Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, 100. yıl değerlendirmesi "İçi boş bir 100. yıl kutlaması"

TAKİP ET

Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarını konuştu. Ahmet Nesin'in Youtube kanalında gerçekleştirilen söyleşide, geçmişteki 100 yıl ve önümüzdeki süreçte Erdoğan'ın düşünceleri tartışıldı.

Gazeteci Ahmet Nesin, Erdoğan'ın bir gün önce Osmanlıcı bir gün sonra da Cumhuriyeti kutladığına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Cumhuriyet 100 yaşındayı yaşıyoruz. Saat gece 12'ye kadar herkes Atatürkçü, herkes Anıtkabir'e gidip, kendi çapında resepsiyon verebilir. Erdoğan bir önceki konuşmasında Osmanlıcı olduğunu söyledi. 29 Ekim'de Cumhuriyetçi olmak zorunda saat 12'ye kadar."

"Erdoğan'ın söylediklerine bakarsak endişe verici bir durumdayız"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takındığı tavrın 2. meclisi mebusan dönemine getirdiğini ifade eden gazeteci Serdar Öztürk, "Erdoğan'ın söylediklerine bakarsak bence endişe verici bir durumdayız. Çünkü Erdoğan'ın bir önceki gün takındığı tavır tam 100 yıl geri döndüğümüzü biraz bana anımsattı. 2. meclisi mebusana kadar götürdü beni. Hatta o dönemde yapılan bir takım çalışmaları onun üzerine okudum. Baktım ki şimdiki Erdoğan meclisi ile o zamanki Osmanlı'nın son meclisi mebusanı birbirine çok benzerlikler taşıyor. O yüzden yüzyılı işte herkes kutluyor da Cumhuriyet 100 yaşında ama içinde hiçbir şey bırakmadılar. Herşeyden önce Cumhuriyetin temel niteliği olan demokrasi yok. Demokrasi olmadığı zaman Cumhuriyetin pek bir anlamı yok. Bende özellikle sosyal medyada çok sayıda görüyorum. Çok sayıda güzel görseller hazırlanmış bana göre de içi boş bir 100. yıl bunu da tartışmak gerekiyor bence." dedi.

"Padişahın seçtikleri ve isim verdikleri milletvekili adayı oluyor"
Demokrasiye geçişin 100 yıldan önce başlamış gibi göründüğünü ancak padişahın seçtikleri ve isim verdiklerinin milletvekili adayı olduğunu hatırlatan gazeteci Ahmet Nesin sözlerini şöyle sürdürdü:
"Meclisi mebusanla beraber demokrasiye geçiş esasında 100 yıldan önce başlamış gibi görünüyor ama padişahın seçtikleri ve ve isim verdikleri milletvekili adayı oluyor. Sonra Cumhuriyet kuruluyor ama demokrasiye hazır değil Türkiye. Atatürk'ün hazırladığı listeler milletvekili oluyor. Sonra İsmet İnönünü'nün listeleri oluyor. Sonra çok partili döneme geçiliyor. Demokrasi çok partili muhteşem bir şekilde yerine oturuyor. Bir yerde Celal Bayar ile Adnan Menderes'in seçtikleri milletvekili oluyor. Diğer tarafta İsmet İnönü'nün ve Osman Bölükbaşı var. Ama nedense 46 çok partili seçim pek sayılmıyor. Partilerin aldığı oy pek belli değil. Fakat esas saydıkları 1950 seçimlerinde biz demokrasiye geçiyoruz. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti yüzde 52,67 oy alarak 415 milletvekili çıkartıyor. Diyeceksiniz ki 415 milletvekili çıkartıldığında CHP'nin yüzde 10 falan alması lazım. Yüzde 39,45 ile 67 milletvekili çıkartıyor. Türkiye'nin yüzde 40'ını alıyorsunuz 67 milletvekili çıkartıyorsunuz. Yüzde 52 ile 415 milletvekili çıkartıyorsunuz. Demokrasi güzel oturmuş. Ama Demokrat Parti çok partili dönemde ezdi geçti diyorlar ama ezdi dedikleri adam yüzde 40 almış. Ama bu 46 seçimlerinde de aynı şekilde oluyor."

"Cumhuriyetin içi boş, sulandırılmış yada biraz üzeri soslanmış şekilde kutluyoruz"
100 yıl sonra Erdoğan'ın Filistin mitinginde yaptığı konuşmaya dikkat çeken gazeteci Serdar Öztürk şu ifadelere yer verdi:
"Evet yani aslında şunu da söylemek lazım. Sonuçta Mustafa Kemal son meclisin Medusan'ın seçilmiş milletvekili. Erzurum milletvekili olarak seçilim meclisi mebusanda sonunda görev yapamıyor sonuçta. Meclisinde padişah tarafından feshedildiği için ama yani Mustafa Kemal'in böyle bir milletvekilliği macerası da var. Sonra Büyük Millet Meclisi kurulduğunda zaten artık siyasete girmiş ve ondan sonra milletvekilliğini devam ettirmiş. Erzurum milletvekili olduğuna dair o dönemin gazetelerinde bile çıkmış haberler var. Yani kaynaklar onu doğruluyorlar. Şimdi söylemek istediğim şu yüz yıl geçmiş üzerinden yüz yıldan bir gün önce İstanbul'daki o Filistin mitingi diye anlatılan mitingin aslında iyice o konuşmanın iyice irdelenmesi lazım. Yüzüncü yılda üstüne vurgu yapmak istediğim Erdoğan'ın mitingdeki konuşmasıydı. Bir yüz yılı işte bu sosyal medya üzerinden nasıl kutluyorsak Cumhuriyeti de bu yüzyılını biraz içi boş sulandırılmış ya da biraz böyle üzeri soslanmış bir şekilde kutluyoruz. Asıl konuşulması gereken bunlar. Yani yüz yıl sonra nereye geldik diye yine ben Erdoğan'ın Filistin mitinginde yaptığı konuşmaya dönmek istiyorum. Bence izleyenlerimiz de bütün vatandaşlar aslında muhtemelen Cumhurbaşkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanmıştır. Bu konuşmayı metin olarak ya da yeniden izlesinler. Biraz sabretsinler izlesinler. Çünkü o konuşmanın içinde 2024 Seçimlerinden sonra Türkiye'yi nelerin beklediğine dair ya da Erdoğan'ın kafasındaki Türkiye'ye dair bence çok önemli ipuçları vardı. Bir defa Erdoğan mitingde niyetini ya da içinden geçeni arzuladığını açık açık söyledi. Türkiye'yi içinde demokrasi olan bir cumhuriyet yerine biraz daha Osmanlı'ya çevirmek istediğini aslında bazı cümlelerde üstüne basa basa söyledi."

Ahmet Nesin de Öztürk'ün bu değerlendirmesini "Bazı konuşmaların büyük bir bölümünü Osmanlıca'ya çevirip tarihleri değiştirsen, dünkü konuşmanın aslını hiç değiştirmeden bir padişahın konuştuğu diye tarih derslerine koyabilirsin" şeklinde yorumladı.

"100 yılda seçilmiş milletvekili cezaevinden çıkacak TBMM'ye gidecek diye bekliyorduk"
Can Atalay'ı cezaevinden çıkıp TBMM'ye gidecek diye beklerken bunun gerçekleşmediğini söyleyen gazeteci Serdar Öztürk, "Bende de onun için o metnin okunmasını ya da konuşmanın özellikle yeniden sabırlara biraz sabretmek gerekiyor. Konuşmanızın tamamını dinlemek için. Ama ben canlı izlerken notlar aldım. tekrar üstünden geçerek baktım. Evet dediğiniz doğru. Erdoğan. Orada bir cumhuriyetin cumhurbaşkanı gibi değil. Bir monarşi rejiminin neredeyse padişahı gibi konuştu. Verdiği mesajlar tamamen böyleydi. Bu mesajları kimseye danışmadan vermiş olması mümkün değil. O metin çok önceden hazırlanmıştır. Hemen geceden sabaha hazırlanmış bir metin değil. O cümleler de bilerek seçilmiştir. Zaten bugün yaşadıklarımız aslında Erdoğan orada anlatmaya çalıştıklarını açık açık ifade ediyor. Buna siz de programlarınızda örnekler verdiniz. Ben de vermek istiyorum ki son sondan baş belki gidebiliriz. İşte daha cuma günü yani Cumhuriyetin yüzüncü yılından üç gün önce biz bekliyorduk ki seçilmiş bir milletvekili cezaevinden çıkacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gidecek. Olmadı. Can Atalay seçildiğine dair mazbatasını aldı. Mazbatasını avukatları Tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verildi. Can Atalay'ın özlük hakları işlemeye başladı. Yani şu anda milletvekili aynı zamanda insan hakları komisyonu üyesi. Can Atalay konusunda yani Türkiye evet bir cumhuriyetse ve yüz yıl bir cumhuriyetse. Bu cumhuriyetin en önemli hukuki kurumlarından biri Anayasa Mahkemesi'dir. Gülten Kışanak ve o da dahil. O da dahil. Onunki de çünkü önümüzdeki günlerde ona kılıf uyduracaklar. Şöyle uyduracaklar. Muhtemelen bir disiplin cezası falan uyduracaklar. Can Atalay'ınki çok da farklı. Yani Gülten Kışanak'ın onun gibi benzeri mahkumiyeti doğal sınırları aşmış kişilere genelde uydurdukları cezaevinde bir suçu. Genelde onu yapıyorlar. Ama Can Atalay'ın ki böyle değil. Can Atalay cumhuriyet dediğimiz en yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi tarafından kardeşim siz bu vatandaşın haklarını ihlal etmişsiniz dediği biri. Hatta bunun için devlete de gidin elli bin lira ödeyin dediği biri Şimdi siz eğer bir cumhuriyetseniz ve bir cumhuriyet bir hukuk devletiyse bu hukuk devletinin en üst kurumu olan Anayasa Mahkemesi'nin kararını koşulsuz olarak uygulamanız gerekir. Ama biz şimdi unuttuk. Yakın zamanda birinci derece mahkemeler Anayasa Mahke kararlarını tanımadılar. Bunu göz ardı ediyoruz. Yani şimdi cumhuriyetin yüzüncü yılı diye belki bu karar verilmedi ama önümüzdeki günlerde yani bu hafta içinde önümüzdeki hafta içinde bence muhtemelen pazartesi hadi bilemediniz salı mahkemenin Can Atalay'ın yani Anayasa Mahkemesi'nin kararı biz tanımıyoruz kardeşim deme olasılığı çok yüksek. Şimdi böyle bir cumhuriyeti nasıl anlatacaksınız ya da bu cumhuriyetin yüzüncü yılında ne diyeceksiniz? İçi boş."

Tahliyeye Amerikan hapishanelerini örnek verdi
ABD'de cezaevlerinin özelleştirildiğini, burada hükümlülere ucuz ve yemek karşılığı işler yaptırıldığını; iyi iş yapanların tahliyelerine kısa süre kala tahrik edilerek çıkışının engellendiğini anlatan Ahmet Nesin şöyle dedi:
"Biz mitingimizi yüzüncü yıl için yaptık. Yorgunuz Şu anda Can Atay için sokağa çıkamayız. Ya da Gülten Kışanak için sokağa çıkamayız. Onlar hapiste yatabilirler. Bu tabii gene kapitalizmin bulduğu bir sistem. Faşizmin oligarşinin Amerika'da hapishaneler özelleştiriliyor. Özel insanlar alıyor. Orada ne yapıyorlar? İşte çip yapıyorlar. Bilme ne?fabrikada çalıştırsa çok yüksek maaş verecekleri insanları hapishaneye satın alarak hapishanedeki insanlara bedava yemek ve işte biraz harçlık sigara parası vererek o insanları yyllanıyorlar. Çok ciddi. Asgari ücretin çok altında vererek. Sonradan şöyle bir şey gelişiyor. Tabii hapse giriyorsun ama bir çıkışın var. Aldıkları ihalede iyi olan insanların tahliyesi gelmesine bir hafta kala hapishane bu cezavinde suç işlemen çok kolay. Tahrik çok kolay. Orada bir tahrikle adamlara suç işletip tahliyelerini engelliyorlar."

 "Osman Kavala'yı tahliye etmediler, cezaevinde beklettiler"
Anayasanın ilk dört maddesi haricindeki maddelerin Başkanlık Sistemi ile değiştirilebildiğini aktaran gazeteci Serdar Öztürk de şu ifadelere yer verdi:
"Osman Kavala'nın da tahliye edilmesi gerekiyordu. Tahliye etmediler. Osman Kavala'yı cezaevinde beklettiler. Hemen bir soruşturma açıldı. Savcı hemen bir tutuklama kararı çıkardı. Mahkeme hemen tutukladı. Ve cezaevinden hiç çıkmadan yeni bir suçla karşı karşıya kaldı. Şimdi Gülten Kışanak'ın sanıyorum yedi yıl yargılaması bitmemesi nedeniyle yedi yılın üzerinde yatıramıyorsunuz. Yedi yılı doldurmuş olmasına rağmen salıvermiyorsunuz. Şimdi bunun bir açıklaması var mı? Yok. Muhtemelen yeni bir dava açacaklar yeniden bir tutuklama kararı çıkartacaklar. Veya cezaevinin disiplini nedeniyle işte tahliyesinin şu kadar diye bir karar çıkaracaklar. Bütün bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman işte yüzüncü yılını kutladığımız cumhuriyetin içinin demokrasiyle doldurulmadığı zaman ya da hukukla doldurulmadığı zaman hangi sonuçlara vardığını düşünüyoruz. Görüyoruz. 100 yıl geriye dönelim. Orada da bir meclisi mevcut. Bir padişah vardı. Ve o meclisin Mebusan'da birtakım kanunlar çıkarılıyordu. O da seçimle geliyordu. Elli bin nüfuslu bir nüfusun elli bine denk gelen bölgelerinden birer milletvekili seçilerek bir meclisin mebusan oluşuyordu ve o meclisi Mebusan'da işte kanun çıkarıyordu. Ona onun içinde de şikayet neydi? Hukuk yoktu. Demokrasi yoktu. Yani padişah istediği  zaman meclisi fes ediyordu. Şimdi yüz yıl sonra geldiğimiz noktada daha iki bin yirmi iki seçimlerinde yaşamadık mı? Erdoğan'ın meclis feshetme yetkisi var mı yok mu diye. Çok uzun süre tartışıldı. Ama sonuçta görüldü ki Erdoğan kanunun uygulamasını değiştirerek bir nevi meclisi feshetti. Yani erken seçim kararı aldı meclisi feshetti. Zaten var olan meclis Erdoğan'ın ya da Milliyetçi Hareket Partisi'nin yani Bahçeli'nin milletvekili çoğunluğuyla bütün istediği yasaları, istediği gibi değiştirmiyor mu? Yani Erdoğan'ın elindeki yetki şu anda sadece anayasanın ilk dört maddesine geçerli değil. Onu değiştiremiyor Onun dışındaki bütün maddelerini istediği gibi değiştirebiliyor. Meclis çoğunluğu var. Ki yeni mevcut anayasaya göre, yani Erdoğan'ın artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediği başkanlık kimisinin başkanlık diye nitelediği bu sistemde Erdoğan üç yüz altmış milletvekilliğini bulduğu zaman anayasanın ilk dört maddesi hariç şu anda öyle görünüyor. İlk dört maddesi dışındaki birçok maddeyi değiştirebilir. Şu anda da zaten evet mevcutun meclis yapısıyla Erdoğan'ın bunda üç yüz altmışı bulmakta çok zorlanacağını sanmıyorum."

 

Ahmet Nesin Serdar Öztürk 100. yıl