Önceki gün Konak ilçe kongresi yapıldı. Kongre; İzmir’de hem ilk kongre olması açısından hem de İzmir’in tabir caizse tüm “ağır” toplarının topa girmesi nedeniyle dikkat ve ilgi topladı.
Kongrede iki konuşma dikkatimi çektiği için üzerinde durmayı gerekli görüyorum. Birincisi tekrar seçilen Başkan Şakir Başak’ın konuşmasında sarf ettiği “İzmir’de konuşulacak ciddi bir başarımız olmadığı halde, İzmir’li bizi bağrına basarak ödüllendiriyor.” Diğer konuşmacı ise Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın “ODTÜ’ye girdiğinden beri mücadelenin içinde olduğuna” dair vurgusu ya da kendini övmesi. Doğrudur sayın Belediye başkanı önemli mücadelelerin içinden geçmiş biri olabilir. Ancak kendisini CHP ilkelerini “yeni dünya düzeni” propagandasına kurban ederek, küçümseyen ve dışlayan tutumuyla, özellikle İzmir Barosu Başkanı iken, Cemaatin ve AKP’nin “Ergenekon” uygulamalarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı uygulamaları, hele hele İzmir’deki “casusluk davası” konusundaki ilgisiz tutumu hafızalardadır. Buna rağmen, “Büyük ağabeyleri” elinden tutup Konak Belediye Başkanı koltuğuna oturttular. Anlaşılan bu kendisine yetmiyor; İlçesindeki CHP örgütünü de istiyor. Neye güveniyor, “geçmişindeki mücadelesine”. Biliyor mu ki; CHP parti örgütünün içinde yer alan, yüzlercesi, geçmişiyle övünse, bu övgülerini uç uça eklese Okyanusa köprü olur. Buna rağmen hepsi sıradan bir nefer olarak örgütünün, partisinin hizmetinde çalışıyor. Ama görülen, havadan elde ettiği Başkanlık Sayın Pektaş’a yetmiyor. Peki siz Belediye Başkanlığı mı yapacaksınız örgüt yöneticiliği mi?
Belediye Başkanlarımız ne yazık ki; şu gerçeği bir türlü kabullenemiyorlar; CHP üyesi olarak seçime girebilirler, parti de onların seçilmesi için her türlü çalışmayı yapar. Ancak; seçildikten sonra onlar, artık partinin değil, seçildikleri ilin, ilçenin belediye başkanıdırlar. Yaptıkları çalışmalarda partili olmayanlar, beğendikleri taktirde, ya da yerel uygulamalarda partinin programına ve ilkelerine uygun politikaları hayata geçirdikleri taktirde, halk da, hem kendilerine destek olur, hem de bu politikalar sayesinde partiye ilgi ve sempatileri artar. İktidar olmanın yolu da bu sayede aralanır.
İzmir’de ne yazık ki farklı bir mantık işlemekte. Belediye Başkanları ellerindeki kamu gücünü objektif kurallara bakmaksızın, bilgi, görgü liyakat esaslarını dışlayıp, eş dost ahbap çavuş çevrelerine mevki ve makamları sunarak, kadrolaşmaları, buna bağlı olarak taşeronların emrine verdikleri yoksul çalışanlardan da “partili üye” yaratarak, örgüte hakim olmalarını, böylece örgütü, Başkanın emrine sunmayı istemektedirler. Ekonomik koşulların sürüklediği bu zorunluluk, karın tokluğu bir ekmek parasına taşeron emrinde çalışmak zorunda olan bu emekçilerin, vicdanlarını da ipotek altına almayı ne yazık ki isteyebiliyorlar. Bu insanlar kendi yakınları olsa dahi örgütü ele geçirdiklerinde bu kez mekanizma delege sistemi sayesinde yukarı doğru çalışmakta. Sıra genel merkezi beslemeye gelmiştir. Partinin yönetim kademesini ya da kendilerine o makamları sunanlara, yarattıkları delegelerle destek sunarak doldur boşalt mekanizmasını bu kez tersten çalıştırmaktadırlar. Konunun basit tanımı budur.
Biz bu mantığı doğru bulmadığımız gibi parti bu kısır döngülerden sıyrılmadığı sürece halkla ilişkilerini geliştirme ve doğru politikalar üretme şansı olmayacaktır. Sen beni tayin et ben seni. İşe aldıklarımızdan da “partili” yaratıp politika belirlemeyi sıradan bulduğumuz için, etkili egemenlerin direk parti yönetimine atadıkları seçkinler, nasıl olsa her şeyi biliyorlar. Hele hele CHP’yi hepimizden daha iyi biliyorlar.
Her seçim öncesi oluşturdukları politikalar da basında sürekli övgüyle karşılanıyor. Çünkü burada da al gülüm ver gülüm. Reklamlar partiden övgüler basından. Dönüp bakıyoruz halk yine oy vermemiş. Halkla bağın olmadığını kimse aklına getirmiyor. Biz bize olduğumuzu biliyoruz ama itiraf edemiyoruz. Çünkü bu noktaya kafa yorulduğunda saadet zinciri kopuyor. Bu da on iki katlı parti binasını yerle bir eder. Oysa bu parti yasal olanaklarına kavuştuğundan beri bu saadet zinciriyle gidiyor.
Bu nedenle Konak İlçe kongresinde tekrar seçilen Başkan Şakir Başak’ın söylediği bir cümle konuyu açıklamaya yetiyordu. Kimsenin dikkatini çekmedi ama nedense benim dikkatimi çekti. Bu yazıyı da bu söz bana yazdırdı.
Şunu söyledi Sayın Başak; “İzmir’de gözle görülür bir başarımız olmadığı halde İzmirli bize destek veriyor.”Tercümesi şu; İzmir’de; AKP karşıtlığını sürekli sömürüyoruz. Sömürdünüz! Cumhuriyetin yarattığı çağdaş, laik, 'aydın kuşağın' endişelerinden çok nemalandınız. Artık şu örgütü rahat bırakın da parti kırıp döktüklerinizi toparlasın. Nasıl olsa dört yıl içinde sizin bulunduğunuz mevki ve makamlara her hangi bir atama da olmayacağına göre; şu İzmir’de gözle görülür bir başarı elde edin."
Bakın Eskişehir başarımız halkın dilinde. İzmir’in neyi eksik. Merkezi hükümet İzmir’den esirgiyor da Eskişehir’e mi veriyor? Karşıyaka Belediyesi “Karşıyaka’nın Filizleri” diye bir proje uyguluyor. Ankara Çankaya belediyesi de örnek aldı. Adana Çukurova Belediyesi örnek aldı. Ey İzmirli Belediyeler ey partinin Yerel Yönetici Başkanı, Ey İzmir’in Büyük Başkanı siz de biraz ilgi gösterin. Hem halkla diyalog açısından hem de sosyal dayanışma açısından Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kadar dahi olsa, CHP’nin kazandığı belediyelerde uygulamaya koyun. İnanın bu örgüt bu partili başarılarınızda sizi can siperane destekleyecektir. Bu şansı örgüte tanıyın. Eskişehir’i aklınızdan çıkarmayın. Bırakın partiyi, bırakın örgütü. Partinin kısır döngüden çıkmasını örgüt emekçileri becerir. Yeter ki gölge etmeyin.