Serdar Öztürk'ten "Erdoğanizm" vurgusu!: Yerel seçimden sonra başlatılmak istenen süreç ne?

TAKİP ET

Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk; tarikat ve cemaatlerin yapılanması ve yerel seçimler sonrasındaki sürece dikkat çekerek "Erdoğanizm" vurgusu yaptı.

Youtube yayınında gazeteci Serdar Öztürk'ü konuk eden Ahmet Nesin, "Serdar en son sorucağımı en baştan sorayım. Bir Erdoğan tarikatı mı kuruluyor? Ya da tarikat üstünde ben tarikatların halifesiyim. Ayrı bir sistem kuruyorum. Hepiniz bağ bağlısınız. Bana bağlı olmazsanız sizi kapatmak için iktidara gelmek isteyenler var. Sizi yok etmek için iktidara gelmek isteyenler var. Bir şeyler oluyor. Ama tam ne oluyorunun cevabı pek yok gibi gözüküyor" diye sordu.

Gazeteci Serdar Öztürk de Yani bu haftanın başında bir program yaptınız. Ortalığı karıştırdınız. Sayenizde bir dizi yayından kalkabilir. Ya da sayenizde dizi duyuldu. İzleyicisi artmış da olabilir" dedi.

"Bir Erdoğanizm olacak. Benden sonra da bu devam edecek"
Erdoğan'ın "Benim bir dinim var. Senin dediğin gibi bir Erdoğanizm olacak. Benden sonra da bu devam edecek. O yüzden işte Bilal'e hazırlıyorum. Berat'ı hazırlamıştım" şeklindeki düşüncesi olduğunu iddia eden Ahmet Nesin şöyle dedi:
"Ama orada kafam karıştı şimdi yani. Çünkü Yeni Akit de diziye karşı ne bileyim ben oradaki bir takım insanlar onun gibi düşünen bir takım insanlar da karşı. Diziyi yapan firma açıklama yapmış. O kısmı sanıyorum bana bir cevap. Biz diziyi kurumlar adına çekmiyoruz. diye orada onların Kurum dediği benim derin devlet dediğim oluyor. Derin devleti kurum olarak bana cevap verdiklerine göre yani derin devletin kurum olarak görüyorlar ve onlar adına çektikleri ortaya çıkıyor ya da kurumu tarikat olarak görüyorsa o da tarikat yerine kurun demesi o da ayrı bir şey. Ben neden derin devlet adına söyledim. Hatırlarsan bu MİT'in hazırladığı daha doğrusu MİT'in hazırladığı sonradan benim yazımdan sonra ortaya çıkmıştı. Diyanet İşleri bu tarikatlarla ilgili bir uzun bir açıklama yaptı. O MİT'in hazırladığı bir rapordu. Bazıları övülüyor. Bazıları az şikayet bazıları çok şikayet üzerinden ilginç bir rapordu. Dört ya da beş yıl oluyor. Şimdi sanki o şeyin bir sonuçları dizileştirilmiş gibi bir şey var işte. Şöyledir böyle. İyi yanları da vardır. Kötü yanları da vardır. Ama sonuçta ülkenin gideceği yer gene din üzerindendir. Şeyin üzerine gitmemin nedeni o dizide işte Kur'an Kursunun karşılığında zeki bir çocuğun hele matematikte zeki, o belli kız çocuğu öyle vermişler, öyle lanse etmişler. Üçlü ikili çarpımları tık diye on saniyede yapılıyor. Yapabiliyor. Fen lisesi yerine karşılığı gitmesi gereken yer kız çocuğunun fen lisesi olması gerekirken müdahili İmam Hatip oluyor. İlginç bir şey yani. Erdoğan şunu mu demek istiyor? Demin konuştuğumuz yayın öncesi. Benim bir dinim var. Senin dediğin gibi bir Erdoğanizm olacak. Benden sonra da bu devam edecek. O yüzden işte Bilal'e hazırlıyorum. Berat'ı hazırlamıştım. Daha önceden şimdi Selçuk'u hazırlıyorum. Bir bakmışsın Emine de bu işe girebilir. Böyle garip bir yere doğru mu gidiyoruz?"

"Erdoğan'ın elindeki en büyük silahlardan biri dindarlık"
Gazeteci Serdar Öztürk, "Erdoğan'ın elindeki en büyük silahlardan biri dindarlık" diyerek şöyle dedi:
"Evet aslında söylediklerinizin hepsi doğru ama tarihi biraz geri alarak bakmak gerekiyor bence. Türkiye aslında Kurtlar Vadisi denen öyle bilinen diziyle işte bu öngörü ya da eskilerin deyimiyle ön alma hareketleri gördü. Yani Kurtlar Vadisi dizisi Türkiye'nin bu anlamda bence son yıllardaki en önemli dizilerinden biriydi. Onda meydana gelen olaylar ya bir süre sonra gerçek hayatta oluyordu. Veyahut orada bazı olayları kendilerince açıklıyorlardı. Şimdi ondan sonra uzun bir süre ara verilmişti. Ama bu dinle din üzerinden bir takım özellikle gazetelere televizyonlara yansıyan bir takım olaylar küçük çocuklara taciz, tecavüz iddiaları küçük yaştaki kızların tarikatlar içinde evlendirilmeleri falan bunlar tabii toplumda büyük bir rahatsızlık yarattı. Oysa şu bir gerçek. Türkiye'nin tarikat gerçeğinde bu tür olaylar var. Hatta anlatılmayan daha pek çok olay var. Tarikatların bu kadar çeşitlenmesinin altında yatan neden de yorum farkından kaynaklanıyor. Ama bu Türkiye'nin bir gerçeği. Bu uzun yıllardır vardı. Son yıllarda bu ayyuka çıkınca işte sizin sonradan hatırlattığınız yani bugün yeni yayına giren diziden önce başka benzeri dizi de vardı ya da dizi ya da diziler de vardı. Hatta onun ötesinde ben yani TRT'nin devletin resmi kanalında bu tür ön alma için düzenlenmiş dizilerde Zaman zaman seyrediyorum. Yani ben bunları seyrederken genellikle acaba ne yapılmak isteniyor diye düşündüğüm için oradan bir mesaj okunabilir mi? Diye izliyor genellikle. Ben de çok televizyon izlemem ama bazı dizileri özellikle parça parça da olsa yayınlandıktan sonra izleyip ve acaba ne olmuş? Ya da ne olacak diye bakmaya çalışıyorum. Bence bu dizi de işte bu bir süredir yani bir iki yıldır Türkiye'de eli kalem tutan gazetecilerin ortaya çıkardığı tarikatlarda ve cemaatlerdeki birtakım tırnak için normal olmayan diyelim. Olaylar neticesinde dindarlığın zayıflaması. Erdoğan'ın bence en büyük korkusu bu. Çünkü Erdoğan'ın elindeki en büyük silahlardan biri dindarlık. Yani hatırlarsınız din elden gidiyor. Bizim toplumumuzun geniş kitlelerindeki İslam dinine bakışın ötesinde temelinde bir tarikat ve cemaate dayanan onun liderinin etrafında oluşan yapıları söylüyorum ben. Dincilik de olabilir. Yani o anlamda çok kelimeye takılmamak gerekir diye düşünüyorum ama böyle bir yapı var. Şimdi bu yapı Erdoğan'ın seçimlerde kullandığı en büyük silah. Erdoğan farkındaysanız son birkaç yıldır ekonomi konusunda hatta bu Cumhurbaşkanlığı seçimi sonunda ekonomiyle ilgili hiçbir şey söylemiyor. Dolayısıyla biz Erdoğan'ın faiz konusundaki düşüncesini duyamadık. İslam'ın bakış açısını da bildiği için Erdoğan'ın Muhtemelen şu anda işte bu yeni getirdiği Merkez Bankası ve Maliye Bakanı Hazine Bakanı Mehmet Şimşek'le beraber onun getirdiği ekip Gaye Hanım'ın falan bu ekonomi üzerindeki faiz artışlarından müthiş rahatsız olduğunu düşünüyorum. Bu birincisi. Erdoğan bu bunu rahatsız bundan hem kişisel rahatsız hem de kendi inanışı açısından rahatsız. Şimdi bunu uygulamasına rağmen yani bugün bankaların faizleri yüzde ellinin üzerine çıkmış olmasına rağmen ki Erdoğan'ın hiç istemediği bir şey. Hala ekonomide bir normalleşme yok. Ve bu gidişle de hiç olmayacak gibi görünüyor. Hele bu ay işte yok. Memurlara zam, memur zam oranları, emeklinin zam oranı, asgari ücret falan filan derken ekonomi muhtemelen önümüzdeki ay biraz daha çığırından çıkacak. Şimdi Erdoğan'ın elinde bu yüzden dini bir referansa dayalı bir şey yapması gerekiyor. Yani kendi kitlesini bir arada tutabilmek için kendi kitlesini homojen halde tutabilmek için bir şey yapması lazım. Bunun için de dini kullanmak zorunda. Bugüne kadar nasıl kullandıysa. Ancak dini kullanırken şimdi bir eleştiri getiriyor. Canım siz her şey iyi diyordunuz. Cemaatler Tarikatlar böyle iyi diyordunuz. Buyurun bakalım bu ne? Denmeye başlandı. Şimdi bunu söylerken yani sizin diziden yola çıkarak tespitlerinize bakarken birkaç şeyi gözden kaçırmamak lazım. Onlardan birisi bu Tuzla Piyade Okulu'nda meydana gelen olay bu bir. İki; bütçe gelişmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı'nın tarikat ve cemaatlerle bakanlık arasındaki imzalanan protokoller. Onlarla ilgili sözleri. Şimdi bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman bir tesadüf olmadığını bunun Türkiye'nin gelecekte sizin de söylediğiniz gibi kardeşim tamam cemaat ya da tarikatların din eğitimi veren kendi adı medrese olan artık medreselik tarafı kalmış mıdır tartışılır ama bunların yerine yine ismini biraz önce söylediğiniz Erdoğanizm üzerinden biz neden imam hatipleri alternatif olarak sunmuyoruz? Yani matematiği çok iyi olan bir kız çocuğu evet cemaatin medresesinde okuyacağına gelsin imam hatipte okusun. Fen lisesi o yok. Yani mevcut fen liselerinde eğitim fena değil ama e tabii onun da altını boşaltmanın yolu bu. Yani siz imam hatipleri sürekli öne çıkarırsanız olacağı bu. Zaten Milli Eğitim Bakanı meclis kürsüsünden ne dedi? Siz istediğiniz kadar bağırın. Bunlar bir STK'dır. Yani sivil toplum kuruluşudur. Ve biz bunlarla protokol imzalamaya devam edeceğiz dedi. Şimdi bu açık bir mesaj. İkincisi, işte Tuzla Piyade Okulu'nda yaşananlar. Biz Tuzla Piyade Okulu'nda yaşananları şu kadarıyla biliyoruz. Bir grup Atatürkçü subay, bir grup Atatürkçü olmayan subaya, yakalarına Atatürk takmadığı için tartışma çıkmış. Sonuçta bu tartışma yansımış. Şu anda Milli Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamaya göre de her iki taraftan da cezalandırılanlar olmuş, uzaklaştırılanlar olmuş. Bunu şuna benzettim ben. Siz de iyi anımsarsınız Kenan Evren'in bir fikri vardı on iki Eylül'den sonra. Bir sağdan asalım, bir soldan asalım. Bir de cezaevlerinde işte ülkücülerle devrimcileri aynı koğuşa koyalım. Onlar orada kaynaşsınlar. Kaynaştırma fikriydi. Bu biraz iktidarın buna benziyor."

"İki Mustafa'ya sıkışmış bir tartışma"
Gazeteci AHmet Nesin, "Doğu Perinçek ekibinin ülkücülerle başlattığı kızıl elmayla başlayıp ya da devam edip o düşüncenin sonra işte Kızıl şerbetler dizisi, sonra Kızıl Goncalar dizisi. Bundan sonraki kızıl ne olacak? Onu bilmiyorum yani. Dördüncü kızılın devamı nasıl gelecek onu bilmiyorum ama hep dediğim noktaya doğru geliyor işte. İki Mustafa'ya sıkışmış bir tartışma. Yakana Mustafa Kemal'i koydun mu, koymadın mı? Koymayan dincidir, koyan demokrattır. Yani Mustafalara sıkışmış bir hal. Ve bu tartışmanın bilinçli yapıldığını durup dururken harp okuluna giden bir öğrencinin durup dururken bu tartışmayı o yaşta başlatacağına ben inanmıyorum. Yap denilince yapılan bir ve bu tartışma başlasın. Biraz da buradan gidelim tartışması. Bütün bu din üzerinden tartışmalar işte bir lisenin müdürüydü yok bilmem nerenin küçük bir mahallenin imamıydı. Onların açıklamalarıyla onların açıklamalarının basına yansımasıyla başlıyor ve bilinçli bir şekilde yapılıyor" diyerek din üzerinden yürütülen tartışmalara dikkat çekti.

"Bu yaşananların tesadüfi olduğunu düşünmüyorum"
Dizilerden verilmek istenen mesajların yanı sıra Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in meclis kürsüsünden tarikat ve cemaatlerin destekleneceği yönündeki açıklamalarını, Tuzla Piyade Okulu'nda yaşananların hepsinin birer operasyon sonucu olduğunu ifade eden Serdar Öztürk şöyle konuştu:
"Bu olayları yani bu birkaç olayın tesadüf olarak görmemek lazım. Aynı döneme denk gelmesinin. Yani Tuzla'da yaşanan olayın Milli Eğitim Bakanı'nın mecliste yaptığı konuşmanın ya da sizin vurguladığınız bu dizilerin ve benzerlerinin bir tesadüfi yok. Aslında bunlar bilerek yapılmış ya da planlanmış önceden toplum üzerinde yeni bir algı ve yeni bir tırnak içinde söylüyorum. Operasyon sonucu. Tesadüf olduklarını düşünmüyorum o yüzden. Neden diyorum? Siz söylediğiniz için aklıma geldi şimdi. Üç gün önce bu Türkiye'deki cemaatlerin içinde en çok televizyona çıkan bir isim var. Cübbeli Ahmet diye bilinen. Hangi televizyon kanalında çıktı bilir misiniz? Yani üç gün önce sanıyorum cuma, cuma günüydü ya da perşembe akşamıydı. Tam gününü hatırlayamıyorum. Ama ulusal kanal. Ulusal Kanal'daydı ve neredeyse İsmailağa ve benzeri cemaatlerin ne kadar güzel olduğunu herkesi ikna edecek konuşmalar yaptı. Şimdi önümüzdeki günlerde ben yine aynı kişinin birkaç televizyon kanalında daha çıkmasını bekliyorum. Yani bu dediğim gibi bana kalırsa bir büyük planın ya da büyük büyük düşünülmüş oyunun parçaları. Bunları bir araya getirdiğimiz zaman ancak büyük resmi görüyoruz. Çünkü haftalar boyunca burada anlatmaya çalıştım. Erdoğan'ın sadece yerel seçimlerle ilgili değil yerel seçimlerden sonra Türkiye ilgili de planları var. Erdoğan bu planları yaparken kendi taraftarlarını konsolide edebilmek için kullanabileceği en büyük argüman din. Yani din üzerinden yürütüyor ama Erdoğan'ın din anlayışı bizim bildiğimiz klasik İslam anlayışının dışında biraz. Yani hatırlarsınız birtakım hırsızlık ya da birtakım yolsuzluklarla ilgili fetvalar bile yayınlattılar. Yani bunu çalmak o kadar da suç değildir. Getirecek bir takım söylemleri bile ortaya çıkardılar. Bu şimdi böyle olunca Tabii. O yüzden söyledim Erdoğanizm diye bir bir din oluşturulmaya çalışıyor. Ya da bir cemaat mantığı oluşturulmaya çalışıyor. Neden? Onun nedeni şu. Erdoğan rahatsız bu olanlardan. Yani bu tarikatların, cemaatlerin içinde bu yaşananlardan rahatsız. Rahatsız olduğu için onlara bir çeki düzen vermek zorunda. Onlara çeki düzeni eğitimde belki imam hatip örneğinden verebilir ama diğer açılardan da onları bir kendi istediği şekle sokması gerekiyor. Bu şekle sokabilmenin yolu da onları biraz deşifre etmektir. Yani Türkiye'de yaşayan insanların çoğu o bizi de sizin anlattığınız dizide olanı biteni gördü, yaşadı. Yani bilmedikleri bir şey değil ya da şaşırdıkları bir şey değil. Sıradan insanlar için. Ama ilk defa televizyon ekranına çıkınca bu dizi yoluyla deşifre oldular. Yani Geniş kitlelere ulaşmaya başladı ve ne oluyoruz sorusu sürekli sorulmaya başladı. Bu kimin zararına? Cemaatlerin. Sadece İsmailağa için söylemiyorum. Türkiye'deki pek çok cemaat için. Niye? Çünkü orada dizide sadece kız değil dikkatinizi çektiyse ben o o sahnenin özel olduğunu düşünüyorum. İşte bir kadın var. Eşiyle çocuğuyla beraber geliyor. Cemaatin sanırım börek fabrikası var. İşte börek fabrikasında işe başlıyor. Ona böreğin üzerine sürmesi için bir sıvı gösteriyorlar. Bu ne diyor? İşte bu bizim kullandığımız yağ. Ben bunu diyor. Bana diyor tereyağı verin diyor. İşte tereyağını sürüyor. Yani hakiki tereyağı kullanıyor. Sonucunda akşama fırça yiyor. Tarikatın liderinden. Kadın evet. Başı örtülü. Müslüman bir kadın ama dürüst. Dürüst. Ama tarikat şeyhi ticarete bulaştığı için o ticaretin hilesini kullanarak daha çok para kazanma peşinde sanki orada şeyhin şıhın neyse o tarikatın liderinin kadından daha kötü bir insan olduğunu yani cahil tarikatın herhangi bir unsurundan daha yetkili olmasına rağmen daha şeytani düşündüğünü anlatmaya çalışıyor."

"Erdoğanizm dediğim bu yeni cemaat ve tarikat sisteminin içinde uyumlu hale getirmeye uğraşıyor"
Gazeteci Serdar Öztürk, "Dikkat çekmek istediğim şey tarikatın kendisinin değil. İçindeki bazı unsurların yetki verilmiş ama yetkilerini kötüye kullanan unsurların tehlikeli olduğunu vurgulamak bence yani aslında kadının da dünyaya bakış açısını biraz irdelediğiniz zaman öbürlerinden çok da farklı olmadığını göreceksiniz. Ama onu saklıyor Bunu şunun için söyledim. Bir miktar seyrediyordum bu Ulusal Kanal'daki yayını. Tıpkı imam hatip ve medrese arasındaki farkı göstermek ister gibi. Orada bir şey dikkatimi çekti. Çok kendi ilgili olmayabilir ama geçtiğimiz aylarda bu Adıyaman'daki menzil şeyhinin vefatından sonra birkaç bölünme yaşanmıştı, şu olmuştu, bu olmuştu. Onlar yani o da Cübbeli Ahmet'in söylediğine göre şeyden bir kısmı yani ayrılanlardan bir kısmı ticaretten çekilmeye vermişler. Bizim işimiz bu değil demeye başlamışlar. Para toplanmasını yasaklamışlar. Bağış başka bir şey. Para yani bir şey yapmak için para vermeyi yasaklamışlar falan. Yani bu şu demektir. Birileri tarikat ya da cemaatleri düzenliyor. Bu nasıl düzenliyor? Mevcut düzende sıkıntıya düşmeyecek. Ticaretlerini çok fazla engellemeyecek ama işte benim adına Erdoğanizm dediğim bu yeni cemaat ve tarikat sisteminin içinde uyumlu hale getirmeye uğraşıyor. Belli ki Menzilden sonra bu İsmailağa Cemaatine de gelecek. Yani Türkiye'de görünen en büyük cemaat bunlar. Şimdi hal böyle olunca yerel seçimlerden önce o tarikatlara bir çeki düzen vermek gerekiyordu" dedi.
Gazeteci Ahmet Nesin de "O cemaatleri Erdoğan'a bağlamak. Çeki düzenleri Diyanet İşleri var. Normal dinlen halk arasındaki uyumu sağlıyor ya da bilgileri veriyor. Bir de Erdoğan işleri. Onlar da tarikatlar. Para esasında Erdoğan'a aktarılsın. Erdoğan onlara ne kadar yetecek kadarını verir" diye yanıt verdi.

"Erdoğan'ın bu dağılmış yapıyı bir arada toparlaması ama bunu toparlarken de kendi istediği şekle sokması gerekiyor"
Türkiye'deki bazı dizilerin içeriklerine yönelik değerlendirmede bulunan Gazeteci Serdar Öztürk, "Bu zaten bir süredir var. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çok konuşmamasına rağmen Erdoğan'ın birdenbire çıkıp bir dönem kardeşim Nas var size ne oluyor? Demesi Aslında bunun işaretiydi. Yani ekonomiden politikaya, hayatın bütün alanını dini, kendi inandığı dini referanslara göre düzenlemek istediğinin bir işaretiydi bu. Ama aynı Erdoğan şimdi o Nas'ı falan unuttu. Yani ortada Nas falan yok. Ya Erdoğan'ın ortaya çıkardığı ya da ortaya çıkarmaya çalıştığı bu yeni yapılanmada bu cemaat ve tarikatlara bir çeki düzen vermesi gerekiyor. Ayrıca onları kendi arkasında toplayıp din elden gidiyor söylemi üzerinden seçimde onları konsolide edip tekrar partisinin içine katması gerekiyor. Çünkü her ne kadar cemaatler tepede Erdoğan'ı destekliyor olsalar da cemaatin tamamen kontrol etmeleri şansı yok. Sonuçta Erdoğan seçim sonuçlarını görüyor. Hangi mahallede, hangi sokakta, hangi ilçede, ne kadar oy verildiğini tahminen orada ne kadar cemaat mensubunun bulunduğunu falan biliyor. Şimdi Erdoğan'ın bu dağılmış yapıyı bir arada toparlaması ama bunu toparlarken de kendi istediği şekle sokması gerekiyor. Yoksa Türkiye'de birileri durup dururken böylesine tepki çekeceklerini bildikleri bir diziyi çekip üstelik Fox TV gibi bir kanalda yayınlamazlar. O kanalın ne özelliği var diyeceksiniz. Yani Fox bildiğiniz Amerikan aslında şirketi. Tıpkı CNN gibi. Ama Fox'un en büyük ortakları geçtiğimiz yıllarda vefat eden Ahmet Ertegün. Yani bu ismi çoğu kimse bilir. Amerikan müzik sektörünün önemli isimlerindendir. Türk kökenli. Şimdi onun vefatından sonra aile eee bu şirketin yönetimini yani hissedarlar olarak yönetimini Cumhuriyet Halk Partisi'nin daha önce genel başkanlarını bile yapmış ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyasetini önemli ölçüde etkileyen Erdoğan Toprak. Yani Fox TV'nin şu anda görünen sahibi yönetimde. O şimdi siz CHP'li bir kişinin yönettiği ya da sahibi olduğu yönetimde söz sahibi olduğu bir televizyon kanalında bunu yaparsanız tepkiler o yönde olur. Yani şöyle söyleyeyim ben bunu. Gidip bunu Akit TV'de yapamazsınız. Bu dizi yayınlatamazsınız. İşte sizin söylediğiniz bir başka dizi var ortada. Onun ne kadar tepki çektiği zaten belli. O yüzden en iyi şey böyle bir kanalda yayınlatmaktır. Bunu ya da böyle bir kanal üzerinden yapmaktır. Niye? Hemen RTÜK devreye girebilir. Zaten Türkiye'de son birkaç yıldır en fazla ceza verdiği kanallardan birisi Fox TV. Evet. Biz biliyoruz. Halk TV, Tele1'i, KRT'yi falan cezalandırıyor. Bazen Flaş'ı cezalandırıyor. Bir dönem Habertürk'ü anımsarsınız. Aynı şekilde kullanıyorlardı. Şimdi de Fox TV üzerinden bunu yapıyorlar. Yani Fox TV'nin yönetimi bilmiyor mu? Böyle bir dizinin yayınlandığı zaman böyle bir tepki geleceğini ben işte RTÜK'ün de buna çok da ceza vereceğini düşünmüyorum. Yani yayından kaldırılması cezası vereceğini düşünmüyorum. Para cezası ama dizi bundan sonraki misyonu dizinin Erdoğan'ın istediği kafasındaki yeni tarikat ve cemaat oluşumunun nasıl olacağına dair ipuçları vereceği; işte sizin de söylediğiniz gibi fen liseleri yerine ön plana çıkarılacağı belki de vakıfların kendi işte Bilal Erdoğan'ın falan da vakfı var. Onlar üzerinden onlar onlara benzer yapılara dönüştüreceği gibi bir algı var bende. Önümüzdeki dönemde dediğin gibi seçim için bu Cemaatlerin tamamının ya da tamamına yakınının diyelim hani iddialı olmasın. Tamamına yakınının Erdoğan'ın arkasında gösterdiği yolda davranması ve oy vermesini sağlamak olduğunu düşünüyorum. Çünkü Erdoğan'ın buna ihtiyacı var. Hele de konuşur muyuz bilmiyorum. İYİ Parti'deki ya da diğer siyasi partilerdeki gelişmeler bunu zorunlu kılıyor" diye konuştu.

"O tarikatler Erdoğan'dan çekilip o merkez sağa doğru yönelirler"
Gazeteci Ahmet Nesin, söz konusu tarikat ve cemaatlerin olası bir merkez sağ parti kurulması halinde onu destekleyebileceği iddiasında bulunarak şöyle dedi:
"Geçmişe baktığımızda Erdoğan'ın Başbakanlığı öncesine yani Erdoğan'ın başbakanlığının öncesinde falan Işte Necmettin Erbakan, Milli Selamet Partisi karşısında kim var? Karşısında Adalet Partisi var. O dönemde bu tarikatların büyük bir çoğunluğu hep Adalet Partisi'ni desteklediler. Yani O dönemde merkez sağ denilen partiyi desteklediler. Erbakan'ı destekleyen tarikat hemen hemen hiç yok. Erbakan da bunlardan uzak durmaya çalışıyor. Buna Gülen ekibin de dahil edebiliriz. Yani Erbakan hep bunlardan uzak. Yani Nur Tarikatı olduğu gibi Adalet Partisi yanındadır hep. Bütün seçimdir. Daha önce de Demokrat Parti. Erdoğan da şöyle bir korku var mı acaba yani Türkiye'de uzun yıllardır hep merkez sağ tartışılıyor. İşte İYİ Parti'yle denendi ve olmadı. Oraya o kadar ülkücü geçmişi MHP geçmişi, ülkücüyü alırsan merkez sağ olamazsın. Bunu daha ilk günden itibaren programlarda anlattım. Ama bu seçimde de yenilirse herkes ikinci yenilgi gidiyor ama üçüncü olacak çünkü. Yedi Haziran'da var. Üçüncü yenilgiden sonra Türkiye'de ciddi bir merkez sağ parti kurulur ve o tarikatlar Erdoğan'dan çekilip o merkez sağa doğru yönelirler. Korkusu da alabilir mi? Şimdi sen anlattıkça birden aklıma geldi. Çünkü tarikatlar dediğim gibi hiç dindar ya da dinci bir partiyi bugüne kadar Erdoğan'dan önce hiç desteklemediler."

"Erdoğan'ın yeni Türkiye planında cemaatlere biçtiği rol bu"
Türkiye'deki cemaat ve tarikatlere hem gözdağı verilip hem de TBMM kürsüsünden korunduğunu hatırlatan Serdar Öztürk şöyle konuştu:
"Erdoğan iktidara geldiğinde sonuçta bunu herkes biliyor Kabul ediyor ki Gülen Cemaati'yle bir ortaklık kurdu. Ve bu ortaklık yüzde elli yüzde elliydi. Yani Erdoğan'ın bir artı bir gücü yoktu. Çünkü devlette bürokraside yoktu. Yoktu gücü. Kendi siyasi partisinin gücü yok milli görüşle ayrılmıştı. Kendi deyimiyle o gömleği çıkarmıştı. Mecburen yüzde elli yüzde elli ortaklık yaptı. Bir süre sonra Erdoğan bu işi ortaklığı bozmaya karar verdi. Ne zaman karar verdi? Bana kalırsa on yedi, yirmi beş belki onun biraz öncesi ama asıl on yedi yirmi beş yani. Çünkü orada ortaklığın Erdoğan'ın lehine gelişmediği görüldü. Ve ondan sonra yaşananları biliyoruz. Geldik. İki bin on altının on beş temmuzuna. Şimdi Erdoğan ondan sonra Erdoğan da bir cemaatle tarikat korkusu başladı bence. Yani evet ben Gülen Cemaati'nden ayrıldım ama şimdi yine bir cemaat ve tarikat yapılanmasıyla bu iktidarı paylaşmak zorundayım. Bunların sayıları çok. Yani birden fazla cemaat ve tarikatla bu iktidarı paylaşacağım. Bunu açık açık da söyledi. Zaten yazılıp çiziliyor. Adalet Bakanlığında şunlar güçlü, Sağlık Bakanlığı'nda, İçişlerinde Hatta bu son Can Atalay kararında bile Anayasa Mahkemesi'yle Yargıtay arasındaki çekişmeler aslında bir cemaatler çekişmesi olduğu söyleniyor yazılıp çiziliyor. Çok detaylı bilgim yok ama yazılanlar bu yönde. Bu şu anlama geliyor. Demek ki bir gerçeklik var orada ortada. Ama Erdoğan buna izin veremez. Yani Erdoğan eğer kendinden habersiz Anayasa Mahkemesi'yle Yargıtay arasında böyle bir cemaat çekişmesi var ise hangi cemaat olursa olsun daha onları sevmez. Çünkü Erdoğan sadece kendisinin istediğini ya da kendisinin kafasındakileri yapanları sever. Onların adı cemaat ya da başka bir şey Olması önemli değil. Yani Türkiye bu odalar ve borsalar birliği içinde böyle istiyor. Türk Tabipler Birliği içinde böyle istiyor. TMMOB için de böyle istiyor. Yani Erdoğan'ın kafasındaki sivil toplum örgütü sadece kendilerine siviller. Daha doğrusu Erdoğan'ın izin verdiği ölçüde siviller. Onların içinde Bir demokrasi onların içinde bir demokratik görüş alışverişi olamaz. Onlar Erdoğan ne derse onu yapacak, onu uygulayacak. Demokrasi varmış gibi görünecek STK'lar. Zaten Milli Eğitim Bakanı'nın o kadar cesur meclis kürsüsünden onu söylemesi Erdoğan'a bu kadar güvendiğinin ya da Erdoğan'ın buna izin verdiğinin de göstergesi. Erdoğan'dan izinsiz bir Milli Eğitim Bakanı'nın çıkıp oraya cemaatlerle, tarikatlar, sivil toplum kuruluşlarıdır. Biz bugüne kadar sürdürdüğümüz iş birliğini bundan sonra da sürdüreceğiz diyemez. Bu tarikat ve cesaretlendirmek için Erdoğan tarafından bence sufle edilmiş, Milli Eğitim Bakanı'nın da ağzından çıkmış cümlelerdir. Onlarla cemaat ve tarikatlara şu mesaj verildi. Bakın biz sizi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bile koruyup kolluyoruz. Öyleyse ne istiyoruz siz de bize biat edin. Biat. Siz bize biat ettiğiniz sürece işte muhalefetin tek kaldığı yer neresi? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bütçe görüşmeleri. Biz sizi orada bile savunuruz. Yeter ki siz bize biat edin. Bu biatın ilk muhtemelen yerel seçimlerde ölçecekler. Çünkü İstanbul'da ciddi ağırlıkları, ağırlığı olan cemaatler ve tarikatlar var. Buralarda hemşehricilik yok. Yani şimdi siyaseti okurken  üzerinden o kuruldu. İşte Sivaslılar ne kadar? Karadenizliler ne kadar? Hep böyle söyleriz ya yani. Sivaslıların lobisi var. Karadeniz lobisi var. Ama o o Karadenizliliğin içinde bir üst kimlik olarak da hangi cemaate üye olduğu var. Yani Karadenizlilerin içinde de yaygındır. Cemaat alışkan ya da bir tarikat alışkanlığı işte Adıyamanlıların da Erdoğan'ın hem yerel seçim hem de yerel seçimlerden sonraki kafasındaki o yeni Türkiye planında cemaatlere biçtiği rol bu bence. Ve söylediğim gibi bu tür diziler, bu tür diziler yoluyla bir taraf onları tehdit demeyelim ama ona varacak derecede işaretler gönderiyor. Bir taraftan da Milli Eğitim Bakanı tarafından pohpohlanmasını sağlıyor. Yani hem dövüyor hem seviyor Erdoğan. Ama tek istediği var. Biat etmeleri ve kendi istediği şekilde cemaatle tarikat yapılarını değiştirmeleri. Çünkü Erdoğan ne yaparsa yapsın şu anda Türkiye'deki önemli bilinen cemaatler çok ciddi bir maddi güç sahibiler. Bir de Erdoğan'ın yeni İçişleri Bakanı'yla Türkiye'de sermayeyi yani bu kara para sermayesini dönüştürme operasyonları var. Ki önümüzdeki aylarda onların aslında içlerinin boş olduğunu göreceğiz bence. Onu da üstüne kattığınız zaman Erdoğan Bütün ekonomik yapıları ya da para kazandıran her şeyi din üzerinden de olsa kontrol etme isteğini iyice artıracak. Bence yerel seçimlerden sonra da Erdoğan'ın o bizim sık sık konuştuğumuz anayasa değişikliği için buna ihtiyacı var. Yani Türkiye'de sermayeyi kontrol etmeye ihtiyacı var. Ben TÜSİAD'ın çok eskisi kadar etkili olduğunu düşünmüyorum. Çünkü TÜSİAD en kötü zamanlarında bile TÜSİAD üyelerine bakıyorsunuz. Karlarına kar katmışlar Erdoğan iktidarından en çok onlar memnun. Tıpkı işte göçmenleri Avrupa'ya göndermediği için Avrupa Birliği'nin memnun olması gibi ki Amerika'nın da hakeza her istediğini yaptığı sürece ve Erdoğan'ın iktidarda kalmasını istediği gibi. Bir bakıyorsun öbür taraftan Putin de memnun. Yani Erdoğan iktidarından herkes memnun ve o anlamda içeride ne yaptığına çok karışmıyorlar. O yüzden TÜSİAD'ın çok etkisi olabileceğini düşünmüyorum. Erdoğan onlara çıkar bir konuşmada ciddi bir saldırır. Hepsi kenara çekilir. TÜSİAD'ın çok etkisi olmaz diye düşünüyorum"

"Henüz Türkiye'de seçim havası yok"
Gazeteci Serdar Öztürk, 2024 seçimlerine sayılı günler kalmasına rağmen henüz Türkiye'nin seçim havasına girmediğine vurgu yaptı. Öztürk partilerin İstanbul, Ankara gibi adaylarını açıklamasındaki sürecinğe değinen Öztürk şöyle dedi:
"Vallahi seçimler henüz bence Türkiye'de seçim havası yok. Bunun nedenini daha önce konuştuğumuz partilerin adaylarını genel merkezlerinden belirleyecek olmalarından kaynaklanıyor. Çünkü yani yerelde işte konuştuk sadece İzmir'in Urla ilçesinde elli iki elli üç tane aday var. Şimdi bu elli iki elli üç aday şehri ne kadar turlayabilirler ki? Ya da şehri turlasalar ne olacak? Sonuçta Ankara'da on kişi, beş kişi, yirmi kişi neyse öyle biri de çıkıp karar verecek. Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti mecliste onaylayacak bunu. Bu bu bize demokrasi diye yutturuluyor. Bu bir. Onun dışındaki siyasi partiler de zaten bu bile yok. Yani ne AKP'de ne MHP'de ne İYİ Parti'de bu bile yok. Olmadığı için bütün gözler Cumhuriyet Halk Partisi'nde Bu nasıl olacak? Bunu nasıl belirleyecekler? Hep tartışma oradan yürüyor. Mesela İstanbul adayı ne oldu AKP'nin? Yok. İzmir adayı yok. Ankara adayı yok. Niye yok? Sonuçta Recep Tayyip Erdoğan kimi işaret ettiyse o olacak. Seçimi kazanacak, kazanmayacak ya da halkın içinde bir karşılığı varmış, yokmuş, çok buna bakılacak değil. O yüzden bence halk şu anda zaten Temmuzdaki yani cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, haziran ve Temmuzdaki o nasıl söyleyeyim? Yorgunluktan sonra seçmen bıkkın. Bu ay yani Aralık ayı da herkes için özellikle çalışanlar için çok önemli. Kimisi yeni asgari ücreti bekliyor. Kimisi yeni emekli maaşının ne olacağını artışın olacağını bekliyor. Kimisi işte memurların eee yeni iki bin yirmi dörtte maaşın ne olacağını bekliyor. Bence ocak ayına kadar bu böyle devam eder. Yani Cumhuriyet Halk Partisi de haftada ya da on günde bir yüz kişi iki yüz kişi açıklıyor ama ne ederi var karşılığında onu bir onu bilmiyorum. Perşembe günüydü sanırım. Sizinle konuştuktan sonra açıklanan ilçelerden biriyle ilgili yakinen ilgilendiğim için birkaç kişiye sordum. Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayıyla ilgili ya ismini vermiyorum. Ayıp olur şimdiden böyle bir şey söylemeyeyim. Ama o şehirden insanlarla görüştüm. Hatta kendi partisinden insanlarla. Seçilme şansı yüzde sıfır dediler. Ne diye çıkarıyorsunuz o zaman dedim. Biri çıkmak zorundaydı dediler. O da çıkmış dediler Yani şu anda açıklanan isimlerin heyecan yaratmamasının nedeni bu. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi şu anda kendi iktidarda olduğu yerelde iktidarda olduğu yerlerde çok fazla aday açıklamadı yani. Bir Bolu'yu açıkladı. İstanbul'u herkes bekliyordu ama ilçelerini açıklamadık. Çoğunu açıklamadı. Bir iki tanesini açıkladı. Mesela Aydın'ı sürekli öteliyorlar. Ötelemelerinin nedenleri nedir diye sorarsanız bana şöyle bir fikir geldi. Yani daha doğrusu birileri böyle söylüyor. Bunu iddia ediyor ya mevcut başkana ya işte biz seni göstermek istemiyoruz ama anla bunu. Biz aday yapmamazlık etmeyelim. Sen kendiliğinden çekil. Mesajı olduğunu söylüyorlar. Olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi için böyle şeyler yani. Şimdi o daha önce çok şeyini bildiğim için söylüyorum yani pek çok konudaki. Bir arkadaş not olarak atmış. Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı olup da hakkında en fazla dava açılan kişi diyeyim. Yani sonuçta genel bunu görmüyor mu? Ama orada da bir takım dengeler var. Biraz önce Akif Hamzaçebi'nin sosyal medyada bir paylaşımını gördüm. Kendi partisini eleştiriyordu. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yayınlanan ortak bildiriye imza atmadığı için Bu bu mudur? Yo ben bu olduğunu sanmıyorum. Akif Hamzaçebi'nin kendisi aday adayı. İstanbul'da sanırım. Ama birkaç yerde de şey var yakını var yani yakın dediğim birlikte siyaset yaptığı isimler var. Onların da aday olmasını istiyor. Yani onun için siyaset heyecansız. Çünkü içinde halk yok. Dün evet Kubilay'ın mesela anması vardı. Yani en çok kim gitti biliyor musunuz? Aday adayları Aday adaylarının hepsi oradaydı. Hatta hepsi mesela genel başkan. Yüz metre ileride buradan fotoğraf çekmişler. İşte Kubilay anması için genel başkanımızla Menemen'deyiz. Diye böyle. Hepsi böyle resimler paylaşıyor. Hatta bir tanesi beni şey haber yapılmış. İşte filanca adayı genel başkan arabasına aldı diye. İşte bundan bile medet umanlar var yani. Böyle ufacık şeylerden medet umanlar var. İYİ Parti'nin içindeki gelişmelerle on kitap olur. Belki seçimlerden sonra on tane kitap yazılır. Birçok şey dikkatimi çekti. Meral Hanım'ın çok uzun zaman yanında duran bir basın danışmanı vardı. Bir de Murat, Murat Bey. TGRT'de Cem Küçük de program yapıyor artık. Yani belki izleyenler anlamayacaktır ama bunu açıklamak biraz zor ama siz anladınız ne demek istediğimi. Çünkü bu kadar ilişki beni de şaşırttı."

"Cem Küçük göze batmadan küçük küçük büyüyor"
Televizyonlarda program yapan yorumcuların yeteneklerini konuşurken Cem Küçük'ün her programa çıktığını hatırlatan Ahmet Nesin, Serdar Öztürk'e şöyle bir soru sordu:
"Bazı programcılar konulara göre işte iki gün üç gün dinlendiriliyor falan filan. Tek dinlendirilmeyen kişi her konuda programa çıkartılan kişi Cem Küçük. Bu bu kadar bilgi, bu kadar yetenek nereden geliyor bu Cem Küçük'e. Bir özelliği var mı bu adamın?"
 Öztürk ise esprili bir dille "Küçük olmanın avantajını kullanıyor" diyerek şu karşılığı verdi.
"Küçük olunca çok şey yapmıyor. Yani göze batmıyor. Küçük küçük büyüyor. Öyle diyelim yani. Mesela siz haftada bir program yapıyorsunuz. Büyük program oluyor. Ama onu bölüp küçük küçük beş Program da yapabilirsiniz. Küçük olmanın avantajını kullanıyordur. Yani maşallah demek lazım bence de. Yani ben o konu Her gazetecinin şey de vardı. Geçen gün geçen gün dün müydü? Bir denizci generale kara harekatıyla ilgili soru sordular. Karada yapılan bir harekatla ilgili Dedim ki şimdi buna bir cevap verirse yani maşallah ben de maşallah derim. Ama akıllı biriydi. Gidip aynı programda bir de karacı general var. Emekli bunlar tabii. Dedi ki yani benim bu konuda fikrim sadece kurmaylıktan gelen bir alışkanlık olarak daha azdır. Ama orada bir karacı emekli generalimiz var. O size daha detaylı açıklama yapacaktır dedi. Ben o zaman dedim ki tamam yırttın dedim. Yani Türkiye burası. Türkiye'de herkese her şey soruluyor. Operasyon fikri verenler var. Her gün Gazze'nin üzerinde bir tanesi şey dedi ya. Ya işte bu İsrail deniz suyu mu basacakmış? Neymiş ya? Hamas'ın tünellerine. Tünelleri evet. Deniz suyu hiç etki etmez dedi. Askerlik yapmış biri memlekette. Yani deniz suyu basmaları hiçbir şey. Deniz suyu olunca mı özelliği diye özellikle dinledim yani. Ne ne saçmalıyorlar bunlar diye. Ama işte elinizde yeterli bilgi olmadan yorum yapmanın sıkıntısı bu. Türkiye'de bunu seven çok insan var."
  Ahmet Nesin de "Programlara devam etmek için ilginç bir takım şeyler söylemek zorundasınız" diyerek şöyle dedi:
"Yani dün kendi canlı yayınımda işte Halk TV dedim. Halbuki diğer Sözcü TV'deymiş. Bu on iki askeri konuşacaklar. Üç tane komutan iki tane MHP'li ve İYİ Partili bir tane de kim olduğunu yani güvenlik uzmanıymış. O da büyük bir olasılıktan emekli üsteğmendir. Yani programlar böyle yapılıyor işte. Bu insanlar çıkartılıyor ve bunlar konuşturuluyor."

"Türkiye'de cinayetleri bile öğleden sonra programlarında çözüyorlar "
Gazeteci Serdar Öztürk, gündüz kuşağı programlarındaki tehlikeye ve kötü örneklere dikkat çekti. Türkiye'de televizyonculuk sektörünün durumuna dağinen Öztürk şöyle devam etti:
 "Televizyonculuk Türkiye'de gerçekten zor iş. Şimdi azeteyi bastığınız zaman sonra bir süre kalıyor. Yani matbaaya gittikten sonra ertesi sabaha kadar en azından biraz rahatsınız. Televizyon öyle değil. Televizyoncunun dipsiz kuyu gibi. Sürekli yirmi dört saat bir şeyler atmak ve bu attıklarınız da işte en kolayı yani en masrafsız olanı maliyeti en düşük olanı üç beş kişiyi çağırıp tartışma programı yapmak. Hal böyle olunca sizin de dediğiniz gibi insanların yüzü eskiyor. Yani her konuda herkes konuşmaya başlayınca bir süre sonra bütün benzeri kanallara baktığınız zaman aynı şey var. Onun için Türkiye'de iki yolunuz var. Ya olmadık diziler seyredeceksiniz birbirinin tekrarı hiçbir şey anlatmayan diziler seyredeceksiniz. Ya da işte bu kendinden menkul uzmanlara direneceksiniz. Asıl dikkat çekmek istediğim başka bir şey var. Belki Erdoğan ona el atmak isteyebilir. Türkiye'deki televizyonların öğle saatleriyle akşam arasındaki o üç dört saati zıvanadan çıktı. Yani bir arkadaşın ben dedim nasıl dayanıyorsunuz bunu seyretmeye? Türkiye'nin gerçeği bu dedi. Tam Türkiye'nin gerçeği ama o kadar alakasız o kadar kötü şeyler konuşuluyor ki inanmazsınız yani. Geçen gün denk geldim. Birisi yani boşanmışlar karı koca stüdyodalar. Adam kerevizden hoşlanmıyormuş. Yani kereviz kelimesi duyunca midesi bulanıyormuş. Kadın inat olsun, adamı stüdyoda kusturayım diye ikide bir kereviz deyip duruyordu. Bu durumdayız ya. Özetimiz bu. Türkiye bu yani. Kötü örnekleri var da izleyicilerin şeyini düşünerek ahlaki değer attıkları söylemiyorum yani. Öyle öyle ilişki ağları var ki bildiğiniz gibi değil. Türkiye'de cinayetleri bile öğleden sonra programlarında çözüyorlar artık."
  Ahmet Nesin de, "Evet becerikli bir takım kadınlar var. Onlar çözüyor. Ama ondan sonra başkalarının kıyafetleri üzerinden de ya da konuşmaları üzerinden de ahlak hocalığı yapıyor aynı insanlar" deyince Serdar Öztürk de "Ya işte bence Erdoğan yani biraz önce söylediğimiz, konuştuğumuz bu Erdoğanizm bunların hepsini düzenlemek için var ediliyor. Bir tek bunu gökten inip ne zaman inip inmeyeceğini tartışabiliriz belki" şeklinde konuştu.

"Erdoğan bu yapılara güveniyormuş gibi görünse de çok da fazla güvenmiyor"
Gazeteci Ahmet Nesin, tarikatların durumuna dikkat çektiği konuşmasında "Bu seçimler sonrası Erdoğanizm gelişecek mi yoksa bir dur mu denilecekti noktasındayız. Gibi geliyor bana Osmanlı'dan sonra Erdoğanlı diye bir şeye doğru gidiyoruz diye düşünmeye başladım artık" dedi. Serdar Öztürk ise "Daha önce konuştuğumuz anayasa değişikliklerinin de yapabilir ise yani bunlardan biri süreydi. Birisi de yüzdesiydi Cumhurbaşkanının seçilebilmesi için. Eğer ikisini değiştirebilirse ondan sonra gerçek Erdoğanizmi göreceğiz gibi geliyor bana. Asıl Erdoğanizmi o zaman göreceğiz şimdilik fragmanı izliyoruz" diye yanıt verdi.
 Erdoğan'ın tarikat ve cemaatlerin kontrol dışına çıkmasını engellemek için gözdağı verdiğinin altı çizildi. Nesin, "Tabii hep söylediğim gibi ve en tepe bunu isterse. En tepe buna izin verilirse yoksa bunların hiçbir tanesi mümkün değil. Erdoğan'ın böyle bir gücü de yok yetkisi de yok. Her zaman söylüyorum. Erdoğan bir güç değil. Erdoğan kullanışlı eleman kullanışlı bir güç olarak lanse ediliyor o kadar. Erdoğan olması şart değil. O yüzden diyorum ya. Birdenbire bu tarikatlar yeni bir merkez saha hazırlayıp da buyurun efendim. Derlerse korkusu Erdoğan da ciddi bir korku diye düşünüyorum ben" dedi.
Serdar Öztürk de "Yani olabilir ama Erdoğan'ın asıl talebi gittikçe ekonomik olarak güçlenen toplumun bütün kılcal damarlarına öyle ya da böyle yayılmış olan bu yapının ki yine Erdoğan tarafından güç verilen bu yapının kontrol altına alınması isteği talebi diye düşünüyorum ben. Yani Erdoğan bunların kontrol dışına çıkmasını engellemek için biraz da bu gözdağını veriyor. Çünkü daha önce yaşadığı olaylar onda ciddi travmalar yaratmış. Ve her ne kadar güveniyormuş gibi görünse de bence bu yapılara çok da fazla güvenmiyor" diye karşılık verdi.