Gazeteci Serdar Öztürk'ten dikkat çeken "Fatih Terim fonu" iddiası

TAKİP ET

"Fatih Terim ve benzerleri iki yönden iktidarın işine yarıyor. Hem Türkiye'nin tartışması, konuşması gereken konuları bilmemesi sağlanıyor"

Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, kamuoyunun son günlerde yoğun ilgi gösterdiği Seçil Erzan'ın spor camiasından isimleri dolandırması olayına ilişkin görüşlerini paylaştı. Bu olay, Türkiye'de fon kullanımı ve yönetimi konusunda daha geniş bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

Ahmet Nesin, Fatih Terim fonuyla ilgili Süleyman Aslan isimli bir tefecinin adının geçtiğini belirtti. Nesin, Türkiye'nin politik durumu hakkında bilgi almak için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçak gezilerinin ve köşe yazarlarının yazılarının takip edilmesine değindi. Ahmet Hakan ve Abdulkadir Selvi'nin bu konudaki yarışmalarına dikkat çekerek, konunun medya tarafından nasıl işlendiğini vurguladı.

Nesin, "Fatih Terim fonunu dün biraz daha karıştırayım dedim. Süleyman amca dedikleri kişi Süleyman Aslan diye bir tefeci. Korktukları kişi o. Ama bugün Türkiye'nin politikasının ne hale geldiğini neler olduğunu anlamak için Erdoğan'ın uçak gezilerini, köşe yazarlarından takip etmek en önemli şey haline geldi. Hem Ahmet Hakan hem de Abdulkadir Selvi yazmışlar. onlar biliyorsunuz yarış halindeler. Erdoğan bir konuşmasında onlarla olan açık oturumda Abdulkadir Selvi'nin 'Bak Ahmet ne güzel yazıyor. Sen de biraz beni yaz' diye fırçalamıştı. Orada bir haber almış Ahmet Hakan. O söz konusu fonu konuşacaklar. 'Ensonhaber'den aldığımız bilgiye göre diyor. Bu arada bu siteyi ilk defa duydum. Girdim baktım analizleri bile yok. Ajanslardan bir kaç yerden haberi al. Cümle ekle, değiştir" şeklinde konuştu.

Serdar Öztürk ise Türkiye'de fon kullanımının moda haline geldiğini ifade etti. Fatih Terim fonunun gündeme gelmesiyle birlikte devletin fonlarına da dikkat çekildiğini belirten Öztürk, geçmişte Turgut Özal döneminde bütçeye dahil olmayan çok sayıda fonun olduğunu ve bunların izinin kaybedildiğini anlattı. Öztürk, Seçil Erzan olayının sadece magazin boyutuyla değil, daha derin yapısal sorunlarla ilgili olduğuna işaret etti.

Serdar Öztürk "Bu fonculuk Türkiye'de moda olmaya başladı. Biz Fatih Terim fonundan falan bahsederken devletin fonu geldi bir anda. Yasal olarak. Aile ve Gençlik Fonu var şimdi. Bu fon meselesi Türkiye'nin yeni karşılaştığı bir şey değil. Turgut Özal'ın iktidarı döneminde bütçeye dahil olmayan 100'e yakın fon biliyoruz. Özal iktidardan gittikten sonra meşhur DYP-SHP koalisyonu sırasında hepsini birleştirip bütçeye dahil etmeye kalktılar. Bulamadıkları oldu. Devlet kendi kurduğu fonu bulamadı. Nerede, kaç lirası olduğunu bulamadı. Fatih Terim fonu denilen farklı. Herkes birkaç futbolcu üzerindeki magazin kısmıyla ilgilenip o daha çok konuşuluyor. Bana göre 10 kişi bir araya gelmiş ve birbirlerini dolundurmuşlar ise hiç umurumda değil. Kendi problemleri. İşin görünün kısmı bu. Süleyman Aslan üzerinden gönderme yaptığınız yapı ise çok farklı" ifadelerine yer verdi.

"Herkes alan razı veren razı pozisyonunda"
Türkiye'de garip bir dönem yaşandığını, federasyonun tefecilik işine karışan kişinin görevine son verdirtmediğinin altını çizen Ahmet Nesin, şöyle devam etti:
"Burada aslında iki konu var. Hangi gazeteyi alırsan sol üst köşede bakıyorsun. Emre Belozoğlu, Arda Turan, Fatih Terim'in nasıl tefecilik yaptıklarını esasında okuyorsun. Ondan sonra günlerden cumartesi yada pazar, pazartesi ise maçların olduğu dönemlerde Arda Turan'ın yenilmediğini nasıl bir teknik direktör olduğunu görüyorsun. Federasyon böyle bir tefecilik işine karışmış adamın görevine son verdirtmiyor. Futbol takımı da bizim milli bayrağımızdır diye son vermiyor. Federasyon bir şey yapmıyor. Herkes alan razı veren razı pozisyonunda. Resmen Türkiye böyle bir dönem yaşıyor. Bu arada Ahmet Hakan, Abdulkadir Selvi derken durup dururken söylemiyor. Ensonhaber'i Ahmet Hakan'dan öğrendikten sonra Hürriyet Gazetesi'nin genel yayın müdürü ensonhaber'den gelen habere göre diye yazı yazmamalı. Beğenin yada beğenmeyin Simaviler ve Günaydın'dan önce Türkiye'nin en geniş haber kaynağını barındıran gazete kurdular. Hürriyet'in yıllarca birinci gazete olmasının sebebi büyük ilçelerin hepsinde muhabir olmasıydı. Müthiş bir haber kaynağının oluşmasıydı. Senin böyle bir kaynağın varken ensonhaber'den haber alıp da köşende yazıyorsan gerçekten ayıp bir şey. Ama Abdulkadir Selvi de 'Tabi, İsrail'i konuştuk. Hepimiz fat-fit-fon'u konuşmayı bekliyorduk. İlk soru Ahmet Hakan'dan geldi' diyor. Arkasından Erdoğan Ahmet Hakan'a demiş ki 'Daha ayrıntılı biçimde sor.' Bu utanç verici bir şey. Kim olursa olsun. Ahmet Hakan'a gazetecilik öğretiyor"

"Türkiye'de herşey olabilirsiniz, rezil olamazsınız"
Ahmet Hakan ve Abdulkadir Selvi'nin girdiği diyaloglara dikkat çeken ve gazetecliik mesleğinin geldiği son durumun altını çizen Serdar Öztürk, "Türkiye'de herşey olabilirsiniz, rezil olamazsınız" diyerek şöyle devam etti:
"Türkiye'de herşey olabilirsiniz. Rezil olamazsınız. O yüzden onlar için bu tür diyaloglar Cumhurbaşkanının onları ne kadar çok sevdiğine dair ipucu olduğu için hiç alınmıyorlar öyle şeylerden. Mesleğin geldiği nokta maalesef böyle. Fatih Terim fonu ile ilgili hazırlanan iddianame çok uzun zaman adliyede muhabirlik yapmış olanlar daha iyi biliyor. Bir iddianameyi almak kolay bir şey değildir. Çok iyi bağlantılarınızın olması lazım. Sizi seven o adliyenin içinde önemli isimler olması lazım. Ulaşmak kolay değildir. Ulaşan gazeteci de imrenilir. Bunu ilk yazan olmak. Geçen hafta bana hiç alakasız 10 yerden 'iddianameyi göndereyim mi' diye teklif geldi. Bunlar sıradan insanlar. İş adamı var içlerinde başka yerden ulaşanlar var. Demek ki birileri bu iddianameyi bilerek sızdırıyor. Ve iddianameyi şöyle bir okudum. Aslında bugün bilinenlerin 10'da biri üzerine yazılmış. Ben bu konuda iddialıyım. Magazin figürü Polat ailesi ile beraber bu iddianame çok genişlemezse çok bir şey çıkması. 10 kişinin birbirinden para alıp vermesinden başka çok bir şey çıkmaz. Bankacı kadın da bir biçimde hafif yara alarak kurtulur. Halbu ki o kadının bağlantıları, çalışıtğı bankanın bağlantılar... Çünkü o bankanın haberi olmadan o kadar paranın girip çıkması, yeni ödemeleryapılması. Bunlar hepsi ciddi ciddi araştırılması gereken şeyler. Ama ben bunun her iki olayın da bu arada İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı bir takım operasyonlarında aslında Türkiye'deki yoksulluğun üzerinin örtülmesi yada tartışılmaması, muhalefetin de bu iktidarın yaptıklarının arkasına takılarak gündeme asıl getirilmesi gerekerleri getirmeme olarak görüyorum. Muhalefet şu anda hiçbrir şiy yapılmıyor. İktidarın gündemin takılmış gidiyor. Türkiye'de yoksulluk sorunu var. İşsizlik sorunu var. Gelirlerin adaletsiz olarak dağıtılması sorunu var. Bütün bunlar konuşulacak yerde kadın cinayetlerini bile konuşamıyoruz. Her gün iki kadın bu ülkede katlediliyor. Bunun yerine o futbolcu o kadar vermiş, bu futbolcu bu kadar almış. Magazinsel yada Polatlar cezaevinde olay çıkartmış. Magazin figürleri ile yürütüyüyoruz. Sabah magazin programlarından başlıyor akşam o çok izlenen saatlerdeki tartışma programlarında bile onları konuşuyoruz. Bu ülkenin yoksulluğunu ne zaman konuşacağız."

"Kara para Türkiye ekonomisine katılabilmek için kendisine çözüm yolları bulmak zorunda"
Seçil Erzan olayındaki bankanın Süleyman Aslan'ın kiracısı olduğunu söyleyen Ahmet Nesin, "Süleyman amcaya neden geç girdiler biliyor musun? Şube Florya şube. Bina Süleyman amcanın" dedi. Bunun üzerine söz alan gazeteci Serdar Öztürk, "Türkiye'de çok ciddi miktarda kara para var. Türkiye'nin ekonomisine katılabilmek için kendisine çözüm yolları bulmak zorunda. Bulduğu çözüm yolları Türkiye bundan vazgeçemediği için Türkiye'nin sürekli yabancı paraya ihtiyacı var. Sürekli çıkardığı af kanunlarıyla 'Nerden bulduysan getir' diyerek hatta üzerine vatandaşlık vererek Türkiye'ye gelen para çok cidd bir biçimde ekonomiyi yönlendiriyor. O tefeciler eskiden de vardı. Türkiye'deki ticaretin belli bir bölümü maalesef böyle yürüyor. Türkiye'de en çok artan şey sanal bahismiş. Bir hastalık haline dönüşmüş. Psikologlar da bunun bir hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Her yerde sanal gelirin oynanması mümkün. Burada çok ciddi bir gelir var. Onlar da eski usüllerle bildiğimiz yöntemlerle bu parayı Türkiye'ye yada ekonomiye sokuyorlar. Bu bizi işte daha çok yoksullaştırıyorlar. Fatih Terim ve benzerleri iki yönden iktidarın işine yarıyor. Hem Türkiye'nin tartışması, konuşması gereken konuları bilmemesi sağlanıyor. Benim gördüğüm iddianamede kamuoyunun bildiğinin onda biri var. Bu işten o yüzden çok bir şey çıkmaz. O parayı bankaya ödetirlerse banka o parayı görev zararı yazacak. Görev zararı demek devlete vermesi gereken vergiyi ödememesi demek. Devlet de bu parayı bizden alacak. Aslında bizim vergilerimizden bu parayı ödemiş oluyorlar. Halka dokunan kısmı aslında burası. Bankayı bir miktar suçlu gösterip bazı isimlerin zararının karşılaması yolu denenir mi? O yola doğru gidiş var. Onun üzerinde ilerlemeye çalışıyorlar. 100 liranın 1 liralık parçası. Biz bir lirayı konuşurken öbür taraftan 99 lira gidiyor. İşte Türkiye'de konuşulması gereken konuları konuşmuyoruz. Ne oldu Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasındaki tartışma? Neredeyiz? Bir sonuca vardı mı? Can Atalay çıktı mı? Anayasa Mahkemesi 'Benim kararım geçerlidir. Bu nasıl demokrasi?' dedi mi."

"Siyaset finansmanı sayesinde kara para önümüzdeki dönemde halkı yönetmeye başlayacak"
Yerel seçim sürecinde aday adaylarında bile olağanüstü para trafiği olduğunu, sosyal medyanın da rakiplerin kötülenmesi için kullanıldığını söyleyen Serdar Öztürk, "Türkiye'ye kara paranın girişi, dünyadaki kara para trafiğini defalarca anlattık. Kara paranını siyasetin finansmanında nasıl kullanılacağını anlattık. Siyaset finansmanı sayesinde önümüzdeki dönemde halkı yönetmeye başlayacağını anlattık. Son günlerde yaşadıklarım, gördüklerim duyduklarım bunu güçlendiriyor. Önümüzde yerel seçimler var. Aday adaylıkları mevcut. Daha aday adaylığındayken her yerde olağanüstü para trafiği var. Küçük ilçelerden bile söz ediyorum. Ciddi bir biçimde hemşehri dernekleri, sivil toplum örgütleri üzerinden ciddi bir para tarfiği dönüyor. Çünkü herkes aday olabilmek için çabalıyor. Aday olana kadar harcanacak para çok ciddi miktarlara yükselmiş. Bazılarının duyuyorum inanamıyorum. Rakiplerinizi kötülemek için sosyal medyada yüksek takipçileri olan kişilerle irtibata geçip, para karşılığı rakiplerinizi karalamak üzere anlaşmalar yapıyorsunuz" dedi.

Ahmet Nesin, "Türlü bahanelerle program yapmak istemiyorlar"
Bir süredir tanınan bilinen isimlerin programa çıkmama kararı aldığını bahane ederek kendisinin yayınına katılmadığını söyleyen Ahmet Nesin, "Uzun zamandır bazı kişiler benimle program yapmak istemiyorlar. Evet deyip türlü bahanelerle ya aramıyorlar ya da vazgeçiyorlar. Bunu söyleyeyim. Demokrat olduğunu devrimci olduğunu söyleyen insanlar. Benimle program yapmıyorlar. Hiç ummadığım insanlar tarafından reddediliyorum. Bazıları ben program yapmaya vazgeçtim deyip üç gün sonra başka yayında kendisini gördüklerim var. Hatta bir tanesi 'Çok teşekkürler Ahmet bu konuyu en iyi benim anlatacağımı bir tek sen anladın' deyip programa çıkmayıp üç gün sonra başka programa çıkanlar var. Programa çıkmama kararı almış ama demek ki o karar Ahmet Nesin'in programına çıkmama kararıymış. Çok bilinmiş isimler söylediklerimin çoğu" diye ifade etti.

"Artık buna şaşırmıyorum çünkü bizim mahalle diye bir kavram oluşmuş"
Ahmet Nesin'in söylediklerine cevap veren Serdar Öztürk ise şöyle devam etti:
"Serdar "Doğrusu ben şaşırmıyorum buna. Bizim mahalle diye bir kavram oluşmuş. Eğer bir yanlışlık, haksızlık bizim mahalle tarafından yapılmışsa sessiz kalmak zorundasınız. Hem iktidara, hem muhalefete yaptıkları yüzünden eleştiri getirirseniz maalesef iki mahalleden kovuluyorsunuz. İki mahallede de istenmeyen adam ilan ediliyorsunuz. Eğer bulunduğunuz mahallenin koşullarına karşı çıkmaz koşulsuz şartsız biat ederseniz o zaman siz de o geminin içinde belli bir maddiyat karşılığı, belli bir yerlere getirilip oralarda ödüllendiriliyorsunuz. Hangi mahalleden olduğuna bakmaksanız 'Bu yanlış' derseniz maalesef böyle oluyor. Bunlar artık beni şaşırtmıyor. Çünkü herkesin şöyle bir tanımı çıkmış. 'Benim hırsızım iyidir' diyorlar. Hayır. Hırsızlık kötüdür. Kim yaparsa yapsın hırsızdır. Dini, ırkı, cinsiyeti falan bana göre olmaz. Namuslu insanlar vardır. Namussuz insanlar vardır. Kara paranın, tam doğru olmayabilir Türkiye ekonomisinin yüzde 10'unu geçmiş olduğuna dair bir şey dinledim. Çok tehlikeli boyutlarda olduğunu söylüyorlar. Türkiye'nin gri listeye girmesi ve çıkamamasının nedenlerinden biri de bu. Geçtiğimiz hafta Maliye Bakanı 'Önemli bir çalışmamız var. Vergi önümüzdeki dönemde tabana yaymak için iyi projeler geliştiriyoruz' dedi. Vergiyi zaten taban ödüyor. Tavan ödemiyor. Tabana yaymak için yeni projeler geliştiriliyorsa biz Nisan ayından sonra yandık demektir. Ekonomistlerin en çok dikkat çektiği şeyse ekonomi küçülecek. İç pazar daralacak. Daralınca işsizlik beklenmedik oranda artacak. Bir takım enflasyona yansımaları olacak. Her şey şu anda yerel seçimlere endeksli olduğu için iktidar zam yapamayacak ama tefeci faizine yakın faiz vermeye başladılar. Bir tablo yayınladılar. Bankaların çeşitli isimlerle oluşturdukları yasal fonların çok ciddi faizler ödediklerine dair, dar kapsamda belirli insanlara yönelik böyle uygulamalar yaptıkları artık ortaya çıkmaya başladı. Yerel seçimden sonra halimiz ciddi bir biçimde harap gibi görünüyor."

"Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan güvenilirliğini kaybetme riski oluşursa istifa eder"
Daha önceleri ekonominin başındaki Ali Babacan'ın güvenilirliğini kaybetme noktasına geldiğinde istifa ettiğini, günümüzde ise aynı durumun Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan'da yaşanabileceğini aktaran Ahmet Nesin, "Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Gaye Erkan'ın ne kadar görevde kalacağını kestiremiyorum. Çünkü uluslararası çapta ekonomistlerin tanınabilirliğini kaybetme sınırını bilmiyorum. Sınıra geldiklerinde ikisi de istifa eder. AKP'de Ali Babacan krizi gibi kriz vardı. Ali Babacan'ın kendi tanınabilirliği ve güvenilirliğini kaybetme noktasında Erdoğan ile kapıştığı inancındayım. Bu adam böyle bina yap, yol yap, köprü yap. Başka hiçbir şey yapma. Bu benim uluslararası anlamdaki ekonomistliğimi bitirir dediği için birdenbire karşı çıktı. Tartışmayla ayrıldı diye düşünüyorum. Aynı şey Mehmet Şimşek ve Erkan'da da olur diye düşünüyorum" dedi.

"Erdoğan şu an görünüş itibariyle aylardır onlara katlanıyor"
Serdar Öztürk Ahmet Nesin'in ifadeleri üzerine Şimşek ve Erkan'ın ileriye dönük siyasi bir hesabının olmadığını söyledi. Öztürk, "Ali Babacan'ın siyasi bir kimliği de vardı. Mehmet Şimşek ve Gaye hanımın bir siyasi kimliği ve ileriye dönük siyasi hesabı yok" dedi. Ahmet Nesin de "Onların tek tanınmışlıkları siyasetten çok ekonomistlik olduğu için daha fazla yıpranmadan istifa ederler diye düşünüyorum. Yada Mehmet Şimşek'e tahammül edemediği için belediye seçimlerinin ertesi günü değiştirir diye düşünüyorum" diye ifade etti.
Erdoğan'ın Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan'a aylardır katlanmak zorunda olduğunu iddia eden Serdar Öztürk de sözlerini şöyle tamamladı:
"Onu söylemeye çalıştım. Onların dayanma eşiği biraz daha düşük olabilir. Erdoğan şu an görünüş itibariyle aylardır onlara katlanıyor. Hepimizin bildiği bir sabır eşiği var. O eşik aşıldığı zaman hainliğe varana kadar suçlamalarda bulunuyor. O yüzden de Erdoğan ile karşı karşıya gelmeleri durumunda ilkinde olmasa bile ikincisinde bırakırlar. Ali Babacan gibi biraz daha dayanıp siyasete işi çevirme noktasında götüreceklerini sanmıyorum. İkisinin de siyaset yapmak gibi fikirleri yok. Şimdi bakanların hepsi Erdoğan'ın memuru gibi. Mehmet Şimşek'e git dedi. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra gel dedi. Erdoğan'ın altyapısını yaptığı ve torba yasalar geliyor. Kadınlar konusunda İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı. Bir kanunla kadının sözü geçerlidiri kadının ispatına değiştiren bir kararname çıkardı. Kanunla yapılan bir düzenlemeyi kararname ile düzeltti. Yerel seçimlerden sonra kafasında kurmak istediği sistem ile ilgili pek çok yasal değişikliği şimdiden yapıyor. Fon tartışmalarını yaparken yapmak istediği değişikliği şimdiden yapıyor. Geleceğimize yönelik olabilecekleri kaçırıyoruz. Şimdi sonuçlarını yavaş yavaş yaşamaya başladığımız rezerv alan sistemi. Erdoğan Türkiye'nin her yerinde kime ait olursa olsun özel mülkiyete bile el koyma hakkını bu yasa ile elde etti. Bu yasayı şimdi kullanıyorlar. Yerel seçimlerden sonra bunun nasıl kullanılacağını bilmiyoruz. Siz öyle bir fon oluşturuyorsunuz ki en büyük fonlardan biri. Bütün yetkileri Erdoğan'da. Fonun nereleri fonlayacağına dair"

Serdar Öztürk Fatih Terim