arttı. Türkiye de bu dönemde kamu harcamalarını arttırdı. Cumhuriyet tarihinin kamu harcamaları bakımından en genişletilmiş politikası 2005-2017 arasında gerçekleşti. Kamu harcamalarında her yıl ortalama 7-8 milyar dolarlık artış görüldü. Faizler düşünce, bütçede faiz maliyeti düşünce, mali alan yaratıldı ve krize karşı bu kaynak kamu harcamalarına aktarıldı. Biz bu dönemde kamu harcamalarında olması gerekenden fazla genişledik.

Bütçe programı çıkıyor ancak sanki çok sorgulanmıyor.

Aslında gelişmiş ülkelerde bütçe programı haftalarca konuşuluyor. ‘Kim ödeyecek bu yükü?’ Sorusu önem kazanıyor. Bizde ise daha çok kamu harcamalarına bakılıyor. Örneğin bizde toplam bütçeye bakarsak yaklaşık 960 milyarlık TL’lik bir bütçe harcamamız var. Bunun GSYH oranı yüzde 20-21.6 oranında. Faiz dışı giderler ise 843 milyar lira. Faiz giderlerinin payı bütçede yüzde 2-1.9’lara çıktığına görüyoruz GSYH içindeki payı. Bu yüzde 2’ler seviyesi sizin üzerinizde baskı yaratıyor. Siz bu büyüklükteki bir harcamayı nasıl bir gelir politikasıyla finanse edeceksiniz?

"Eğitim ve sağlık kalemlerine gerekli öncelik verilmiyor"



Bütçelerde dikkat çeken altyapı yatırımları var. Bu kadar altyapı yatırımı gerekli mi?

Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Altyapı yatırımı yapması anlaşılır. Ancak tabii ki sosyal harcamalar, eğitim, sağlık da çok önemli. O nedenle bizde harcamalarının gelir dağılımını düzenleyici etkisi eksik kalıyor. Geliştirme politikası daha çok yol, köprü, baraj gibi altyapı projelerine odaklanıyor. Diğer kalemler geride kalıyor.

Türkiye’nin altyapı yatırımları bir yere kadar anlaşılır. Köprü, yollar, havalimanları projelerinin yapılma şekli ve sonuçları bir süre sonra ekstra bir yüke dönüşüyor. Sorun nedir burada?

Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Ancak harcamaların dağılımı önemli. Türkiye genişletici maliye politikası uygularken tercihini maalesef altyapıya kaydırdı. Bu yatırımlar yararlı değil demiyorum, ancak bu bizim hangi öncelik seviyemizde? Biz rekabet, eğitim, sağlık, belli hizmet alanlarına neden yatırım yapmıyoruz?. Özellikle sağlık önemli. Türkiye dünyanın en hızlı yaşlanan üçüncü ülkesi. Başka bir risk de bu projelerin yapılma şekli. Bu altyapı yatırımlarının tam bir büyüklüğünü bütçede göremiyoruz. Bunlar yap-işlet-devret modelleriyle yapılıyor. Bunların etkileri sonra ortaya çıkıyor. Yani kamu harcamalarında bunu göremiyoruz. Böyle olunca kamu harcamaları daha düşük çıkıyor.

Peki bu garanti verilen yolcu ve araç sayısı arasındaki fark nasıl ödeniyor? Bütçede nasıl görülüyor?

Bütçede cari işlemler kalemi var. Görev zararları gibi eğer talep edilen seviyede yolcu ya da araç gelir kapasite oluşmamışsa o anlaşma uyarınca Hazine ödeme yapar. Cari transfer kaleminde bunlar ödenir. Sorun şu: Bunlar, bir şekilde karşınıza çıkan, daha önce alınan kararların ve uygulamaların yükü. Bizim geçmiş dönemdeki harcamalarımız belirlenirken seçici olmak lazım. Yani Türkiye’nin çok iyi bir programa ihtiyacı var. Orta ve uzun vadeye bakabilen, toplumsal kesimlerle iyi tartışılmış uzmanlarla muhalefetle toplumla bunun ortaya koymak lazım. Önceliklerle ve ihtiyaçlar temelinde yatırım yapılması lazım. Bu büyüklükteki yatırım alanlarına ısrarla kaynak ayırdığınız zaman onun bir yansıması da vardır. Daha fazla yol daha fazla köprü yapılmak istenecek. Halbuki bunlara ne seviyede ihtiyaç var?

Bütçeye dönersek, harcamaların vergi ayağını kim ödüyor?

Faizlerin yüksek olduğu, kurun dalgalandığı bir ortamda 2019 bütçesinde olduğu gibi vergi gelirleriniz sınırlı kalır. 2019’da vergi gelirlerinde beklenen artış yüzde 26. Bunun yüzde 30’u gelir vergisi. Bu gelir vergisinin yüzde 60-70’ini ücretliler ödüyor. Yani artış 100 lira ise bunun yüzde 30’u gelir vergisinden gelecek. Peki kurumlar vergisinde durum ne? Yüzde 12.7 toplam artışa kurumlar vergisinin katkısı 1.40.

Öyleyse ne artıyor?

Enflasyona göre bakarsak, yüzde 16 olarak görülüyor. KDV ve ÖTV bunun altında kalıyor. Reel olarak artış aslında yüzde 7 civarı daralma demek. En kritik artış, ithalatta alınan katma değer vergisi. Kur arttığı için. Reel olarak ithalatla ilgili bir şey yok. Şimdi daha önce 4 lira olan dolar 5.8 civarında. Vergi gelirlerindeki artışın yüzde 37’si ithalden alınan KDV. Aslında siz bir şey yapmıyorsunuz vergi performansı olarak. Kur artıyor ve vergi tahsili artıyor.

***

"2019 orta gelirliler ve ücretliler için zor bir yıl olacak"



Yani 2019 yılı ücretliler ve orta gelirliler için daha zor bir yıl mı olacak?

Evet. Dolaylı vergilerdeki talepten kaynaklanan azalma ücretliler üzerindeki baskı artacak. Örneğin diyelim ki Temmuz’da ücretli vergi dilimine girecekken, şimdi mayısta nisanda girecek. Yani kesinti erken gelecek. Hatta bazı gelir grupları ocak ayında girecek. Buysa dolaysız vergi dolayımlı gelir dağılımını daha da bozacak. Türkiye’de zaten vergilerin gelir dağılımını düzeltme etkisi çok sınırlı. Enflasyon üzerinde vergi artışı olması da buna etki ediyor. Diyelim ki enflasyon yüzde 15 ancak sizin ücretiniz yüzde 5 artırıldı. Bu şu reel olarak daha fazla vergi yükünün altına girmek demek. Türkiye enflasyon, faiz ve kur başta olmak üzere, daraltıcı bir maliye politikası ortaya koyuyor. Bu programın toplumsal gruplara farklı etkisi olacak. Bence harcama ve gelirler açısından orta sınıfın desteklenmesi gerekiyor.

Bütçede bu yıl öngörülen bir açık var. Sizce bu gerçekçi mi?

2019’da 80.6 milyar TL bütçe açığı öngörülüyor. Bunun GSYH’e oranı yüzde 1.8’e denk geliyor. 80 milyar tedbir vardı aslında. Bu tedbir olmasa 150 milyar olacaktı. Ancak kritik bozulma,faiz dışı dengede. 2018’de faiz dışı açık 38.2 milyar liraya çıktı. Artış oranı yüzde 52. Bu seviyede bir artış çok iyi yönetilmeli. Oysa 2015’te 8.4 milyar faiz dışı fazla verdik.

Faiz dışı açık nedir ve neden önemli?

Faiz giderlerini ve özelleştirme gelirlerini ayıkladığınızda ortaya çıkan açık seviyesi. Borçlar açısından önemli. Faiz dışı denge ne kadar iyiyse piyasalardan daha az borçlanırsınız. Borçların yapısı ve sürdürülebilirliği açısından önemli bir gösterge yani. Hükümetin kapsamlı bir program açıklamasının sebebi de bu dengeler. Rakamlar, dengeler çok çabuk bozulur. Bu nedenle vergi açısından istisnaları, muafiyetleri doğru düzenlemezseniz açık hızla artar. Bu açık arttıkça faiz artar ve kur üstündeki baskı buna eşlik eder.

2019 çalışanlar ve orta gelirliler hakan yılmaz 2019 yılı bütçe tasarısı