Ülkemiz son otuz yıldır geçmişte kendilerine “aydın” denen, bir dönem adları “yetmez ama evetçi” olarak anılan, yandaşı olduklarından ötürü, Tayyip Erdoğan tarafından “Akil Adam” olarak da görevlendirilen, iktidarın kendilerine sağladığı medya olanaklarıyla, halk üzerinde çok ciddi ve etkili bir bilinç saptırması yarattılar.
Daha bundan üç ay önce siyasi geçmişini gerçekten çok merak ettiğim, örgüt içindeki gücü nedir bilmiyorum? Yazıp çizdiği basılı bir yayını var mı onu da bilmiyorum? Ancak hangi gücün kendisini CHP PM’ne girmesini sağladığını da hiç öğrenemiyeceğim, adı Gülseren Onanç olan bir Parti Meclisi üyemiz bunlardan, Mehmet Altan, Cengiz Çndar, Oral Çalışlar gibilerle Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir kahvaltıda buluşturdu. Örnek olsun diye bir kaçının adını buraya aldım. Ancak sayıları 15-20 yi geçmez bu zavatın. En temel tezleri "Kemalizm"i eleştirmek, demokratik bulmadıkları Cumhuriyet’i yıkmak yerine adına ikinci Cumhuriyet dedikleri yeni bir “demokratik” Cumhuriyet kurmaktır. Kemal Bey bunlardan ne alır hangi düşüncelerinden yararlanır bilemem.
Düşünebiliyor musunuz? AKP iktidarında ve FETÖ’ nun “altın nesil”i ile birlikte, emirlerine sunulan basın yayın organlarında, Cumhuriyetin ve Ülkemizin geçmişiyle hesaplaşmak gibi, halkı Cumhuriyet değerlerine karşı siyasi etki altına için, kendilerini görevli saydılar. Öğreniyoruz ki FETÖ’nun Abant Toplantıları'nda, kendilerine zarf içinde dolar bazında, beyin kirası olarak, para da veriliyormuş. Bu, bozguncu, hain, küresel güçlerin sözcülerinin "devrimcilik" ve "sol" maskeli yüzlerini teşir etmeyi çok önemsiyorum. Son FETÖ cü darbe bunların kirli yüzlerini epey açığa çıkarttı. Ancak yetmiyor. Bunları çok güzel anlatan makaleler okuyorum. Bakın Hakan Gülseven adlı bir yazar nasıl tesbit etmiş omurgasızlıklarını; "Hepsi maymuncuk gibi her deliğe girebiliyor. Yüzünü sola dönen gencecik insanlar, bunların ikiyüzlü suratlarıyla karşılaşıyor. Bir sürü genç, bunların hümanizma sosuna batırılmış karşıdevrimci lügatini solculuk zannediyorlar. Radikal İki bunların karargahıydı. Tarafa üşüştüler. Cemaat gazetelerinde tam sayfa röportajları çıktı. Şimdi Cumhuriyet’i yeni operasyon merkezi yaptılar.
Televizyon programlarına bunlar davet ediliyor. Zira ne söyleyeceklerini gayet iyi biliyorlar. Emperyalizmle, sermayeyle tek bir meseleleri bile yok. Burjuva siyasi konjonktürü ‘soldan ne söz söylemesini bekliyorsa, o sözü söylüyorlar. Toplumun ezilen kesimleri mevzubahis olunca, sınıfların buharlaşıp uçması da kolay oluyor tabii. Feminist liberalizm kendine buradan kan buluyor. Bütün kadınları kadın kimliği üzerinden eşitliyor, “Ama zengin kadınların da kadın olmaktan kaynaklı sorunları var” ile başlayan bir oportünizm geliştiriyor. İşçi kadınla patron kadını ‘kadınsal meseleler’ üzerinden yoldaşlaştırıyor. Eşcinsellik, Alevilik ya da Kürtlük de benzer bir duruma yol açıyor. Cemde diz dize oturan Alevi patron ile işçi sokağa çıktıklarında bambaşka birer hayat yaşamakta ama ne gam!.. Tek amaçları sömürüyü dile getirmeden toplumu ayrıştırmak.
Gerçekten çok güzel tesbitler yapmış.
Yukarda ifade ettiğim gibi bunlar günlük basında etkili oldukları için ( bir kaçının FETÖ soruşturmasında içeri girdiklerine bakmayın) bunlara yönetilen eleştiriler hep gizlenir. Bu nedenle ben de hem kendi düşüncelerimi hem de değer verdiğim bilim insanlarının eleştirilerini sayfamda yaymaya çalışıyorum. Geçen Yavuz Alogan arkadaşım sosyal medya hesabında Prof. Korkut Boratav’ın bir makalesini paylaşmıştı. Yavuz’la arkadaş olmayanlar, ya da Korkut Hoca’nın bu makalesini okuyamamışlar için örnek olacak bir alıntıyı buraya aldım. Hoca’nın eleştirdiği yazar(lar) malum şimdi Cumhuriyet Gazetesini mekan ettiler. Makalenin adı “Eski Türkiye” Düşmanlığı.
Hoca çok net söylüyor; “Siyasî İslam’la uzun süren işbirlikleri olmuştur. Bu yakınlık Kemalistlere (“Cumhuriyetçilere” diyelim) karşı ortak husumete dayanmaktaydı. İşte “değişin” dedikleri laikliği bırakın siyasi islamla işbirliğine girin demelerini nedeni çok açık. Bu ifadeden başka anlam çıkmaz. Halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasi, İslam’ın siyasette ağırlık taşımasını zorunlu kılar. Laiklik bu durumu engelliyorsa, demokrasiden söz edilemez. Diyor Nuray Mert Hanım. Bu tezleri adına “solcu” dediklerimiz savunursa dini cemaatlerde kendilerinde “darbe” yapma hakkı bulurlar.
Hoca bu cahil tayfaya aşağıya makalesinden aldığım paragrafla çok güzel de bir ders veriyor. Diyor ki; siz müslüğümanlıkla siyasi islamı ya bilerek görevli olduğunuzdan ya da bilmiyerek cahil olduğunuzdan birbirine karıştırıyorsunuz.
“Bu tezin temel sorunu, Müslümanlık ile siyasî İslam’ı karıştırmaktan geliyor. Müslümanlık, halk kültürünün bir öğesidir; bir olgudur; kendine özgü bir programı yoktur. Müslümanlar bu nedenle daima birden çok siyasetle (örneğin sosyalizmle de) barışık olmuşlardır. Siyasî İslam ise farklıdır; devleti ve toplumu yeniden, dinî kurallara (kutsal kitaba, hadislere ve doktrinlere) göre biçimlendirmeyi hedefleyen bir programdır. Bu yüzden laiklik ile uzlaşamaz.”
Oysa Müslümanlıkla laiklik çelişmez, tam tersine kendini güvencede hisseder.
Hani bunlar “dini cemaat”ti. Hani bunlar özel hayatlarında “dini duygularını” yaşamak için örgütleniyorlardı. Peki bu demokrasi aşığı, Korkut Hoca’nın makalesine konu olmuş Cumhuriyet’in yeni yazarı Nuray Mert hanım, Abant Toplantılarında konuşmacılık yapan, Türkiye üzerine tezler üretmelerini isteyen Cemaate; soru çalmak, başkasının hakkını gasbetmek günahtır. Bunun dinle bir ilgisi yoktur. Sizlerin kendinize “dini cemaat” demesi ayıptır demişmidir? Sanmıyorum. Onların tek derdi Atatürk ve Cumhuriyet!