CHP'li Altıok: Türkiye Bunu Hak Etmiyor

TAKİP ET

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, AKPM'nin Türkiye'yi yeniden denetim sürecine almasıyla ilgili basın açıklaması yaptı.

Altıok'un basın açıklamasının tam metni şöyle:

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye’yi 13 yıl sonra yeniden siyasi denetim sürecine aldı. AKP iktidarı bir ilk gerçekleştirmiş ve ikinci defa denetim sürecine giren ilk ülke olmamıza yol açmıştır. CHP olarak Türkiye’yi bu noktaya getiren anlayış ve yanlış politikalara göz yumulmaması gerektiğinin altını çiziyoruz. Çünkü ülkemiz bunu hak etmiyor. 

Ülkemizi Cumhurbaşkanının ‘tamamen siyasi’ diyerek tanımadığı bu karar noktasına getiren antidemokratik uygulamaların, 14 yıllık AKP iktidarında gün geçtikçe palazlanıp yerleştiğinin son kertede tek adam rejiminin baş enstrümanı OHAL KHK'ları ile onulmaz yaralar açtığının bilincinde ve farkında olmak gerekli. 

AKPM'de, düzenlenen “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi” başlıklı oturumda;

Türkiye’nin darbe girişimi sonrası OHAL uygulamaları ile aldığı önlemler, basın özgürlüğünün gerilemesi, 150’den fazla gazetecinin, 14 HDP milletvekilinin ve 65 belediye başkanının tutuklu olması, Doğu ve Güneydoğu politikaları başta olmak üzere ihlallere değinilerek aslında “Türkiye’de işlemeyen demokratik kurumların” ve mevcut "anlayışın” bir özeti sunulmuştur. Her sonuca gerekçe gösterilen “FETÖ” başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelede hukuk dışı yollara sapıldığı ve toplumsal bir baskıya yol açıldığına değinilmiştir.  

12 Eylül Askeri darbesinin Türkiye’yi geri götürdüğü gerçeği kadar darbe anayasası ile mücadele iddiasıyla ülkemizi ileri götüreceğini vaad ederek yola çıkan Akp iktidarının "ileri demokrasi" ve "özgürlükler ülkesi" diyerek hedeflediği  "Yeni Türkiye"yi 12 Eylül sonrası geldiği noktadan da geri düşürmüş olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.  

Avrupa Konseyi 12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye’nin üyeliğini askıya almıştı. Bugün alınan kararla batı ve çağdaş dünya, Kenan Evren ve Tayyip Erdoğan arasında herhangi bir fark olmadığını uluslararası bir şekilde tasdik etmiş oldu.

Bahsi geçen karar ile ilgili denilebilir ki çalınan At Üsküdar’ı geçmiş ama Strasbourg'a kadar anca gidebilmiştir!  Bu durum iç siyaset malzemesi yapılamayacak kadar önemli. Erdoğan ve Akp temsilcilerinin Avrupa'ya meydan okuyuşuyla referandum öncesi yaratılan Hollanda krizi, Avrupa’da  yükselen aşırı sağcı söylemleri beslemek, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliğini ve yaşam standartlarını tehlikeye atmak dışında hiçbir işe yaramadı. Cumhurbaşkanının açık meydan okuyan tutumu nedeniyle Avrupa’daki bazı siyasiler oradaki vatandaşlarımıza “Ya biz ya Türkiye” dayatmasını yapmaya başladılar bile. 

Ekonomik alanda da durum farklı değil. Ekonomi Bakanlığı’nın veri setine kayıtlı yaklaşık 50 bin yabancı şirketin 23 bini AB merkezli. Birlik ülkeleri ile Türkiye arasında ticaret hacmi 150 milyar dolar civarında. Diplomasi kuralları yok sayılarak yaratılan krizin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın  "Ey Avrupa” diyerek meydan okuması bedeli ağır bir hasar yaratmıştır. 

Akp iktidarının bir gün öyle birgün böyle diyerek değişen tutarsız ve kendiyle çelişen tutumla gerçekleri gölgeleme çabası bir kez daha karşımıza geliyor. 2004’te AB ile müzakere seviyesine geçişi gündüz vakti havai fişeklerle kutlama yaparak duyuran Erdoğan o zaman AB kararlarını tanıyordu ama şimdi tanımıyor! 2004 yılında bu denetimden çıktığımızda buna “Akp başarısı” denerek gazetelere “başardık” manşetleri atılırken, tekrar denetim sürecine dönmeyi  “AKPM’nin suçu” olarak tanımlamak olsa olsa siyasal ikiyüzlülüktür! Çünkü ülkeyi 15 yıldır tek başına AKPM değil Akp yönetmiştir! 

 Venedik Komisyonu ve AB İlerleme Raporlarının tamamında Türkiye’ye demokrasi, insan hakları, güçler ayrılığı ve hukukun korunması konularında ağır eleştiriler getirilmiş ve Türkiye’nin AB sürecinden uzaklaşarak hızla “tek adam” rejimine sürüklendiği vurgulanmıştı. Anti demokratik bir referandum süreci işletildiği AGİT raporlarında da yer aldı. Türkiye, Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 113 ülke içinde 99’uncu sıraya geriledi. İktidarın en az denetlendiği 6. Ülke olan Türkiye,  Dünya Demokrasi Endeksinde de 97’inci sırada yer alıyor. Dünya Basın Özgürlüğü endeksinde geçen yıla göre 4 sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 155'inci sıraya geriledi. Gazetecileri Koruma Komitesi raporunda en çok gazeteci hapse atan ülkeler sıralamasında birinci oldu. AKPM’nin neden böyle bir karar verdiğini bizim de artık aralarında olduğumuz, siyasi denetim sürecine tâbi bulunan Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya Federasyonu, Sırbistan ve Ukrayna’ya bakarak anlayabiliriz.

Referanduma 2 gün kala Cumhurbaşkanı Erdoğan “Evet çıktığı taktirde AB ile masaya oturacağız” diyordu. Ancak insan hakları, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularını sorgulayan AB, demokratik koşulların ihlal edildiği bir seçim ve gayrı meşru  bir “Evet" sonucunun ardından Erdoğan ile “oturmak istemiyor.” Çünkü AB siyaseti tek adamın değişken ruh hali tutarsız çıkışları ve dayatmacı tutumu üzerinden şekillenmiyor.  Avrupa'ya referandum sonrası görüşeceğiz diyen Cumhurbaşkanına, AKPM'nin yanıtı toplumsal barış ve demokrasiden yana olmuştur. 

Demokrasi; köprü, havalimanı, tünel ve yol yapmak için yaşam hakkı ihlali ve doğa katliamı, talan ve rant ile hizmet arasındaki farkı net olarak tanımlar.  Bir ülkenin en az yarısı başkanlığa hayır derken tek adam rejimine geçilmiş, Meclis devre dışı bırakılmış, valiler il başkanı kaymakamlar Akp’nin ilçe başkanı konumuna getirilmiş, halkın parası ile yapılan Saray'da ve meydanlarda  “idam” diye bağırılmıştır.  Demokrasi şaibeli  %1 üstünlük sağlayanın "ötekiler" üzerinde hegemonya kurduğu ve her istediğini yapabildiği değil, en az olanın haklarının hukuk önünde korunduğu bir düzendir. 

Siyasette kendini “süper ligde" gören Cumhurbaşkanı ülke demokrasisinin ve insan haklarının bir futbol müsabakası holiganlığında değil evrensel sözleşmeler ve hukuk ekseninde ele alınması gerekliliğinin farkına varmalı ve Türkiye’yi çağdaş dünyadan koparmak istemiyorsa AKPM’nin kararını değil, şaibeli referandumun sonucu ile YSK kararını “tanımamalıdır” 

Aksi taktirde -Erdoğan’ın deyimiyle- bu anlayışla en fazla ya amatör kümede ya da diktatörler liginin son sıralarında top oynanabilir!