"Kuyruklu Down"

TAKİP ET

Tülay Ede YILDIRIM- GERÇEK HABERCİ - ÖZEL RÖPORTAJ - Muhteşem bir insanla tanıştıracağım sizleri. O kadar güzel bir insan ki, onunla ilk yolum kesiştiğinde, acayip heyecanlamıştım ve yüreğimi mutluluk kaplamıştı. Ki onunla tanışmama vesile olan sevgili dostum Hilal Nesin’e bir kez daha teşekkür ediyorum.

Ülkemizin dört yanı maalesef önyargılarla çevrili. Bazen, kendi içsel devrimini yapmış olduğunu düşündüğünüz insanların bile, yeri yerdiğinde önyargılarıyla hareket ettiğini görebiliyorsunuz. Sizleri tanıştıracağım kişi, sevgili ELİF GÜLER ve önyargılarınızı tokat gibi yüzünüze çarpacak bir kahraman!

Bazıları ona bakınca sadece down sendromu görmüş ve hatta, zaman zaman üzmüşler onu bu konuda. Fakat ona baktığımda benim gördüğüm sadece ELİF GÜLER’dir, şairdir, piyanisttir, öykü yazarıdır, yüzmeyi ve resmi seven, yüreği güzelliklerle ve umutla dolu dünya güzeli bir insandır. Çirkin ve önyargılı düşünce ve yaklaşımlara inat, bu dünyada birçok güzelliğe imza atmış, birçok güzelliğe de imza atacak olan harika bir insandır o. Sizi bilmem ama o artık benim kahramanlarımdan biri.

Sevgi, kucaklaşma, önyargıları bir kenara bırakma, birbirimize sarılma gibi olgular hepimizin ağzına sakız olmuş ama sıra bunları pratiğe dökmeye gelince (Üzülerek söylüyorum ki), birçoğumuz sınıfta kalıyor.  Kendinizden farklı gördüğünüz insanlar neden sizi geri durmaya itiyor? Üstelik nedir farklılık? Kime ve neye göre farklılık? Hepimiz aynı olsak, ne kadar sıkıcı olur hayat. Ben siz değilim, siz ben değilsiniz. ELİF siz değil ve siz ELİF değilsiniz. Eeee? Kucaklaşmamak, birbirimizi sevmemek için neden midir bu? Asla! Hayat tüm renklerle güzel. Hükümet Kadın filmindeki o muhteşem manifestoyu hatırlayın:

"Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi?

Veyahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır, ne rengin belli olur, ne de tadın..."

Artık susuyorum ve sizleri, canım ELİF ile başbaşa bırakıyorum...

ELİF’cim, şahsen ben seni görür görmez çok heyecanlandım ve yüreğimde kelebekler uçuştu. Ziyadesiyle mutluyum seninle tanışmış olmaktan ötürü. Bu benim için hem büyük bir mutluluk hem de onur. Öncelikle okuyucularımızla seni tanıştıralım mı? Biraz kendinden bahseder misin?

Kelebekler, uçan çiçeklerdir. Her çiçek farklıdır .Gözlerinizi kapatın, koklayarak hangi çiçek olduğunu bulursunuz. Anaokulunda beni çiçek yapmışlardı oyunda. Oyun bitene kadar kartonun içinde çok sıkılmıştım. Arkadaşlarım etrafımda dönüyordu, şarkı söylüyordu ama ben kartonun içindeydim. Bana “Sakın yerinden kıpırdama” demişti öğretmen. Geveze beynim hiç susmaz.

Bize kendini anlatır mısınız?

Tanışalım tabii ki. Ben ELİF GÜLER. İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi okuyorum. Allah beni çok sevmiş, bana bir kromozom fazla hediye vermiş. Hiç eskiyi hatırlamak istemiyorum aslında. Hepsini “Kuyruklu Down” şiir kitabımda anlattım, defterimi kapattım. Artık arkadaş da istemiyorum. Yalnızlığa alıştım. Piyano çalmayı seviyorum. Ders alıyordum küçüklüğümde. Şimdi notalardan kendim çalışıyorum. İşaret dili sertifikam var. Halk eğitimden aldım. Hatta Samsun’da televizyonda çevirmenlik yapmıştım. Takı kursundan sertifikam var. Tiyatro ve drama kurslarından da var. 9 yaşında sahneye çıktım, uzun bir monoloğu ezbere okudum. Yüzmeyi, resim yapmayı, arkadaşlarımla sohbet etmeyi severim. Çocuk gelişimi okuduğum için çocuklara etkinlik çalışmaları hazırlıyorum.

Maalesef toplumumuz birçok konuda olduğu gibi down sendromu konusunda da fazlaca cahil ve yaklaşımları da cahillikten ileri gelen yanlışlar bütünü. Down Sendromu bir hastalık değil, genetik bir farklılık ama insanların çoğunluğu hastalık olarak görüp yaklaşıyor.  Hem down sendromu hem de insanların yaklaşımı konusunda bizleri bilgilendirebilir misin?

Down sendromu beni ilgilendirmiyor. Ben ELİF’im, ben ELİF olduğumu biliyorum. “Siz kendi kromozomlarınızın üstündeki yazıyı okuyun” diyorum. İnsanların yaklaşımı tabi iki berbat . “Sen bizden değilsin. Onun kendi okulu var . Onun yeri burası değil”.vs...

OKULLAR BENİ KAYDETMEZDİ
Senin bizzat yaşadığın olumsuzluklardan ve olumlu yaklaşımlardan örnekler verir misin insanların kendilerini sorgulaması açısından.

Okullarda gezilere giderlerdi, bana söylemezlerdi. Sınıfta tek başıma geziden dönmelerini beklerdim. Okullar beni kaydetmezdi.  Herkes arkadaşını bulurdu, ben tek başıma kalırdım. Andımızı okumayı çok istiyordum ama öğretmen kızdı “Olmaz” dedi. İstiklal Marşı okurduk, öğretmen yanıma gelirdi ve “Sen okuma” derdi. Sınavlarda kalem kutumun içinde kopya arardı öğretmen. Okullar yeni açılmıştı. Yaz tatilinde “Ne yaptınız” diye herkese tek tek sordu ama sıra bana gelince beni atladı. Üzülmüştüm, hem de çok üzülmüştüm. Üzülen ELİF ne yapar? Tabi ki yazar. Çok istemiştim geziye birlikte gitmeyi. Herkes çantasını sınıfta bırakmıştı. Bana dedi ki “ELİF çantanı al”. Çantam çok ağırdı ve o çantayla çok yol yürüdük, bir yere girdik. Öğretmen “Bizi burada bekle” dedi. Çok bekledim, sonra kapıyı açıp bir bakayım şunlara dedim. İçerde herkes yemek yiyordu, içiyordu. Bunu hiç unutamam. Bana güven veren öğretmenlerin dersinde çok başarılıydım. Edirne’de lisede Ülkü öğretmenimin bakışı, konuşması anne gibiydi. Okulumun bitmesini hiç istemedim. Bakırköy kız meslek lisesinde okuyordum önce. Oradaki öğretmenler beni hiç istemediler okulda. Oradan Edirne’ye gittim.

Bir tiyatro sınavına girmiştim. Sınavı kazanmıştım. Kayıt yaptırmaya gitmiştik. Kovalamışlardı bizi, “Buraya engelli almıyoruz” demişlerdi.

Ablamı piyano kursuna yazdırmaya gitmiştik. Linda Kaso dedi ki “Ben ELİF'e ders vermek istiyorum”. Linda Kaso, beni piyano konserlerine çıkarttı. Sahnelere çıktım, çaldım. Çünkü Linda öğretmen bana güvendi. Güvenmek çok önemli. Ablamla birlikte büyüdük. Ablam şimdi doktor. Bana hep ben cesur bir tavşanın şarkısını söylerdi. Sanırım ablam sarkıyı benim için uydurmuştu.


Harika bir çalışmaya imza atmışın. “Kuyruklu Down” adında bir şiir kitabını şairisin. Hem böyle bir çalışmaya imza atmış olman çok güzel, hem de kitabın ismi çharika ve düşündürücü. Senin dünyandan bir kapı açmışsın insanlara. Kitabının oluşum aşaması nedir, şiir yazmak sende neler hissettiriyo? Ben birçok şey katacağına eminim ama sence bu şiir kitabı neler katacak insanlara?

ELİF’E MEKTUP VAR
Benim geveze beynim hiç susmaz. Beynimdekileri defterime yazıyorum hemen. Okuma yazmayı öğrendim, ilk mektup yazdım. Çünkü annem hep “ELİF sana mektup var” derdi. Postacı kapımızı çalıyordu. ELİF’e mektup var diyordu. O mektuplar bana okumayı öğretti. Ben de cevap yazıyordum tabiki. Alt alta yazdığım için şiir olmuşlar. Duygularım, düşüncelerim, yaşadıklarımdı benim şiirlerim. Çantamda hep defterim ve kalemim olurdu. Aklıma gelince yazıyordum. İlk kitabım “RÜZGAR BENİ NEREYE SÜRÜKLERSE”. Ebebek’te işe baslamıştım (Ki hâlâ çalışıyorum). Bir gün müdürüm geldi yanıma ve “ELİF, genel müdürümüz seninle tanışmak istiyormuş” dedi. Görüşme için randevu ayarlandı. Randevu günü sabah erkenden uyandık annemle. Geç kalınca metrobüsler cok kalabalık oluyordu çünkü. Karanlık havada metrobüse bindik. “Ayrılık Çeşmesi’nde inmeniz lazım” dedi insanlar. Ayrılık Çeşmesi’nde indik, yerin altında çok uzun yürüyen merdivenler vardı. Heyecanım ve ilk defa gördüğüm şeyler müthişti. Halil Erdoğmuş bana kendi elleriyle kahve yaptı. Çok tatlı bir sohbetimiz oldu. Sonra şiir yazdığımı söyledim ona. Bir defterim yanımdaydı. Defterime baktı ve çok beğendi. “Kitap yapmana/çıkarmana yardımcı olucam” dedi. Sözünü de tuttu. O sırada Bodrum’a taşınıyorduk. O yüzden kitabımın adını “RÜZGAR BENİ NEREYE SÜRÜKLERSE” koyduk. Zaten bu isimde bir şiirim vardı.  Sonra Bodrum’da sanatçı arkadaşlarım beni sohbete davet etmişti. Defterimi gösterdim onlara. Çok beğendiler. Bunları kitap yapalım dediler. Orhan Kökel seslendirme sanatçısı abim CAMBAZ şiirini seçti içinden. Öyle bir güzel okudu ki, büyük alkış aldım.

Yazmak benim için bir tutku. Defter ve kalemim hep yanımda olmalı. Hâlâ beni görünce anneme “Bu okuma yazma biliyor mu” diye soranlar var. Kitabımın adı onun için KUYRUKLU DOWN oldu.

Biraz hayallerinden bahsedelim mi? Şahsen ben hayallerini, gelecek planlarını öğrenmeyi çok isterim. Ki dilerim hiçbiri toplumun engelleriyle, tabularıyla karşılaşmaz.

Hayallerim sıradan şeyler. Kendi mesleğimi yapayım, arkadaşlarım kahvaltıya çağırsın veya dolaşmaya çıkınca beni de çağırsın istiyorum. Facebooklarında görünce üzülüyorum. Buluşmuşlar, yemeğe gitmişler, birbirlerine oturmaya gitmişler.

Hayallerim, yaşadıklarım. Kendi evim, kendi bahçem olsun, kütüphanem olsun. Kitaplarımı kimse karıştırmasın. Çünkü şaşırıyorum, okuduklarım okumadıklarım karışıyor. Tüm geçmişimi bırakıp yeni bir temiz beyaz sayfa açmak istiyorum. Günlüklerimi, geçmişimi unutmak istiyorum. Benimle dowm konusuyla ilgili röportaj artık istemiyorum. Eminim hiç bir arkadaşım downlu denilmesinden hoşlanmıyordur. Artık çiceklerle böceklerle kelebeklerle ilgili şiirler yazmak istiyorum. Masal ve hikayelerim var zaten. Yazıyorum. Onlar kitap olsun istiyorum. Çocuk gelişimi okuyorum ama bana kimse iş vermez biliyorum. TEGV’de kadın müdür anneme “Kızını buraya getirme. Aileler bulaşır diye onu çocuklarının yanında istemezler. Çorlu’da okulu var, oraya götür” demişti. Hem de benim yanımda, hem de okulum bitmişti ve  staj yapıyordum. Ebebek’te çalışıyorum şimdi. Onlar bana önyargılı davranmadılar, hep destek oldular. Müşteriler de beni çok seviyor sohbet ediyorlar bol bol.

İki tane proje hayalim var . Bu çok önemli.

Birincisi; down tanılı çocuklar çok sevecen oluyorlar. Onlara kurs verip çocuk yuvalarında çalışmalarını istemek. Önyargıları kırmak istiyorsak buradan başlayalım.
İkincisi projem de, her down tanılı çocuğa mektup arkadaşı olalım. Ben 5 yaşında okumayı bana gelen mektuplardan öğrendim. Bana bu hayalimi gerçekleştirmem için yardımcı olunursa çok sevinirim.

ELİF’İN CAMBAZ ŞİİRİ

Bizimle bir şiirini paylaşır mısın..


CAMBAZ

İplerde yürüyorum durmadan
Bu benim işim ...
Durup sizlere bakıyorum oradan
Bir görüntü geçiyor şuradan...
Tutunuyorum iplere
Sıkıca
Elim açıyor, dayan ELİF diyorum dayan ..

Yetişmeye çalışıyorum
Yetişemiyorum...
Uçmaya çalışıyorum
Uçamıyorum
İpler dolandı ...
Açamıyorum...
Avazım çıktığı kadar
Bağırıyorum
Rüzgârın sesi
Sesimden kuvvetli çıkıyor
Heyyy! Beni duyuyor musunuz ?
Duyamıyorsunuz tabi
İplerde yürürken
Düşünüyorum durmadan
Siz beni göremiyorsunuz.

Öncelikle, seni tanımaktan ötürü çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum ve teşekkür ediyorum. Son olarak neler söylemek istersin okuyucularımıza?


İnsanlardan neden bu kadar uzaklaştığımı, kendimi soyutlaştırdığımı bilmiyorum. Aslında ben insanlarla vakit geçirmekten hoşlanan birisiyim. İnsanlar aynı duyguda değiller. Tanışıyorum, sonra herkes yoluna gidiyor. Yoruldum artık. Ben aramazsam kimsenin umurunda değilim. Seni gören hiç kimse yok, görmezden gelmeler yordu beni. Okumayı seviyorum ama okuduklarımı paylaşmayı da seviyorum. Bana “Neden kendin gibi arkadaşlar bulmuyorsun” diyorlar. Sonra aradan çekiliyorlar. A kümesi, B kümesi ama bir de kesişim kümesi vardı. Hiç olmazsa kesişim kümesine koyun beni.
Biraz gözlerinizi açın, etrafı fark edin, dar gözlükle bakmayın. Özel gereksinimli çocuklar sizin de çocuklarınız. Şaşırmayın. Yapabildikleri var, yapamadıkları var. Melek gerçek hayatta olmaz fakat biz gerçeğiz tıpkı sizin gibi. Güven önemlidir. Güvensizlik aşılamayın. Biz sizin titreşimlerinizi alıyoruz. Her şeyden etkileniyoruz. Sesi, kavgayı sevmiyoruz. Sevgi diliyle konuşun bizle.

Arayın, hatır sorun, arkadaşlarınızla toplanınca çağırın, paylaşın, küçük jestler yapın. “Haydi sen de gel” demek çok mu zor? Yalnızlığa itmeyin kimseyi. Okullar çocuklar için çok önemlidir. Bakın okullar beni şair yaptı ama mutlu şiirler yazdırsın mutlu anılar bıraksın. Ben bunları diyorum.

Bana bu fırsatları verdiğiniz için size çok teşekkür ederim. Umarım dünya daha güzel olur....