
-Kitabınızın ismine “sancı” sözcüğünü dahil etmişsiniz. Evet, bizim memleketimiz hep dönemler vardır ve her dönem sancılıdır. Ama bu anıları yazamamanın verdiği sancıyı sormak isterim. Nasıl oldu da bunca yıl beklediniz?
-Yıllarca; 12 Mart, 12 Eylül, sıkıyönetimler, AKP dönemleri dâhil ülkemizdeki kötü yönetimlerin sonucunda benim gibi belli ideolojisi olanlar hep sıkıntılar çekti, acılar, işkenceler gördü, bedeller ödedi. Hep yarının daha kötü olacağı düşüncesi ve sancısıyla uyandık. Bende uzun yılların birikimi oldu. Aktif siyasetten biraz uzaklaşınca uzun yıllardır var olan yazma hayalimi gerçekleştirdim. Ülke şu anda her anlamda o kadar kötüye gidiyor ki artık yazmalıyım diye düşündüm. Gerçek ten 68-78 kuşağı benim duyduğum sancıyı duydu.
-Kitapta babanızın Demokrat Parti’li olduğunu daha sonra sizin etkinizle “Deniz Gezmiş hayranı ve CHP’li bir o kadar da Ecevit’çi” olduğunu yazıyorsunuz. Öncelikle sorayım, ne oldu da babanız DP’li oldu sizce? Ve asıl soru, “koyu Demokrat Partili” babanızın farklı bir çizgiye gelmesini sadece çocuklarının etkisiyle mi açıklarsınız?
-Salihli'nin bir köyünde doğdum ben. Neden bilmem dedem DP’liydi, babam da belki onun etkisi ile DP’li olmuştu 2’nci Dünya Savaşı yıllarında çekilen kıtlıktan söz ederdi babam ve 4 yıl askerlik yapmıştı. İsmet İnönü'nün 2’nci Dünya Savaşına karşı aldığı haklı önlemler halka iyi anlatılmamıştı. Babam hem abimin hem de benim sol söylemlerimizi önce çok yadırgamış, karşı çıkmıştı; ama biz hakça paylaşımı, baskıları, özgürlükleri öylesine anlatmıştık ki 2 koldan etkilenmiş olmalı. Ayrıca evimize yapılan polis baskınları, kitapların toplanması, kırsalda Jandarmanın, kentte polisin bizi itip kakması onu çok üzmüştü. Sonra "Bu çocuklar doğru söylüyor" cümlesi ile değişmeye başladığını anlamıştık.
-Kitapta Türkiye İşçi Partisi’nin 1965’te meclise girmesini heyecanla karşıladığınızı söylüyorsunuz. Özellikle 1970’lerde sosyalist solun birlikte mücadele çağrılarına CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in reddeden tutumunu nasıl değerlendirmek lazım?
-Sizin de bildiğiniz gibi sol ile sosyal demokrasi farklı kavramlar. Sol emekçi sınıfa dayanır, CHP sınıf partisi değil herkesi içinde barındıran kitle partisi. Ecevit sosyal demokrat (Demokratik Sol) idi.
Ne yazık ki 1965'ten sonra TBMM de gerçek sol yeterince temsil edilemedi. Şimdilerde Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş da üç arkadaşı solu temsil ediyor; CHP sosyal demokrat olarak bu açığı kapatmaya çalışıyor.
-Lise okumak için gitttiğiniz Konya’nın “şimdiki gibi tutucu bir kent” olduğunu ifade ediyorsunuz. Neredeyse 60 yıl önce okuduğunuz Konya veya Anadolu’nun başka kentlerinin “şimdiki olması”nda sol siyasetin payı nedir?

-Solun elbette sorumluluğu var. Anadolu'nun birçok kenti hala tutucu ise sol ve sosyal demokratların kendilerini, ideolojilerini yeterince anlatamamış olmasından. Sol partilerin özellikle seçim zamanları sağa ödün vermelerinde bir neden. Değiştirmek için yeterince çaba gösterilmedi, partilerdeki iktidar kavgalarını da asla unutmamak gerek
-SHP-CHP ayrışmasının sonuçlarını uzun uzun anlatıyorsunuz. 1983 sonrası kurulan ve adında “sosyal demokrat” olan partilerin işin teorisine uygun olarak halk hareketini dinlediklerini ve bu sayede 1989 ve 1991’den muzaffer çıktıklarını görüyoruz. CHP’nin tarih sahnesine çıkması, SHP’nin ortadan kalkıp CHP’nin merkeze oturmasından sonra CHP sosyal demokratlığın pratiğini ortaya koyabilmiş midir?
-SHP ile CHP arasında bu anlamda büyük bir fark görmüyorum. SHP'yi kuranlar CHP'liler da değil miydi?
-1998’deki CHP Kurultayı’ndaki Ricky Martin şarkısı eşliğinde Deniz Baykal’ın salona girişi doğrusu benim de aklımda. Böyle bir “sevimliliğin” CHP’de neden yapıldığını, kimin önerdiğini hala merak ederim. Bu konuda bildiğiniz başka bir ayrıntı var mı?
-Deniz Baykal'ın Rick Martin şarkısı eşliğinde kurultay Salonuna girişinin kimin fikri olduğunu bilmiyorum. Belki güncel ve sevilen bir şarkı dikkat çeker diye düşünmüşlerdir.
-1999 seçimlerinde sahada aktifsiniz. Barajı aşamama ihtimalini gördüğünüzü de ifade ediyorsunuz. 1999’da Sayın Altan Öymen’in 15 aylık genel başkanlığı ve 2002’ye kadarki meclis dışı deneyimin CHP tarihine ve “ruh haline” neler kattığını düşünüyorsunuz?
-1999’da baraj altında kalan CHP bundan gerçekten ders çıkardı;
Partili kırgınlıkları, küslükleri unutup partiye geldi, sahip çıktı.
Unutulan partili değerler hatırlandı.
Halktan kopukluk fark edildi, halkla birlikte çalışmaya, eylem yapılmaya başlandı.
Halk, ülkeyi kuran partinin TBMM deki yokluğundan rahatsızlık duydu.
Parti içi eğitim çalışmaları partide devinim yarattı, çalışma hırsı, azmi getirdi.
Parti içi çekişmelerden uzaklaşıldı.
-1999 seçimlerinde (seçimin genel seçim kısmında) CHP’nin baraj altında kalmasının İzmir’de sağ siyasetin nicelik olarak daha görünür olduğunu görüyoruz. 2002’ye kadar İzmir, CHP’siz nasıldı? Siz neler hissediyordunuz?
-Düşünün, CHP TBMM’de yok, İzmir yerelde; ise merkezi 9 ilçeden sadece Çiğli var ve Güzelbahçe, çevre ilçelerim 19’undan 7’sinde CHP kazanabilmiş. Oy deposu olduğu İzmir’de büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. 1999-2002 arası çok üzgün, kırgın olduğumuz bir süreçti. Ancak 2002’de Türkiye genelinde 178, İzmir’de 16 milletvekili çıkararak geleceğe umutlu bakmıştık.
-Anlattıklarınızda İzmir basınıyla ilgili de bir şeyler söylüyorsunuz. Radyo programlarınız var. İzmir basınının kentte yarım asırdan fazladır süren sosyal demokrat “galiplik”te bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
-Evet, katkısı büyük yerel basının (şu anda yerel gazete olmaktan çıkan bir yayın hariç). Yerelde ve genelde CHP’yi desteklediler. En azından yapılan çalışmaları kamuoyuna aktardılar. Ülke genelinde yandaş basın gibi davranmayıp gerçekleri yansıttılar.
-Ülkemizde toplum adına bedel ödemeyi göze alan herkesin hayatı “roman” gibidir. Sizin de öyle. Bunca kavga, gürültü, yolculuk, tartışma; ama en önemlisi yarım asırlık sancıdan sonra mutlu musunuz? Ne hissediyorsunuz...
-Hepimizin hayatı gerçekten kalın veya ince birer roman. Kimisi hep güzelliklerle dolu, kimisi de acılarla, sancılarla, bedellerle dolu. Ne yazık ki benimki ikincisi oldu. Öyle ki o sancı devam ediyor, edecekte. Ta ki ülkem aydınlığa çıkana kadar.
Bu sancı ancak; ülkeme sol bir iktidar gelirse, yoksulluk, yolsuzluk biter. Atatürkçü gençler iyi eğitilir, istihdam edilir, Peşkeş çekilen Cumhuriyet kazanımları tekrar kamuya döner. Kız çocukları okutulur, kadınlar cinayete kurban edilmez, çocuklar istismar edilmez, kadınlar siyasette hak ettiği yere gelir. Adalet, basın özgür olur iste o zaman biter.
-Eklemek istediğiniz bir husus varsa seve seve yazarız.
-Partilerin genelde hafızaları yok. Bu kitabı gençler okusun, geçmiş siyasi tarihi öğrensinler ki ders çıkarıp “Bana ne” demeden siyasetle uğraşsınlar istiyorum. Ülkenin bilgili, özgür bireylere gereksinimi var.
Yorumlar
Kalan Karakter: