DP Genel Başkanı Uysal Gündemi Değerlendirdi

TAKİP ET

Demokrat Parti Genel Başkanımız Gültekin Uysal, Ankara İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada gündemi değerlendirdi

“Türkiye’nin içerisine PKK terör örgütüne ilave olarak IŞİD benzeri radikal İslamcı selefi örgütlerin de husumetinin hedefi olur noktaya bizleri bugünkü iktidarın yanlışları getirmiştir”

Dün “önce milletim sonra partim” diyenlerin bugün niçin “önce partim” diyerek bu anayasa değişikliği teklifine destek verdiğini bu kürsüden millet adına soruyorum

Genel Başkanımız Gültekin Uysal, Ankara İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada gündemi değerlendirdi.

Mevcut İl Başkanı Bahadır Ulusoy’un yeniden başkanlığa seçildiği ve Divan Başkanlığını Genel Sekreterimiz Ertan Küçükay’ın yaptığı kongrede konuşan Genel Başkanımız şunları ifade etti:

 

“Kurumaların bağışıklığını çökerttiler”

“Her gün şehitler verdiğimiz, son bir ay içerisinde Kayseri’den Beşiktaş’a yılbaşı gecesi İstanbul’da ve iki gün evvel İzmir’deki hadiselerle maalesef Türkiye’de devleti ele geçireceğiz diye yola çıkanların TSK’dan başlayarak adalet mekanizmasını, istihbarat örgütlerini, istihbarat kurumlarını emniyet kurumlarının bağışıklığını çökerterek getirdikleri noktanın bedelini bu aziz millet ödemesin diyoruz.

Çözüm süreçleriyle, Oslo görüşmeleriyle terör örgütleriyle müzakere yapanların bugün milletin önünde milletin alternatif maliyetini azami ölçüde ortaya çıkartarak bu bedeli şehitlerimiz anısına bu vatana ve millete ödetmemesidir tercihimiz.

“Başsağlığı dileyerek görevlerini yapmış sayılmazlar”

 

Her olaydan sonra, her terör saldırısından sonra milletin önünde başsağlığı dilemekten her birimizin bu milletin bir ferdi olarak şahsım da dahil olmak üzere bir büyük acının içerisine nasıl gark olduğumuzu, nasıl acılara revan olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Ama bu sorumluluğu yerine getirmesi gerekenler, hükümet etme mesuliyetini taşıyanlar sanki vakayı adiden bir hadise olmuş gibi İçişleri Bakanı çıkıp olay yeri inceleme şube müdürünün yapacağı vazifeyi yaparak Türk milleti önünde vazifesini yapmış sayılamaz. Sağlık Bakanı çıkıp Türk milleti önünde şehit olanlarımızı, yaralananlarımızı, ölenlerimizin sayısını vererek vazifesini yapmış olamaz.

 

“Milletimizin bekasını ilgilendiren konularda devletimizin ve hükümetin yanında olmaya gayret ettik”

Türkiye’nin niçin buraya getirildiğini, kimler tarafından buraya getirildiğini mahfuz tutmak kaydıyla Demokrat Parti olarak milletimizin bekasını ilgilendiren her meselede olduğu gibi terör başta olmak üzere tereddüt ve müsamahanın gösterilmeyeceği her meselede bu devletin ve hükümetin yanda olmaya kadar bu zamana kadar gayret ettik.

Türkiye’nin güney sınırında Suriye krizinin derinleşmesine sebebiyet verenler, Suriye’de muhalefeti militarize ederek iç savaşı tetikleyenler bugün, politikalarının iflas etmesi neticesinde Türkiye büyük bir şiddet sarmalı içerisine kademe kademe itmişlerdir.

Uluslararası dinamiklerin bu bölgeye dair tasavvurlarını yeterince anlamamış olanların, merkez ülke oluyoruz diyerek Emevi camisinde bir Cuma namazı kılacağız diyerek çıktıkları yolda her gün Türkiye’nin bir köşesinde katliamların yapıldığı, bombaların patladığı bir Türkiye portresini kaçınılmaz bir kader olarak milletimizin önüne koymuşlardır.

Bununla beraber Suriye’de doğan iktidar boşluğu dolaysıyla Türkiye’nin 30 yılı aşkın bir süredir terörle mücadele ettiği PKK terör örgütünün hem sınırlarımız içerisinde hem de sınırlarımızı aşan bir şekilde özellikle 90’lı yılların başında Körfez Harekatı’ndan itibaren bölgemizdeki dinamikleri kendi lehine kullanarak her bulduğu fırsatta kademe kademe etnik bölücü siyasi hedeflerine uygun olacak şekilde kendi hedeflerinin yürümesine maalesef bizim hükümetimiz kolaylaştırıcı yanlış adımlarıyla beraber bir politika izlemiştir.

İşte bugün Türkiye’nin her noktasını neredeyse görmezden gelerek terör örgütü elebaşını meşrulaştıracak söz ve davranışlarda bulunarak, Türkiye’de terör örgütü mensuplarının adli mekanizmaların önünden Habur’da mahkemeler kurarak sıyrıldığı gibi, hakimlerimizin, savcılarımızın elinden kurtulduğu gibi, kaymakamlarımızın, valilerimizin, emniyet güçlerimizin, kolluk kuvvetlerimizin önünden de nasıl ellerini, kollarını sallaya sallaya yürüdükleri de hepimizin hafızasındadır.

Bugün Türkiye’nin 30 yılı aşkın bir zamandır sadece ve büyük ölçüde PKK terörüyle karşı karşıyayken maalesef bugün bu bölgenin tabiatını değişmesi, yanlış siyasetlerinin neticesinde Türkiye’nin içerisine de PKK terör örgütüne ilave olarak IŞİD benzeri radikal İslamcı selefi örgütlerin de husumetinin hedefi olur noktaya bizleri bugünkü iktidarın yanlışları getirmiştir.

“Sadece 2015 yılında Türk Lirası yüzde 24 değer kaybetmiştir”

Bütün bunlara rağmen bugün Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sonrası kurduğu siyasi akitleriyle, çizdiği rotasıyla, Avrupa Birliği hedefiyle demokrasiyi, adaleti, refahı en geniş ortak paydada buluşturarak, tüm insanlarına fırsat eşitliği yaratarak, külfet ve nimet dengesini paylaştırmamız gerekirken bugün Türkiye’nin sadece son iki ay içerisinde ekonomik kayıplarını göz önüne alsak Türkiye’nin iktisaden büyük bir girdaba sürüklendiğini görebiliriz.

Sadece 2015 yılında Türk Lirası yüzde 24 değer kaybetmiştir. 2016’da yüzde 20’ler düzeyinde değer kaybetmiş ve yılbaşından bugüne seyrine baktığımızda da değer kaydetmeyi sürdürdüğünü görebiliriz.

“Milletin verdiği açık çeki kendi lehine kullandılar”

Bütün bu gerçekler ortadayken ekonomilerin en önemli girdisinin hukuk ve demokrasi girdisi düşmüşken bugün Türkiye’yi art arda küme düşürecek birtakım tasarruflarla, OHAL rejimleriyle, 15 Temmuz sonrası bizim de olağanüstü meseleleri olağan yönetmelerle göğüsleyemeyeceğimiz gerçeğinden hareketle başında desteğimizi açıklamamıza rağmen bugün açık yüreklilikle söylüyoruz ki bu milletin bir ateş çemberi içinden geçtiği dönemde milletimizin ve siyasi kurumlarımızın iktidara açık çek olarak verdiği bu çeki iktidarın maalesef millet lehine değil, kendi lehine kullanmaya çok uzun süredir devam ettiğini görmekten dolayı da üzüntü duyuyoruz.

Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak milletin birliğini ve beraberliğini temsil etmesi gerekenlerin ayrıştırıcı dilleri, üslupları, siyasi tercihleri ve bugün Türkiye’ye bir dayatma olarak bir kişinin nefsinde tüm erkleri toplamam teşebbüsü diyebileceğimiz başkanlık, cumhurbaşkanlığı gibi bir garip sistem teklifleri diyemeyeceğimiz, deyim yerindeyse Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı koruma kanunu olarak bile nitelendirebileceğimiz bir dayatmayla bu cendere içinde milletimiz karşı karşıya bırakılmaktadır.

 

“Türkiye’nin tabandan tavana silkinişinin adı olacak bir demokratik dönüşüme ihtiyacı olduğunu biliyoruz”

Bu manada Demokrat Parti olarak kurulduğumuz günden bugüne kuvvetler ayrılığı prensibini merkeze alan bir anlayışla, hakimiyetin millete ait olduğu prensibini taçlandırmak adına verdiğimiz mücadelede ortaya koyduğumuz prensipler çerçevesinde Türkiye’nin tabandan tavana silkinişinin adı olacak bir demokratik dönüşüme ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Ama bu demokratik ve siyasi sistem dönüşümü bugünkü iktidarın hayal ettiği gibi keyfi bir şekilde, bir kişinin keyfine bırakılamayacak şekilde, bir kişinin ihtiraslarına, hayallerine mahkum edilemeyecek şekilde, bir sistem dahili içerisinde milletimizin en sade vatandaşının bile iradesini milletin iradesinin tecelligahı olan TBMM’ye yansıyabilmesi için istinad noktasını yine millete koyarak, siyasi partiler yasasından başlayarak topyekun parlamenter demokratik rejimi daha etkin bir şekilde getirme mecburiyetimiz vardır.

“MHP anlamadığımız bir şekilde bunlara payanda olmuştur”

 

İktidar oldukları günden bugüne kuruluş beyannamelerinde, seçim beyannamelerinde taahhüt etmiş olmalarına rağmen 2007 yılında özellikle yeni anayasa diyerek onunla beraber ortaya koydukları tasavvur ve seçim beyannamelerinde temsili cumhurbaşkanını millete teklif edenlerin bugün Türkiye’ye niçin ve nasıl olduğunu anlamadığımız bir şekilde ona payanda olacak şekilde MHP’nin de bu galeyana gelerek bu teklifi nasıl yapabildiklerini aklımızla, izanımızla, vicdanımızla anlayabilmekte büyük güçlük çekiyoruz.

Türkiye’yi 2002 yılından bu yana istikrar diyerek, istikrarın sadece TBMM çatısı altında sayısal çoğunluk olmadığını anlamadıkları için bugün Türkiye hem iktisaden hem devlet mekanizması olarak istikrarını büyük ölçüde kaybetmiştir. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz günden bugüne 2002 yılına kadar geçen süre içinde Türkiye ortalama 5,1 düzeyinde büyümüş iken bugün maalesef iktidarımızın neredeyse ortalama 4,5’lar civarında 13-14 yıllık iktidarlarının sonunda Türkiye’yi böylesi bir büyüme rakamıyla karşı karşıya bırakmıştır.

Son 3-4 yıllık performanslarına baktığımızda bu ortalamanın daha da düşerek bireysel vatandaşımızdan büyük sermayeye varıncaya kadar küreselleşme iklimi içerisinde Türkiye’yi yeniden 80 milyona dayanmış nüfusuyla beraber bulunduğu coğrafyada batının doğusu olmayı benimsemiş bir ülkeyi, doğunun batısı olma noktasına getirmiş bir iktidarın uygulamalarıyla beraber iktisaden de büyük bir riskin ortasında bırakıldığını milletimiz esnaflarıyla, işçileriyle, memurlarıyla, emeklileriyle yaşamaktadır.

“TÜİK’in birtakım parametreleri değiştirmesiyle zannettiler ki büyüme rakamları zıplayacak”

Daha birkaç hafta evvel geçmişten bugüne devletin verilerine bizler kadar uluslar arası birimlerin de güven duyduğu Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının itibarlarını zedeleme pahasına TÜİK’in iktidarın keyfi öncelikleriyle beraber birtakım ölçümleme rakamlarını, parametreleri değiştirdiğinde zannetmektedirler ki bu büyüme rakamları zıplayacak. Zannetmektedirler ki milletimiz bir gecede zenginleşecek. Zannetmektedirler ki bugün Türkiye’de fiilen yüzde 20’lere ulaşmış işsizliğin, genç işsizliği de kattığımızda istihdama katılım oranlarını da göz önünde bulundurduğumuzda vahim bir tabloyla karşı karşıya kalmamıza rağmen işsizliği tek haneli rakamlar civarında tutabilmeyi yeğlemeye çalıştıklarını görüyoruz.

İktisaden ve siyaseten arka arkaya küme düşme riskini geçerek uluslararası manada bu bölgedeki varlığının sorgulandığı, istikametinin öngörülemediği, Türkiye’ye güven duyulamayan bir devlet olarak bakıldığı gerçeğini BM toplantılarına baksak bile rahatlıkla söyleyebiliriz. O çok büyük ülkenin geçmişte liderliğini yapmış siyasi liderleri bu ülkenin kudret kapasitesine uygun bir şekilde bir siyasetin sahibi olduğunda onun karşılığını aşan bir şekilde uluslar arası alanda olduğu kadar kendi bölgesinde de her daim sözüne itibar edilen bir devlet olmuştur.

“Dün Rus uçağını biz düşürdük diyenler günün sonunda FETÖ düşürdü dedi”

Dün söylediklerini bugün unutanların, dün Rus uçağını ben düşürdüm diyenlerin günün sonunda Rus uçağını biz düşürmedik, devletin içinde bir paralel FETÖ terör örgütü vardı, onlar düşürdü demesinin ne bizim adımıza ne millet adına izah edilir bir yanının olmadığını kendileri de bilmektedir. Daha önceki gün iktidarın Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş diyor ki “Suriye politikası başından beri yanlıştı”. Ben de diyorum ki beyim adam sormazlar mı, bugün mü aklınıza geldi? Onlarca kez kendilerini tekzip etmelerine rağmen milletin önünde pembe tablolarla milletimiz her manada zorların içinde zor bir seçim yapma mecburiyetinde bırakarak kendi varlıklarını kaçınılmaz bir kadere dönüştürme gayretleri içerisinde olduklarını hepimiz biliyoruz.

 

Bütün bu gayretlere rağmen Demokrat Parti olarak demokrasiye ve büyük ülkenin hangi mezralardan gelerek, büyük bedeller ödeyerek bugüne geldiğinin bilinci içerisinde olan kadrolar olarak bütün bu yanlışları milletin bize verdiği her kürsüde haykırmaya sonuna kadar devam edeceğiz.

“Dün “önce milletim sonra partim” diyenlerin bugün niçin “önce partim” diyerek bu anayasa değişikliği teklifine destek verdiğini bu kürsüden millet adına soruyorum”

Sadece iktidarıyla değil, bugün Meclis çatısı altında bulunan tüm siyasi partilerin maalesef milletin önceliklerinden bağımsız bir şekilde dün “önce milletim sonra partim” diyenlerin bugün niçin “önce partim” diyerek bu anayasa değişikliği teklifine destek verdiğini bu kürsüden millet adına soruyorum.

İktidarıyla muhalefetiyle Türkiye’yi kamplaştırarak, bir tarafta AKP ve MHP, diğer tarafta HDP ve CHP seçeneklerine milletimizin mahkum olmadığını “Mahkum değilsin Türkiye’m Demokrat Parti var” diyerek inşallah bu sürecin akabinde gerçekleştireceğimiz büyük kongremizle beraber yeniden kuvvetli bir sese, kuvvetli bir soluğa dönüştüreceğimizden emin olduğumu ifade etmek istiyorum.

Bu zorluklara rağmen bir tarafta sınırlarımızda ve sınırlarımız dışında canlarını veren şehitlere sözümüz olsun ki bu yağmacı iktidarı da bu yağma düzenini de eninde sonunda milletin iradesinin sahibi olarak hürriyeti demokrasiye inanmış demokratlar olarak yerle bir edeceğimiz günlerin yakın olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Siyasetin her zamankinden zor bir süreç haline dönüştüğünü daha dün gece kaptı kaçtı usulüyle çıkartılmış KHK’lerin içeriğine baktığımızda bile hiçbirimizin anlayabilmekte güçlük çekeceği kanaatinde değilim. Her terör hadisesi sonrası, her iktidarın aleyhine olacak yönetemedikleri süreç sonrası yayın yasağı getirdikleri meselelerde 3 kez yayın yaptıklarında yayın kuruluşlarının lisanslarını iptal etmekle tehdit edildiği bir ortamda Türkiye’nin maalesef bütün omurgasını teşkil eden siyasetini erklerinin arasındaki mesafeleri ve sınırları belirleyecek bir büyük değişimi kuvvetlerin uyumu diyerek millete dayatanların bu meseleleri millet tartışmadan toz duman içerisinde geçirme gayretlerinin de zımni bir yansıması olduğunu değerlendiriyoruz.

Bu manada istedikleri kadar milletin gözü önüne perde çekmeye gayret göstersinler, Eflatun’un dediği gibi diyoruz ki “Hakikat güneş gibidir. Gözlerinizi kapatsanız da gözlerinizin içine sızar.” İşte bu iktidar da Türkiye’nin bu hakikatlere kendi gözlerini kapattıkları gibi milletin gözlerinin önüne de istedikleri kadar perde çeksinler, istedikleri kadar haram düzeninin kaynaklarıyla, satın aldıkları medya organlarıyla, yalan yanlış bilgileri milletimizin aklının ve fikrinin karışması için seferber etseler de hakikat ortadadır. İşte bu hakikatin temsilcileri olarak, demokratlar olarak bugünden itibaren meseleniz, millet önünde bu gerçekleri hakikati yalanlardan soyarcasına her bulduğumuz noktada haykıracağız.”

demokrat parti genel başkan gültekin uysal ankara kongre gündem