İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dördüncü gününde

TAKİP ET

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde devam ediyor.

Prof. Dr. Tüysüz’den depreme karşı reçete:
24 senedir yol haritası çiziyoruz artık adım atalım

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, 1999 depremlerinin milat olmadığını kısa sürede unutulduğunu söyleyerek, “Depreme hazırlıkta maalesef sınıfta kalmış bir ülkeyiz 24 senedir yol haritası çiziyoruz artık biraz da adım atalım. Yeteri kadar yol haritası çizdik. Bu yol aşılmaz değil. Yeter ki kararlı olalım” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü günü Özlem Gürses’in sunumuyla ve “Doğamıza Davet” temasıyla devam etti. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki (AASSM) programda konuşan İstanbul Üniversitesi’nden Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, “Deprem ve Türkiye: Afetlerden Kurtulmak Mümkün Mü?” başlığı altında önemli bilgiler verdi.

“Deprem olmasının şaşırtacak bir durumu yok”
Tüysüz, “Ülkemiz aşağı yukarı 10-15 milyon yıldan bu yana şiddetli depremlerle sarsılıyor. Bunun nedeni Arap Yarımadası’nın senede 1 buçuk 2 santimetre civarında üzerimize doğru ilerlemesidir. Eğer böyle bir ilerleme olmasaydı Türkiye belki deprem ülkesi olmayacaktı. Ülkemizde Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı var. Bunlar haricinde 485 bilinen belki de o kadar bilinmeyen diri fay var. Deprem olmasının şaşırtacak bir durumu yok. Bunların hepsi bilinen, beklenen depremlerdir” açıklamasında bulundu.

“1999 depremleri milat falan olmadı kısa sürede unuttuk”
Tüysüz, “1999 depremleri Türkiye’de milat oldu denilen depremlerdir. Maalesef milat falan olmadı, kısa sürede unuttuk. 1999 depremlerinin olacağı 1980’li yıllardan bu yana belliydi. 1939’da Erzincan’da büyük bir deprem olmuştu arkasından 7 büyük deprem oldu. Ve hala İstanbul’da büyük bir deprem bekliyoruz. Dolayısıyla depremleri bilmiyor değiliz. 6 Şubat depremleri de bilinen, beklenen depremlerdi. 2012’de Gaziantep’te deprem konulu bir konferans vardı. 7,7’lik bir deprem beklendiğini söyledim. Nitekim aradan 11 sene geçti; büyük bir deprem yaşadık. Bütün bunlara karşılık acaba depreme hazırlıkta ne yaptık? Depreme hazırlıkta maalesef sınıfta kalmış bir ülkeyiz. Bir şey yapmadık. Yapılan şeyler var ama yapılması gerekenlerin yanında son derece kısıtlıdır. En fazla yaptığımız şey bilim kurulu oluşturmak, raporlar hazırlamak ve bu raporları toplayıp rafa kaldırmak” dedi.

“Yeteri kadar yol haritası çizdik”
Afetlerin ardından yürütülen çalışmaları değerlendiren Tüysüz, “24 senedir yol haritası çiziyoruz artık biraz da adım atalım. Yeteri kadar yol haritası çizdik. Biz siyaset isterse her şeyi yapar diye düşünüyoruz. Toplumun da çok talepkar olmadığı kanaatimi de belirtmek isterim. Toplumun da bu bozuk düzenden çıkarı var. Depreme dayanıklı bir yapı yapacaksanız biraz daha fazla para harcamak, kurallara uymak zorundasınız. Önemli bir eksiklik de eğitim eksikliğidir. Yolumuz çok uzun. Yeter ki kararlı olalım. Bu yol aşılmaz değildir. Ama bugünkü gibi gidersek bundan sonra da aynı felaketleri yaşayacağımızı çok net bir şekilde söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlar

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin dördüncü gününde konuşan iktisatçı Prof. Dr. Kamil Yılmaz, “Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı. Şehirlerimizi yeniden yapılandırmamız lazım. Ama ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlara ihtiyacımız var” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin dördüncü gününde konuşan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi iktisatçı Prof. Dr. Kamil Yılmaz, “Depreme Hazırlıksız Yakalanmanın Ekonomik boyutu” başlıklı bir sunum yaptı. Kamil Yılmaz, “Deprem büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtı. Biz 1999 depremini yaşadık ama unuttuk. Yüzüncü yılımızda tekrar kendisini hatırlatan bir deprem yaşadık. Türkiye’nin yüzde 70’i deprem bölgesinde yaşıyor. Bu şehirlerimizi, bölgelerimizi yeniden kurmak zorundayız. Aceleye getirmeden, dayanıklı, çağdaş kentler kurmak zorundayız” diye konuştu.

Yeni yüzyılın ilk projesi çağdaş kentler yaratmak
6 Şubat depremin ilk gününden itibaren hasar tespit çalışmalarıyla rapor hazırlayan Yılmaz, maliyet açıklaması yaptı. Yılmaz, “Bu bölgeyi biz yeniden kurmak zorundayız. Ama iki ay sonraki seçim için hemen '300 bin inşaat yapacağız' deyip onu avantaja çevirmek için değil. Bu bölgeyi nerede kuracağımıza dair bilimle çağdaş kentler yaratmak zorundayız. Bu bölgeyi Türkiye için bir çekim merkezi yapmak zorundayız. Çünkü biz Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere sıkışmış durumdayız. Yeni yüzyılın en önemli, ilk projesi bu olabilir. Nüfus yoğunluğunu azaltıp, bu kentleri yeniden yapılandırabiliriz” ifadelerini kullandı.

“İmar rantının vergilendirilmesi gerekiyor”
Birden fazla konut sahibi olanların daha fazla vergi vermesi gerektiğine işaret eden Yılmaz, şunları söyledi: “Şu an ki yapı stokumuz bizlere yeter. Kentlerimizi yaşanılmaz kentlere dönüştürüyoruz. Refah böyle artmıyor. Refah daha fazla binayla, kira gelirleriyle artmıyor. Türkiye’nin yeni yüzyılında imar rantının kesinlikle vergilendirilmesi gerekiyor. Fazlasıyla vergilendirilmesi gerekiyor ki biz yeni çağdaş kentleri kuralım. Deprem vergilerini kullandığı gibi AK Parti’nin, 38 milyar dolar ne oldu bunun hesabı verilmedi. Bunun hesabı verilmek zorunda. Daha fazla konut sahibi olanların daha fazla vergi vermesi gerekiyor. Konut bir ihtiyaç ama bir kişinin on tane konutu olduğunda bu bir servete dönüşüyor. Ben servet düşmanı değilim ama kentlerin düzenleyici kurallarla düzenlenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı”
Yaptığı çalışmalarla depremin 104 milyar 800 milyon dolarlık bir maliyetinin olduğunu ifade eden Yılmaz, demografik ve ekonomik göstergelerle İstanbul’da ve İzmir’de olabilecek depremlerin ülke ekonomisinde ağır bir çöküntü yaratacağını söyledi. Yılmaz, “Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı. Bu kongrede bunun tartışılıyor olması, çok kıymetli. Günlerdir burada yapılan tartışmalar bize şunu gösteriyor, depremle şehirlerimizi yeniden yapılandırarak yeni bir yola girebiliriz. Kahramanmaraş depremi bize yeniden düşünme fırsatı veriyor. O bölgeyi doğayla uyumlu bir şekilde ayağa kaldırırsak diğer kentlere de örnek olabilir. Ama biz bunu yanlış yerlere yaparsak, tarım arazilerine yaparsak başaramayız. Bilim insanlarının kesinlikle dinlenmesi lazım. Bunun için çok geç kalabiliriz ama kolları sıvamalıyız. Deprem kadar önemli bir konu daha var. Bizim ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlara ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

Japon mimar Unemori geleceğin dirençli şehirlerini anlattı

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında konuşan dünyaca ünlü Japon mimar Hiroyuki Unemori, Japonya’daki depreme dirençli ve uyumlu mimari çalışmalarını aktararak, “Şehirleri yüz yıl içinde düşünmemiz gerekiyor” dedi.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında Japon mimar Hiroyuki Unemori, “Geleceğin Dünyasında Dirençli Şehirler” başlığıyla sunum yaptı. Hiroyuki Unemori, “Türkiye’ye ilk defa geldim. İstanbul ve İzmir’i gördüm. Bu iki ilde de doğu ve batı kültürü çok güzel bir uyum yakalamış. Şehirleri yüz yıl içinde düşünmemiz gerekiyor. İlerde ne gibi sorunlar yaşanır, bunları iyi değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.

“Depreme karşı şehirler yeniden yapılandırıldı”
Japonya’da depreme karşı oluşturulan konstrüksiyon projesini anlatan Unemori, “Japonya’da çok sayıda deprem oluyor. Her yıl 6’nın üzerinde 20 deprem oluyor. Bu anlamda şehir planlamasında bir sonraki aşamayı uyguladık. Bina standartları geliştirerek şehirler sonraki depremlere göre hazırlandı. Yeniden güçlendirme süreci farklı aşamalardan geçiyor. Önce geçici konut ve altyapıyı ortaya koyduk.  Daha sonra yeniden yapılandırma sürecini tamamladık. Sonra toplum merkezleri gibi kamuya açık binalar yapıldı. Burada insanların bir araya gelebileceği yerleri nasıl yaptığımız da önemli” dedi.

“Afeti yaşayan insanlar birbirleriyle etkileşimde bulunmak istiyor”
Japonya’da depremin yıkım yarattığı yerlerdeki yapısal dönüşüm projelerini, teknolojiye dayalı dirençli bina örneklerini gösteren Unemori, dönüşüm için vatandaşların da sürece dahil edilmesi gerektiğini söyledi. Unemori, “Vatandaşların seslerini dinlemenin ne kadar önemli olduğunu anladık. Vatandaşlar bu sürecin içine katılıyorlar. 30’un üzerinde çalıştay düzenledik ve çok sayıda fikir dinledik. İnsanlar öğrenmek için birilerini dinlemek istiyorlar. Çünkü afeti yaşayan insanlar birbirleriyle etkileşimde bulunmak istiyorlar.  Bizler yaptığımız binalarda da insanların buluşabileceği, etkileşime girebileceği alanlar planladık. Güçlü kamusal binaların yapıldığı yerler aynı zamanda toplanma merkezlerinin de oluşmasını sağlayacaktır. Ümit ediyorum ki bu anlattıklarım sizlere de ilham olsun” ifadelerini kullandı.

Dr. Güven Eken: Sevgi olmadan dünyada hiçbir şey değişmez

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Dr. Güven Eken, “Sevgi, dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi milletten olursanız olun çözümün nerede olduğunu gösteriyor. Sevgi olmadan dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Bir şehri aşkla yöneteceğim diyen ve 50 yılda bir gelen bir lider İzmir’i yönetiyor” şeklinde konuştu.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Dr. Güven Eken “Döngüsel Kültür Şehirleri” başlığıyla bir sunum yaptı. Eken, “Geleneksel anlamda ben kelimesi yaşadığımız çağda en temel kutsalımız haline geldi. Bizim dışımızdaki canlılar için ben kelimesi geçerli değil. Ben olunca biz kümesi de beraberinde geliyor. Ben ve bizim dışımızdaki her şey de iklim, biyoçeşitlilik, ekosistem bunlar da çevre oluyor. Bizim dışımızdaki birçok canlı yaşamı böyle algılamıyor. Çevre dediğimiz şey, hepimizin parçası olduğumuz doğa, evren, yer kürenin bütünlüğü. Bu iki algı yaşamda aldığımız her türlü kararın zemini aslında” dedi.

Temel bilimlerin içerisine ekosistemi de dahil etmek gerek
Bencilliğin, bizciliğin kışkırtıldığı bir çağda yaşadığımızı söyleyen Güven Eken, “Doğayla ilişki kurmayınca yaşamın temeli gidiyor. Sadece almak ve biriktirmek ortaya çıkıyor. Hayata ne vereceğim sorusu aklımıza gelmiyor. Günün sonunda kendi mekanlarımızı yaratıyoruz. Etrafındaki kuşlarla, derelerle ilişkisi olmayan mekânlar bunlar. Mekanlar düşüncemizin aynasıdır. Dirençli, doğayla uyumlu bir şehir yaratmak için temel bilimler bilgilerimiz eksik. Bir uygarlık yaratmak istiyoruz ama parçası olduğumuz ekolojiyi, doğayı içerisine katmıyoruz.
Anadolu bilgeliği aslında bize çok daha iyi yaşayabileceğimizi gösteriyor. Geleceğin şehirlerini inşa etmek için doğadan daha fazla ilham almamız gerek. Temel bilimlerin (matematik, kimya, fizik, bilim, astronomi) tam ortasına ekolojiyi koymamız gerek. Öncelikle temel bilimlerin tanımını değiştirmek gerek. Hangi tasarımı yaparsak yapalım temel bilimleri esas alarak yaratıp üretmemiz gerek” ifadelerini kullandı.

Doğanın bir tasarım dengesi var
Doğanın bir tasarım dengesinin olduğunu ifade eden Güven Eken, “Bu öyle bir tasarım ki sonsuz bir çeşitlilik yaratabildiği gibi bir benzerlik de yaratabiliyor. Bunu çözdüğümüzde de tam uyum içerisinde yaşayabiliyoruz. Doğadaki bütün varlıklar bunu yapıyor. Bizim beynimiz ise insanları bölüp parçalamaktan besleniyor ve belli güç odakları yaratıyor. Aslında kendimizi doğanın sevinç ve coşku kaynaklarından ayrı kalarak cezalandırıyoruz” şeklinde konuştu.

Geleceğin şehirlerini döngüsel kültür ile kurabiliriz
Şehir denilen yapıların ilk tatilde uzaklaşılması gereken yerler olarak algılanmaması gerektiğini söyleyen Eken, “Şehirleri kurarken doğayı okuyup yazabilmek çok önemli. Dünyamız uzaktan bakıldığında nefes alıp veren mavi, yeşil, kahverengi bir gezegen. Varlıklar birbirlerini besliyorlar. İnsanların şehirde veya köyde nerede yaşıyorsa yaşasın bir ayak izi var. Yarattığımız iklim değişikliği dünyaya yayılıyor, etkiliyor.  Nasıl döngüsel şehirler kurabiliriz? Bu, şehrin içerisinde yeşil koridorlar oluşturarak dereleri beton değil, toprakla buluşturduğumuzda mümkün. Yöntemler çok basit. Eğer bir şehri döngüsel kültür ile beslersek bu mümkün. Birbirimizle uyum, değişimle uyum, doğayla uyum, geçmişimizle uyum döngüsel kültürü oluşturuyor. Geleceğin şehirleri bu ana zincir üzerinden inşa edilebilir. Unuttuklarımızı hatırlamak, hatırladıklarımızı unutmamak gerek” dedi.

Bu bizler için bir şans
Mümkün olduğunca daha fazla sevgiyi hayatımızın içine almamız gerektiğini söyleyen Eken, “Korku devreye girdiğinde hareket, ilişki, iyileşmeyi kapatıyorsunuz. Sevgi, dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi milletten olursanız olun çözümün nerede olduğunu bize gösteriyor. Sevgi olmadan dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Bir şehri aşkla yöneteceğim diyen ve 50 yılda bir gelen bir lider İzmir’i yönetiyor. Bu, bizler için bir şans, en önemlisi de bu” şeklinde konuştu.

İktisatçı Murat Kubilay: Son 20 yıllık dönemi iyi kullanamadık

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde konuşan Genç İşsizler Platformu Kurucusu iktisatçı ve uluslararası finans uzmanı Dr. Murat Kubilay, “20 yıl önce Türkiye Avrupa'nın kıyısında genç ve dinamik bir ülkeydi. Artık değiliz. Son 20 yıllık dönemi, demografik yapımızı iyi kullanamadık. Mali bir yıkım içindeyiz. Geçmişe bakıp ders almalıyız” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan Genç İşsizler Platformu Kurucusu iktisatçı ve uluslararası finans uzmanı Dr. Murat Kubilay “Neden 2001 Krizi Reçetesiyle 2023 Buhranına Çare Bulunamaz?” başlığıyla sunum yaptı.

“Gençler yurt dışına göç ediyor”
Gelişen ve gelişmekte olan ülkeler arasında kıyaslama yapan Kubilay Türkiye’nin içinden geçtiği son çeyrek yüzyıllık süreci değerlendirdi. Krizler, istihdam ve eğitim konularına değinen Kubilay, “Geçmişe bakıp ders alacağız. 20 yıl önce Türkiye Avrupa’nın kıyısında genç ve dinamik bir ülkeydi. Artık o kadar genç de dinamik de değiliz. Biz son 20 yıllık dönemi iyi kullanamadık. Yaşlandık, genç sayısı azalıyor.  Gençler üniversite mezunu, işsiz ve borçlu. Herkes üniversite mezunu olmaya başladı ama yetkinlik sahibi olamadı. Demografik avantajımızı kullanamadık. Eğitimliyiz ama yetkin değiliz. Kadınları eve hapsetmiş durumdayız. Gençler var ama umutsuzlar,  yurt dışına göç ediyorlar” dedi.
 
“Ciddi bir mali yıkım içindeyiz”

Cari açığın son 20 yılda büyük oranda arttığını belirten Kubiya, “Ürettiğimizden fazla tüketiyoruz. Geleceğimizi satmaya başladık. Ülkede ne kadar enflasyon olacağını bilmediğimiz için kestiremediğimiz ama 160 milyar dolarlık ana taahhüt içeren hazine döviz geliri garantili projeler var. Geçmişi sattık, bugünkü vergi gelirlerini kaybettik bir de gelecek sorunu var. Ciddi bir mali yıkım içindeyiz. Kaynaklar sarf edildi. Varlıksızlık had safhada. 56 milyar dolar koyuyorsunuz suyun üzerine ancak çıkabiliyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Akçiğit: Yeter ki bilimin ışığında bir şeyler yapmak isteyelim

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında konuşan Chicago Üniversitesi öğretim üyesi iktisatçı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, Türkiye ekonomisinin sorunları ve çözüm önerilerini rakamlarla açıkladı. Akçiğit, “Ben daha iyi biliyorum yerine verileri baz almamız lazım. Herkes bir işin ucundan tutmak istiyor. Yeter ki bilimin ışığında bir şeyler yapmak isteyelim” dedi.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında Chicago Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, “Geçmişten Geleceğe Türkiye’nin Ekonomisi” başlıklı bir sunum yaptı. Türkiye’nin büyüme karnesinden bahseden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, “Türkiye’nin büyümesi 2013 yılında düşüşe geçerek şu an 1960’lar seviyesine geriledi. Coğrafya tabii ki bir kader ama uyguladığınız ekonomik politikalar kader değil. Başarılı olabilmek mümkün ama nasıl başarılı olabileceğiniz size bağlı. Bizden fakir olan ülkeler zamanla bizden daha zengin hale gelmiş durumda. Sizin başınız ağrıyabilir ama ağrının nereden kaynaklandığını anlamak için birbirinize bağıramazsınız. Ben daha iyi biliyorum diyemezsiniz. Verileri baz almanız lazım.  Enflasyonu kontrol altına almak faiz artırmak sizin ekonominizi büyütmez. Büyümeyi sağlayabilmeniz için teknolojiyi büyütmeniz, geliştirmeniz şart” şeklinde konuştu.

“Beyin göçü meselesini beyin gücüne dönüştürebiliriz”
Türkiye’nin düzenli büyüyememesinde eğitim, yetkin insan, gelir adaletsizliği, kaynakların kullanımı, ayrımcılık, beyin göçü gibi sorunların olduğunu anlatan Akçiğit, “Biz sadece para politikasını konuşursak başarıya ulaşamayız. Eğitim politikalarını düzeltmemiz bugünü düzeltmeyecek ama 10 yıl sonrasını düzeltecektir. Eğitim kurumlarınız eğer iyi çalışmıyorsa başarılı olamazsınız. Üniversiteler toplumda konuşulmayan konuları konuşmak zorunda. Üniversiteler uluslararası kurumlarla rekabet etmek zorunda. Eğer sizin doğru yetişmiş insanınız yoksa başarılı olamazsınız. Bizim beyin göçüyle yurt dışına giden akademisyenlerimiz en verimli akademisyenlerimiz. Yurt dışına giden insanlara vatan haini gözüyle bakarsak onları anlamamız ve faydalanmamız mümkün değil. Biz beyin göçü meselesini beyin gücüne dönüştürebiliriz. Gidenlerin hala ülkelerine fayda sağlayacak şekilde çalışmalarını sağlayabiliriz. Rakamlar yurt dışına çıkan akademisyenlerin verimliliğinin arttığını net bir şekilde gösteriyor” diye konuştu.

“Herkes bir işin ucundan tutmak istiyor”
Akçiğit, Türkiye ekonomisi için çözüm önerilerini şu sözlerle açıkladı: “Bu ülkeyi ayağa kaldırmak sadece Sanayi Bakanlığı’nın, Eğitim Bakanlığı’nın görevi değil. Ortak bir koordinasyonu asla unutmamak gerekiyor. Eğer doğru politikalar yürütülmezse 60 yıl sonra hala yüzde 20’de kalırız. Eğitimde gelir adaletsizliğinin etkisini azaltmamız gerekiyor, eğitimde ayrımcılığı azaltmamız gerekiyor. Üniversitelerin kalitesini artırmamız gerekiyor. Özel sektörde rekabeti artırmamız gerekiyor. Teşviklerde niteliğe bakılması gerekiyor. Teşviklerin üniversiteler üzerinden verilmesi gerekiyor. Nitelikli iş gücüne uygun iş olanakları ve yüksek maaş vermemiz gerekiyor. Rekabeti yavaşlatıcı değil, tetikleyici hale getirmemiz gerekiyor. Yurt dışındaki yeteneklerle köprü kurmamız gerekiyor. Bakanlıklar arası koordinasyonun artması gerekiyor. Ekonomi koordinasyon gerektirir. Beklentiler ise güvenli verilerle şekillenir. En önce doğru veriler toplanmalı ve halkla paylaşılmalı. Bu işi yapmanın tek yolu var, verilere bakmak. Biz akademisyenler olarak hazırız. Herkes bir işin ucundan tutmak istiyor. Yeter ki bilim ışığında bir şeyler yapmak isteyelim.”

Prof. Dr. Vandana Shiva: Hürriyetin tanımı toprak, doğa ve hayat

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde konuşan ekolojik aktivist Prof. Dr. Vandana Shiva, sağlıklı olabilmek için öncelikle ekosistemin sağlıklı olması gerektiğini belirterek, “Devletler ekolojik teşvikler vermeli. Gerçek servet toprağın refahı, gelecekteki nesillerin refahı. Toprak, doğa, hayat. Gelecekteki nesillerin hürriyet ve özgürlüğün tanımı” dedi.
 
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin dördüncü gününde araştırmacı, yazar ve ekolojik aktivist Prof. Dr. Vandana Shiva “Doğa Ana ve İnsanlığın Geleceği” başlıklı bir konuşma yaptı.  Depremde hayatını kaybeden insanlar için rahmet dileyen Prof. Dr. Shiva, “Küçük çocuklara yardım ettiğiniz ve bunu Atatürk döneminden beri devam ettirdiğiniz için teşekkürler. Doğanın ve çevrenin korunması zihnin ürünü olmalı. Dünyayı nasıl algıladığımızla alakalı. Ben Himalaya ormanlarında büyüdüm ve oradaki ağaçların bazıları buradaki meşelere benziyordu. Aylarca ormanda yaşadım ama orman olmayan yerlerde yaşamak çok zor. Yer altındaki ve yer üzerindeki gizli değerlerle ilgili doktoramı yaptım. Sizin tarihinizde de cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar bağımsızlık mücadelesiyle ilgiliydi. Umutları nasıl tekrar kazanacağız? Umudunu tekrar içinde tut ve büyüt” şeklinde konuştu.

Ekoloji sürdürülebilir olmazsa ekonomi de kaybolacak
Doğaya dokunulmaması gerektiğinin altını önemle çizen Shiva, “Ormanların katledilmesi ve kesilmesi çevrede erozyona sebep oluyor. Bizi ayakta tutan şey doğa. Bizler ayaktayız çünkü doğa ayakta. Türkiye’de doğa ana deniliyor, tabiat ana deniliyor. Kültürlerimizin tamamında aslında doğa yaşıyor ve bunu anne olarak görüyoruz. Bizi sarıp sarmalıyor. Doğanın sunduğu nimetlerden insan eliyle ürünler çıkıyor. Bütün bu hayat ve ekonomi doğada başlıyor. Ekonomi yine ekolojiye dayalı. Ekoloji sürdürülebilir olmazsa ekonomi de kaybolacak” dedi.

Doğa göz önüne alınmıyor
Aristotales'in ekonomiyi bir yaşam sanatı olarak ifade ettiğini belirten Shiva,  “Yatırım aslında para yaratma alanı olarak görülmüştü. Aslında yatırım geleceğimizi daha iyi hale getirmektir. Günümüzde biz bu dengenin dışına çıktık. Geleneksel bir tarlayı bazıları çirkin olarak görebilir. Aslında dağları bir kanun olarak görüyoruz. Tarlada bir iş yapmak ya da ürün üretmek dünyayı güzelleştirme sanatı. Aslında dünya yaşamaya devam ediyor. Bizim amacımız bunun bir parçası olmak ve sürdürülebilir olmasını sağlamak. Doğa göz önüne alınmıyor. İklim değişikliği de ekolojik gerilemeden başlıyor. Dünya yaşayan bir sistem. Dünya aslında kendi şiirini yazıyor. Dünya bir bütün ve dışarıdan bir müdahale olmaması gerek” diye konuştu.

Toprak katlediliyor
Sağlıklı bir ülkede yaşamak için dikkat edilmesi gerekenlere işaret eden Prof. Dr. Vandana Shiva, “Yaşayan sistemler bize yediğimiz nimetleri sunuyor. Kendi kaynaklarınızı kullanamadığınız zaman esaret başlar. Geleneksel tarım içerisinde gerçek çiftçiliğin yapılmasına ihtiyaç var. Kimyasalların kullanıldığı sistemlerle hayat devam edemez” dedi.

Devletin verdiği teşvikler ekolojik olmalı
Organik maddeler artırıldığında beslenmenin ve verimin de arttığına dikkat çeken Shiva, “Besin azalımı çinko, magnezyum eksikliğine sebebiyet veriyor. Bizim  dekar başına doğru beslenmeyi ölçmemiz gerek. Atatürk üretime 'zihniyetin ürünüdür' demiştir. Malzemenin değerine ve değişimine bakacaksınız. Sadece elde ettiğiniz ürüne bakmayacaksınız. Ekolojiyi bir şekilde teşvik etmeliyiz. Devletlerin verdiği teşvikler ekolojik olmalı. Çiftçiler bizim öğretmenimiz olacak. Anneler bizim öğretmenimiz olacak. Tek bir gezegen ve tek bir insanlık var. İnsanlar olarak gezegende belirlenen sınırlarda yaşayacağız. Ekosisteme iyi bakmalıyız. Ekosistem sağlıklı olursa biz de sağlıklı oluruz” ifadelerini kullandı.

Doğanın gerçek anlamını anlayacaklar
Biyoçeşitlilik ve ekosistemle ilgili araştırmaların yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Shiva, “Toplumların sağlığı biyoçeşitlilikle sağlanabilir. Bazı türler yok olup gitti ve bazı türler tehdit altında. İnsanlar da tehdit altında. Gıda bizim dünyamız ile ilişkimizi sağlayacak akış. Bizim refahımız toprağın refahı, gelecekteki nesillerin refahı. Esas ölçüt budur. Toprak, doğa, hayat. Gelecekteki nesillerin de hürriyeti ve bölünemez özgürlüğün tanımı bu” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. McAfee: Şirketler yatırımlarının çoğunu bilgi teknolojilerine ayırıyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Dijital Ekonomi Girişimi Kurucusu Prof. Dr. Andrew McAfee, “Daha fazla şirket, yatırımlarının çoğunu her yıl bilgi teknolojilerine ayırıyor. Dünya artık dijitalleşmeyle birlikte değişiyor” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Dijital Ekonomi Girişimi Kurucusu Prof. Dr. Andrew McAfee “Demateryalizasyonun Gücü-Daha Az Doğal Kaynak Tüketirken Ekonomiyi Nasıl Büyütebiliriz ve Dijitalleşmeyi Kullanabilir Miyiz?” başlığıyla sunum yaptı.

“Dünya artık dijitalleşmeyle birlikte değişiyor”
“Daha iyi bir ekonomi ve gelecek oluşturmak için buradayız” diyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. McAfee konuşmasında teknoloji şirketlerine değindi. McAfee, “Daha fazla şirket, yatırımlarının çoğunu her yıl bilgi teknolojilerine ayırıyor. Dünya artık dijitalleşmeyle birlikte değişiyor. Bu yüzyıla baktığımız zaman her yıl dijital ürünlere her şeyden fazla para harcadığımızı görüyoruz. Teknoloji çok hızlı bir şekilde ilerliyor” dedi.
Otomotiv sektöründeki dijitalleşmeden örnekler veren McAfee, yazılım konusunda gelinen son duruma dikkat çekti. McAfee borsa alanından bilgiler sunarken ABD’deki 100 büyük şirketin 20 yıllık süreçte yaşadığı değişimden de söz etti.  McAfee ayrıca şunları söyledi: “Kapitalizmin hiçbir şekilde sonunu getirmeye çalışmadık. Sırtımızı büyümeye dönmedik. Her zaman ekonomide büyümeye çalıştık. Büyümemeyi hiçbir şekilde kucaklamadık.”