
DEVA’nın İzmir İl Başkanı olma sürecinizi anlatır mısınız?
Çok uzun yıllar sivil toplumda görev yaptım. Sivil toplumun gücüne çok inanan bir insanım. Gerçek demokraside sivil toplum kuruluşları ve medya çok güçlüdür. Hükümeti de muhalefeti de yanlış bulduğunu söyleyen, kanunların çıkmasında çok büyük rol oynayan bir nevi çok kuvvetli denetleme mekanizmasıdır. Fakat ne yazık ki ülkemizde son 10 yıldır AK Parti iktidarının yaptığı baskı ile sivil toplum da medya da istediği gibi eleştiri yapamayan, fikrini söyleyemeyen bir noktaya geldi. Ben sivil toplum başkanlığım boyunca yanlış bulduğum durumları söyleyen daha dobra bir tarzı benimsemeye çalıştım. Eğer siz bir koltuğu işgal ediyorsanız yapılması gerekenleri yapmanız gerekiyor. Bu eleştirilerimin sonucunda hep “sivil toplum başkanı siyaset yapamaz çok eleştiriniz varsa siyasete girin” derdi.
Siz bir iş insanısınız. AK Parti’den kopan bir ekibin kurduğu bir siyasi partinin Türkiye’nin üçüncü ilinde il başkanlığına geçerken bir çekinceniz oldu mu?
Çekinceler içinde olmamız gerektiği düşüncesi aslında siyasete yeni atılmak isteyenleri sindirmek için bu taktik kullanılıyor. Her Türk vatandaşının bir yerde şuna karar vermesi gerekiyor. Gençlerin çoğu geleceklerini yurtdışında planlıyor. Hiçbir genç Türkiye’de kalayım, eğitimimi göreyim ve yükseleyim demiyor. Çünkü burada artık liyakatin olmadığı, yani Türkiye’de yükselmek için iyi okumak değil iktidar partisinden kimi tanıdığınız ve ne kadar sadık olduğunuzun önemli olduğu bir sistem var. Çocuklarımız yurtdışına gitmek istiyor. Geleceklerini Türkiye’de göremiyorlar; çünkü umutları yok. Bu dönemde de onlar için bir şey yapmak bizim jenerasyonumuza düşüyor. Yani biz de korkarsak, biz de sinersek çocuklarımız yurtdışına gidecek veya başka alternatifler arayacaklar.
Ben hayatım boyunca kadınların siyasetteki rolünün neden bu kadar az olduğunu sorguladım. STK’lerde çalışırken de bana gelen genel başkanlarından, il yetkililerinden, neden bu kadar az kadın var, diye sorularım oldu. Özellikle İzmir gibi kadınların bu kadar ön planda olduğu, özgür olduğu bir kentte bile milletvekili, belediye başkanı ve siyasetin diğer alanlarında kadın sayısı çok az. Halbuki biz toplumun yarısıyız. Neden meclisin de yarısı olamıyoruz. Neden belediye başkanlarının yarısı kadın olamıyor. Nüfusun yarısı kadınsa idarenin yarısının da kadın olması gerekir. Eğer bana teklif geldiğinde rahatım bozulmasın diye kabul etmemiş olsaydım tüm hayatım boyunca söylediklerimle çelişmiş olacaktım. Bu yüzden de elimi taşın altına koydum diyebilirim
.

Ülkemizde uzun zamandır lider eksenli siyasetin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Siyaset bilimcileri, aslında uzun zamandır dünyada da lider merkezli siyasetlerin hakim olduğu bir dönemin yaşandığını belirtiyor. Sayın Ali Babacan’ın liderliği de DEVA’da öne çıkıyor. Sayın Babacan’ın liderliği dışında partinizin altını çizdiğiniz şu özelliğinden dolayı toplumu ikna edecek, toplumun geleceği olabilecek dediğiniz yönü hangisidir?
Bizim liderimiz gerek siyasi kariyeri gerek devlet mekanizmasındaki kariyerleriyle, duruşuyla konuşmasıyla zaten benim gözümde olması gereken bir lider. Lider dediğiniz insanın illa kürsüden bağırıp çağırıp, hakaret etmesi veya ötekileştirmesi gerekmiyor. Yeni jenerasyon bundan bıkmış durumda. Yani gençler artık kürsüden bağıran, onları ötekileştiren, yaftalayan bir liderdense onları anlamaya çalışan, olaylara bilimsel yaklaşan, evrensel hukuk ve adalet normlarına saygı gösteren bir lideri tercih ediyorlar. Biz liderimizden çok memnunuz. DEVA’nın diğer partilerden en büyük farkı bir kadro hareketi olmasıdır. Bizim şu anki kadromuz bugün yarın iktidar olursa çok rahat ülkeyi yönetebilecek bir kadro. Çünkü biz iktidara geldikten sonraki ilk 100 günü bir sene içinde hazırlıyoruz. Hafta sonları sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde Zoom toplantıları yapıyoruz. Bir gün dış politika, bir gün ekonomi, bir gün yerel siyaset. Kendimizi geliştirmek için akademi gibi çalışıyoruz. Bizim kadrolarımızın yüzde 50’den fazlası daha önce hiç siyaset yapmamış kişiler. Bunun bir avantajı temiz, hiç kirlenmemiş isimler olması ikincisi klişeleşmiş siyaset tarzından farklı düşünen insanlar olması. Dezavantajı ise siyaset ile ilgili tecrübesiz olmaları. Biz bu dezavantajları ortadan kaldırmak için her hafta sonu eğitim alıyoruz. Bu da bizim profesyonel muhalefet olmak için değil gerçekten iktidar olmak için çalıştığımızı ve buna hazırlandığımızı gösteriyor.
Pandemi koşullarında kurulan bir partisiniz ve gündeme pandemi zamanında geldiniz. Bunun siyaset yapmanızla ilgili bir dezavantaj sağladığını, sizi engellediğini düşünüyor musunuz?
Muhakkak. Neden derseniz, sonuçta biz sokağa belli bir noktada çıkabiliyoruz. Belli bir saatten sonra herkes evine girmek zorunda, hafta sonları siyaset yapamıyoruz, akşam yediden sonra evlere gidiyoruz. Halka dokunmak manasında mesaimizde azalma var. Kongrelerde kişi sınırlaması var biliyorsunuz. Bu bir süreç, biz bu süreci düşünürsek pandemi koşullarında bile en hızlı örgütlenen partiyiz.
Sizi STK’lerle biliyoruz. Siyasette örgütlenmek zor geldi mi?
Biz ilk ilçemizi 6 Aralık’ta atadık. Şu an 12 Şubat 15 ilçemize atadık. 3 ilçede onay bekliyoruz. Onay geldikten sonra 18 ilçeye atamış olacağız. Bu atamalar ben şunu tanıyorum ona bu ilçeyi verelim diye değil. Bize İzmir’de başvuru yapan üç bin küsur kişi var. Bu kişilerin bazıları, ben gönüllüyüm destek vermek istiyorum; diyenler bir de, ben teşkilatlanma çalışmalarına destek olmak istiyorum, diyenler var. Biz üç bin küsur kişiyi tek tek aradık. Aradıklarımızdan aktif rol almak isteyenleri ayırdık. Tekrar arayıp, eledik. Ve yaklaşım 600-650 kişi ile yüz yüze görüştük. Yüz yüze görüştüklerimizin arasında bu ilçeleri yaptık. Bizim şu an ilçe başkanımızın 11 tanesi veri bankasından 4 tanesi bizim bulduğumuz isimlerden oluşuyor. Bizim İstanbul İl Başkanımız veri bankasından zaten. Eğer DEVA’ya başvurursanız mutlaka değerlendiriliyorsunuz. Birini tanımanıza gerek yok. Aslında biz Türkiye’de yapmak istediğimiz sistemi partimizde uyguluyoruz.
Profesyonel muhalefet olmak için değil; iktidar için mücadele eden bir parti olduğunuzu söylediniz. Yalnız, takdir edersiniz ki, iktidara ulaşmak içinde muhalefet konusunda profesyonel olmak lazım. Sizin partiniz dahil şu anda Türkiye’de muhalefetin performansını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’deki muhalefet partiler arasında şu sıralar bir görüşme trafiği yaşanıyor. Aslında şu anda görüşünüz ne olursa olsun bir iktidar bir de muhalefet var. İktidar tarafında gelir adaletsizliğinin olduğu, özgürlüğün olmadığı, esnafın en alt seviyede olduğu bir sistem var. Muhalefet cephesinde ise farklı görüşlerin temsil edilmesine rağmen parlamenter demokrasiye dönülmesi, güçler ayrılığının olması, basının özgürlüğü, adaletin bağımsızlığını savunan bir kitle var. Bu konuda muhalefet partileri arasında fikir birliği ve bir görüşme trafiği var. Açıkçası, bu imkanlar ve bu baskı ortamında muhalefet elinden geleni yapıyor.
Haklısınız, bir iktidar bir de muhalefet var; ama iktidarın karşı olduğu muhalefetin mesafeli davrandığı HDP var. Türkiye’de muhalefetin HDP ile olan bağı ya da tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Partinizin genel olarak tutumunu konuşabilir miyiz?
Bizim resmi parti politikamız genel başkanımız ne diyorsa o. Biz de aynı doğrultuda ilerliyoruz. Sonuçta bu ülkede hukuk ve adalet varsa ve bir siyasal olarak 6 milyon oy alan bir HDP varsa ona göre davranılması lazım. Eğer birine terörist diyorsanız bunun hukuken ispat edilmesi lazım. Biz de bu konuda genel başkanımızla aynı düşünüyoruz.
Az önce muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sistemden yana olduğunu ifade ettiniz. HDP’yle olan bağı sormamızın nedeni, matematik olarak bu hedef için bu partiye açık bir şekilde ihtiyaç duyulduğudur. DEVA’nın bu hedefi de gözeterek HDP gerçeğine nasıl yaklaştığını öğrenmek istedim biraz da….
Bizim zaten güçlenmiş parlamenter sistemle ilgili genel başkanımızın şöyle bir çalışması var. Bu zaten ilk seçim tekrar başkanlık sisteminin altında yapılacak yani seçilen kişi başkan olacak. Parlamenter sisteme geçmek için bir süre gerekiyor. Şu an da muhalefet partilerinin hiçbirinin ortak oturup da netleştirdiği bir sistem yok. Bizim genel başkanımızın söylediği şey şu: İlk başta bunu prensipler üzerinde anlaşmamız gerekiyor. Yani bu geçiş süreci nasıl olacak, parlamenter sisteme nasıl geçilecek, anayasa değişikliği ne zaman yapılacak? Her parti kendi içinde bu sistemle ilgili bir plan hazırlıyor. Daha sonra herkesin görüşü bir araya getirildiği ortay bir muhalefet anayasa teklifi üzerinde görüşülüyor. Tabi buna karşı iktidarın da yeni anayasa meselesi oldu. Şu anda da bizim anayasamız uygulanmıyor. Baştaki kişinin anayasayı uygulamaya zaten niyeti yoksa anayasa olsa ne fark eder. Sizin bir yönetici olarak hukukun üstünlüğüne inanmanız lazım. Ondan sonra yaptığınız anayasa ülkenin yönetiminde aktif olabilir. Olası bir seçim ortamında muhalefetin tüm yapılarıyla bir mutabakata varılması gerektiğini düşünüyoruz.
Olası bir genel seçimden İzmir halkından beklentiniz nedir?
Biz İzmir’den umutluyuz. Sürekli esnaf ziyafetleri yapıyoruz. Bergama’da, Kınık’ta nasıl karşılanıyorsak Güzelbahçe, Urla’da da öyle karşılanıyoruz. Bizim genel başkanımız hayatında hiç AK Parti’ye oy vermemiş kişilerin bile kendi siyasi duruşu ile her zaman sıcak bakılan takdir edilen bir insan. Bu yüzden biz, gittiğimiz hiçbir ilçede bugüne kadar kötü bir söz duymadık. Herkes yolunuz açık olsun, inşallah daha iyi olur diye yolcu ediyor. Hangi görüşe inanırsa inansın kesinlikle İzmir seçmeninden karşılık bulduğumuzu söyleyebilirim. İnsanlar ideolojik olarak oy vermekten bıkmış durumda. Bu nedenle sorunlara çözüm bulan DEVA’ya yöneldiğini görüyoruz. Kime gidersek gidelim bir karşılık buluyoruz. Herkesin ikinci partisiyiz.
Türkiye’de muhalefetin çaba sarf etmesine rağmen iktidarın sandık demokrasisi ile gitmeyeceğine dair halkta algı var. Türkiye’de sarayları ile güçlenen bir iktidarın değiştirilmesi konusunda nasıl bir yol izleneceğini düşünüyorsunuz?
İstanbul iktidardayken şimdi nasıl değişti? “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır. AK Parti İstanbul’u bırakmaz” deniyordu. Biz esnaf ziyaretine gidiyoruz. Esnaf derdini anlatıyor neyse biz bunun hesabını onlara sandıkta soracağız diyor. Halkta bu bilinç oluşmuş durumda. Muhalefete ve partilere düşen görev, o sandığa sahip çıkmak. İstanbul örneğinde bunu gördük. İstanbul’da sandığa sahip çıkıldığı an seçimin geldiği nokta belli. Bizim bu noktada yapacağımız belli. Biz sandıktan çıkana saygı duyarız. Demokrasi azınlığın haklarının çoğunluğa karşı korunmasıdır. Bizde bu bilinç tam olarak oluşmuş değil. Ama sandık, demokrasi konusundan daha başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Partinizin örgütlenme çabaları İzmir’de ya da Türkiye’nin farklı yerlerinde engellerle karşılaştı mı? Partinizin kurulma çalışmalarına dahil olanlar herhangi bir sıkıntı yaşadı mı?
Açıkçası, İzmir’in her konuda bir farkı olduğu gibi bu konuda da farklı ve olumlu. Türkiye’nin farklı yerlerinde parti teşkilatlarımız bürokrasiden kimseyle görüşemezken İzmir’de sayın valimiz başta olmak üzere her alanda bir olgunlukla karşılaşıyoruz. Ancak, farklı kentlerde çelenk bırakmadan tutalım da birçok konuda partili arkadaşlarımızın sıkıntı yaşadığını söyleyebiliriz. Esasında bu durum da uzun yıllardır yaşadığımız otoriter bir rejimde yaşamamızla ilgili.
Yorumlar
Kalan Karakter: