Işık, "Kadın hareketinin daha çok müttefike ihtiyacı var"

TAKİP ET

İzmir Kent Konseyi Başkanı Nazik Işık, GERÇEK HABERCİ'nin 'Kadın Röportajları' kuşağına 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde konuk oldu

Begüm Burçak GÜNAY - GERÇEK HABERCİ - İzmir Kent Konseyi Başkanı Nazik Işık, pandemi koşullarında tüm toplum gibi kadınların da uzun süredir taleplerini dile getirmek için beklediğini ifade ederek, “8 Mart’ta etkinlik patlaması yaşıyoruz” dedi. Işık, Türkiye kadın hareketinin güçlü olduğunu ancak daha çok müttefike ihtiyacı olduğunu kaydetti. Işık, Kent Konsey’inde kadınların durumu, kadın kotası, 8 Mart ve İstanbul Sözleşmesi hakkında sorularımızı cevapladı.

- Sayın Işık, siz 1970’lerden beri toplumsal mücadele içinde yer alan birisisiniz. Kadın hak ve özgürlük mücadelesinin sizin kişisel tarihinizdeki yeri hakkında bize neler söyleyeceksiniz?
Doğru söylüyorsunuz. Özetle, 1971’de 14 yaşımdaydım ve Deniz’lerin idamına karşı imza toplayanlara katılmıştım. Yine o yıl, İstasyonun arkasındaki Karşıyaka Halkevi’nde orta bir öğrencilerine ücretsiz matematik ve fen dersleri veriyordum. Üniversiteye başladıktan kısa bir sure sonra, 18 yaşını bitirdim ve gidip bir kadın örgütüne  bir de CHP’ye üye oldum. Sonra sosyalist kadınlar İlerici Kadınlar Derneği ve başka kadın örgütlerini kurmaya başladılar. Benim kafam İKD’ye uydu, ona katıldım. 1980 sonrası cezaevinden çıktıktan sonra, anneler, çocuklar, kız kardeşler, eşler… Hep kadınlar vardı çevremde. Her hafta hapishane kapısı beklemek, gözaltıların peşine düşmek, çocukları korumak kollamak, evlerde tencere, hapishanede ilaç olmak gerekiyordu. Biz dışardakiler dayanışmazsak, ne biz ne içerdekiler ayakta kalabilirdik. Çoğunlukla kadınlar, biz de onu yaptık, ‘’siyah protestolar’’ yaşadık. Kadına yönelik şiddetle mücadele de 1980’lerin ikinci yarısında girdi hayatıma, 1990’larda Kadın Dayanışma Vakfını kuranlardan biri oldum. Ankara’da ilk kadın danışma merkezini, ilk sığınma evini bu vakıf açtı. Yenimahalle’de vakıf adına Yerel Gündem 21 Kadın Sekreterliği,  Çankaya Kent Konseyi’nde CHP adına yürütme kurulu üyeliği yaptım. CHP’de Kadın Kolları Genel Sekreterliğim var. Kamuda Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcılığı yaptım. Yani cinsiyete dayalı eşitsizlik meselesiyle uğraşmak benim iş hayatımda da hep oldu. 1990’lardan bu yana sadece kadın-erkek meselesiyle değil toplumsal cinsiyet perspektifiyle daha ilgiliyim, Kaos GL ile başlayan bir dayanışma çalışmasının da bir parçasıyım. 2013’ten beri de Eşit Yaşam Derneği ve Karabağlar Kent Konseyi, İzmir Kent Konseyi derken, önüm arkam kadın. Evet, ben daha çok kadınlarla yürüyüp gidiyorum.

- İlk sorumuzla bağlantılı soracak olursak; İzmir Kent Konseyi Başkanı olmanızın, Konseyin çalışmalarına kadınların aktif katılımı konusunda katkısı ne olmuştur? Örnekler verir misiniz?
İzmir Kent Konseyi açısından hâlâ pek talihsiz bir dönemdeyiz. Kovid-19 salgını, deprem, herkes gibi bizim de çalışmalarımızı da olumsuz etkiledi. Örneğin depremden sonra iki ay neredeyse sadece deprem ve dayanışma çalışması yaptık. Türkiye’nin her yerinden kent konseyleri koşarak bize yardım ulaştırdı, taşıdı. Bu dayanışmayla kendimizi iyi hissettik, minnettarız.
Kovid-19 salgını nedeniyle herkese ‘’evde kal’’ denirken, bizim kadınlara ‘’hadi evden çıkın, gelin, bize katılın’’ dememiz ne mümkün ne doğru olur. Uygun şartlarda küçük buluşmalar, çalışmalar yapıyoruz tabii… Benim çok önem verdiğim bir çalışmamız engelli anneleri çalışma grubu oluşturma çalışmamız. Bildiğiniz gibi, engelli anneleri çocuklarıyla yapışık ikizler gibi yaşayan, ‘’biz’’ haline gelmiş kadınlar. Karabağlar’da Çiğdem Özkap ‘’engelli anneleri çocuklarıyla gelse, burada birlikte çalışsak’’ dediğinde, ‘’başlayalım bakalım’’ deyip başlamıştık. Çok güzel işler yaptılar, anneler ve her yaştan çocuklar Kent Konseyi’nde bizi de kendi bizlerine kattılar. Şimdi İzmir Kent Konseyi’nde de böyle bir çalışmamız var. Bir kere İnciraltı’nda açık havada buluştuk; ama bütün ilçelerden annelerle buluşmak istiyoruz.

Büyükşehir Belediyesi’nin Kriz Yönetimi Üst Kurulu’na ilk toplantısından itibaren katıldım. Ev-içi şiddet, kapanan işyerlerinden işsiz kalan insanların ihtiyaç duyduğu dayanışmalar gibi konuları Kurula taşıdık. Şiddete karşı dayanışma grubu oluşturuldu ve çalıştı. Geçici barınma merkezi açıldı, dayanışma paketlerine hijyen paketi bu çalışmalarla eklendi. Bilboardlarda ‘’danışma merkezlerimiz açık’’ afişleri aylarca durdu. Tunç (Soyer) başkan, bizim önerimizle kadınlara hitap eden şiddete uğrayan kadınların yanında olmaya devam ettiklerini vurgulayan bir açıklama yaptı. 
Kadın Meclisimiz sayısal dünyadan da olsa, çalışıyor, katılımlarla büyüyor. Daha geçen hafta Kadın Meclisimiz ‘’Kadın Politikaları ve Yerel Yönetimler Çalıştayı’’ yaptık. Önceki plan 2017’de bittiğinden Tunç başkanın döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı kapsamında bir Yerel Eşitlik Eylem Planı yapması lazım. Biz de bunu istiyoruz. Çalıştayımızda 70’i aşkın sivil toplum örgütü temsilcisi kadın ve akademisyenlerle çalıştık, önceliklerimizi, önerilerimizi döktük. Sonuç Raporumuzu da 5 Mart’ta yapılan Büyükşehir Çalıştayı’nda Büyükşehir Belediyesi’ne ve katılımcılara yazılı ve sözlü olarak sunduk. Bizim Çalıştay’daki panelimiz daha oturum sırasında 3 binden fazla izleme aldı. Ne yazık ki erkekler cinsiyete dayalı ayrımcılık konusunu kadın sorunları olarak algılamaya devam ediyorlar, bu alana henüz pek az giriyorlar. Yani, bizi izleyenlerin büyük çoğunluğu kadın. Biliyoruz ki, gün uygun olduğunda kapımızı çalacak, Konsey’e gelecekler.
İzmir Kent Konseyi’nde işbirlikleri geliştirmeye çok önem veriyoruz. Mesela İzmir Kadın Kuruluşları Birliği’yle yakın ilişki içindeyiz, bu aralar su farkındalığı, su bilinci üzerine bir çalışmayı birlikte yürütüyoruz. Salgın dönemi hepimizi korona üniversitesi öğrencisi yaptı; biz de çok panel yapıyoruz, yapılanları da destekliyoruz. Ayrıca kadınlar, kadın örgütleri çok sayıda proje önerisiyle geliyorlar; yaşlılıktan meme kanserine kadar bir çok projeyi ya doğrudan biz uygulamaya başlıyoruz ya da paydaş olmaktan kaçınmıyoruz. Çünkü dayanışma büyütür, güçlendirir.
Temsil gücümüz de arttı. Örneğin İzmir Kent Konseyi olarak 4 Mart’ta ilk kez Valilik bünyesindeki Kadın Yönelik Şiddetle Mücadele İl Koordinasyon Kurulu’nda yer aldık. Bundan sonra bu  Kurul’da aktif olacağız.

Karabağlar Kent Konseyi’nde çok ‘’Kent Konseyi Kadın Konseyi oldu’’ eleştirisi aldım. Ama vazgeçmedikm, vazgeçmedik; mahallelerden kadınlarla yürüdük, büyüdük. Bugün Karabağlar’ın ciddi bir kadın gücü varsa, bu Kent Konseyi’nin de katkısıyla oldu. İzmir merkezinin bu düzeyde bir desteğe ihtiyacı yok ama işbirliğine, büyümeye, yerelde daha çok olmaya, yanyana gelmeye ve ilçelere yayılmaya  ihtiyaç var. Tabii Belediyemizin ve Valilik kuruluşlarının stratejik planları, çalışmaları ve yaptıklarıyla ilgilenmek, bilmek, geliştirmek için de çok çaba harcamamız gerek. 
HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ
- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne salgın koşullarında girdik. Gazetemiz basıldığı gün 8 Mart anılıyor olacak; ama sizden bu yılki 8 Mart etkinlikleri hakkında görüşlerinizi dinlemek isteriz. Kadınlar, bu 8 Mart’ta ne yapmalı?
Bu yıl herkes 8 Mart için bir şey yapıyor; bir sayısal etkinlik patlaması yaşıyoruz. Bunu iki nedenle çok doğal buluyorum: Birincisi, hepimiz salgından bıktık ve hayatımızda yeni bir şeyler, bir aktivite, bir canlanma istiyoruz. İkincisi, son yıllarda kadınlar, kadın hakları acayip bir saldırı altında. Yok İstanbul Sözleşmesi’nden çıkalım, yok 6284’ü kaldıralım, yok evlilik yaşını düşürelim, yok eğitimde ikinci dörde açık öğrenim imkanı verelim… İnfaz kanunu değişti, şiddetten hüküm giyenler salıverildi, kadın cinayetleri atağa geçti. Dolduk da dolduk yani. Hepimiz ‘’haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz’’ demek istiyoruz. Ben hep binlerce mahallede 8 Mart etkinliği yapmayı hayal ederim; akşam sokağa çıkıp ‘’karanlığın üstüne yürüyorum’’ diyerek yürümek, duvarlara yazılar yazmak, resimler yapmak isterim.  
- Uzunca bir süredir İstanbul Sözleşmesi STK ve siyasi partiler tarafından tartışılıyor. İzmir Kent Konseyi, bu konuda kamuoyuna neler söylemek ister?
Biz, ‘’İstanbul Sözleşmesi yaşatır!’’ diyenlerdeniz. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Şiddet Önleme Kanunu uygulanmalıdır. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, hepimiz güvende yaşayan vatandaş olmak istiyorsak, kaldır, indir falan değil tam uygulama olmalı. Basına, kamuoyuna çeşitli zamanlarda bu açıklamaları yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Ben bizzat sokak gösterilerine de katılmaya çalışıyorum; Ağustos ayında gözaltıların olduğu Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki kadın örgütleri ortak açıklamasında vardım, vardık. Epeyce de tartaklandım, polisin elinden kadınlar aldı sağ olsunlar. Yola devam edeceğiz!
STRATEJİ GELİŞTİRMELİYİZ
- İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması konusunda kadınların nasıl bir mücadele yöntemi geliştirmesi gerekir?
Türkiye kadın hareketi çok güçlü, çok aktif bir harekettir. İçerden biri olarak kadın örgütlerinin, kadınların yaptıklarıyla gurur duyuyorum. İzmir Kent Konseyi olarak EŞİK- Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun destekçisiyiz. Siyasi partilerle görüşmeler çok yararlı; ama yetmiyor; örneğin AK Parti ve MHP görüşülebilenlerin dışında durmaya devam ediyor. Biz kadınların daha çok müttefike ihtiyacımız var. Kadın hareketinin kendi ittifaklar stratejisini oluşturması, geliştirmesi gerek. Siyasi partilere çok daha fazla baskı yapmak, çok daha geniş bir hak temelli ‘’karanlığa hayır’ ittifakı oluşturmak gerek. Bir de gelecek seçimde hak mücadelesinin içinden gelen çok sayıda kadını adaylaştırmayı, seçtirmeyi hedeflemeliyiz. Bu da yumurta kapıya gelmeden başlamalı.
KAĞIT ÜSTÜNDE DEĞİL UGULAMA İSTİYORUZ
- Siyaset ve sivil toplum alanında kadın varlığını güçlü kılmak için somut olarak neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Bugün kotalar önemli, var ama yeterince ve dürüstçe uygulandıkları çok şüpheli. Yani kağıt üzerinde yazılı olması yetmiyor, uygulatacak güç lazım. Kimin ne yaptığını izlemek ve teşhir etmek lazım. Sivil toplum kuruluşlarını geniş bir ağda buluşturmak özel bir önem taşıyor. Daha çok kadın, sadece kadınların değil, toplumun çoğunluğuna erişmek, birlikte bir güç olduğumuzu göstermek ve Türkiye’de bugünkü rejimden dönmeyi, eşit, özgür ve adil, dayanışmacı bir ülke yaratma paydasında birleşmek lazım.   
- Son söz sizin, eklemek istediğiniz bir husus varsa memnuniyetle yazarız…
Tabii ki bizim eşitlik ve insanlık mücadelemiz bir güne sığmaz ama 8 Mart’ı çok özel bir simge. 8 Mart’ı 8 Mart yapanlara, NewYork’ta hayatını ortaya koyarak mücadele eden kadınlardan Clara Zetkin’e, o günden bu güne mücadeleye devam eden milyon milyon kadına aracılığınızla bir kardeş, yoldaş selamı olsun göndermek isterim.