CHP Milli Savunma Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, parti genel merkezinde Savunma Sanayi 2030 Politika Belgesi'ne ilişkin basın açıklaması yaptı.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarının moral ve motivasyonunun üst seviyede idame edilmediği takdirde sistemlerden etkin olarak yararlanılamayacağını belirten Bağcıoğlu, şöyle konuştu:
"Bu çerçevede; emekli astsubayınız, emekli binbaşılarınız açlık sınırı altında yaşamak zorunda bırakılırsa, uzman erbaş ve sözleşmeli erlere TSK’dan ayrıldıktan sonra kanunla tanınmış istihdam hakkı verilmezse motivasyon kaybı olur.
Güven bunalımı yanı sıra bu şekilde personelin istek ve arzusu kaybolur. Dolayısıyla bunun da düşünülmesi en az bu kritik, önemli, gurur duyduğumuz savunma projeleri kadar personelin moral ve motivasyonunun da ön plana alınmasını özellikle istiyoruz, talep ediyoruz."
Bağcıoğlu'nun açıklamaları şöyle:
"Milli savunma projelerinin hiçbirinin birkaç yıllık geçmişi yoktur. Örneğin, Milli Gemi Projelerimiz ve TCG Anadolu’nun konsept çalışmalarının 1990’lara kadar gitmesi, doğal sürecin sonucudur. Milli gururumuz bu projelerde emeği geçenlere, projeleri destekleyenlere ve siyasi irade ortaya koyanlara takdir göstermenin yanı sıra, geçmişteki katkıları unutmamak ve proje başlatıcılarına vefa göstermek, vatanseverlik gereğidir.
Milli savunma sanayiinin sahiplenilmesi veya desteklenmesi, siyasi parti taraftarlığına indirgenmemeli, bu mesele siyaset üstü bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. TSK’nın her türlü tehdide karşı koyacak şekilde harbe hazır hale getirilmesini sağlamak anayasanın 117. maddesi gereği yürütmeye verilen bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi lütuf değil anayasal zorunluluktur.
2005-2015 arasında FETÖ kumpaslarına karşı yeterli önlemlerin alınmaması, kumpaslara göz yumulması, TSK, milli savunma sanayisi ve ulusal güvenliğimize ciddi zararlar vermiştir. Bu süreçteki kayıpların sorumluluğu, başarılar kadar ortak şekilde değerlendirilmeli, mesuliyet alınmalı ve gelecek için ders çıkarılmalıdır.
Bu süreç, yetkin kadroların kaybına neden olarak savunma sanayimizin gelişimini sekteye uğratmıştır. Söz konusu kumpaslar, KAAN Milli Muharip Uçak (MMU), milli hava savunma sistemi, Altay tankı ve MİLGEM gibi stratejik projelerin gecikmesine sebep olmuştur.
Gelecekte, savunma sanayimizi daha da ileriye taşıyacak stratejiler, Etkin Proje Yönetimi, Adil Proje Yönetimi, Denetlenebilir Proje Yönetimi, Kayırmacılıktan Uzak Personel Yönetimi, İhracata Yönelik Tedbirler, Bilgi Güvenliği gibi başlıklar altında Savunma Sanayi-2030 Politika Belgesi’nde yer alacaktır.
'ATMACA VE AKYA HAREKAT BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMİNATI'
Türk savunma sanayi, emeğin ve kararlılığın ürünü olarak küresel bir aktör haline gelmiştir. Baykar ve TUSAŞ tarafından geliştirilen İHA/SİHA’lar, dünya çapında marka olmuş ve 2024’te 7,1 milyar dolarlık savunma sanayi ihracatımızın büyük kısmını oluşturmuştur.
TUSAŞ liderliğinde geliştirilen KAAN, 2024’te ilk uçuşunu gerçekleştirerek Türkiye’yi beşinci nesil savaş uçağı üretebilen seçkin ülkeler arasına taşımıştır. Merhum Oramiraller Vural Bayazıt ve Özden Örnek’in vizyonuyla başlatılan MİLGEM projesi, milli korvet ve fırkateynlerin envantere girmesiyle Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmiştir.
ATMACA ve AKYA, harekât bağımsızlığımızın teminatıdır. KORKUT ve HİSAR gibi sistemler, uzun vadeli hava savunma yol haritamızın ilk ürünleri olarak geliştirilmeye ve envantere girmeye devam etmektedir.
Çelik Kubbe Projesi, hava savunmamızı güçlendirecek ancak bölge ülkelerinin bu yönde yaptıkları hamleler dikkate alındığında çok geç kalınmış kritik bir adımdır. Gecikse de Altay tankı, Fırtına obüsleri ve KORAL elektronik harp sistemleri, Kara Kuvvetlerimizin sahadaki etkinliğini artıracaktır.
Çoğu 1990’lara dayanan bu başarılar, milletimizin ortak eseridir ve siyaset üstü değerlerdir.
'SEKTÖRÜN POTANSİYELİNİ TAM ANLAMIYLA REALİZE ETMESİNİ ENGELLİYOR'
Bu tablolar proje yönetimi, planlama ve yapısal sorunlarla gölgelenmektedir. Karşılaşılan sorunlar, sektörün potansiyelini tam anlamıyla realize etmesini engellemektedir. Ana platformlarda proje gecikmeleri ve planlama eksiklikleri en önemli sorun olarak öne çıkmaktadır.
2007’de başlayan Altay Tankı projesinde, motor ve transmisyon gibi kritik bileşenlerde dışa bağımlılık, yüklenici firmanın yetersizliği ve planlama hataları nedeniyle 2025 sonunda ancak sınırlı teslimat hedeflenmektedir.
Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası envanterdeki tanklara yönelik çok çeşitli modernizasyon kararları alınmasına rağmen tatminkâr ilerleme olmamıştır. İki yıl içerisinde binden fazla zıhlı araç ihraç edebilme imkân ve kabiliyetine sahip olunmasına rağmen modern Zırhlı Muharebe Araçlarında milli envantere alınan araç sayısı semboliktir.
1990’lardan beri gündemde olan TF-2000 Hava Savunma Muhribi projesi, bölgemizdeki artan hava tehdidi düşünüldüğünde hayati bir ihtiyaç olmasına rağmen 30 yıl gecikmeyle inşa aşamasına gelmiştir.
'CİDDİ BİR ZAFİYETTİR'
Burada Savunma Sanayimizdeki bir problemi de vurgulamak istiyorum. Yapılan yapıcı eleştirilere bile bir futbol takımı taraftarı refleksi ile cevap verilmekte, savunmaya geçilmekte savunmaya geçilmektedir. Örneğin TF2000 özelinde 'geminin silahları hazır olmadığı için inşa başlamadı' argümanı üretilmektedir.
Hâlbuki TF-2000 30 yıllık bir milli hedeftir. Bu ifade bile, milli hava savunma sistemlerinde geç kalındığının itirafıdır. Ayrıca; radarı ve birçok elektronik sistemi hazır olan gemimin inşası çoktan başlamalı, bugün Çelik Kubbe sistemlerinin teslimlerinde şahit olduğumuz birçok orta ve uzun menzilli füzelerden, hazır olan gemiye eser miktarda konuşlandırılarak gemide testlerine başlanmalıydı.
Bugün itibariyle yani sensör ve silah sistemleri teknolojik olgunluk seviyesini yakalamışken, TF-2000 projesi halen tasarımının nihayetlendirilmesi, inşa ve test süreçlerini beklemek durumundadır. Bu da yıllar sürecektir. Bahsettiğimiz planlama hatası tam olarak budur.
2013’ten beri yeni bir muharip uçak envantere katılamamış, mevcut F-16 ve F-4 uçakları yaşlanma sorunlarıyla karşı karşıyadır. F-35 tedariki dış politikadaki yanlış adımlar örneğin S-400 alımı nedeniyle sekteye uğramış, EUROFIGHTER alımı belirsizliğini korumaktadır.
Son dönemde yaşanan çatışmalar muharip hava gücünün bilinen önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Son 20 yılda sadece 30 F-16 envantere dâhil edilmesi ciddi bir zafiyettir.
Bölgemizde son dönemde yaşanan çatışmalar entegre hava savunma sistemine olan ihtiyacı ortaya koymuştur. Bölgemizdeki birçok devlet yıllar önce entegre hava savunma sistemini aktif hale getirmişken, onlarca yıldır devam eden hava tehdidine rağmen çelik kubbe sisteminin henüz bir yıl önce projelendirilmesi bekamız açısından önemli bir zafiyettir.
Ayrıca; acil ihtiyaç gerekçesiyle alınan S-400 için 2,5 milyar dolar gibi yüksek bir tutara sahip sözleşme imzalanmış; ilk sistemin teslim alınmasının üstünden altı yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen ikinci sistem alınmamıştır. Proje kapsamında hiçbir teknoloji transferi, yerli üretim ya da offset gerçekleştirilmemiş; teslim alınan sistem de halen Türk - ABD ilişkilerinin seyrini beklemektedir.
'EN ÖNEMLİ İKİNCİ SORUN SAHASI'
Dışa bağımlılık en önemli ikinci sorun sahasıdır. Motor, transmisyon ve elektronik sistemler gibi kritik teknolojilerde hâlâ dışa bağımlıyız. Bu, Altay tankı ve KAAN gibi projelerde gecikmelere neden olmaktadır. Personel ve kadrolaşma sorunları da en önemli sorunlardan biri.
Liyakate dayalı olmayan atamalar, kayırmacılık ve siyasi referans uygulamaları, sektörün güvenilirliğini zedelemekte, çalışan personelin moral motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Vakıf şirketlerinde 60 yaş üstü deneyimli personelin isteği dışında emekli edilmesi, bilgi birikimi kaybına yol açmaktadır.
Bu personelin bilgileri, siyasi bağlantılara sahip bazı özel şirketlere aktarılmakta, bu da etik ve güvenlik sorunları yaratmaktadır. Emekli askeri personelin savunma sanayi yönetiminde yeterince yer almaması, saha tecrübesinden mahrum kalınmasına neden olmaktadır.
Sektörde güvenilirlik son dönemin en ciddi konusu. Savunma sanayi kurum ve şirketleri arasındaki tartışma, son dönemde basın üzerinden karşılıklı ithamlarla devam etmiş ve en sonunda yargıya taşınmıştır.
Bu ve benzeri süreçlerden; en büyük zararı onlarca yıllık çabanın ürünü olan Savunma Sanayimiz görüyor ve güven zedeleniyor. Savunma Sanayi Başkanlığı, 3238 sayılı Kanun ile tevdi edilen, 'savunma sanayi projelerinin uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkların çözümünü sağlamak' görevini, ilgili makamlarla koordineli olarak zamanında yerine getirmek zorundadır.
'ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ RİSKE ATIYOR'
Bilgi Güvenliği. savunma sanayi projelerinde bilgi paylaşımı stratejik bir tehdit haline geldi. Gelişmiş ülkeler sistemleri gizlice geliştirip sürpriz etkisiyle sunarken, bizde kritik bilgiler sürekli ifşa ediliyor. Klavye başındakilere çok basit gelen bilgiler, yabancı istihbarat servisleri için altın değerinde olabilir.
Reklam için gizlilik dereceli bilgilerin paylaşılması, ulusal güvenliğimizi riske atmaktadır. Dikkat çeken bir diğer konu ise, kendilerini savunma uzmanı olarak tanıtan ve adeta savunma sanayisinin algı yönetimi adına çalışan bazı kişilerdir.
Bu kişiler, bilgi güvenliğini tehlikeye atabilecek yönlendirici açıklamalarda bulunmakta; hatta emekli kuvvet komutanlarının dahi davet edilmediği törenlerde ön planda yer alarak, kamuoyunun en temel ve objektif eleştirilerine karşı dahi savunma yapmakla adeta görevliymiş gibi hareket etmektedirler. Harekât ihtiyaçlarının önceliklendirilmesi.
Savunma Sanayi Başkanlığı zaman zaman harekât ihtiyaçlarını tanımlamaya varan girişimlerde bulunmaktadır. Harekât ihtiyaçlarını belirleme, bu yetenekleri sağlayacak platform, silah ve sistem teknik özelliklerini ülkenin askeri anlamda güvenliğinin sorumlusu, Millî Savunma Bakanlığı belirlemelidir.
Özellikle son dönemdeki savaş ve çatışmalardan alınan dersler, komşu ülkelerde ve bölgemizdeki gelişmeler ile bekamıza yönelik artan tehditler, birçok alanda harekât ihtiyaçları önceliklendirmesinin yeniden yapılmasını zorunlu kılmaktadır."
'ÖN PLANA ALINMASINI TALEP EDİYORUZ'
Bağcıoğlu, çözüm ve önerilerini sıraladıktan sonra şunları kayda geçirdi:
"Sonuç olarak CHP iktidarında; Savunma Sanayisi’nin daha da ileriye götürülmesi için tedbirler alınacak, belirttiğim hususları da kapsayacak şekilde etkin, koordineli, dinamik, siyasi etkilerden uzak, adil, şeffaf ve denetlenebilir proje yönetimi ile kayırmacılıktan uzak, siyasi girdilerin etkisinde olmayan personel yönetimi prensipleri esas alınacaktır.
Son ama oldukça önemli bir notu da burada vurgulamak zorundayım. Ne kadar modern harp silah araç ve platformuna sahip olursanız olun, personel moral ve motivasyonu üst seviyede idame edilmediği takdirde bu sistemlerinden etkin olarak yararlanamazsınız.
Bu çerçevede; emekli astsubayınız, emekli binbaşılarınız açlık sınırı altında yaşamak zorunda bırakılırsa, uzman erbaş ve sözleşmeli erlere TSK’dan ayrıldıktan sonra kanunla tanınmış istihdam hakkı verilmezse motivasyon kaybı olur.
Güven bunalımı yanı sıra bu şekilde personelin istek ve arzusu kaybolur. Dolayısıyla bunun da düşünülmesi en az bu kritik, önemli, gurur duyduğumuz savunma projeleri kadar personelin moral ve motivasyonunun da ön plana alınmasını özellikle istiyoruz, talep ediyoruz."
Yorumlar
Kalan Karakter: