Gazeteciler Serdar Öztürk ve Ahmet Nesin, 31 Mart 2024 seçimleri öncesinde özellikle muhalefetin sağ adaylar çıkartmasını eleştirdi. Gazeteci Ahmet Nesin, “Hangisi daha sağcı? O sağcıyı seçeceğiz” dedi.
Gazeteciler, 31 Mart seçimleri öncesinde hareketlenen siyasi arenayı yorumladı. Rahatsızlığı sebebiyle yayında belirli aralıklarla konuşabilen gazeteci Ahmet Nesin, “Ankara’daki seçimler çok güzel olacak. Hangisi daha demokrat? O ülkücüyü seçeceğiz. Değil mi? Hangisi daha sağcı? O sağcıyı seçeceğiz. Ondan sonra işte biri demokrat olacak. Biri sağcı olacak seçilemeyen, biri demokrat olacak, öbürü ülkücü kalacak seçilemeyen” dedi.
“Sadece Ankara’da değil, Anadolu’nun birçok yerinde var”
Serdar Öztürk ise muhalefetin sağ adaylar çıkartmasının yalnızca Ankara değil Anadolu’nun bir çok ilinde yaşandığı süreci şöyle aktardı:
“Bu sadece Ankara'da değil. Anadolu'nun birçok yerinde var. İYİ Parti Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı'na açıkladı. O da eski AKP'li. Enver Yılmaz yirmi iki, yirmi üç ve yirmi dördüncü dönem yani üç dönem milletvekilliği yapmış. AKP'den. Daha sonra da yine AKP'den Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş biriydi. Anımsarsanız. Ordu Emniyet Müdürüyle ve şu anda Türkiye Büyük Millet başkanı olan Numan Kurtuluş'la bir tartışması olmuştu, bir sürtüşmesi olmuştu. O yüzden milletvekili şey belediye başkanlığından istifa ettirilmişti. Aynı Melih Gökçek gibi. Şimdi o dün itibariyle İYİ Parti'nin Ordu Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. Tek o da değil. Mesela Ünye'de de Ordu'nun büyük ilçelerinden birinde de Ahmet Arpacıoğlu daha önce AKP'den belediye başkanına yapmış olan Ahmet Arpacıoğlu da İYİ Parti'nin Ünye Belediye Başkan adayı oldu. Yani Ordu'da İYİ Parti eski AKP'li kırpıp kırpıp belediye başkanı yapıyor. Bunları izlerken bir şey daha geldi. Daha önce kendisinin açıklaması vardı. Ama tabii gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil. Bu şu anda Demokrat Parti'nin genel başkan yardımcısı olan siyasete MHP'den atılıp Ordu milletvekili seçilen son seçimlerde de CHP'nin İstanbul listesinden milletvekili olan Cemal Enginyurt. Adı dillendiriliyor. Onun da CHP'nin Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı o da yapılacağı söyleniyor. Eğer böyle olursa tıpkı sizin dediğiniz gibi olacak. Sağcılardan sağcı beğen. Hikayesine döneceğiz. Ordu'da nasıl yapacak bu işi? Bilemiyorum çünkü AKP'nin adayı da mevcut büyükşehir belediye başkanı, eski bakan. O yüzden hem Enver Yılmaz'ın arasından hem de bu AKP'lilerin arasından nasıl sıyrılacak ya da ikisi kavga eder. Ben aradan sıyrılırım diye mi hesap yapıyor? Bilmiyorum. Tıpkı Ankara'da olduğu gibi. Ankara'da da aynı şey yaşanacak muhtemelen. Sağcılardan sağcı beğeneceğiz. Değişen bir şey olacak mı? Görünüşte değişik hiçbir şey olmayacak. Biz Mansur Yavaş'la Keçiören Belediye Başkanı arasında sıkışıp kalmış olacağız. Ha keza İstanbul'da da benzeri şeyler yaşanıyor. İstanbul'da da muhtemelen İYİ Parti'nin adayı yine bir sağcı olacak ki olması doğal. Artık eski AKP'li olur mu yoksa İYİ Parti yeni biriyle mi sahneye çıkar? Bildiğim kadarıyla eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı da oradan aday yapılmaya çalışılıyor. Bu şu demek yani. Her yerde aslında sağcılardan sağcı beğenin diye halkın önüne çıkıyorlar. Bir sol ya da sosyal demokrat alternatif henüz yaratılmış değil. Tabii bunun için işte TKP, İşçi Partisi'ni, Dem Parti'yi bekliyoruz. Ama onlar da önümüzdeki günlerde ne yapacaklar? Bir takım ittifak çalışmaları var. Komisyonlar kurulmuş, çalışmaya başlamışlar ama henüz ne sonuç çıkacağını bilmiyoruz” dedi.
“CHP iki haftadır adayları açıklamıyor”
CHP’deki aday açıklama sürecine de değinen gazeteci Serdar Öztürk, şöyle devam etti:
“Yani CHP'nin de açmazları var. CHP'de neredeyse iki haftadır işte terördü, şuydu buydu şehit haberiydi derken adaylarını açıklamıyor. Bu hafta da açıklamayacağı yönünde bir kanaat var. O yüzden CHP'nin de kendi içinde birtakım sıkıntılar yaşadığı, özellikle genel merkez ile Ekrem İmamoğlu'nun bir tür siyasi rekabette bulunduğu söyleniyor. Ama gördüğümüz kadarıyla bu muhalefet partilerinin neredeyse tamamında var. Yani İYİ Parti'de de var. Yeniden Refah Partisi'nde özellikle Erdoğan'la anlaşamadıklarını açıkladıktan sonra yani AK Parti ile anlaşamadıklarını açıkladıktan sonra ne yapacakları belli değil. Ki onların özellikle İstanbul'da yüzde üç, dört gibi ciddi bir oyları var. Onların Anadolu’da ne yapacağı, İstanbul'da ne yapacağı belli değil. Zafer Partisi'nin nasıl bir tavır takınacağı henüz belli değil. Adaylarının henüz netleşmiş isimleri yok. Onların nasıl bir tavır takınacağı da merakla bekleniyor. Bu yüzden aday belirleme süreci sancılı aday belirlendikten sonraki süreç de bir miktar sancılı olacak gibi görünüyor. Bütün siyasi partiler için hakeza AKP'nin içinde de adaylıklar açıklandıktan sonra özellikle İstanbul'da ilçelerde dün açıklandı. Tevfik Göksu gibi büyükşehir adaylığı bekleyen bir isim. Büyükşehir seçimlerinde nasıl bir tavan tak sadece kendi ilçesiyle mi ilgilenecek? Onun dışında Büyükşehir'e bir katkı sunacak mı sunmayacak mı? Bunları da göreceğiz ama görünen o ki bütün siyasi partilerde bu aday belirleme süresi ciddi bir sancı ve o sancı adaylar belirlendikten sonra da süre devam edecek. Seçim sonuçları yani AKP'nin hezimeti olarak bekleniyor belki ama ben kişisel olarak AKP'nin bir hezimete uğrayacağını sanmıyorum. Yani en azından bir genel seçimi zorlayacak bir hezimete uğrayacağını sanmıyorum. Çünkü belli ki AKP'liler de kendi adaylıklarını özellikle ellerinde bulunan belediyelerin adaylıklarını ince eleyip sık dokumuşlar.”
“AKP kırsaldan oy alabilmek için adayını belirlemiş gibi görünüyor”
AK Parti’nin İzmir adayı olan Hamza Dağ’ın isminin açıklanmasındaki detaya dikkat çeken Serdar Öztürk, “Örnek olarak söylüyorum. Yani İzmir adayıyla ilgili çok tartışma yapıldı. CHP'ninki belli değil ama AKP'yle bir İYİ Parti'ninki belli. Oradaki rekabet daha çok görünen aday üzerinden konuşursak kırsal da olacak. Yani şehir merkezlerinde değil AKP kırsaldan oy alabilmek için adayını belirlemiş gibi görünüyor. Yani Hamza Dağ'ın milletvekilliği döneminde ve genel başkan yardımcılığı yaptığı dönemde daha çok kırsal bölgelerde İzmir'in kırsalında faaliyet gösterdiği, oralarda daha çok tabandan olduğu söyleniyor. Şehir Merkezinden de ne alabilirsek diye bakıyor ama gördüğüm kadarıyla Hamza Dağ yani kendisini adaylığa böyle hani Binali Yıldırım'ın döneminde olduğu gibi değil ciddi ciddi hazırlamış. Çalışmalarını ciddi ciddi yapıyor. Bir rekabet yaratacak ama İzmir'de şansı var mı derseniz bana göre çok yok. Ancak aradaki oy farkını yani AKP ve CHP arasındaki oy farkı. AKP'nin içinde Hamza Dağ'dan memnun olmayan kesim milletvekilliği dönemine ait olabilir. O dönemdeki birtakım siyasi rekabetlerden kaynaklanıyor olabilir. Ama CHP kökenli biriyle konuştum bunu. Yani konuşuyordum daha doğrusu. Hamza Dağ'ın etkisi ne olur İzmir'de diye. İlginç bir şey söyledi ya Hamza Dağı'nın dedi görünmeyen bir yüz var. Nedir dedim. Hamza Dağ İzmir'de neredeyse herkesin doğum gününü kutlamak için mesaj atan bir milletvekilidir. Yani böyle şeyleri unutmaz. Sessiz ve derinden çalışmış bir milletvekilidir. O yüzden ben öyle sanıldığı kadar düşük oy alacağını sanmıyorum Hamza Dağ AKP'nin oyunu yükseltecektir kazanmasa bile dedi. Bunu söyleyen de uzun yıllar CHP'de siyaset yapmış birisi bir isim. O yüzden siyasetçileri az buçuk tanıyor. Bu tespit Hamza Dağ’ın seçim çalışmalarına başlaması birlikte ben de yakından izlemeye başladım. Acaba nedir diye. Evet. Yani öyle bir sıradan bir aday ya da göstermelik bir aday gibi değil de sanki seçimi kazanacakmış gibi çalışıyor. Aradaki bana göre aradaki oy farkını belki biraz daha azaltabilir. Çünkü CHP'nin de muhtemelen Çankaya'yla birlikte İzmir adaylarını en son açıklayacağı söyleniyor. Yani bu demek ki İzmir için ciddi bir mücadele var. Anketlerin hala devam ettiğini biliyorum. Dediğim gibi yani Hamza Dağ seçimi kazanmasa bile İzmir'de AKP'yle CHP arasındaki makası daraltacak diye görünüyor” diye ifade etti.
“İktidara yanaşıyor diye İYİ Parti var. Bunları tehdit olarak algılaması gerekir”
MİT’in Avrupa’da yükselen aşırı sağ ile ilgili raporuna değinen Serdar Öztürk, raporun Türkiye üzerindeki etkisine dikkat çekti. İYİ Parti’nin iktidara yanaştığı iddiasında bulunan Öztürk şöyle devam etti:
“Tabii biz sizinle daha önce konuşmuştum ben. Aslında yolladım da size. Ben onu gizli bir rapor olarak sanıyordum ama değmiş. MİT'in bir akademisi varmış. O akademinin hazırladığı bir rapor var. Avrupa'da yükselen aşırı isminde. Çok ilginç bir rapor o. Ben denk geldim. Okudum. Detaylıca üstünden bir daha geçtim. Tartışmalar sürüyor bu konuda. Yani yeni bir şey değil birkaç gündür. Medya organlarında bu rapor MİT Akademisi'nin hazırladığı rapor ki ilk rapor olarak söyleniyor. Bu rapordaki bu Avrupa'da yükselen aşırı sağ üzerine bir çalışma yapılmış. Ve bu çalışma sizin gündeme getirdiğiniz bu kızıl goncalar dahil olmak üzere ne oluyor sorusunun bir irdelendiği bir rapor ama gördüğüm kadarıyla raporda ne bazı yanlışlık demeyeyim ama eksiklik var. Eksiklikte bence şundan kaynaklanıyor. Bir rapor hazırlıyorsunuz ama raporun çarpıcı bir değerlendirmesi yok. Sonuç havada kalmış. Sonuç bölümü ortada havada kalmış. Avrupa’da aşırı sağın yükselişini İslam karşıtlığı üzerinden değerlendiriyor olmaları. Böyle olunca Kızıl Goncalar dizisi, sonradan onun yasaklanması, benzer diziler üzerinden verilen tepkiler, İstanbul Adliyesi’nde bir dava sonrası ‘Yaşasın Şeriat’ diye bağırmaları. Sanki bunları hiç yokmuş gibi bir rapor. Genelde Türkiye’ye çok da fazla dokunmayan bir rapor. AKP ve Erdoğan’ın 21 yıldır üzerine kondurduğu bir siyasi çizgi var. Laik ve antilaik. Nedir bu işte 28 Şubat. Şimdi bu rapora dayanırsa karşısında rakip olarak aşırı sağ diyebileceği hadi Zafer Partisi diyelim ki küçük gördünüz ama öbür taraftan MHP var. Şimdi iktidara yanaşıyor diye İYİ Parti var. Bunları tehdit olarak algılaması gerekir. İktidar son 5 yılda belki 10 yılda hem ekonomik hem de siyaset politikasını Araplar üzerinden yürütmeye çalışıyor. Ama sözü edilen yüksele aşırı sağcılığın en fazla Araplara karşı olduğu söyleniyor. Bir taraftan kendisini oluşturan yada kendisine destek olduğunu düşündüğü politikanın çökmesi anlamına gelir. Siyasi iktidar hazırlanan bu rapordan bir ders çıkarmış. AKP MHP’den kurtulmanın yolunu anlıyor. Böyle bir rapor hazırlayıp kendinizi o raporun içinde bir yere oturtamadığınız zaman sıkıntı oluyor. Buradan sanki bu rapordan şöyle bir şey anladım ben. Bunu iktidar tartışılsın istiyor. Ama Türkiye'de tartışılırken bu özellikle bu Arap kültürü üzerinden ya da işte biraz önce sizin söylediğiniz Taliban Hizbullah ya da örgütler üzerinden Türkiye'nin yürüttüğü politikayı değil Erdoğan kendi ortaklığını bitirmek için sanki bir zemin hazırlıyor. Yani orada aşırı sağcılık diye işaret edilen şeyin raporda özellikle Avrupa üzerinde işaret edilen şeyin sanki Türkiye'de bir gömlek değiştirip bir MHP belki bir Zafer Partisi çizgisine getirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de muhtemelen Erdoğan yerel seçimlerden sonra MHP'yle iktidarını nasıl paylaşacağı konusunda bir plan, bir kurgu yapmış Ve bu kurguyu böyle adım adım raporla işte bir takım olaylarla birleştirmeye, onları bir bütün haline getirmeye uğraşıyor. Çünkü öbür türlü yani Erdoğan'ın işte Arap kültürüne karşı çıkıldığı zaman Erdoğan'ın biliyorsunuz şeyi atıyor. Yani sigortaları atıyor, başlıyor. Konuşmaya ya da böyle eleştiren, eleştirenlere hemen karşı çıkmaya başlıyor. Şimdi Erdoğan'ın getirdiği bu milliyetçi bir nevi tırnak içinde söylüyorum. Aşırı sağın çünkü temel otur noktayı bu raporda milliyetçilik olarak belirtiyorlar. Ama bu evet bu milliyetçilik bir taraftan da Erdoğan'ı yıpratıyor. Çünkü dediğim gibi yani eskiden çok kolay iktidarda kalmanın yolunu buluyordu. İşte laik zincirler arasında bir tartışma yaratıyordu. Ya da böyle bir tartışma varmış gibi bir siyaset uyguluyordu. Toplumu ikiye ayırıyordu. Kutuplaştırıyordu ve kendi tabanından böylelikle kopmalarının önüne geçiyordu. Yani şu anda Erdoğan'ın ki kendi kurumu sonuçta Milli İstihbarat Teşkilatı. Onun hazırladığı raporun içinde kendisine zarar verecek unsurların olduğunu görmesi nedeniyle çok sağlıklı bir değerlendirme yapmıyor. Yani bu işte Türkiye'ye getirilen Arap sermayesi Türkiye'deki önümüzdeki günlerde artacağı söyleniyor. İşte başladı bunun yeniden bir konuşmaları. Erdoğan en son cuma günü sanırım yaptığı konuşmada benim hayalim dediği şehir hastanelerini bile Araplara satma eğiliminde. Çünkü şehir hastaneleri ciddi bir zarar oluşturmaya başladı bütçede. Ve Erdoğan da bundan bir an önce kurtulmak istiyor. İstanbul için yani şu anda Erdoğan İstanbul için yine benim hayalim aşkım diyor Ama Erdoğan'ın aşkının biz aslında Kanal İstanbul projesi ve o Kanal İstanbul projesiyle yaratılacak rant olduğunu çok iyi biliyoruz. Yani oradaki yaratmak istediği rant nedeniyle bunu iktidar partisine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin geçmesi zorunlu olduğunu biliyor. Erdoğan bunu bildiği için İstanbul'u kazanmak istiyor. Yoksa İstanbul'u kazanmak politik bir nedeni yok Erdoğan için. Sadece politik bir nedeni yok. Temel nedeni ekonomik. Şimdi böyle olunca orada da yarattığı rantı ki bugüne kadar işte o planlanan bölgede hep duyduk. Katar'ın şey Emre'nin annesinin ya da bir sürü Arap sermayesinin orada gelip arsa satın aldığını ve birtakım Arap televizyonlarında oraya dahil emlak ve yatırım fırsatlarıyla ilgili reklamlar falan gördük. Ama Erdoğan öyle bir açmazın içinde ki şimdi Araplarla Türkiye'de yani bir taraflar Araplarla Arap kültürüyle ilişki kurarken diğer tarafta kendi iktidarını milliyetçi söylemleri olan partilerle yürütüyor. Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi sessiz duruyor ya da Devlet Bahçeli sessiz duruyor ama sonuçta herkes biliyor ki Milliyetçi Hareket Partisi'nin temsil ettiği fikir bu Arap kültürüne karşı. Yani Arap kültürüne, işte tarikatlara ya da gittikçe çoğalan bu. İslamcı Zenginlere falan karşı. Daha önce one minute dedi İsrail'e. Sonra İsrail'le aynı masaya oturdu. Büyükelçileri önce çektik. Bütün diplomatik ilişkileri kestik. Sonra Netanyahu'yla bir araya gelmek için Dünya kadar çaba harcadık. Sonra işte bu yeniden Filistin'de olaylar patlak verince Hamas'la karşı karşıya gelince, Erdoğan Hamas'ın yanında kendisi zaten öyle olduğu için orada durdu. İsrail'le ilişkiler yeniden bozuldu. Ha keza, Mısır'la öyle olduk Rabia vardı Erdoğan'ın. Bir seçimi tamamen götürdü Rabia. Bir seçimi Erdoğan Rabia işaretiyle götürdü. Evet. İktidarını öyle sağlamlaştırdı. Sonra ne oldu? Bir anda bir baktık. Yunanistan'a bir gece ansızın gelebilirsin. Gelebiliriz diyen Erdoğan bir süre geçtikten sonra Yunanistan'la biz neredeyse kardeşiz. Deme noktasına geldi. Yani Erdoğan'ın bu çizgisindeki bu sürekli kırılmalar, kaymalar iktidarın görünmeyen mi diyelim? Ya da resmi olmayan ortağı Milliyetçi Hareket Partisi'nde rahatsızlık yaratmıyor mu Yaratıyor zaten. Erdoğan'ın bazı eylemlerine ne yapıyorlar? Karşı çıkıyorlar. Örneğin yüzde elli bir bizim kırmızı çizgimizdir dedi. Bu Erdoğan için hayati önem taşıyan bir şey. Çünkü Erdoğan bir daha yüzde elli birle bu seçimi kazanamayacağını biliyor. Zaten daha önceki programlarda da Konuşmuştuk. Erdoğan'ın mevcut anayasaya göre artık kandıracak ya da laf ebeliği yapılacak tarafı da kalmadı. İkinci kez kendi söylemiyle söylüyorum. Emin değil. Evet üçüncü kez, ikinci kez. Ama o şansı da kalmadı. Yani anayasayı değiştirmek zorunda Milliyetçi Hareket Partisi Erdoğan'ın yeniden veliaht hazırlayamadı. Korktu. Zaten Erdoğan'ın böyle bir ben hiçbir fikri olduğunu düşünmüyorum. Yani Erdoğan'ın veliahtlık gibi bir makamı kabul ettiğini hiç politik anlamda kabul etmiyorum. Yani Erdoğan'ın geçmiş bakarsak, bin dokuz yüz doksan yıllarda, doksanlı yıllardaki özellikle de Beyoğlu ilçe başkanıyken girdiği o milletvekili seçimlerine ve sonuçlarına gösterdiği o tepkiye bakarsak” dedi.
“Erdoğan bir veliaht hazırlamak zorunda”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ı veliahtı olarak düşündüğünü söyleyen Ahmet Nesin, “Erdoğan'ın kendisine veliaht istediği konusunda asla ben ama senin de dediğin gibi için bundan sonra dördüncü cumhurbaşkanlığı için Erdoğan. Bir veliaht hazırlamak zorunda. Selçuk Bayraktar'ı düşünüyor. Onu biliyoruz. Ama İstanbul Belediye seçimlerini kaybetmiş bir veliaht Erdoğan'ın; Murat Kurum bakma çok konuşuluyor Murat Kurum Selçuk Bayraktar'ın olmadığından dolayı orada belediye başkan adayı. Bunu Kurum bilmiyor mu? Biliyor” dedi.
“Bahçeli dördüncü kez olanağını verir”
Bahçeli’nin Erdoğan’ın dördüncü kez seçilmesine karşı çıkacağını düşünmediğini söyleyen Serdar Öztürk, “Erdoğan bu görevi verirken muhtemelen bunlara bu açıklamayı yapıyor. Ama orada şu farkı kaçırmamak lazım gibi geliyor. Ben Bahçeli'nin Erdoğan'ın dördüncü kez seçilmesine karşı çıkacağını düşünmüyorum. Ama yüzde elli bir önemli bir tartışma konusu. Yani Bahçeli size dördüncü kez olanağını verelim. Beşinci kez seçilme olanağını verelim ki meclisteki çoğunlukla. Hayır anayasa değişikliğiyle. Yani ben şey için söylemiyorum bunu. Yani bulmak açısından. Ben MHP'nin buradaki tavrını irdelemek gerekir diye düşünüyorum. Sanki MHP burada yani sayısal o üçüncü, dördüncü, beşinciye karşı çıkmayacak ama yüzde 51 değiştirtmezse ne olacak” dedi.
“Erdoğan olduğu sürece kendini kanıtlayamayan partiler var”
Ahmet Davutoğlu, Meral Akşener, Ali Babacan gibi siyasetçilerin Erdoğan’ın siyasi arenada olduğu sürece kendini kanıtlayamadığını söyleyen Ahmet Nesin, “Bunu bulamazlar diye düşünüyorum. Neden? Erdoğan olduğu sürece kendini kanıtlayamayan partiler var. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Meral Akşener. Bunlar Erdoğan'dan dolayı kendilerini kanıtlayamıyorlar Türkiye'deki sistem bu yani. Söylediğim çok aklı başında bir şey değilmiş gibi gözüküyor ama öyle. Erdoğan'ın egemenliği altında. Onlardan da transfer yapamaz. Böyle bir anayasa değişikliği için” dedi.
“İYİ Parti çizgiyi aşamaz ise Erdoğansız yürüyemez”
Aksi yönde düşüncesini vurgulayan Serdar Öztürk, “Ben bu konuda biraz aksi Ne düşünüyorum? Şu yüzden eğer söylediğiniz bu siyasi partiler, özellikle de İYİ Parti kendisini bu yerel seçimlerde, kendisine koyduğu çizgiyi aşamaz ise, Erdoğan'sız yürüyemez. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki milletvekilleri yeniden seçilmek gibi bir talep içinde Olacaklar. Yani siyasi parti olarak siz çok başarısızsınız ya da istediğiniz başarıyı elde edememişsiniz. Ama öbür taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir sayısal ne diyeyim? Grubunuz var ya da sayısal bir sandalyeniz var. Şimdi bu sandalyeleri bir biçimde sizi en iyi yere taşıyacak şekilde kullanmak zorundasınız. Özellikle İYİ Parti için söylüyorum. Meral Akşener Kılıçdaroğlu'nun seçilemediği cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra CHP'yle atılmadık ip bırakmadı. Yani öyle bir şeyler söyledi ki. Şu andaki CHP yönetimiyle de arası iyi değil. Hatta geçtiğimiz günlerde ben ilk kez CHP yönetiminin yani CHP Genel Başkanı'nın meclis kürsüsünden İYİ Parti'yi karşısına alıp ciddi bir biçimde eleştirdiğini gördüm bu imza konusunda. Ve ne oluyor falan dedim yani. İlk kez o güne kadar CHP yönetimi İYİ Parti'yi kıracak ya da İYİ Parti'nin alınacağı pek söz söylemezken geçtiğimiz hafta grup toplantısında CHP Genel Başkanı Özgür Özel çıktı dedi ki Biz İYİ Parti'nin bu bildiriye imza atmayacağını umuyoruz. Atarlarsa da yani biraz eleştirdi. Şimdi o noktada Cumhuriyet Halk Partisi de İYİ Parti'yle arasındaki çizgiyi biraz kalınlaştırmış gibi. Bence verilen en iyi yanıt Meral Akşener'e Cumartesi Anneleri'nin verdiği yanıttı. Çünkü o insanlar yıllardır orada işte bu Meral Akşener'in artık hangi tanımına giriyor bilmiyorum ama mert mi namert mi? O cinayetlerin zarar görenleri ve mağdurları. Çocuklarını arıyorlar, eşlerini arıyorlar. Yani işte Pervin Buldan bence iyi bir yanıt verdi. Yani Meral Akşener'e. Gerçi Akşener de bu açıklamanın hemen ertesi günü sanırım Samsun'da bu lafları düzeltmeye çalıştı.” Dedi.
“Eren Bülbül’ün PKK’nın kurşunuyla ölmesi devletin yaptığı yanlışı örtmüyor”
Eren Bülbül’ün teröristlerin yerini göstermek isterken öldüğünü hatırlatan Ahmet Nesin, “Çok yazdım. Çok fazla benim gibi düşünen olmadı. O çocuğu asker bilerek ölüme götürüyor. Tamam PKK'yle karşı karşıya gelecek ama çocuk diyor ki ben yerlerini tahmin edebiliyorum ya da biliyorum diyor. O zaman düş önümüze diyorlar. Yani böyle bir şey olamaz. On altı yaşında çocuk en önde. Hadi göster diyorlar. O anda PKK'liler ateş ederken hepsini tek tek görmüşlerdir etmişlerdir? Kim olursa olsun, karşı tarafta olursun Olsun. Yani onu tarif et de git biz komandoyuz buluruz. Demek yerine kapıya kadar gel demenin bir çocuk yani bir cinayeti kullanmak için on altı yaşında çocuğu öyle harcadılar. Devlet yaptı. O çocuğu devlet öldürdü. Yani PKK'nin kurşunuyla ölmesi devletin yaptığı yanlışı burada örtmüyor” dedi.
Bu tür olaylarda erişilemeyen bilgiler olduğunu ifade eden Serdar Öztürk, “Bu tür olaylarda temkinli davrananlardanım. Çünkü gerçekten hani olayla ilgili bilgilerin çoğuna erişebilmiş olsak, belki sizin dediğiniz gibi üzerinde daha net bir yorum yazdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu on beş Temmuz'da atıldığı söylenen uçaktan bir bomba vardı. Hani şey müze gibi yaptılar neredeyse meclisin içini. Ya ben birtakım formlardaki tartışmalardan eski askerler ve havacı pilot askerlerin yazdıklarından yola çıkarak söylüyoruz. Genelde şu noktada birleşiliyordu. Ya bir uçak bir bombayı atsa kendi bombasını yani uçağın taşıdığı bombayı atsa o meclisin yarısı kalmazdı. Bütün bunlar aslında resmi kaynaklardaki o belgelerin şu anda üstü kapalı onların çoğu. Hatta pek çok mahkeme tutanağı bile kapalı. Yani erişmesi güç o anlamda söylüyorum. Bunlar zaman içinde nasıl on iki Eylül bir süre sonra ulaşılabildiği birtakım belgelere, birtakım bilgilere ya da yirmi sekiz Şubat'la ilgili birtakım bilgi ve belgelere ya da o çok tartışılan e muhtıraya falan bunlar tarih içinde aydınlanacağını düşünüyorum. Yani zaman içinde bunların birçoğunun aydınlan Düşünüyorum. Çünkü sonuçta devletin arşivini ne kadar kapatsanız da bir gün açmak zorunda kalıyorsunuz. Ve bu gerçekler yani bu arşivlerde bulunan belgeler, bilgiler sonuçta bir biçimde insanlara ulaşıyor. Hele ki şimdi günümüz çağında bunlara ulaşmak çok daha kolay. Eskiden gidip şey mahkeme tutanaklarından cep telefonuyla fotoğraf mı çekebiliyordunuz? Şimdi en azından birileri gidiyor. Mahkeme tutanaklarından cep telefonuyla fotoğraf çekiyor. Ya da dijital ortamda bunların birtakım şeylerine biliyoruz belgelerini. Ben o bu tür olayların o yüzden çok uzun sürmeyeceğini ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bunu da söyledim. Yani demin. O meclisteki bomba hikayesi beni ciddi bir biçimde kafamda soru işareti olarak duruyor. Ha keza sadece o değil Akıncı Üssü'nde yaşananlar duruyor. İşte Akın Öztürk'le ilgili birtakım iddialar var. Sonradan ben kitabını okudum. Bir daha okudum bir daha okudum. Hatta Mehmet Şamver var o gece işte düğünü basılan ve oradan kaçırılan sonradan da terfi ettirilmediği. Sonradan o devam ediyor görevine. ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı beklerken kendisini başka bir yere tayin ediyorlar. O da emekli istifa ediyor, emekli oluyor. Onun anılarını yazdığı bir kitap var Var. Her gün her geçen gün işte çeşitli mahkemelerden verilen ifade verilen ifadelerden gelen tutanaklar var. Yani söylemek istediğim şu. Kafa karıştırıcı çok sayıda bilgi var.” Dedi.
Ahmet Nesin de, “Bu tür olaylar karıştırmıyor mu senin kafanı. Biri sanıyorum general ama dedi dört ya da beş tane orgeneral çocuğu korgeneral olmak üzere bunu da yanlış hatırlıyor olabilirim ama sayı bu düğünü var. Ya işte bunların rastlantı aynı gece düğünleri var ve bunlar düğünlerini birbirlerine sorarlar ve aynı gece kolay kolay yapmazlar. Hepsinin davet edici kuvvet komutanı aynıdır. Hepsini dağıtabileceği Genelkurmay Başkanı aynıdır. Ordu Komutanı aynıdır. Ne bileyim ben yani böyle bir anlaşma, gizli anlaşma vardır aralarında. Beş tane düğün Anda Ankara ve İstanbul Kadıköy Avrupa Yakası. Bana çok ilginç geldi. Bir albayın karısı yardım istedi çıplak ayaklı. Ayakkabılarını alamadan kaçmışı. Moda Kulübünden çünkü.” Diye devam etti.
“Karanlıkta kalan bir sürü soru var”
Geçmişte benzer örnekler olduğunu hatta karanlıkta kalan çok sayıda sorunun olduğunu ifade eden Serdar Öztürk, “Geçmişte buna benzer örnekler var. Bir tane daha aklıma geldi şimdi. Söyleyeyim mesela altmış bir ihtilalin yani altmış bir darbesinden tam bir gün önce sanıyorum. İşte Menderes'in Eskişehir'e gidişi var. Eskişehir'e gidişinde iki tane ilginç olay var. Bence hala tam olarak açığa bunlardan birincisi karşılayan subay ve astsubayların ceketlerini ters giymesi ve Menderes geçerken sırtlarını dönmeleri. İkincisi işte Menderes'in konuşma yapacağı alanda birdenbire işte o elektrik tesisat düzeneğinin, ses düzen neyse kesilmesin kablolarının falan. Bunlar böyle çok sıradan planlanmamış, hesaplanmamış olaylar muhtemelen değildir. Hakeza ha keza mesela ya o iyi okuduğum için o dönemi o tarihi biliyorum. Menderes o gece Eskişehir'de Sümerbank'ta tesislerinde kalıyor. Ve sabah dörtte ne nasıl bir şeyse Menderes'e haber veriliyor ve Menderes yani Menderes'i almaya gelen subaylar Menderes'i bulamıyorlar. Sümerbank tesislerinde. Birisi Menderes'e haber uçurmuş. Bu konular da dahil, pek çok konu ki, yani bunu şunun için söyledim. Bin dokuz yüz altmış bir. Yani üzerinden kaç yıl geçmiş? Orada bile hala bilinmedik, karanlıkta kalan bir sürü soru var. Bunları ancak o işlerin içindekiler anılarını yazarsa onlara ait bir takım belgelere, bilgilere devletin henüz ortaya çıkmamış belge ve bilgilerine ulaşabilirsek haberdar oluyoruz. Bu yüzden de işte sizin hem sizin söylediğiniz olaylarda hem biraz önce verdiğim Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bombalanması Gibi örneklerde gerçeklerin çıkması biraz zaman alır ama bence ortaya çıkacaktır. Erdoğan'ın açmazlarından biri de bu. Çünkü yirmi bir yıllık iktidarında böyle bilinmeyen çok konu var. Yani biz şey hala Dolmabahçe görüşmesini Genel Kurmay Başkanı'yla o dönemin ne olduğu konusunda net bir bilgi sahibi değiliz. Kamuoyunun bu konuda bir bilgisi yok. Şey bir tarafı da açıklayamaz çünkü vefat etti gitti. Yaşar Büyükanıt. Erdoğan kaldı. Yani sonuçta iki bir görüşmeydi. Belki o işten haberdar olan Erdoğan ve Büyükanıt'ın dışında bir ya da iki kişi daha vardır. Şimdi bunlar konuşmadığı ve o döneme ait bilgilerini aktarmadıkları sürece, karanlıkta kalıyor. Ama çok önemli bir şey o. Türkiye'nin bir kırılma noktasıydı.” Şeklinde konuştu.
Ahmet Nesin de “Kürtlerle barış masası, Kürtlerin seçimi girme kararı parti olarak hepsi bunlar alınacak falan filan. Ama önemlisi SİHA'ların, İHA'ların orduya satışının başlaması. Erdoğan'la Genelkurmay Başkanı'nın konuştuğu şu olabilir. Önce barış diye biraz otur masaya. Sonra biz savaş için senin damadının malzemelerini alalım ve bu olay böylece kapansın. Sen de kar et. Asker de Kürtlerin iktidara gelmesinden kurtulsun. İşte bunlar yavaş yavaş oluşuyor” diye cevap verdi.
“Erdoğan Araplarla mı arayı bozacak?”
Erdoğan’ın MİT raporuna göre Araplarla mı yoksa milliyetçilerle mi arayı bozacağına dair fikir yürüten Serdar Öztürk, “Onu söylemeye çalışıyorum. Sonuçta bilinmeyen, yakın tarihimize dair bilinmeyen ve özellikle de Erdoğan'ın iktidarı döneminde bilinmeyen çok olay var. Şimdi Erdoğan iktidarını devam ettirmek istiyorsa bu hazırlanan MİT raporunu dayanarak ne diyecek? Yani ona dayanarak nasıl bir siyaset geliştirecek? Araplarla mı arayı bozacak? Yoksa gelecek aşırı sağ diye nitelendirilen o raporda milliyetçilerle mi arayı bozacak. Ben ileride yani yıllar sonra. Belki biz görürüz görmez miyiz bilmiyorum ama yani yaşamımız ona yeter mi? Ama mesela bu gaye er kalın son bir haftada Gaye Erkan üzerine oluşturulan haberlerin gerçek nedenini de aslında öğreneceğiz. Yani gerçekten böyle şeyler mi? Oluyordu yok Bu bir yine Erdoğan operasyonu mu? Yani ve bunu da düşünmüyor değilim. Erdoğan'ın onlara verdiği görev, onlara biçtiği misyon, ben şu anda başarısız olmuş durumda. Yani Gaye Erkan'ı oraya getirmelerinin nedeni hadi Körfez'den biz buluruz ama özellikle Avrupa'dan ve Amerika'dan sizin bulmanız gerekir bir paraya ihtiyacı var çünkü Türkiye'nin. Sonuçta Hazine ve Maliye Bakanlığı bu tür yani Mehmet Şimşek'in bulunduğu yer nedeniyle hazinenin şu anda yabancı ülkelerle gidip görüşmeler yapıp onları işte hem sermaye anlamında hem de borçlanma anlamında bir takım görüşmeleri oluyor. Mehmet Şimşek bu işin Erdoğan'la beraber güya körfez kısmını üstleniyordu. İşte Gaye Erkan Batı ile olan ilişkileri üstleniyordu. Şunu hatırlatmakta yarar var. Mehmet Şimşek. Türkiye'den ayrıldıktan sonra yani AKP iktidarından koptuktan sonra Körfez Sermayesi'nin yönettiği çok büyük bir grubun başındaydı. Yani Mehmet Şimşek'in Dubai'de çok ciddi bir şeyi vardı Nasıl söyleyeyim? Yönetici pozisyonu. Ve bunların paralarını Avrupa'da özellikle de Birleşik Krallık'ta falan kontrol altında tutuyordu. O yüzden Mehmet Şimşek Erdoğan tarafından yani Erdoğan da kendisine güvendiği için körfez ülkelerinden bu tür sermaye Kendi Türkiye'ye getirileceği üzerine bu iktidarı eklemlendi yeniden. Yoksa Erdoğan'ın Mehmet Şimşek ve Ali Babacan'ın görevden ayrıldıktan sonra arkalarından ne söylediğini anımsıyoruz herhalde. Çok ciddi suçlamalarda bulundu Her iki bakan için.” Dedi.
“Erdoğan, Gaye Erkan’ı şimdiden belli noktaya kadar yıpratıp seçimlerden sonra görevden alma ve yeni bir şey yapıyormuş gibi böyle bir atraksiyon yapabilir”
Son zamanlarda Gaye Erkan üzerinden yaşanan tartışmalara dikkat çeken Ahmet Nesin, “Ben başka bir şeye üzülüyorum. Mehmet Şimşek'ten Gaye Erkal geldiğinde iyi bir ikili geldi. Bunlara yardım etmek lazım. Desteklemek lazım diyen solunsuların cevabını merak ediyor Bunlardan bir tanesi gene Uğur Dündar da ilginç bir şekilde.” Dedi.
Uğur Dündar’ın yazısına atıfta bulunan Serdar Öztürk, “20 gün önce Fenerbahçe’nin de içinde olduğu bir Suudi Arabistan krizi yaşadık. Süper Kupa finali önce oynanacaktı sonra olaylar. Oradan bir sonuç çıktı mı? Ne oldu bu fatura kime çıktı? Orada meydana gelen olayla ilgili herhangi bir istifa var mı? Uğur Dündar karşı çıkanlardan biriydi. Şimdi Merkez Bankası başkanına yazdığı yazının o olayla ilişkilendirilmesi de mümkün. Neden diyeceksiniz? Sanırım Ahmet Hakan, Uğur Dündar’ın tavrını öven bir yazı yazmış. Bu önümüzdeki birkaç gün içinde altında yatan nedeni öğreniriz. Gaye Erkan baya süredir başkanlık yapıyor. Niye tam da yerel seçimlere giderken faiz Türkiye için tam da çıkar yol olmaktan çıkmışken ekonomistler de Türkiye’nin faiz artırımında da sona geldiğini söylüyor. Ekonomiyi çok rahatlatmadığını söylüyorlar. Önümüzdeki 3-4 ay içerisinde ciddi enflasyon artışları olacağını da söylediler. Erdoğan da bunu biliyor. Erdoğan da aynı zamanda yerel seçimlere hazırlanmak zorunda. Belli bir oyun altında kalmamak gibi bir derdi var. Önümüzdeki süreçte yükselen enflasyonun kurbanı olarak Merkez Bankası başkanı mı seçildi şimdiden? Acaba bir siyasi komplo mu var diye düşünmüyor değilim. Emekliler konusunda Erdoğan’ın verdiği zam yüzünden ciddi tartışılıyor. Asgari ücret artık yılda bir kez yapılacak. Halbu ki bu asgari ücret yine tartışılır hale gelecek. Erdoğan’ın önünde ciddi bir ekonomik koşul var. Gittikçe ağırlaşan enflasyon çarşı ve pazarda halkın sürekli karşılaştığı ciddi enflasyon artışları. Bunlar seçimde mağlubiyete dönebilmeye karşılık Gaye Erkan’ı şimdiden belli noktaya kadar yıpratıp seçimlerden sonra görevden alma ve yeni bir şey yapıyormuş gibi böyle bir atraksiyon Erdoğan yapabilir” şeklinde konuştu.
Yorumlar
Kalan Karakter: