HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, AK Partili milletvekili Yakup Taş’ın ailesinden 28 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak tepkisini şöyle dile getirdi:
“Selde olduğu gibi, tıpkı yangında olduğu gibi, tıpkı pandemide olduğu gibi depremde de aynı akıbet oldu. Medet Ya Sırrı hakikat. Medet senden olan mazlumlara, masumlara, darda zorda kalanlara ya sırrı hakikat. Zira ne devlet ne hükumet, kendi vekilinize bile sahip çıkamadınız. Yazık size! Günah size! Vah size! Ahmet Taş kardeşime başsağlığına gittim. Yakup Taş ailesinden 28 kişiyi kaybetti. Adıyaman'da aileye başsağlığına gittim. Vekilinize bile sahip çıkamadınız, hala çıkmış bize başka başka şeylerle bin dereden su getirerek bir şeyleri yaptığınızı ispat etmeye çalışıyorsunuz. Bu deprem değildir. B,u merkez üssü AKP olan bir yıkımdır.”
Sözlerine şiir ile başlayan Kemal Bülbül, konuşmasında yardım gitmeyen köylere ve Alevilere, Romanlara, Abdallara yer verdi. Halk tarafından yapılan yardımların da valilik tarafından engellenmeye çalışıldığını belirtti:
“İnsanlık tükendi, vicdanlar öldü,
Adalet, merhamet bilinmez oldu,
Yürekler dağlandı, ciğerler yandı,
Ananın gözyaşı silinmez oldu.
Yaşam kara giydi, yasa büründü,
Çaresiz mazlumlar yerde süründü,
Acının kederin dibi göründü,
Umut meydanlarda salınmaz oldu.
Kentlerde korkunun kinin sisi var,
Yürekte acının pası isi var,
Havada yalnızca ölüm sesi var,
Sevginin şarkısı çalınmaz oldu.
Yaşadık kederi, tükettik gamı,
Çekilmez eyledik bütün yaşamı,
Canın merhabası, dostun selamı,
Bir yabancı diye alınmaz oldu.
Gözyaşı sel olmuş tene karışır,
Sorumlular yalan için yarışır,
Ölüm makinesi kanla çalışır,
Sokakta caddede yürünmez oldu.
Ormanı yaktılar ağaç kurudu,
Tohum çatlamıyor toprak çürüdü,
Doğayı ölümün sesi bürüdü,
Yılan bile yerde sürünmez oldu.
Irmaklar kirlendi, derya bulandı,
Yaşamın boynuna kement dolandı,
Sevgi rüya mıydı, aşk mı yalandı,
Cananın yüzüne gülünmez oldu.
Bülbül-i şeydayım dalsam uykuya,
Bedenimi atın bir derin suya,
Dayanılmaz olan gerçek de bu ya,
Kurtulayım desen ölünmez oldu.”
“Bu manzaranın acısı yazılacak, hesabı yapılacak”
Kemal Bülbül, deprem bölgesindeki ziyaretlerine dikkat çekerek şöyle dedi:
“Böyle bir manzarayla karşı karşıyayız. Bu manzaranın destanı yazılacak. Bu manzaranın hukuku yazılacak. Bu manzaranın acısı yazılacak. Bu manzaranın hesabının ne olduğu politik olarak, matematik olarak, insani/ahlaki/vicdani olarak yapılacak. Bütün depremler anında bölgedeydim, Adıyaman’daydım. Bir daha söylüyorum. Vekilinize bile sahip çıkamadınız. Yazık size, günah size, vah size. Yakup Taş arkadaşın ailesinin yüzünde de bu acı ve tepki görünüyordu. 28 insan kaybetmiş ailesinden. Hangi aileye gitseniz 10 tane ölü, 8-9 tane ölü. Sayıya tutamıyorsunuz aklınızda. Arkadaşlar bugün 50.000 civarında kayıptan söz ediliyor. Sadece Adıyaman'da 40.000 ölü var. Yazın bir yere. Sadece Adıyaman'da. Maraş'taki, Antakya'daki sayıyı bilmiyoruz. Yollar, sokaklar, caddeler, evler, apartmanlar yerle bir olmuş. Belediye binanızdan bir kum yığını kalmış geriye. Yazık, günah, ayıp. Hiçbir şey yapamıyorduysa Adıyaman valisi, belediye başkanı, sokağa çık, insanlara de ki ‘ya özür dilerim, kusura bakmayın, bir şey yapamıyoruz’ deyin. Niye saklanıyorsunuz. Saklanmakla nereden kurtulacaksınız. Biz hemen gittik cemevinde kriz koordinasyonu kurduk, çalışmalara başladık. TTB geldi sağlık birimini kurdu. Bizler dağıtım birimini. Görüştü,k yiyecek geliyor. İlk 5 gün elektrik yok. 4 gün boyunca aç kaldık orada. Vali çağırıyor cemevinin dedesini, tehdit ediyor. Ne diyor biliyor musunuz ‘Bunları buradan çıkarım. Bunlar burada iş yapmasınlar”. Bunlar dediği biziz. Sen kimsin ya, sen hangi hukukla hangi yetkiyle bunu yapıyorsun. Tutuyor organize sanayi bölgesinde depo olarak kullandığımız yerlerin sahibini çağırıyor diyor ki ‘Ya siz çıkarım ya da bize bir dilekçe verin. Deyin ki depoyu işgal ediyorlar. Biz çıkaralım”. Böyle bir aymazlık, böyle bir ahlaksızlık olabilir mi. Bu Afad ne işe yarar, nedir, güvenlik kurum mu afet kurumu mu, efendi mi Yeniçeri mi nedir bu. Kızılay dediğiniz şey nedir. Eskiden çocukken Kızılay'a büyük bir saygı duyardık. Afete, yoksula, kimsesize yardım ediyor diye.”
“Siyaset devri bitmiştir, hakikat devri başlamıştır”
“Merhametli ve adaletli olacaksınız” sözünü hatırlatan Kemal Bülbül, “Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığım ilk konuşmada şunu söylemiştim. Siyaset devri bitmiştir, hakikat devri başlamıştır. Hakikat şu demektir. Merhametli ve adaletli olacaksınız. Kimliğiniz ne olursa olsun, siyasal simgeniz ne olursa olsun. İnsana saygılı olacaksınız, inanca saygılı olacaksınız. Bakın Abdallara, Romanlara ve Alevilere yardım götürülmedi. bütün kanıtlarla ispat ederim size. Doğanşehir ve Akçadağ’ın köylerindeki Alevi köylerine yardım götürülmedi. Bunu en bariz örneği Ören’dir. Gelin beraber gidelim. Bu nasıl bir adalet, bu nasıl bakış açısıdır. Bir de gelip burada bize hizmet dersi vermeye çalışıyorsunuz. Bu hakikat devri, ancak hakikat devrinin siyaseti, hakikatlerinin mücadelesi bedelle odur. Öyle devleti arkasına alarak, polisi arkasını alarak, insanları tehdit etmek de olmaz. Kimse kimseden korkmuyor. Biz korkuyu Kerbela'da bıraktık” dedi.
Kemal Bülbül’ün “Biz korkuyu Kerbela'da bıraktık” sözleriyle beraber meclis sıralarından yapılan sözsel saldırı ile hararetlenen konuşma şu sözlerle devam etti:
“Hepimiz burada eşitiz. Ya eşitliğe saygı duyacaksınız, ya halklara saygı duyacaksınız ya da burayı terk edeceksiniz. Burada siyaseten, inançsal olarak insani olarak eşitiz. Eşitliğe hizmet ediyoruz. Eşitliğe hizmet etmiyor, eşitliği kabul etmiyorsanız suç işliyorsunuz demektir. Tıpkı depremde olduğu gibi. Sokakları dolaşıyoruz. Kimse yok. Anneleri evlatlari babalar enkazın başında ağlamaktan bithat düştüler. Kaldırıyoruz, götüremiyoruz. İlk 3 gün boyunca Adıyaman'da sağanak yağmur yağdı. Malatya tarafında dağ tarafında da kar yağmış. Malatya tarafında köylerde 20 santimetre kar vardı. Adıyaman'da sağanak yağmur ve o sağnak yağmurda 2. büyük deprem anında sağanak yağmurda dışarı çıkmak zorunda kalan insanlar. Yani çadır yok, barınak yok, yiyecek yok. Şimdi gelmişler efendim şu kadar insana hizmet ediyormuş, bu kadar görevlisi alandaymış. Öyle değil. Bunların hiçbiri doğru değil. Bakın 1966 yılında Muş/Varto'da olan depremden hala geçici konutlar duruyor.
Biz Dayanışma öneriyoruz. Biz ortak akıl öneriyoruz. Bir çözüm öneriyoruz ve hizmet öneriyoruz. Biz alana gidiyoruz ve bir de suçlanıyoruz Biz küfüre ve hakarete maruz kalıyoruz. Sivrice depremi.. 1893 yılında şubat ayında Malatya'da deprem olmuş. Malatya Ermenileri kitabında bütün belgeleri de var .107 yıl önce. Demek ki yüzyılda bir bilim insanları da söylüyor böyle büyük ölçekli depremler olabilir. Asıl acı olan da Maraş, Pazarcık, Elbistan, Elbistan'ın köyleri, Pazarcık’ın köyleri, Doğanşehir, Akçadağ, Malatya köyleri ,Arguvan'ın bir kısmı buraları tamamen dolaştım. Hiç boş boşuna kendinize bir şey devşirmeyin. İnanılmaz bir tepki var. Muhalefeti olarak bu tepkiyi bir politik örgütlenme ve ayrıca Türkiye halklarının bu destansa dayanışmasında politik bir tutuma çevirelim. Bu ikisini yaptığımızda hiç kimseyi kaale almayan ek adam rejimi gidecektir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: