

Son aylarda Alevilerin evlerinin işaretlenmesiyle
başlayan derin mücadele ile toplumun ayrıştırılmaya, ötekileştirilmeye
çalışıldığını görmekteyiz.
Malatya’da,
Adıyaman’da, Aydın’da, Antep’te, İzmir’de Alevilerin evlerinin işaretlenmesi
akıllara Maraş’ı getirmektedir.
Unutmayalım
ki, Maraş katliamı da aynen böyle bir işaretlenme sonrası ile başlamıştı. 1978’te Maraş’ta
Alevilerin yaşadıkları evler işaretlenmişti. Ardından çıkan olaylarda, özenle
seçilen Alevi vatandaşlarımız insanlıkla ve hatta İslamla bağdaşmayacak bir
bakış açısıyla, hunharca, vahşice katledilmişlerdi. Maraş’ta 100’den fazla
Alevi vatandaşımız katledilmiştir.
5 Mayıs 2012’de Aydın’ın Didim ilçesinde Alevilerin
oturduğu evlere “ALEVİLERE ÖLÜM”
yazılmıştır. Bir süre sonra “haber7.com”
adresinde çıkan “ALEVİ EVLERİNE
İŞARET FOS ÇIKTI” manşetini, Alevilerin inançlarına karşı yapılmış bir
psikolojik aşağılama olarak algılamaktayım.
Bu zihniyet yapısının isteği nedir ? Acaba, bu
işaretlenmeler sonrasında katliamlar yaşanmış olsaydı, o zaman fos çıkmamış mı
olacaktı ?
Bir kısım devlet adamının ifade ettiği gibi bu
olayların “ÇOCUKLAR VEYA İDEOLOJİK
AMAÇ GÜTMEYEN KİMSELER” tarafından yapıldığını düşünmek, gerçeklerle
bağdaşmamaktadır. Zira, ülkenin dört yanında, bu çocuk ve ideolojik amaç
gütmeyen kimselerin tesadüfen hareket ettiklerini düşünmek çok da mantıklı
değil...
Yine, Malatya’da yapılan işaretlemeden sonra
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından Malatya Valisinin aranarak “Sayın Vali, gereğini yapın. Gerekirse ben
gelip kapıların önünde bekleyeyim.” demesini ve bunun basına yansımasını
şova yönelik bir söylem olarak algılıyorum.
Ben, bu konuda sorumlu bakan olan İdris Naim
Şahin’in böyle konuşmasını değil, konuşmasını gerçekleştirmesini beklerdim.
Yani, Sayın Bakan, Vali’yi dahi arama ihtiyacı duymadan, işaretlenen o
kapıların önünde emniyet güçleri ile birlikte sabaha kadar beklemeliydi.
Beklemeliydi ki, Alevilere karşı ne kadar samimi olduğunu ve bu eylemlere karşı
devletin duruşunu gösterebilsin…
Bunu yapmayan bir bakanın samimiyetine inanmıyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin, din konusunda
koordinatörlük yapmak ve tüm din ve mezheplere eşit mesafede olmak amacıyla
kurduğu DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, bu konuda görevini maalesef ki tam olarak yerine
getirememektedir.
Devletin
dine bakışını gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı, maalesef ki tarafsız
olamamıştır. Sünni mezhebi merkezli bir anlayışla diyanet işlerini yürüten Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın en kısa sürede yeniden revize edilerek Sünni olmayan
diğer mezhepleri ve hatta dinleri de temsil etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti anayasal olarak laik bir
devlettir. Bu şu demektir:Türkiye Cumhuriyeti için öncelikli olan insandır.
Yani, bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan her insan, hangi dinden, hangi
mezhepten, hangi inanıştan olursa olsun, insan olması sebebiyle saygıya
değerdir.
Bir başka deyişle, vatandaşın inancı, devletin ona
bakış açısında bir ayrıcalık yaratmaz, yaratamaz. Devlet, laiklik ilkesini benimsemekle, her inanca eşit mesafede
olduğunu ifade etmekte ve buna kefil olmaktadır.
Laikliğe karşı yapılmış olan tüm müdahalelerden
doğaldır ki, devlet sorumlu olacaktır.
Bir Sünni olarak beklediğim, Alevilerin ve
Sünnilerin birbirlerine karşı aynı saygıyı ve hoşgörüyü gösterebilmeleridir.
Anayasaya laiklik ilkesinin konulması ile, bu
konuda asıl aktörün devlet olduğu açıktır. Devletin karar makamlarını oluşturan
hükümet başta olmak üzere, iktidar ve muhalefet partileri ile birlikte tüm
partilerin bu konuda gereken hassasiyeti göstermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Yani, bir inancın ritüelleri ve inanış tarzları,
bir başka inancın ritüelleri ve inanış tarzından farklı olması, katledilmek
için bir sebep olamaz, olmamalıdır. Farklılıkların saygı ve hoşgörü
çerçevesinde anlayışla karşılanması, insanca yaşamın temel kuralı olduğunu
düşünüyorum.
Tarihsel süreç içersinde, bu coğrafyada farklı
dinlere mensup olanların dahi, saygı ve hoşgörü ile aynı yaşam ortamlarını
paylaştıklarını unutmamalıyız. Hatta, Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun ömürlü
olmasının temel nedenlerinden birinin bu saygı ve hoşgörü olduğunu
hatırlamalıyız.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: