Aslında daha önce BİPOLAR bozukluk hakkında kısa da olsa birkaç yazı kaleme almış ve sosyal medyada paylaşmıştım. Ancak BİPOLAR hakkında ne kadar yazarsam yazayım, insanların cehaletini değiştiremem. Bilzim ülkemizde “Bilmiyorum” diye bir sözcük yok. Herkes her haltı biliyor ve herkes ille her konuda konuşacak. Geri kalmış bir ülke olma nedenlerimizden biri de bu sanırım. Peki neden tekrar ele alıyorum bu konuyu? Hem rahatlamak (ki yazmak beni hep rahatlatmıştır, hem de belki birkaç cahil okur da kazara bir şey anlar umuduyla...
Şimdi arkanıza yaslanın ve bir BİPOLAR’dan dinleyin hikayeyi.
BİPOLAR nedir ve ne sebep olur, kısaca buna değineyim önce.
Manik ve depresif olmak üzere iki farklı ruh halinin, tabiri caizse iki farklı kişiliğin bir bedende vücut bulmasıdır kısaca. Şimdilik tanım olarak sadece bunu yazacağım ve bu tanımın hayattaki karşılığını kendimden örnek vererek açıklayacağım. Nedenleri ise; bazen genetik, bazen büyük bir travma sonucu, bazense beyindeki kimyasal dengesizlik. Ancak genetik olma faktörü oldukça baskın. Diğer faktörler de daha çok tetikleyici nitelikte.
Gelelim bana. Takriben 3-4 yıl falan oldu bana bu teşhis konalı. Birden oluşmadı elbette. Zaten yıllardır anlam veremediğim bir çok psikolojik belirti vardı ama ben bunun ne olduğunu bilmiyor, adını bir türlü koyamıyordum. Hani toplum da bana “Çok güçlü kadın” profili çizmiş ve ben de süpermenliğe soyunmuşum ya, psikolojik bir sorunum olduğu gerçeğini kabul etmeyip doktora gitmedim yıllarca. Ancak rahatsızlıklarım artık zıvanadan çıkınca, doktora gitmekten başka seçenek kalmadı bana ve BİPOLAR ile tanıştım.
Öncelikle şunu belirteyim, doğru doktoru bulmak çok önemli. Çünkü bu hastalığın belirtileri depresyon ile karıştırılabiliyor ve hastaya depresyon teşhisi konup buna yönelik ilaçlar verilebiliyor, ki bu çok kötü bir şey. Çünkü depresyon ilaçları BİPOLARların ataklarını tetiklediği için kullanmaları çok tehlikeli, atak çok yoğun olduğunda da intihara neden olabiliyor. Yani kısacası depresyon ilaçları BİPOLARların intihar etmesine neden olacak bir atağın önünü açıyor. Ve üzülerek söylüyorum ki, diploma sahibi olmakla o alanda iyi bir doktor olunmuyor. Ben ilk psikiyatriste gittiğide bana depresyon teşhisi konulup depresyon ilaçları verildi. Üstelik hiçbir psikolojik test yapılmadan kondu bu teşhis ve gittiğim doktor, sözde alanında uzman olan, tavsiye üzerine gittiğim ünlü bir psikiyatristi. İlaçları kullanmaya başladım ama ilaçlarla beraber rahatsızlıklarım arttı. Bunu doktora söylesem de dediklerimi umursamadı ve ilaçlara devam etmemi söyledi. Rahatsızlıklar daha beter bir hal alınca, acaba bende başka bir sorun mu var diyerek doktora bahsettim tekrar. Ancak bunu sonucunda bana bağıran, “Doktor benim, senden iyi bilirim” ahkamı kesip egosunu konuşturan ve benim neler yaşadığımdan ziyade kendi egosunu düşünen bir doktor buldum karşımda. Durumum daha da kötüye gitti tabi ve ataklarım intihar girişimiyle sonlandı. Bu girişim sonrası doktorum lütfedip bende başka sorun olabileceği noktasına geldi ama benim işim bitmişti artık doktorculuk oynayan bu kişiyle.
İkinci doktorum, “Bir daha ki görüşmemize kadar intihar etmemeye çalış olur mu” diyen bir komedyendi. Neyse çok uzatmayacağım, velhasılı kelam benim için doğru doktoru bulana kadar baya bir macera atlattım kısaca. Sonunda buldum ve doğru testlerle bana BİPOLAR bozukluk teşhisi kondu, genetik olma ihtimalinin yanı sıra çocukken maruz kaldığım 3 senelik cinsel taciz travmasının hastalığı tetiklediği söylendi.
Eskiden bunlarla nasıl başedeceğimi bilmiyordum. Sadece ben değil, etrafımdaki insanlar da bilmiyordu. Çünkü tanımıyorduk bu hastalığı ve etrafımız BİPOLAR hakkında aptalca, önyargılı, korkunç, yalan bilgilerle doluydu. Çoğu insanın BİPOLAR olan kişileri öcü, deli, tehlikeli olarak gördüğüne şahit oldum ve bu beni çok üzmüştü. Acaba ben o kadar kötü ve tehlikeli miyim diye kendimden şüphe bile etmiştim.
BİPOLAR olarak ben neyim, neler yaşarım, dilim döndüğünce bahsedeyim sizlere.
Normalde başlangıçta bahsettiğim gibi BİPOLARın manik ve depresif olmak üzere iki dönemi olur. Bazen dönüşümlü bu dönemler açığa çıkar, bazen de biri diğerinin yerin çalar veya aynı anda ikisi de açığa çıkıp krallığını ilan etmeye ve bayrağını dikmeye çalışır. Manik dönemimde ben bildiğiniz süpermen olurum ama öyle böyle değil, kelimenin tam anlamıyla süpermen diyorum size. Ayaklarım yere basmaz enerjiden, mutluluktan ve neşeden. Ruhum içime sığmaz, kpır kıpır olur. Acayip güçlü hissederim kendimi. Her şeyi başarabileceğime inanır ve dünyaya meydan okurum. Kendim enerjik olduğum gibi etrafıma da enerji saçarım. Âdeta parlarım manik dönemlerimde. Tüm dertler minicik gelir gözüme ve her şeyi hallledebileceğime inanırım, hallederim de. Tesadüf olur da manik dönemimde benimle karşılaşırsanız, çok tatlı/cıvıl cıvıl ve hayat dolu bir Tülay bulursunuz karşınızda.
Depresif dönemlerim ise bunun tam tersidir. Sanki dünyanın bütün dertleri bende vücut bulmuş gibi dayanılmaz bir acı olur içimde. Sanki içimde birçok ben vardır ve hepsi bir araya gelip aynı anda çığlık atmaya, bağırmaya, duvarlarıma vurmaya başlar. Çoğu zaman avazım çıkana kadar bağırırım ama benden başka kimse duymaz bu feryadı. Bazen o acıyla çıldıracağımı sanırım. Dünyaya sığamam. Sanki güneş doğmayı bırakır da, karanlıkta çırpınırım bir başıma. Yapayalnız hissederim kendimi ve boğulurum bu yanlızlığın gölgesinde. Kendimi sevgisizliğin, kimsesizliğin uçurumunda bulurum bir anda. Bitmek bilmeyen ağlama krizleri, dayanılmaz bir uykusuzluk veya bir türlü uyanamama, berbat kabuslar, kapkaranlık bir dünya...
Şimdi böyle anlatınca çok kötü bir tablo çizdim değil mi. Ancak durum öyle değil. Evet yaşadıklarımız anlattığımdan da öte. Fakat bu dünyanın sonu değil. Bir süre sonra ben, bu hastalıkla nasıl başedeceğimi öğrendim ve ipleri elime aldım. BİPOLARın hayatımı yönlendirmesine, ipleri eline almasına müsaade etmedim ve bu hastalığın güzel yanlarını kullandım hep. Çoğu kişi BİPOLAR olduğuma bile inanmaz. Çünkü onlara asla depresif dönemimi yansıtmam veya çok azını ya da çok az kişiye yansıtırım ve onlar beni sadece enerjik halimle görürler. Sanırım biraz fazla güçlü bünyem. O yüzden ben BİPOLAR ile değil, BİPOLAR benimle başetmeye çalışıyor artık. Zorlandığım ve bazen pes ettiğim olmuyor mu? Vallahi oluyor ama ben yine de BİPOLARın güzel taraflarına tutunmaktan yanayım.
Öncelikle şunu iyi bilin. BİPOLARlar hayatınızda görebileceğiniz en duyarlı insanlardır ve bizde normal diye bir kavram yoktur. Her duyguyu en uçlarda yaşarız ve her canlının hislerini kendi hislerimiz gibi hissedecek kadar duyarlıyız. O yüzden birçoğumuz insan, hayvan, doğa aktivistidir. Çünkü bizde insana, hayvana, doğaya zarar verme gibi bir şey yoktur, bu mümkün değildir. Çok enerjik olduğumuz için, etrafımıza da farkında olmadan enerji saçtığımız ve ilham verdiğimiz söylenir çoğu zaman. Birçok işle uğraşabilir, birçok parçaya bölünebiliriz. Sorun zaten birçok alanda olmak değil, bu enerjiyle kısıtlı alanlarda sıkıştırılıp potansiyelimizin gözardı edilmesi veya kısıtlama ile biriken enerjinin kötü bir şekilde patlaması. Rutin yoktur bizde ve eğer bişeyler rutine bağlandıysa hayatımızda, bu bizden değil karşımızdaki kişiden ve o kişinin enerjimizi kullanmamıza izin vermemesinden ötürüdür. En büyük sorunlarımızdan biri, insanlar tarafından anlaşılamamak ve öcü gibi görülmek. Ki intihar nedenlerimiz kanaatince şunlar: İnsanlar tarafından anlaşılmayıp ötelenmek ve öcü gibi görülmek, yanlış ilaç kullanımı, aşırı enerjiyi atamama sonucu enerji patlaması. Ayrıca uzmanlara göre BİPOLARların yüzde 95’inin IQ’su çok yüksektir. Çünkü doktorlara göre onların algısı, yaklaşımı, bakış açısı, sorgulaması, kafa yapısı, hassasiyet derecesi vs vs çok farklıdır. Ki Beethoven ve Vincent Van Gogh, başarılı örneklerden ikisi sadece. Bizim kafamız normal insandan daha çok ve hızlı çalışır. Bunu zeka anlamında söylemiyorum. Nöronlar âdeta sek sek oynar, halaya durur bizde.
Biliyorum çok uzattım konuyu ve tamam, son sözlerimi söyleyip bitireceğim yazıyı.
Hayatta en kötü şey; anlaşılamamak, ötelenmek, farklı muamalesi görüp öcü gibi lanse edilmek, kendini bilgi kirliliği içinde bulmak, yanlızlaştırılmak. Bizler korkacağınız veya deli olarak tanımlayacağınız insanlar değiliz. Önyargılarınızı bir kenara bırakıp bizi tanımaya çalışsanız, seveceğinize ve hayatınıza renk katacağımıza eminim. Elbette zor yanlarımız var ama aşılamayacak gibi değil. İçimizde ucu bucağı olmayan bir enerji var ve bu enerji ötelenmediği, anlaşıldığı sürece hepimize fayda sağlayacak nitelikte ve çok duyarlı olan yüreğimiz bile yeter bizi kucaklamanız için. Bu yazıyla ne kendimi ne de diğer BİPOLARları göklere çıkarıp “Biz müthişiz, özeliz” algısı yaratıp kibir, ego manyaklığı yapmak değil. Sadece kendimizi anlatmak, BİPOLARın gerek fiziksel, gerek ruhsal, gerekse beyinsel olarak bizlerde nasıl açığa çıktığını göstermek. Bana göre bazen cehennem gibi olsa da, çoğu zaman bir lütuf BİPOLAR olmak.
Ve son söz:
Bizim tabularımız, önyargılarımız yok. Tabularınızı, önyargılarınızı bir kenara bırakıp bize sarılmak, bizi tanımak ve hayatınıza katmak istemez misiniz?....
Yaprak döker bir yanımız,bir yanımız bahar bahçe...
Kurban olurum ben sana! Bu nasıl bir anlatım, bu nasıl bir ifade yeteneği! Harikasın sen tek kelimeyle! Seni çok ama çok seviyorum.
Biz seni, bipolar olduğunu bilmiyorken de seviyorduk, Tülay Kardeşim.. Şimdi daha çok seviyoruz..