Gazeteciler siyasi gündemi konuştu: Emsal Davalar, Erdoğan'ın Hakem Rolü ve HEDEP-AK Parti Görüşmeleri

TAKİP ET

Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, bu hafta mahkemeler arası çatışmadaki son durumu ve Erdoğan'ın etkisini konuştu.

Gazeteci Ahmet Nesin, Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülme ihtimali hakkında bazı görüşlerini dile getirdi. Nesin, hukukta "emsal dava" kavramına atıfta bulunarak, Enis Berberoğlu ve Mustafa Balbay gibi örneklerin yanı sıra hapisten milletvekilliğine geçiş yapan diğer vakaları anımsattı. Ayrıca, Yargıtay'ın emsal davaları dikkate alması gerektiğini belirtti. Bunun yanında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çeşitli uluslararası meselelerde hakem rolü üstlenme arzusuna değinen Nesin, Erdoğan'ın Hamas-İsrail meselesinde ve Suriye ile Irak'taki Kürt referandumu gibi durumlarda hakem olmak istediğini ifade etti.

Ayrıca, yaklaşan seçimler bağlamında HEDEP ve AK Parti arasındaki görüşmelerden bahseden Nesin, bu görüşmelerin, içeride bulunan hasta tutuklular ve mahkeme kararı olmadan yurt dışı yasağı getirilen kişilerle ilgili olduğunu belirtti. Nesin, kendi durumunu da örnek göstererek, yurt dışı yasağı olan kişilerin zorluklarını dile getirdi. 

Ahmet Nesin şöyle devam etti:
"Oysa emsal dava diye hukukta bir kavram var. Bu konuda emsal dava olarak Enis Berberoğlu var. Mustafa Balbay var. Benzeri çok dava var. Hapisten milletvekilliğine giden çok dava var. Aynı şekilde o zaman HDP'den Sebahat Tuncel var. O yüzden emsal davayla toparlanması gereken bir şey yani esasında Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'a kalkmadan, çünkü mahkeme emsal davaya uymak zorunda. Doğrusu yanlışı tartışılacak bir şey değil. Aynı olayı yaşıyorsunuz. Erdoğan burada da Hamas-İsrail'de de beni hakem yapın diyor. Ben burada Anayasa-Yargıtay arasında taraf olamam hakemlik yaparım ama Yargıtay doğru söylüyor diyor. Suriye meselesinde hakemlik yapmak istedi. Irak kürtlerinin referandum olayında da ne yapıyorsunuz deyip hakem olmak istedi. Bu kadar hakem olmak isteyen birini ben daha görmedim. Beni hakem yapın diyor ben iyi bir adamım diyor. Neden bu kadar çok hakem olmak istiyor. Bilmiyorum. İkincisi önemli bir laf dolaşıyor. Seçimler yaklaştıkça daha çok konuşulacak. HEDEP ile AK Parti arasındaki görüşmeler. Seçimler yaklaşırken bu daha da çok konuşulacak. İki taraf görüşüyor. Ciddi görüşme halinde. Ama bu seçimle bağlantılı değil. Bu görüşmeler içeride çok ciddi sayıda hasta tutuklu hükümlü var. Bir onlarla ilgili bir şey. İkincisi mahkeme kararı olmadan yurt dışı yasağı getirilmiş çok ciddi sayıda HEDEP'li var. Buna aslında bende giriyorum. Mahkeme yasağı olmadan pasaport verilmeyen bir kişi olarak pasaport süresi biten, yurt dışında yaşayanlar da bana dahil olmaya başladılar. Konsolosluk 'yakalanman var' diyor. Çalınan ehliyetimi de vermiyorlar. Bir parça mantık bulabiliyorum ama zaten yurt dışındayım onun da bir mantığı yok. Ama HEDEP ile AK Parti arasındaki görüşmeler bunun üzerine yapılıyor. Çünkü çok sayıda yurt dışına çıkış yasağı olmamasına rağmen çıkamayan insanlar var. Bu tedavi için, ailesini görmek için olabilir. Her yurt dışı çıkışı Erdoğan gibi politik ve hakemlik üzerine değil. Biz hakem olmak istemiyoruz."

"Erdoğan kavgayı çok erken çıkarttı"

Gazeteci Serdar Öztürk ise hafta başından bu yana yaşanan gelişmeleri sıralarken gündemin yoğunluğundan ve öneminden bahsetti. Öztürk, haftanın başında İYİ Parti ile ilgili mali konuların ve bazı merkez sağ isimlerin istifalarının gündeme geldiğini belirtti. Meral Akşener'in bu durumdan etkileneceğini ve İYİ Parti'nin bu süreçte zorlanacağını sözlerine eklerken, Yargıtay 3. Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ve Meclise müdahale etmesiyle ilgili konularda da konuştu.

Öztürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu kavgayı bilerek çıkardığını ve bu durumun Erdoğan'ın yeni anayasa hazırlıkları hakkında fikir verdiğini söyledi. Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmayacağını ancak kararların üzerinde bir yetkinin oluşturulabileceğini düşündüğünü dile getirdi. Öztürk, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir çözüm heyeti oluşturulabileceğini ve bu heyetin yüksek yargı uyuşmazlıklarını çözeceğini öngördü.

Gazeteci Serdar Öztürk, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki tartışmaların bilinçli olarak çıkarıldığını belirtti. Can Atalay'ın durumu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun Mecliste yaşadıklarını örnek vererek, Meclis Başkanı'nın bu tartışmalarda önemli bir rol oynadığını sözlerine ekledi. Gazeteci Serdar Öztürk, Erdoğan'ın bu durumdan faydalanarak anayasa değişikliğini bu yönde şekillendireceğini ve sonunda tek karar verici haline geleceğini ifade ederek şöyle dedi:

"Gündem yoğun hem de çok sıkı. Hal böyle olunca hangi konuyu konuşsanız ciddi bir önemi var. Hafta başında başka bir şey konuşuyorduk. Haftanın ilk günlerinde İYi Parti'deki akçeli meseleler gündeme geldi. İki peş peşe merkez sağ diyebileceğimiz ismin istifaları gündeme geldi. Bunların süreceği söyleniyor. Meral Akşener'in bu yüzden elinin zorlandığı, kendisine kadar uzanacak bir sıkıntılı sürecin yaşanacağı söyleniyor. İYİ Parti devam ediyor. Tam onu konuşurken bir baktık Yargıtay 3. Dairesi bir karar mı yazdı artık sonuca mı vardı? Tam olarak bilinmiyor. Öyle bir şey yazma hakkı olmadığı söyleniyor. Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Döndü bir de meclise ayar çekti. Siz de verilmiş kararı bir an önce uygulayın dedi. Biz tabi bunu konuşurken Erdoğan çıktı anlaşıldı ki Erdoğan'ın bilgisi dahilinde kavga var. Erdoğan bu kavgayı bilerek çıkartıyor. Ve Erdoğan'ın taraf tutmasının ötesinde her iki tarafında Erdoğan'ın yeni anayasa hazırlığında ne yapmak istediğine dair fikir verdi hepimize. Ben bu konuda genel kanılara katılmakla beraber bu olayın üzerinden Erdoğan'ın kafasındakini şöyle düşünüyorum. MHP'nin söylediği gibi Anayasa Mahkemesi'ni kapatmayacak. Kapatmak istemiyor. Ona ihtiyaç var. Çünkü Avrupa'ya bir biçimde izah edebilmek için kapatılmaması gerekiyor. Kapatmayacak ama özellikle bu Anayasa konusunda meclisin çıkardığı yasalar konusunda son karar verme mercisi olmasının önüne geçecek bir düzenleme yapmayı düşünecek. Mesela kararların herkes tarafından tartışmasız uygulanması sonra kesin karar verici olması gibi özellikle bu maddelerin budanacağını düşünüyorum. Ne olacak öyle olunca. Mahkemeler siyasi partilerin kararlarını yada bu tür mahkemelerin aralarındaki uyuşmazlıkları çözmek için sanıyorum ki Erdoğan Çankaya'da ayrı bir yapı oluşturacak. Buna uyuşmazlık çözüm heyeti diyebilirsiniz. Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulu var. Hukuk, Ekonomi kurulu var. Pek hakem diyeceğini sanmıyorum. Erdoğan'ın da hakemlik üzerine bir kurgu yapacağını sanmıyorum. Toplumun tepkisini çeker diye. Ama işte yüksek yargı uyuşmazlıklarını çözüm heyeti. Muhtemelen böyle bir yapı kurmayı istiyor. Bunu da bu yaşadığımız tartışmaya dayandıracak. Bütün bu işleri en tepedeki hukuk kurulu tartışıyor biz bu tartışmaya politikacılar olarak çözüm üretmek zorundayız diyecek. Bu tarz uyuşmazlıklar yukarıya gidecek uzlaştırma veya çözüm heyeti bu uyuşmazlığı çözecek. Böyle olunca Erdoğan için şöyle bir çıkar yolu oluyor. Avrupa'ya da bunu muhtemelen böyle anlatacak. Biz bir hukuk devletiyiz. Son kararı da yine hukuk içinde oluşturulmuş kurul verdiğine göre hukuki karardır. Ama bir üst kuruldur. Hukuken ve anayasa olarak karşılığı vardır diyecek. Ondan sonra Erdoğan üst kurulu kendisi oluşturacağı için ne Anayasa ne de Yargıtay gibi diğer mahkemeler değil Erdoğan tek karar verici haline gelecek. O yüzden ben Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki tartışmanın ilk günden beri bilerek ve isteyerek çıkarılmaya çalışıldığını söylüyorum. Çok sayıda emsal kararlar var. Bu kararlar bu kadar uzun sürmeden Can Atalay'ın cezaevinden çıkarak çoktan milletvekilliği başlamış olması gerekiyordu. Önemsediğim Gergerlioğlu kararı. Onun ki hem mecliste okundu. Düşürüldü. Hem de meclisten zorla çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi karar verdi tekrar milletvekili oldu. Aynı meclis başkanı hem Gergerlioğlu'nun vekilliğini düşürüp sonra Anayasa Mahkemesi kararı sonrası milletvekilliğini açıkladı. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen meclise gönderilen yazının Meclis Başkanı tarafından okunup okunmamasının çok önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama şu belli ki meclis başkanı da aslında o kararı orada okumayarak bu tartışmanın önünü açtı. Ben şöyle düşünüyorum. Yukarıda bir yerlerde 'sen şu kararı vereceksin. Sen itiraz edeceksin. Sen bu kararı okumayacaksın' gibi sonuçta çok hukuk denilen şeye hiç uymayan, hiç alakası olmayan bir olayın yaşanmasına neden oldu. Şimdi Erdoğan buradan karlı çıktı. Anayasa değişikliğini buna göre dizayn edecek. Benim burada tek şaşırdığım şey Erdoğan bu kavgayı erken çıkardı gibime geliyor."

"Seçim sonrası AKP MHP'den kurtulmak için her türlü şeyi yapacak"

Gazeteci Ahmet Nesin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'ni kapatmayacağını ve Batı'ya bağlı olduğunu Mehmet Şimşek'in açıklamalarından anlaşıldığını ifade etti. Anayasa Mahkemesi ile oynamayacağını ve üst kurula ihtiyaç duymayacağını belirtti. Bunun nedenini, Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinin Erdoğan, 4'ünün ise Abdullah Gül tarafından seçilmiş olmasına bağladı. Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'nin bazen kendi isteklerinin dışında karar vermesine sıcak bakmadığını, çünkü tüm kararların Erdoğan'ın isteği üzerine alınması durumunda Avrupa Konseyi'nin sert bir tavır alabileceğini düşündü.

Ahmet Nesin, tartışılan konunun aslında MHP ile ilgili olduğunu ve Erdoğan'ın Anayasa'da yapmak istediği değişikliklerin seçim sonrası ortaya çıkacağını öngördü. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yüzde 40 ile veya 50+1'in altında bir çoğunlukla yapılmasını düşündüğünü, böylece MHP'ye ihtiyaç kalmayacağını ve Erdoğan'ın MHP'siz Cumhurbaşkanı olmak isteyeceğini belirtti. Bu değişikliğin Anayasa'da 400 oyla geçebileceğini ve CHP'nin bu duruma sıcak bakabileceğini ifade etti. 

Nesin, seçim sonrası AKP'nin MHP'den kurtulmak için her şeyi yapacağını ve İçişleri Bakanlığı'nın bazı durumları durdurmamasının bu yönde bir adım olduğunu ifade ederek şöyle devam etti:
"Erdoğan Anayasa Mahkemesi'ni kapatma gibi bir şey yapmayacak. Batıya muhtaç ki Mehmet Şimşek'in açıklamalarından görüyoruz. Anayasa Mahkemesi ile hiç oynamayacak. Üst kurula ihtiyacı yok. Neden yok, bu Anayasa Mahkemesi'nin 4'ü haricinde 11 üyesi Erdoğan tarafından seçildi. 4'ü de Abdullah Gül tarafından seçildi. Ahmet Nejdet Sezer döneminden kalma kimse yok artık. Deyim yerindeyse 'cillop gibi'bir ekip var. Erdoğan Anayasa Mahkemesi'nin ara sıra kendi istediklerinin dışında karar vermesine sıcak bakmıyor. Çünkü bütün kararlar Anayasa Mahkemesi'nin aldığı bütün kararlar Erdoğan'ın isteği üzerine olursa Avrupa Konseyi bir dakika ne oluyor deyip ciddi bir tavır alabilir. AHİM kararlarını dinlememekten daha ağır bir karara doğru gidebilir. Birkaç gün tartıştığımız olay esasında MHP tartışması. Erdoğan Anayasa'da yapmak istediği değişiklik bence ne zaman ortaya çıkar. Seçim sonrası ortaya çıkar. Başka bir noktaya gidecek diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yüzde 40 ile yapılmasını veya belli bir çoğunluğun altına 50+1'in o bir oranı değil çünkü.. Bir kişi... Altına çekecek diye düşünüyorum. Böyle yapınca MHP'ye ihtiyacı kalmayacak. Erdoğan MHP'den kurtularak Cumhurbaşkanı seçilmek istiyor. Buradaki önemli nokta, bunu Anayasa 400 oyla meclisten geçirebilir mi? Geçirebilir çünkü böyle bir olaya MHP'siz bir AKP'nin Cumhurbaşkanlığı olayına CHP sıcak bakabilir. Yüzde 48 oy almış bir CHP ve ittifak böyle bir şeye sıcak bakabilir. Bu önemli. İkincisi burada Erdoğan öyle bir değişiklik yaparak ilginç bir şeye doğru gidebilir. Yeni Anayasa ben bir daha Cumhurbaşkanı seçilebilirim. Seçim sonrası AKP MHP'den kurtulmak için her türlü şeyi yapacaktır. Bu İçişleri Bakanlığı'nın bir takım şeyleri durdurmamasının nedeni de oraya doğru gidiyor. Bunun başka bir açıklaması yok."

"CHP kendi ipini kendi çeker"

CHP'nin Anayasa değişikliği için destek vermesi halinde kendi ipini çekeceğini söyeyen Serdar Öztürk ise "Kuşkusuz bu söyledikleriniz olacak ama şunu gözden kaçırmamak lazım.  Bir defa Meclisten şu andaki çoğunlukla zaten bir Anayasa değişikliği yapamıyor. Erdoğan şu anda en azından anayasayı referanduma götürebilecek bir çoğunluk elde etmeyi çabalayabilir. Ama orada şu var. Türkiye'de yaşayanların 50+1'inin 'evet' vermesi lazım referandumda. İşi referanduma götürürken de hayır alabilir. Ama CHP'nin şu anda bulunduğu konum itibariyle çok ikna edebilmesi mümkün değil. O zaman CHP kendi ipini kendi çeker" diye konuştu. Bunun üzerine Ahmet Nesin ise ""CHP için de buna hayır demek zor. Çünkü biz bu sisteme karşıydık ama sistem kalsın şeklinde oy verecek" diye ifade etti.

"Birilerinin iki dudağının arasında devam edecekse o zaman biz Kılıçdaroğlu'nu niye değiştirdik?"

Serdar Öztürk, Türkiye'deki siyasi durum hakkında konuştu. CHP'nin durumuna değindi ve bir hafta önce yapılan kurultayın ardından, partinin içinde yeniden olağanüstü kurultay tartışmalarının başladığını söyledi. Oluşan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) ve Özgür Özel'in toplantı sonrası yaptığı açıklamalara dikkat çeken Serdar Öztürk, CHP'nin ön seçim yapmayacağını ve bunun yerine "sonuçlarına uyulabilir temayül yoklaması" yapılacağını belirtti. Bu yöntemin, sandık kurularak yapılmayan ve partinin görevlendirdiği kişilerin anket ve raporlarına dayanan bir süreç olduğunu vurguladı. Ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu'nun son parti meclisi toplantısında alınan tüzük kurultayı kararının yerel seçimler sonrasına ertelendiğini söyledi.

Erdoğan'ın istediği bir CHP'nin olmadığını ve Kılıçdaroğlu'nun kendisine ofis ayarladığını, ancak henüz bir şey yapılmadığını belirtti. Salı günü, Oğuz Kaan Salıcı'nın ofisinde 40 civarında il başkanının toplanacağını ve il başkanlarının Özgür Özel'in seçim süreci hakkındaki vaatlerini yerine getirmediği için rahatsız olduğunu ifade etti. Partinin eski haline dönmemesi ve Kılıçdaroğlu'nun değişimini sorgulayan seslerin yükseldiğini belirten Öztürk, parti meclisinde birliğin olmaması ve bazı isimlerin alakasız konularda seçilmiş olmasının eleştirildiğini söyledi.

Serdar Öztürk şöyle devam etti:
"Türkiye'de artık ona inanacak siyasiler yok. Eğer onu söylemek gerekirse şimdi hemen o zaman CHP konusuna girelim. Bir hafta önce kurultay yapıldı. Daha parti meclisi toplandı. MYK belirlendi şimdiden CHP'nin içinde yeniden olağanüstü bir kurultay tartışması başladı. Çünkü oluşan MYK'ya baktığınız zaman. Özgür Özel'in de MYK toplantısından sonra kendisinin adayken hatta değişim diye yola çıktıklarında bu sadece kişisel değişim değildir sadece liderin değişimi değildir diyerek özetledikleri durumda ilk başta yapılması gerekenlerden ön seçimin yapılmayacağını söyledi. Ne dedi ona sonuçlarına uyulabilir bir temayül yoklaması. Siyasi tarihimize yeni bir kelime eklendi. Sonuçlarına uyulabilir temayül yoklaması. Temayül yoklaması dediğiniz şey sandık kurularak yapılabilir bir şey değilki. Anketlere partinin görevlendirdiklerinin o bölgelerde yaptığı araştırmalara göre düzenledikleri rapor sonucu MYK, genel başkana sunulan kağıt parçası. Ön seçim olmadığı gibi önümüzdeki hafta söylemiştim. Bir tüzük kurultayı kararı almıştı Kemal Kılıçdaroğlu son parti meclisi toplantısında. Onu da öğrendik ki şimdi zaman darlığı nedeniyle yerel seçimler sonrasına ertelenmiş. İkisini yapmadığınız zaman CHP'nin eleştirdiğiniz bir önceki veya ondan önceki yönetiminden hiçbir farkınız kalmıyor. Şu anda Erdoğan'ın istediği bir CHP yok. Kılıçdaroğlu yazıyor kendisine bir ofis ayarlamış. Yer bulunmuş. Ama henüz bir şey yapılmayacak. O görevi Oğuz Kaan Salıcı üstleniyor. Yine duyumlarıma göre Salı günü CHP'nin mevcut çok sayıda il başkanı 40 civarında olabilir. Oğuz Kaan Salıcı'nın ofisinde toplantı yapacaklar. İl başkanları üç şeyden rahatsız. Özgür Özel seçildikten sonra dedi ki 'Sabahleyin il başkanlarıyla toplanacağım. Onlardan alacağım isimler, önerilerle eşit dağılım yapıp, ona göre parti meclisi yapacağım' demişti. Bir defa ona hiç uyulmadı. İl başkanları tarafından bu ifade ediliyor. Örgütü çalıştırabilmek için ön seçimin şart olduğunu biliyor. İl başkanları, ilçe başkanları da biliyor. Örgüt zaten küskün. En son genel merkezin merkezden atadığı milletvekilleri yüzünden örgüt zaten çalışmıyor. Tüzük kurultayı yapılmayacaksa parti eski CHP haline dönmeyecekse yani birilerinin iki dudağının arasında devam edecekse o zaman biz Kılıçdaroğlu'nu niye değiştirdik? Bu sesler yükselmeye başlamış şimdi içeride. Bu yüzden Oğuz Kaan Salıcı ile bu toplantıyı yapacaklarmış. CHP içinde şu anda seçilenler içinde bir birlik tek birlik göremiyorsunuz. Parti meclisi 60 kişi. Bu 24 kişi ilk parti meclisi toplantısında genel başkan MYK'ya aldı. Bunlar içinde dört kişinin partide idari görevi var. Dediler ki bunlar gölge kabine. Bunun bir defa parti içinde şöyle bir eleştirisi var. Gölge kabine nedir? Ne yapacak? Bazı isimler hiç alakaları olmayan konularda seçilmişler."

"CHP yönetimi parti meclisini elinde tutabilmek için ne kadar koltuk varsa bulabildiği bunların hepsini dağıtmış"

Serdar Öztürk, CHP'nin dört kişilik çekirdek yönetim kadrosunun tamamen Ekrem İmamoğlu'na bağlı isimlerden oluştuğunu belirtti. Ahmet Nesin ise partide çok fazla genç olmasının altında başka bir şeyler olabileceğinden endişe duyduğunu söyledi.

Öztürk, gençlerin kiminle hareket ettiklerinin önemli olduğunu ve bazen kadın veya gençlik kotası adı altında yapılan kötü tercihlere tanık olduğunu anlattı. Liyakatin daha önemli olduğunu vurguladı ve bazı kişilerin sadece cinsiyet kotası nedeniyle parti meclisine girdiklerini ancak hiçbir şey yapmadıklarını belirtti. Ayrıca, CHP'nin 60 kişilik parti meclisinin 24'ünü MYK'ya aldığını ve bu 24 kişinin içinde dört idarecinin örgütten sorumlu olduğunu ifade etti. Parti meclisinin yarısının MYK'da görevlendirildiğini ve parti yönetiminin parti meclisini kontrol etmek için ne kadar koltuk varsa hepsini dağıttığını söyledi.

Öztürk, partide eşitlik ve yeteneklere göre davranılıp davranılmadığının tartışıldığını belirtti ve Özgür Özel'in arkasında durduğu bilinen aday olmayan birçok ismin, parti meclisinde ve doğal olarak MYK'da olmamalarına rağmen etkili olduğunu anlattı. CHP'nin TBMM'de yaptığı oturma eyleminin toplumsal bir karşılığının olup olmadığını sorgulayan Öztürk, Barolar Birliği'nin Ankara'da yaptığı yürüyüşün toplumsal bir karşılığı olduğuna dikkat çekti.

Serdar Öztürk, "Aslında partiyi yönetecek o dört kişilik çekirdek kadro tamamen Ekrem İmamoğlu'na bağlı isimler" dedi. Bu sözlere cevap veren Ahmet Nesin, "Şimdi orada beni rahatsız eden bir şey var. Gençler alınabilir belki ama beni rahatsız eden çok fazla genç olması. Gençlerin mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu kadar çok genç olması nedeniyle sanki başka bir şey varmış gibi düşünüyorum. Umarım yanılıyorum." diye konuştu.

Öztürk sözlerini şöyle tamamladı:
"Gençlikten ziyade kiminle hareket ettikleri. Özellikle yok kadın kotası, yok gençlik kotası diyerek bazen kötü tercihler yapıldığına tanık oldum. Liyakat denilen şeyin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle insanlar oldu ki sadece kadın kotası nedeniyle parti meclisine girdiler ve hiçbir şey yapmadılar. Onun yerine belki çok daha nitelikli biri girebilirdi. Cinsiyet kotasının çok fazla yararlı olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı CHP'de Mehmet Bekaroğlu ki sağdan geçme partiye. Cinsiye kotasından girmiştir partiye. Bunların siyasette çok olumlu şeyler yarattığını düşünemiyorum. 60 kişilik parti meclisinin 24'ünü MYK'ya aldınız. Bu 24 kişinin içinde en önemlisi dört idareci, örgütten sorumlu olan. Bunu orada açıklamadılar ama altında da var. Dış ülkelerdeki üyeliklerle ilgilenen... Örgütlerden sorumlu genel başkan yardımcısının altında bir dört kişi daha var. O dört kişi de parti meclisinden seçildi. Etti mi size 28 kişi. 60 kişilik parti meclisinin yarısını MYK'da görevlendirmişsiniz. Şu andaki CHP yönetimi parti meclisini elinde tutabilmek için ne kadar koltuk varsa bulabildiği bunların hepsini dağıtmış. Bunları dağıtırken eşit mi davranmış yeteneklerine göre mi davranmış bunların hepsi tartışılıyor. En büyük handikapları bir de gölge var. Gençleşme yada değişim stratejisi adı altında aday olmayan ama Özgür Özel'in arkasında durduğunu bildiğimiz bir çok isim var. Mesela Veli Ağbaba. Bunun gibi birçok isim şu anda parti meclisinde ve doğal olarak MYK'da olmamalarına hatta parti grubunda herhangi bir görevleri olmamasına rağmen Özgür Özel'in arkasında 8-10 kişilik gölge grup var. Özgür Özel için herkes diyor ki ertesi gün Can Atalay olayı patlak verince, meclis başkanını toplantıya çağırmıştı. O kabul görmeyince mecliste gruplar halinde nöbet tutuyorlardı. Sizce bunun toplumsal bir karşılığı var mı? Bir toplumsal karşılığı yok. Ama Barolar Birliği birkaç baroyla Ankara'da yürüyüş yapınca onun bir karşılığı var."

Gazeteci Hakem Rolü Erdoğan Emsal Davalar AK Parti HEDEP