
“Hiçbir baskı rejimi sonsuza dek sürmez”
Türkiye’nin şu anda, son derece önemli bir yol ayrımında olduğuna dikkat çeken Babacan, “Ya 84 milyon el ele verip özgürleşeceğiz, ya da bu otokrat rejim memleketimize iyice perçinlenecek. Ya Türkiye’yi hep beraber bir hukuk devleti yapacağız, ya da iktidardaki otoriter ortaklığın ülkemizi sefalete sürüklemesine seyirci kalacağız. Ya Türkiye’yi tam demokrasi rotasına sokacağız, ya da demokrasimizden eser kalmayacak. İşte yol ayrımı bu. Ama emin olun; Yarının Türkiye’sini özgür, demokratik ve zengin bir ülke yapmak bizim elimizde. 5 Bizler, üstümüze düşen sorumluluğun bilincindeyiz. İnanıyorum ki bugünleri atlatacağız. Tıpkı kabustan uyanıp, bir yudum su içer gibi rahatlayacağız. Çünkü, çok iyi biliyoruz ki, hiçbir baskı rejimi sonsuza dek sürmez. Hiçbir tarih kitabı, baskı rejimlerinin sonsuza dek sürdüğünü yazmaz” ifadelerini kullandı.

“Çağdaşlık tartışmaları, hep kadının konumu üzerinden yapıldı”
Babacan, iktidardaki otoriter ittifakın toplumun tüm kesimlerine çok ağır bedeller ödettiğinin altını çizdi ve ekledi:
“Bu baskı döneminin en büyük bedelini ise kadınlar ve gençler ödüyor. Her hanenin geçim yükünü üstlenen kadınlar, yokluğu ve yoksulluğu bizzat yaşıyorlar. Kadınlar gündelik hayatta; fiziksel, ekonomik, psikolojik, her türlü şiddetle karşılaşıyor. Yetmezmiş gibi tek bir kişi, gece yarısı aklına eseni yaparak, gözünü kadınların kazanımlarına dikiyor. Kadınlar, hukuksuzluğu iliklerine kadar yaşıyor. Daha önce de ifade etmiştim: Tarihimizdeki en şiddetli tartışmalar, ideolojik kutuplaşmalar, maalesef hep kadınlar üzerinden yürütüldü. Çağdaşlık tartışmaları, hep kadının konumu üzerinden yapıldı. Laiklik kadının kıyafeti üzerinden tartışıldı. Dindarlık kadının başörtüsüyle anıldı. Kadınlar, haklarını ararken dahi, ‘Şu kılığına kıyafetine bak’, ‘O saatte ne işi varmış’, ‘Başında örtü var’, gibi her türlü haksız ve hadsiz müdahaleyle karşılaşıyorlar.”

“İktidardaki otoriter zihniyetin bedelini kadınlar ve gençler ödüyor”
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine de dikkat çeken Babacan, “Hem kadınların kazanımları ellerinden alınıyor hem de ülkemiz Avrupa kurumlarından uzaklaştırılıyor. Biz bu tartışmaları kabul etmiyoruz arkadaşlar. Kadınların tüm hak ve özgürlüklerini amasız fakatsız savunuyoruz. İktidardaki otoriter zihniyetin bedelini en ağır bir biçimde ödeyen diğer kesim ise gençler. Gittiğimiz her yerde gençlerin gözlerindeki endişeyi görüyor; dillerindeki haklı isyanı duyuyoruz. Gençlerin haklı tepkilerini her fırsatta iktidar ortaklarına da duyurmaya çalışıyoruz” dedi.
“Kendi ülkesinde boğulan gençler yurt dışına çıkmanın yollarını arıyor”
Babacan, gençlerin buldukları ilk fırsatta, kendilerine başka bir ülkede hayat kurmayı hayal ettiğini işaret ederek, “Var mı bir cevabınız? Gençler, ‘Harçlıklarımızla sokağa çıkmak, bir kafede oturmak, sinemaya gitmek mümkün değil artık!’ diyor. Var mı bir cevabınız? Gençler, ‘Sosyal medyada düşüncemi açıkladığımda kapıma polis dayanmasından, ileride iş bulamamaktan korkuyorum’ diyor. Var mı bir cevabınız? Gençler, ‘Onca yıllık emeğim mülakatlarda çöp oluyor, torpil yoksa iş yok’ diyor. Var mı bir cevabınız? Sabah akşam hayali düşmanlar üretip gölge boksu yapacağınıza, gençlerin gözünün içine bakarak bu sorulara cevap verin. Bakın arkadaşlar, biz, gençlere, gasp edilen hayatlarını iade etmeyi taahhüt ediyoruz. Bunun yolunun da özgürlükçü bir sistemi inşa etmekten geçtiğini çok çok iyi biliyoruz. Ancak bu sayede, gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği bir ülkeye kavuşabiliriz. Çünkü bu baskı ortamı gençleri boğuyor. Kendi ülkesinde boğulan gençler yurt dışına çıkmanın yollarını arıyor” diye konuştu.
Sosyal medyaya baktığında ‘Yurt dışına kaçmak isteyen gençlere tavsiyeler’ temalı videolar olduğunu belirten Babacan, “Yahu bu videoları yüz binlerce genç izlemiş. Bu videoların altındaki yorumlara baksanız içler acısı… Bir genç, ‘Cebimde 60 lira parayla yurt dışına çıkma hayali kuruyorum’ diye yazmış. Bir diğeri, ‘Bizi Türkiye'de yaşamaktan nefret eden gençler yaptınız. Sağ olun’ diye yazmış. Bir başkası, ‘Yurtdışında yaşayıp Türkiye’ye tatile geleceksin, başka türlü zor’ diye yazmış. İşte, iktidardaki otoriter ittifakın, ülkemizi sürüklediği noktanın özeti budur arkadaşlar” açıklamasını yaptı.

“Matematik hesaplarıyla değil, meydanlarda büyümeye devam edeceğiz”
Babacan, iktidarın Avrupa Birliği değerlerinden ve demokrasiden Türkiye’yi uzaklaştırdığını söyleyerek, “Eğri oturalım doğru konuşalım. Avrupa’nın kapıları Türkiye’ye ne zaman açılır biliyor musunuz? Kendi anayasasını çiğneyen, hukukun üstünlüğünü yerle bir eden bu zihniyeti iktidardan gönderdiğimizde, kapılar ardına kadar açılır. Biz bu konuda kadrolarımıza güveniyoruz. Çünkü Türkiye’yi, Avrupa Birliği sürecine yeniden sokacak siyasi aklın DEVA Partisi’nde olduğunu biliyoruz. Biz bu özgüvenle hareket ediyoruz. Hiç kuşkunuz olmasın. En kısa zamanda, ülkemize birinci sınıf demokrasiyi müjdeleyen bizler olacağız. Hiçbir ayrım yapmadan, tüm vatandaşlarımızın hukuk güvenliğini sağlayacağız ve refahını yükselteceğiz. İktidar ortaklarının DEVA Partisi’ni engellemek için ürettiği tüm entrikaları boşa çıkaracağız. Matematik hesaplarıyla değil, meydanlarda büyümeye devam edeceğiz” sözlerine yer verdi.
“Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz”
Demokrasilerde hiçbir gücün halkın iradesinin üstünde olmadığını belirten Babacan, “Sizin gücünüz; Türkiye’nin köklü demokrasisini yok etmeye yetmeyecek. Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz. İlk seçimden hemen sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz. Ülkemizi özgürlükle, adaletle ve zenginlikle buluşturacağız. Bunu engelleyemeye gücünüz yetmeyecek. Varın siz, bu devletin bütün imkanlarını, sonuna kadar, kendi siyasi ikbaliniz için harcayadurun. Varın siz, her gün hukuk dışına çıkarak, insanları korkutarak, güç gösterisi yapadurun” görüşünü aktardı.

“Gladyo çetelerden hesap sorulacak”
Babacan, seçim hesapları Beştepe’nin koridorlarını hareketlendiğini dile getirdi ve şunları söyledi:
“Ekonomik kriz veya faili meçhul cinayetler dönemi denilince ilk akla gelen bazı isimlerden medet umar hale düşmüşler. Enerjinize yazık yahu. Bu millet, 90’lı yılların siyasi yıkımlarını unutmadı, unutmayacak. Bu millet, 90’lı yılların karanlığında, ülkenin doğusunda kol gezen Beyaz Torosları, ülkenin batısında katledilen aydınları ve gazetecileri, Manisa’da gençler için kurulan işkencehaneleri unutmayacak. Arkadaşlar, Türkiye er ya da geç adalete kavuşacak. Devletin içinde, hukuka aykırı faaliyet yürüten şebekeler, bir gün mutlaka temizlenecek. Hiçbir masum vatandaşımız, boğazında düğümlenen acısıyla yaşamayacak. Bundan birkaç ay önce, bir mafya liderinin, çete benzeri yapılanmalarla ilgili anlatılarını hep beraber izledik. İşte, kararlı bir siyasi irade iş başına geçtiğinde, böylesine hukuk dışı faaliyetlere asla geçit verilmeyecek. Devletin resmî belgelerinde dahi kayda geçen gladyo ve benzeri çetelerden, mutlaka hesap sorulacak. Bu hesabı, bağımsız ve tarafsız yargı olacak.”
“Depremden sonraki süreç sağlıklı yönetilmedi”
Babacan, 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir’de yaşanan depreme değinerek İzmir’e geldiğini vatandaşları ziyaret ettiğini söyledi. Depremin ardından 1 buçuk yıl geçtiğine dikkat çeken Babacan, “Ne yazık ki depremden sonra yaşanan süreç sağlıklı yönetilemedi. Bu tür afet zamanlarında, en önemli konulardan biri, kuşkusuz, hasar tespit çalışmalarıdır. Hasar tespit çalışmaları; şeffaf, kurallı ve standartlara bağlanmış bir yöntem anlayışıyla, konunun uzmanı mühendisler tarafından yapılmalıdır. Bu hususta meslek odaları görev almalıdır. Çalışmalar bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle yürütülmelidir. Yıkılan veya ağır hasar gören binalarla ilgili mülkiyet ilişkilerinde de düzenlemeler yapılması kaçınılmazdır. Yeniden yapılacak binalardan veya verilecek kredilerden yararlanmayı tanımlayan ‘hak sahipliği’ kavramı, 24 mağduriyetleri giderecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Mülkiyet hakkının bulunmadığı veya tüzel kişiliğe sahip olduğu için hak sahibi kabul edilmeyen afetzedelerin konut veya işyeri edinebilmeleri kolaylaştırılmalıdır. Afet bölgelerinde oluşacak zararların önlenmesi için gereken kaynak mutlaka erkenden temin edilmelidir” ifadelerini kullandı.
“Afet noktasında yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları arttırılmalı”
Ulusal kaynak ve imkanların yanında, uluslararası kalkınma ve yatırım ajanslarının, finans kuruluşlarının uygun koşullu kredi programlarından istifade edilmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, şunları söyledi:
“Afetle mücadelede en önemli hususlardan bir tanesinin de merkez ile yerel arasındaki dengeyi doğru kurmak olduğunu düşünüyoruz. Merkeziyetçi yönetim anlayışının, afet durumlarında etkinliği azalttığını biliyoruz. Bu kapsamda, DEVA Partisi iktidarında, her kademedeki yönetim birimlerinin ve yerel yönetimlerin rollerini yeniden tanımlayacağız. Şu anda, operasyonel sorumluluğun AFAD ve valiliklerin üzerinde bulunması, yerel yönetimlerin etkinliğini zayıflatıyor. Yine AFAD, kuruluş amacına uygun olmayan faaliyetlerde de çok fazla sorumluluk alıyor. Bu durum, AFAD’ın asıl görevlerine odaklanmasını zayıflattığı gibi, afetlerin yönetiminde de yetki karmaşasına yol açıyor. Tüm bunların önüne geçmek amacıyla, afetle mücadelede, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının arttırılması gerektiğini söylüyoruz.”

“Ankara’nın İzmir’e yaptığı muameleye son vereceğiz”
Babacan, İzmir’in merkezi ve yerel yönetim arasındaki siyasi ve ekonomik çekişmeleri derinden hisseden bir şehir olduğunu vurgulayarak “Bu durum, İzmir’in hak ettiği yatırımları almamasına neden oluyor. Biz bu haksız ve adaletsiz durumu kesin olarak reddediyoruz. Mesele vatandaşa hizmet ve kentlerimize yatırımsa, partiler arası çekişmeye asla izin vermeyeceğiz. İktidarın, yerel seçimlerde kaybettiği şehirlerimizi cezalandırmasına, Ankara’nın İzmir’e ‘üvey evlat’ muamelesi yapmasına son vereceğiz” diye konuştu.
“Vicdanlı insanlarının verdikleri haklı mücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz”
Resmî Gazete’de Türkiye gündemine de oturan maden yönetmeliğine dikkat çeken Babacan, “Neymiş? Elektrik üretiminde kullanılan maden sahası, zeytinlik alan içinde kalırsa, sahada madencilik faaliyeti yürütülebilirmiş. Biz DEVA Partisi olarak, yasalara açıkça aykırılık teşkil eden bu konuda Danıştay’da iptal davası açtık. Çünkü, maden faaliyetleri esnasında oluşacak kimyasal atığın ve tozun dumanın, zeytin ağaçlarına ve zeytinliklere büyük bir zarar vereceğini biliyoruz. Parti programına ‘Nesiller arası adalet’ ilkesini yazan ilk parti olarak biz, bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir ülke bırakma sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Türkiye’nin ‘Zeytinime dokunma’ diyen tüm vicdanlı ve düşünceli insanlarının verdikleri haklı mücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz” dedi.

Kaya Ösen, “DEVA olarak her kesimin yanındayız”
DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen ise, DEVA Partisi’nin İzmir’in 26 ilçesinde teşkilatlanmasını tamamlandığını vurgulayarak, şunları söyledi:
“Toplumsal gücü baskın olsun olmasın, hiçbir çağ ve vicdan dışı görüşe uymadan, samimi, çözüm odaklı ve insancıl yaklaşımlarıyla İzmirlinin yanında oldu. 7 ilçemizdeki kadın ilçe başkanlarımız, üye sayısında dahi yakalamayı başardığımız, yüzde 35 cinsiyet ve yüzde 20 gençlik kotamız ile İzmir’e ve İzmirliye yakışan siyasi duruş ve birlikteliği hep birlikte gösterdik. İzmir Teşkilatı’ndaki tüm yol arkadaşlarımla İzmir’de basılmadık toprak, çalınmadık kapı, dinlenilmemiş dert bırakmadık. DEVA Partisi olarak muhtaç olan her İzmirlinin yanında, yakınında olduk. Açık yüreklilikle belirtmek isterim ki; Artık bizim sayemizde, İzmir’in adliyelerindeki, şiddet mağduru kadınların yanında DEVA var. Yurtsuz, evsiz üniversite öğrencilerinin yanında DEVA var. Geçinemeyen, kimsesiz ailelerin yanında DEVA var. Güçsüzün, haklının, mazlumun yanında DEVA, suçlunun, radikalin, arsızın karşısında yine DEVA var.”
“İktidar olmak hedefimiz için çaba sarf ediyoruz”
DEVA Partisi’nin siyasetteki ezberleri bozmaya, konuşulmayanları konuşmaya, kurumsal devlet yapısını onarmaya, çıkar gruplarına değil, halka hizmet eden bürokrasi anlayışını tekrar getirmek için yola çıktığını aktaran Kaya Ösen, “DEVA Partisi, inanmış kadrolarının elinde, daha güzel bir Türkiye, bizimle mümkün diyenlerin ortak sesi olarak, ahlaklı insanlarımıza cesaret ve umut aşılıyor. Yıllar içerisinde ötekileştirilen, farklılıkları törpülenmek isteyen insanlarımız, DEVA Partisi çatısı altında konuşuyor, eleştiriyor, siyaseti yeniden kurguluyor. Bu özgürlükçü yapımızla Türkiye’de geleceği tasarlamak adına, oluşan siyasi fikir birlikteliklerinin temellerinin güçlü bir çimentosu oluyoruz. Türkiye siyasi hayatında, daha önce görülmemiş, 6 siyasi parti ile attığımız ortak adım, yalnızca siyasi elitlerin değil, tabanlarımızın da barış ve huzur ortamında, yetişen ve yeşeren, yeni siyaset anlayışını benimsediğini ülkemizin tamamına kanıtlamış bulunuyor. Atılmış olan bu adım ile yalnızca siyasi iktidara değil, insanlarımızın tamamının, kalplerinde de iktidar olma hedefimiz için çaba sarf ediyoruz” dedi.
“DEVA yurttaşlarımıza bir Tuba Ağacı gibi şemsiye olacak”
Son olarak vatandaşın suni gündemlerle kandırıldığını savunan Kaya Ösen şunları söyledi:
“Milleti, sistemlerle, suni gündemlerle uyutmak isteyenlerin karşısında yurttaşlarımız, daima aklının ve vicdanının izinden gidecek, rant ve çıkar gruplarının değil, evlatlarının ve ülkesinin yarınlarını düşünecektir. Dün olduğu gibi bugün de siyasi adımların altındaki art niyetleri rahatça okuyabilen milletimiz, ferasetiyle birlikte, hedefe oturtulan sanatçıların, kovulmak istenen, canımızı ve sevdiklerimizi emanet ettiğimiz doktorların, itibar suikasti mağdurlarının, kadınların, gençlerin, emekçilerin, korku ve baskı ortamında sinmiş, masum kalplerin yanında olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bu nedenle milletimizin, kendi bağrından çıkan DEVA Partisi, haram yemeyen herkesin, laiklerin, muhafazakarların endişelenmesine gerek yok diyerek! bugüne dek ezilmiş ve ötelenmiş yurttaşlarımıza bir Tuba Ağacı gibi şemsiye olacaktır.”
Yorumlar
Kalan Karakter: