İzmir'de sır gibi cinayet: Emekli Tümgeneral Büyükışık 4,5 yıldır adalet arıyor!

TAKİP ET

Tanyer İnşaat adlı şirkete ait 7 katlı bir inşaat duvarının üzerinde cesedi bulunan Dorukhan Büyükışık'ın babası emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık, 4 buçuk yıldır oğlunun ölümünün arkasındaki sır perdesini aralayama çalışıyor.

Sıla ARABACIOĞLU-GERÇEK HABERCİ-Narlıdere’de Tanyer İnşaat adlı şirkete ait 7 katlı bir inşaat duvarının üzerinde cesedi bulunan Dorukhan Büyükışık’ın babası emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık, 4 buçuk yıldır adalet arıyor. Dorukhan Büyükışık’ın ‘intihar’ olarak nitelendirilen şüpheli ölümü delil karartma nedeniyle yıllardır sır perdesi aralanmıyor. Basın mensupları ile İGC’nin basın merkezinde bir araya gelen Dorukhan Büyükışık’ın babası emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık konu ile ilgili detayları paylaştı. Tümgeneral Büyükışık, birçok iddialara bulunarak ilgili kişilere çağrıda bulundu.
“Son rapora göre 1 metreden düşme izi bile yok”
Dorukhan Büyükışık’ın inşaatın 7’nci katından yani 27 metre yüksek düştüğünün iddia edildiğini vurgulayan Tümgeneral Büyükışık, “O yükseklikten düşen bir çocuğun vücudunda hiçbir kan izi bulunmadı. Üstünde molekül seviyesinde inceleme yapıldığında bile hiçbir şekilde bir damla kan izin bile yok. Bir insan yere düşse, dizi kanasa bile elbiseler zarar görür. Buradan size soruyorum; 27 metreden 65 kiloluk bir insan düştüğü zaman 14 bin Newton kuvvetle yere çarpar. Fiziğe göre bu çocuğun bedeni patlaması gerekiyor. Verilen rapora göre bırakın 27 metreden düşmeyi 1 metreden bile düşme izi yok” dedi.
“Telefondaki parmak izleri kimyasal ile silinmiş”
Büyükışık, telefonun önce intihar süsü yaratabilmek için arabada bırakıldığını dile getirerek, “Kendi parmak izleri kalınca silmişler daha sonra gelip bu sefer kimyasal ile silmişler. Ve bunun sonucunda telefonun üzerinde oğlumun parmak izi dahil olmak üzere hiçbir DNA bulunamamış. Telefonun çekilen fotoğraflarına ulaştık. Bu fotoğrafları tam 2 yıl dosyaya koymadılar, kim koymadı? Görevli polisler. Fotoğraflar üzerinden inceleme yapıldığında kime ait olduğu tespit edilemeyen bir avuç izine rastlandı. Ama unuttukları bir şey var. Telefonu temizlerken çok büyük bir hata yapıyorlar, üzerinde peçete unutuyorlar. Telefon üzerinde inceleme yapan Jandarma Kriminal ekipleri ise telefondaki parmak izlerinin silindiğini tespit etti. Öldüğü yer de saatte aşağı yukarı belli. HTS raporlarına göre çocuğun GPRS verileri saat gece 1.31’de telefon bulunduğu yerde kalıyor. Daha sonra 7 saat hiçbir şekilde yer değiştirmiyor. Bu cinayetin çözümüne büyük bir katkısı olacak bir bilgi. Sonra bir anda arka plan uygulaması çalışmış yani telefon yer değiştirmiş” diye konuştu.
“Şüpheliler polis arabası ile kaçırılmış”
Arabada olay yeri çekimi yapılırken videoda kulak ile duyulmayacak seslerin deşifre olduğunu söyleyen Büyükışık, “Emre ve Cüneyt isimli iki polis kulakla duyulmayacak bir şekilde konuşuyor. Ve konuşma telefon ile ilgili. Bu iki polisin nerede olduğu belli değil ve şüpheliler arasında bulunmuyor. Bu arada arabadan parmak izi de alınmamış. Polislerden birisi telefonun arabada olduğunu da söylüyor. Mehmet Taylan Tanyer yanına şantiye şefini de alıp bir grup polisle gece orada olan 5-6 şirket çalışanı savcının ifadesinden 10 kilometre öteye kaçırıyor. Peki nereye? Şehit Ayhan Tanrıverdi Polis Merkezi’ne kaçırıyor. Delilleri Karatma suçundan olayın savcısı da şüpheliler arasında, savcının ifadesini aldığı 3 kişide şüpheli. Geri kalanlar da aynı saat aynı dakikada başka yerde ifade veriyor. Şüphelileri polis arabaları ile kaçırdılar. Bu kaçırılan 2 kişiye soru soruyorlar ve itiraf alıyorlar. O iki kişi ‘Bizi o gün polisler biz alıp polis arabası ile götürdüler, şantiye şefi de oradaydı ifadelerimiz alındı olay yerinde gitmeden doğrudan evimize gittik’ diyorlar” ifadelerini kullandı.
“Sahte delil üretildi”
Büyükışık, 3,5-4 sene boyunca kamera kayıtlarını istediklerinin altını çizerek, “Savcı ve polisle bana 2 yıl kamera kayıtlarını aldık diye yalan söylemişler. Ben neden inandım? Bana sahte delil üretmişler. Adli imaj yok, ses yok, kök bilgilerini, silmişler polis merkezinde üretilmemiş bir tane tutanak yok. Ben buradan Narlıdere ilçe Emniyet Müdürü’ne sesleniyorum, bize bu kayıtları verin. Bu kayıtları İzmir İl Emniyet Müdürümüz de Başsavcı da istedi; ama hala direniyorlar. 4 fotoğraf ve bir video ile bütün adaleti yanıltıyorlar. Mehmet Taylan Tanyer ve Mehmet Münir Tanyer kamera kayıtlarının tamamını koy etti. Buradan sesleniyorum, gelin o kayıtları teslim edin. Yoksa hesap vermekten hiçbir şekilde kurtulmanız mümkün değil” açıklamasını yaptı.
“Dome kameranın yeri yeni tespit edildi”
Olay yerini gören kameraların olduğunu kaydeden Büyükışık, “Cinayete tanık olan 3, çatıya telefonu kimin taşıdığını gören de 6 kamera var. Onun dışında tüm olayı gören 1 dome kamera var. Dome kameranın yeri belli değildi, bize yalan söylediler. Biz yerini sizle görüşmeden 72 saat önce tespit ettik. Cinayetin işlendiğini ve cesetin taşındığını anbean gösterecek yerde. Mehmet Taylan Tanyer ve Mehmet Münir şu anda cinayet şüphelisi olarak soruşturuluyor. Bundan tam 2 yıl önce göz altına alındılar. Bu adamlar ifadeye çağırıldıktan sonra 26 telefonun telefonu formatlamış. Bu benim elde ettiğim bir bilgi de değil” dedi.
“Üst kurulda görüşülmesi gereken rapor aynı kurulda görüşüldü”
Büyükışık, “Ben hep devlet devletin kurumlarının hata yapmayacağına inandım; ama kişiler elbette yapar.  Ankara Üniversitesi Öğretim Üyeleri olan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. İ Hamit Hancı, Adli Fizik Bilirkişisi Fizik Mühendisi İlknur Bakır Özdilek ve Adli Tıp Uzmanı Dr. Emrah Demirağ tarafından bir rapor hazırlandı. Bu raporda yüksekten düşme olayının mümkün olmayacağı Dorukhan Büyükışık’ın darba maruz kalarak öldüğü bilimsel olarak anlatılıyordu. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı İstanbul’daki Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurumu’na gönderdi. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurumu’ndan 2020 yılında gelen raporun sonuç bölüm de sistematik otopsi raporunun sonuç bölümüyle aynıydı. Bu çürümenin boyutunu gösteriyor. Bunun üzerine itiraz ettik. Yasal olarak bu itirazın üst kurulda görüşülmesi gerekiyorken raporu yazan aynı kurulda görüşüldü. Benim başıma geldi, sıradan bir vatandaşın başına ne gelebilir tahmin bile etmek istemiyorum” diye konuştu.
“Artık tuz koktu”
Dokuz Eylül Üniversitesi’nin yüksekten düşme raporuna dikkat çeken Tümgeneral Büyükışık şunları söyledi:
“Altında şu anda şüpheli olarak soruşturulan İzmir Adli Tıp Kurumu Başkan Vekili Prof. Dr. Mehmet Tokdemir ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu üyelerinin imzası var.  Bu kişi hala görevini yürütüyor, şüpheli olmasına rağmen. Aynı üniversiteye benim itirazım üzerine yeniden rapor verdi. Yüksekten düşmediği başka bir yerde öldüğü ifade edildi. Biz suç duyurusunda bulunacağız. Bir buçuk tonluk bir kuvvetle yere düşen hiçbir yerinde çizik olmayan demirlerin arasında yüksekten düşüp hiçbir yerinde çizik olmayan olayı fizikle açıklamaya çalışıyorlar. Adli Tıp Kurumu Başkanı’ndan randevu aldım, sizlerden daha zor aldım. O dönemin başkanı Doç. Dr. Yalçın Büyük. Ona durumu anlattım. Videoyu izledi, döndü bana ‘Paşam biz büyük bir hata yapmışız; ancak bu bizim kusurumuz değil bizim arkadaşlarımızı polisler aldatmış’ dedi. Ben ne yapacağım dedim ve bana yapmam gerekenleri anlattı. O dönemki başsavcımızın üst kurula gönderilen dosyayı, 1. İhtisas Kurulu’nda sahte rapor hazırlayanlar üst kurula göndermedi. Bizim üst kurulda görüşülsün talebimiz yokmuş gibi yalan beyanda bulundular. Aynı kurul yeniden baktı aynı kararı verdi. Artık tuz koktu…”
“Toz kokmuştu, burada da ip koptu”
Bu olayın hemen ardından Adalet Bakanlığı’na müracaat ettiğini dile getiren Büyükışık, “Tabloyu görür görmez büyük bir üzüntü duydu ve hemen üst yönetim olaya el koydular. Bunun ardından Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, işleri genel müdürlüğü, Mehmet Tokdemir ve birinci ihtisas kurumu üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundular. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nda genç bir sayın cumhuriyet savcısı hiçbir savunma almadan, benden müşteki olarak ifade istemeden, delil toplamadan, İzmir’de bulunan soruştura dosyasının kopyasını isteyip incelmeden 13 gün içinde ki satırlık bir yazı ile bilgi istedi. Onlar da 2 paragraflık yazı yazdı, sonra soruşturma yapmadan cumhuriyet savcısı kovuşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Tuz kokmuştu burada da ip koptu. Ben hukuken bütün yolları tükettim. Sahte adli tıp raporu hazırlayanların bu girişimlerini devletin imkan ve yetkileriyle yok ettiklerini gördüm. Bu hukuksuzular yüzünden beni oğlum bir kere değil iki kere öldürüldü. Benim karım 13 Mayıs 2018’de paramparça olmuştu, kurumların içindeki çürümüşlük yüzünden benim karım bugün bir kere daha paramparça oldu. Ben o üzülmesin diye ona kalp krizi demiştin. Bize yapılan bu zulmün artık sona ermesini istiyorum” ifadelerini kullandı.
“Öldürülme niyeti ile vurulmamış”
Büyükışık, Durukan Büyükışık’ın öldürüldüğü gece çok büyük bir ilaç firmasının Rusya’da açacağı büroya işe görevlendirildi ve kabul de etiğini dile getirerek, “Kimseyi tanımaz, düşmanı olmayan bir çocuktu. Karıncayı bile incitmedi, belki de aramızdan erken ayrılmasının nedeni budur. Bana verilen sahte CD görüntüsü tam 8 dakika 54 saniye. Ben neden 55 saniye değil diye düşündüm. Çünkü 8 dakika 55 saniye sonra çocuğun o bölgedeki haykırma sesi çıkıyor. O bölgedekiler duyduklarını söylüyor. Güya çocuğu görmüyorlar. Zaten öldürülme yerinin telefonun 7 saat boyunca yer değiştirmemesinden anlıyoruz. Öldürülme niyeti ile vurulmamış. Nereden biliyorum? Çünkü öldürme niyeti ile vurulursa bir defa değil emin olan kadar vurulur. Vücutta sadede 8 kemik kırığı var. Akciğer, karaciğer, dalak yırtılmış ve kasıkta tekme var. Sonra korkmuşlar çocuğu götürüp bırakmışlar. Bizim arabamız 06 plakalıydı büyük ihtimal hırsız şüphesi olarak düşündüler. Orada 5 gece bekçisi, 2 kurt köpeği ve orada 20’ye yakın çalışan şirket konteynırlarında uyuyor” açıklamasını yaptı.
“Çocuğun haykırışlarını duyanlar var”
Biz 3,5 yıl boyunca orada 5 kişi olduğunu dildiklerini; ama son gelişmelerle birlikte en az 25 kişi olduğunu söyleyen Büyükışık, “ Oradaki kişileri bizden kaçırmışlar. Aralarında çocuğun haykırma sesini duyanlar var. Şirketin gizlemesinin birkaç nedeni olabileceğini düşünüyorum. Birisim maddi sebeplerle, orası lüks bir site. İkincisi Mehmet Münir Tanyer ve Mehmet Taylan Tanyer için çok kıymetli olan birisi oradaydı. Üçüncü nedeni erken olduğu için ifade etmeyeceğim, belki de orada başka birisi vardı. Gizli dinleme tutanaklarında kendi aralarında yaptıkları konuşmalar var. İlk senaryo birisi öldürüp cenazeyi buraya bırakmış diyeceklermiş. Zaten kamera kayıtlarında telefon arabanın içinde diyorlardı. O yüzden de önce telefonu arabaya koymuşlar sonra böyle saçma bir şey olur mu deyip parmak izlerini yok ettiler. O gün bu suçu işleyen başkomiser şu anda 3’üncü sınıf emniyet müdürüydü. Aynı yıl içinde bizim olayımızdan bağımsız aynı suçtan yargılandı. Delil karatma suçunu işleyen bu şahıs o gün Tanyer İnşaat sahipleri ile birlikte müştereken kararttı. Kim bu suçu işlediyse bedelini ödesin, delilleri karatanlar sadece delil karatmadan ceza alsınlar” dedi.
“Şirket avukatı beni polis kılığında olarak sorgulamış”
Büyükışık, şüphelilerden bir gece bekçisinin verdiği ifadede ‘O gece orada … şüphelinin yanında tanımadığın birisi daha vardı’ dediğini paylaşarak, “Daha sonra da şüpheli ifadesini değiştiriyor. Şirket baskısı ile şüpheliler sürekli olarak da ifade değiştiriyor. O gün aslında biz karşılaşmışız; ama ben bir kişi ile görüşmüşüm. O gün Tanyer İnşaat’ın avukatı olan zat polis kılığında girilmesi yasak olan olay yerinde beni sorgulamış. Biz bunu 3,5 yıl sonra dosyaya giren videolar ile gördük. Biz o şahıs hakkında da suç duyurusunda bulunduk. Delillerin gizlendiği, karartıldığı, üretildiği ve yer değiştirdiği bir yerde elini kolunu sallaya sallaya dolaşmış” diye konuştu.
“Ahlaksızca o koltukta oturmaya devam ediyorlar”
Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Hukuku Merkezi Müdür’üne, Prof. Dr. Erdem Özkara’ya ve savcılara seslenen Büyükışık, “Ben bunu bu raporu verenin amiri Prof. Dr. Erdem Özkara’ya söyledim. Beni 27 metreden 14 bin Newton kuvvetle betona çarptırın ve 8 kırığım omurgam zarar görmesin kafam ve vücudum parçalanmasın ve şu demirin altına yatak bir şekilde gireyim dedim. 2 buçuk saat içeride konuşup özür dilediler ve raporu düzelttiler. Mehmet Tokdemir ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu ahlaksızca o koltukça oturmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“Deliller karattırmaya ve saklanmaya devam ediliyor”
İntikam değil adalet istediğini vurgulayan Büyükışık, “Ben oğlumu neden ve kimin öldürdü bilmiyorum. Ben sadece bir şeyden eminim oğlum işkence ile katledildi. 2,5 saat kan kaybetmiş, ciğerlerine kan dolmuş. Kendi kanında 2 buçuk saat boyunca boğulmuş. Ben oğlumun öldürüldüğünü, öldürenler ve gizleyenlerin bilinçli olarak bu faaliyeti yürüttüğünü Mehmet Taylan Tanyer ve Mehmet Münir Tanyer’in de çözebilecek herkesi bir şekilde ikna ettiği ve delilleri yok ettiği için faillerin arasında olabileceğini; ama kesinlikle delilleri kararttığını açıkça ifade ediyorum. Kurumlar kendilerini temizlemeliler. Sıradan bir yurttaş olarak talebim şu kim bulaştıysa makam ve mevki kim olursa olsun adaleti tevcih ettirin. Kin nefret ve intikam duygusu hissetmiyorum ben oğlumun katiline acıyorum. İnsan öldürmek çok ağır bir yüktür, umurumda olan katil değil benim devletin kurumları içindeki çürümüş insanlar kahrediyor. Benim verdiğim mücadele daha iyi bir ülke. Yoksa ben eşime aynı yalanı söyleyip bir şekilde hayatıma devam edebilirdim” açıklamasını yaptı.
“Reklamları her gördüğümüzde paramparça oluyoruz”
Büyükışık son olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Göztepe Spor Kulübü Yönetimi’ne seslenerek, “Oyuncuların sırtında oğlumu öldüren firmanın adı yazıyor. Şu anda bu firmanın reklamları Konak ve Narlıdere’de billboardları süslüyor. Her gördüğümüzde paramparça oluyoruz. Hukuken mahsuru olmayabilir; ama ahlaken çözüm bulunmalı” dedi.