Akşener'den Nebati'ye tepki: Türkiye Cumhuriyeti böyle bir cıvıklık görmedi
İYİ Parti lideri, Hazine ve Maliye Bakanı'nın ifadelerini 'Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin, ucubeliğinin bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz' ifadesiyle değerlendirdi
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cuma hutbelerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin anılmamasına tepki gösteren Akşener, şunları söyledi:
Memlekette kime sorsanız, Çanakkale Harbi dendiğinde, akla ilk gelen isim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ancak her ne hikmetse; Milli günlerimize denk gelen, Cuma namazlarının hutbelerinde Diyanet yönetiminin aklına nedense Atatürk gelmiyor. Yani Elmalılı Hamdi Yazır’a, yüce dinimizin mukaddes kitabı Kur’an-ı Kerim’in tefsirini yaptıran sadece 1923 yılında 126 caminin bakımını yaptıran Gazi Mustafa Kemal’in adı, bizzat kendisinin kurduğu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aklına gelmiyor. Hatta, hutbelerde onun adını anmamak için, adeta özel bir çaba harcanıyor. Vefasızlığa bakar mısınız?
Buradan, Diyanet yetkililerine seslenmek istiyorum: Küffara karşı, serden geçen aziz ecdadımıza, herkesten önce, sizin vefa göstermeniz gerekmez mi? Ay yıldızlı bayrağımız, Türk yurdunun üzerinde, ilelebet dalgalanabilsin diye göğsünü siper eden istiklal kahramanlarına, bir Fatiha’yı çok görmek, ayıp değil mi? Gazi Mustafa Kemal’in adını anmamak, her şeyden önce, mukaddesatımıza aykırı değil mi? Yazıklar olsun.
Çanakkale Köprüsü maliyetlerine eleştiri: Allah sizi ıslah etsin
Geçen günlerde açılan Çanakkale Köprüsü’nün geçiş ücreti konusunda eleştirilerini gündeme getiren İYİ Parti lideri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir kez daha “bay kriz” diye seslenerek şu eleştirilerini gündeme getirdi:
Çelişkiler insanı Bay Kriz eskiden ne diyordu hatırlıyor musunuz? “Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin, yani milletin kesesinden beş kuruş çıkmıyor.” Aynen böyle diyordu. Ama bu arkadaşımız daha nice konuda yaptığı gibi Çanakkale Köprüsü’nün açılışında yine kendi kendini yalanladı. Köprünün geçiş ücretini, 200 “liracık” olarak açıkladı. “Geçen, 200 'liracık' verecek ama, üzerini de devlet olarak biz tamamlayacağız." dedi. Yani nihayet, gerçeği itiraf etti. Törene katılan vatandaşlarımız pahalı dese de zamanında emeklilerimize seyyanen zam yaparken, “iki yüüüüüüz” lira diyerek büyüttüğü rakamı, köprü geçişinde 200 “liracık” ilan etti. Vatandaşa verirken “liraaaaa”, vatandaştan alırken “liracık”… Asgari ücrete zam yaparken “liraaa” Eeşe dosta yandaşa dağıtırken, 5’li çetenin vergi borcunu silerken “liracık.”
Dahası var. Çanakkale’de adalar hariç iki yaka arasında feribotlar günde 7 bin araç taşırken bu köprüye, günlük 45 bin araç garantisi verilmiş. Şaka gibi, ama maalesef gerçek. Bu matematik üstadı arkadaşlar, günde 45 bin, yılda 16 buçuk milyon araçlık garanti verdiler. Yani, müteahhit firmalara, yıllık 246 milyon avroyu garanti ettiler.
Bitmedi. Sözleşmeyi imzaladıkları gün, avro 4 lira 80 kuruştu. Bugünse 16 lira 40 kuruş. Daha inşaat devam ederken maliyet 3 buçuk kat arttı. İşte size AK Parti’nin bir yandan, vatandaşa “dövizini bozdur” çağrıları yaparken öbür taraftan, yandaşının eline, “avrocukları” sayan, üstün yönetim anlayışı. İşte size, bitmeyen bir yerli ve millilik edebiyatı arasından, milletin hazinesini, dövizle borçlandırmakta hiçbir sakınca görmeyen, Ak Parti zihniyeti. Allah ıslah etsin.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Fransa'da bir grup yatırımcıya Türkiye'ye yatırım yaparken sorun yaşamaları durumunda "bürokrasiyi alaşağı etme güvencesi" veren Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'yi sert sözlerle eleştirdi. "Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi boyunca böyle bir rezalet ve cıvıklık görmediğini" vurgulayan Akşener, "Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin, ucubeliğinin bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz" dedi.
Diyanet'e tepki: Yazıklar olsun
Akşener, partisinin TBMM'deki grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Nebati’ye tepki
Akşener, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin yabancı yatırımcılara “bir sorun yaşamaları konusunda bürokrasiyi alaşağı edeceklerini” söylemesine sert eleştiriler getirdi:
Cumhuriyetle birlikte oluşan devlet kurumsallığımızı değerli bilim insanı Şerif Mardin hocamız “Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından, yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş” olarak tanımlar. Peki bugün geldiğimiz noktada AK Parti iktidarı, sizce hangi onur anlayışına sahip? Bu sorunun cevabını, daha geçtiğimiz hafta ekonomideki uzmanlığından ziyade sitcom repliklerini andıran, abuk sabuk demeçleriyle öne çıkan, Nebati Bakan’ın bizzat kendisi verdi.
Bu arkadaşımız ne dedi? “Bir problem mi yaşadınız? Rahat olun. Bize hemen ulaşırsınız. Bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanımız var. Mevzuatı da değiştiririz."
Üstelik bunu kime dedi? Yabancı yatırımcılara dedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle bir rezalet görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle bir cıvıklık görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle laubali bir yönetim anlayışına hiç rast gelmedi. Yazıklar olsun! Bu açıklama ülkemizde bir devlet krizi olduğunun itirafıdır.
Aslında Nebati Bakan diyor ki “Biz, kanun, yasa, yönetmelik tanımıyoruz. Sizler de, Türkiye’ye yatırım yaptığınız takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarıyla veya kurumlarıyla, bir sorun yaşarsanız, bize gelin. Biz sizin adınıza, bütün yasal şartları ortadan kaldıralım. Yani, Türkiye’de kurumsal bir devletle muhatap olmayın, gelin doğrudan, kişilerle muhatap olun” diyor. Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin, ucubeliğinin bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz.
Adana’daki polis müdahalesi: Başörtülü olmak Erdoğan’ın bacısı olmak için yetmiyormuş
Adana’da Furkan Vakfı destekçilerinin tutuklu arkadaşları için yapmak istediği yürüyüşe polisin sert bir şekilde müdahale etmesi konusuna değinen İYİ Parti lideri, Erdoğan'a yüklendi.
Akşener'in konu hakkındaki ifadeleri şöyle:
Maalesef artık bugün Türkiye’de ne modern bir devletten, ne de eşit vatandaşlıktan bahsedebiliriz. Bunun çok acı bir örneğine geçtiğimiz günlerde Adana’da şahit olduk. Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, başörtülü bacıları konusunda çok hassastır.
Her fırsatta başörtülü kadınlarımızın hakkından hukukundan bahseder. Biz sanıyorduk ki Sayın Erdoğan için bu ülkenin tüm dindar kadınları birer kız kardeştir. Meğerse işin aslı öyle değilmiş…
Meğerse başörtülü olmak, dindar olmak, Müslüman olmak Sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için yeterli bir kriter değilmiş. İşte biz Adana’da, tüm çarpıcılığıyla aslında bu gerçeği gördük. Adana’da yaşananlar bize gösterdi ki Sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için, başörtülü olmaktan önce, kendisine tabi olmak gerekliymiş.
Yani asıl mesele, dindar olmak değil, yandaş olmakmış. Başörtülü kadınlarımızın hukuku, AK Parti’ye oy verdikleri sürece kutsalmış…
Yani “Oyunu basarsan baş tacısın, itiraz edersen copu yersin”miş… Hey gidi hey… Yunus ne güzel söylemiş: "Zulm ile abad olanın, ahiri berbad olur." Bu ülkenin dindar kadınlarının, omuzlarında iktidara gelip o kadınları, coplatarak iktidardan çekip gitmek… Şu ironiye bakar mısınız? Geçekten ibretlik.