2012’yi Uğurlarken Anımsadıklarım…
Yayınlanma :
27.12.2012 22:37


“Bu yıl neler olmuştu?” diye düşündüğümde, yaşlılıktan mıdır, nedir bilinmez, yılın son bir ayında yaşananlar aklıma geliyor. Ama biraz daha geriye gidersek, mahkemeler geliyor aklıma.
Sizlerle zaman zaman paylaştığım gibi, bu yıl benim mahkemeler yılım oldu. Öncelikle, ‘yaşayan 242 bakandan biri olan, aynı zamanda devlet idare etmiş (tam 93 gün, hafta sonları dahil, aralıksız bakanlık yapmış), aynı zamanda meclis idare amirliği yapmış olan ve daha sayamayacağım birçok unvan sahibi, hatta İzmir Kız Lisesi’nin ‘yılın adamı’ ödülü ile taltif ettiği, Konak Belediye Başkanı ve benim de naçizane, çaresiz bir kul olarak meclis üyeliğini yaptığım Dr. Hakan Tartan’a “Zübük” ve de “Kofti Bakan” dediğim iddiasıyla mahkemeye çıktım. Yanlış anlamayın, yüzüne değil, bir yorumda demişim.
Arkasından Bornova ilçemizde bulunan bir müteahhit, üniversite sahibi, akaryakıt istasyonları zinciri sahibi, ayrıca birkaç otomobil markasının bayisi olan bir kişinin planını geçen dönem Büyükşehir Meclisi’nde onamak suçundan mahkemeye gittik meclis olarak. Allah sonumuzu hayır etsin. “Planları görmeyeyim diye Yerel Gündem 21 komisyonuna yazdılar beni hâkim bey. Oysa meclisin tek plancısıydım.” diyeceğim ama bakalım hâkim ne diyecek… Ayrıca meslektaşlarım da anlamakta zorluk çekecek yine!
Davalar dışında aklımda kalan, sosyal medyada en çok ‘geyiğe’ konu olan Maya Takvimi konusu elbette.
Aslında çok uzun zamandır şu sosyal medya ile ilgili de bir şeyler yazmak istiyorum. Çünkü dağarcığım epeyce doldu, hatta taşmaya başladı. Yeni yılda olur inşallah… Neyse.
Şirince denen şirin köyümüz olmasaydı, 21 Aralık sendromu çok daha sarsıcı geçebilirdi kanımca. Ancak Şirince’ye gidenler, gitmeyenlere ya da gidemeyenlere o kadar çok malzeme verdiler ki, olayın içeriği neredeyse unutulup gitti. Yani Şirince vakası adeta herkese bir teselli ve neşelenme malzemesi oldu.
Oysa bana kalırsa, Şirince’ye gidenler de kıyametin kopmayacağının farkındaydılar. Ancak farklı bir anı, bir ambiyans yaşamak için mazeret yaratmış oldular. Böylece torunlarına anlatabilecekleri güzel bir anıları oldu.
Peki, bizim elimizde ne kaldı 21 Aralık 2012’den geriye? Koskoca bir hiç!
Gerçi bir ömrü hayali bir dünyada, kendi yarattığı yalan ortamında geçirmiş bazı insanlar için sorun olmaz bu. “Ben de oradaydım.” demekte sakınca görmezler nasılsa…
Acaba kıskandığımız, biz gidemediğimiz için mi o kadar ti ’ye aldık Şirince’ye gidenleri!
Ellisine gelmiş biri olarak, şunu çok net şekilde söyleyebiliyorum: Yaşamınızın ilerleyen yıllarında size anı olarak kalacak tek şey ‘yaşadığınız rutin dışı, farklı günlerdir. Nokta.
Elbette kimi anılar mutlu ederken kimileri de ‘keşke hiç olmasaydı’ denecek cinstendir!
Maya takvimi şamatası küllenmeye başlamıştı ki, ODTÜ’deki protesto konusu gündeme bomba gibi düştü.
“Kindar gençlik” yetiştirmek üzere projeler geliştiren Sayın Başbakan, protesto olayının üzerinden kaç gün geçmesine rağmen bir türlü ODTÜ’lülere olan kızgınlığını sonlandıramadı. Bugün yine ASO’nun bir toplantısında bütün konuşmasını bu konuya ayırarak kolay kolay kızgınlığının geçmeyeceğini de gösterdi.
Bir türlü anlam veremediği konu ise, “Bu çocuklara üniversitede hocaları ne dersi veriyor. Nasıl oluyor da bunları yapıyorlar?” konusu idi. Başbakan herhalde ODTÜ’nün kreş veya anaokulu olduğunu düşünüyor. “Mimarlık veya mühendislik okuyan adam ne anlar taş-sapan sallamaktan.” diyor sanırım…
Başbakanın psikolojini anlayabilmek için empati yapmaya çalışıyorum ama inanın işin içinden çıkamıyorum. İnsan nasıl bir ruh hali içinde olmalı ki, en ufak bir eleştiride, bir hoşnutsuzlukta böyle küplere binsin. Özellikle maneviyatı kuvvetli insanların kendilerini ölümsüz, eleştirilemez, kınanamaz görmelerine, bu derece hoşgörüden uzak olmalarına bir anlam veremiyorum.
Bu arada, birkaç gündür, ODTÜ İşletmenin efsane hocası Muhan Soysal’ı anlatan “O MUHAN SOYSAL’DI” adlı kitabı bitirmeye çalışıyorum. Gerçekten her insan ayrı bir dünya…
Muhan Soysal Ankaralı varlıklı bir ailenin çocuğu. (Ankara’yı bilenler Soysal İş Merkezini de bilir.) ODTÜ’nün ilk kurulduğu, henüz binasının bile olmadığı, yeni yapılmakta olan son meclis binasının barakalarında eğitime başlayıp, yüksek lisans ve doktorasını ABD’nin Cornell Üniversitesi’nde yaptıktan sonra ODTÜ’ye dönüp hocalığa başlamış bir insan. Ayrıca yaşamı boyunca, okulun en civcivli yıllarında bile hiç solcu olmamış, ‘liberal’ olarak tanımlanan bir hoca. Kitabın bir yerinde, “Gerçek solcu olabilmek çok zordur. ‘Normal bir insan olarak solcu olmanız gerekir. Normal bir insan değilsen, psikolojik ihtiyaçlarını saklamak için solculuğun arkasına sığınıyorsun demektir.” dediği söylenmekte. Aslında birçok insanın, başkalarının üstünlüğünden duyduğu hasetlikten dolayı, o üstünlüğü nötralize etmenin bir yolu olarak solculuğu seçtiğine, toplumun standartlarını yükseltmek gibi bir kaygısı olmadığına inanırmış Muhan Hoca. Benim anladığım bu.
Özellikle, bir zamanlar militan olduğu söylenen günümüzün eski solcularının, bu günkü lümpen durumunu anlamamıza yardımcı olacak önemli bir tez gibi geldi Muhan Hoca’nın bakış açısı. Neyse.
2013 yılını siz nasıl geçirmeyi düşünüyorsunuz bilemem, ama benim nasıl geçireceğim aşağı-yukarı belli.
-Siyaset ve günlük yaşamdaki düzeysizlikleri deşifre etmeye devam ederek, insanların yaşam kalitesinin yükselmesine katkıda bulunmak,
-Ve kimseye, özellikle de namerde muhtaç olmadan yaşamaya ve geçinmeye çalışmak…
Beni sevmeyenler sevmemeye devam edecekler yani…
Her yeni yıla bir umutla başlarız. Gelenek olduğu üzere Milli Piyango bileti alır, bu umudu pekiştirmeye çalışırız. Bir halt olacağı da yoktur aslında, ama neylersiniz, umut fakirin ekmeğidir.
Biz yine de, her açıdan 2012 yılından daha güzel bir yıl olmasını dileyelim önümüzdeki yılın.
Ve 2012 yılında ettiğimiz sürçü lisanlar için af dileyelim…
İyi ki varsınız, iyi ki okuyorsunuz.
Sağlıkla, nice yeni yıllara…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: