
İSG denetleme mekanizmasında eksiklikler var
6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu’nda devlet, işveren ve çalışan olarak üç sacayak olduğunu söyleyen Arpacı, “Devletin işi belli; yasa koyar, denetleme vazifesini yapar. İşveren bu ayakların içerisinde en çok görevi olan ayaktır. İşveren, bütün iş yerindeki her şeyden yasal olarak sorumludur. Çalışanın da yönetmeliklere ve iş kanunlarına karşı sorumlulukları var. Devlet yasayı koyuyor, denetleme vazifesini yapıyor mu; bu noktada bir soru işareti var. Denetim mekanizmalarında çalışacak müfettiş eksikliği var. Denetleme tam yürüyemiyor, çünkü iş yeri sayısına bakıldığında müfettiş sayısı yetersiz geliyor” dedi.

OSGB mekanizmalarında da işlevsellik sorunu var
İSG kanununun 2012’nin Temmuz ayında çıktığını ve 2013 Ocak ayında da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiğini açıklayan Arpacı, “Yürürlüğe girdikten sonra, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde; işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu çıktı. Bu durum işveren açısından artı bir maliyet gözüyle bakılmaya başlandı. Çok sayıda Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi (OSGB) kuruldu” şeklinde konuştu.
OSGB mekanizmasında bir takım sorunlar olduğunu aktaran Arpacı, “Bir uzmanın çalışması gereken yaklaşık 195 saat. Bu 195 saat için, OSGB seninle bir sözleşme imzalıyor. Sözleşme gereği uzman olarak senin zamanını, diğer iş yerlerine satıyor. Bunun üzerinden belli bir kar elde ediyor. Arada da boşluk olursa eğer zarar ediyor. Burada da maliyet sıkıntısı oluşuyor” dedi.

İSG, bir kültürel bakış açısıdır
6331 sayılı kanun çıktığında ve eğitim ile ilgili yönetmelikler açıklandığında, devletin İSG’ye bakış açısını değiştiren bir eğitim hamlesi olarak yorumlandığını ifade eden Arpacı, “ O zaman İş Sağlığı ve Güvenliği eğimi vermeye yetkili OSGB’lerdeki birimler doluydu, herkese eğitim veriliyordu. Ciddi sayıda insan eğitim aldı. Ancak çoğu sınavı geçemedi. Sınavı geçenlerin de bir kısmı uzmanlık yapmıyor. Fakat İş Güvenliği kavramı eğitimini aldılar. Bu bir kültür hamlesiydi. İSG konuşulmaya başlandı. Şimdi İSG konusundaki eksiklikleri tartışıyoruz. Bunlar pozitif adımlar. Bizden sonraki nesil eksiklikleri değil, artıları tartışacak” şeklinde açıkladı.
İSG’ye bakışın kültürel bir kavram olduğunu söyleyen Arpacı, kişinin beklentilerine paralel olarak bu kültürün şekillendiğini dile getirdi. Arpacı, “Bizim coğrafyamızdaki kültür, İSG bakışıyla tam örtüşmüyor. Devletin, işverenin ve çalışanın beklentileri var. Bu beklentiler ne kadar karşılanıyor? Çalışanın, evden sabah çıktığında akşam eve sağ salim döneceğim beklentisi var mı? İSG, kültürle ilgili bir problem” dedi.

İSG kanunu ile beraber riskler kayıt altına alındı
İSG kanunu ile İSG kapsamında yapılması gerekenlerin işveren için artı bir maliyet unsuru haline geldiğini ifade eden Arpacı, “Sistemin içerisinde iş güvenliğinin temel mantığı, risk değerlendirme üzerinedir. Eskiden reaktif bir uygulama vardı. İş kazası meydana geldikten sonra, bir önlem alalım deniliyordu. 6331 sayılı kanun ile bu proaktif hale geldi. Önceden işletme gezilerek, tehlike ve risk oluşturacak şeyler kayıt altına alınıyor. Kayıt altına alınmasının amacı; en yüksek riskten başlayarak riski ortadan kaldırmak. Her iş yerinin risk değerlendirmesi olması gerekiyor” ifadesini kullandı.
Sahada bu risk değerlendirme dokümantasyonlarının hazırlandığını, ancak çalışır vaziyette olmadığını ifade eden Arpacı, risk değerlendirme raporlarının kontrol edilmediğini söyledi. Arpacı , “Bir takım riskler belirlenmiş, termin verilmiş; ancak yapılmamış. Risk değerlendirmesinin çalışıp, çalışmadığı kontrol edilmiyor. Sahadaki bu eksiklikler giderilmiyor” dedi.
Ekonomik krizden dolayı iş kazalarında artış olacağını öngörüyoruz
Risklerin ortadan kaldırılması için yapılan çalışmaların, işverene maliyet olarak yansıdığını belirten Arpacı, yaşanan ekonomik krizden kaynaklı işverenlerin bu maliyeti karşılayamadığını söyledi.
Arpacı sözlerine şöyle devam etti: “İşveren bu maliyeti karşılayamadığı için, bir gerilim oluşuyor. Yasal zorunluluk var, ama işverenin bunu yapacak finansı yok. Şu an işveren maaşları ödemekte zorlanıyor ve eleman çıkartıyor. İşçi çıkartan firmalara baktığımızda, eskiden 100 kişinin yaptığı işi 70 kişi yapıyor. Bu mobbingtir. Çünkü işçi, yanlış yaparım hata yaparım korkusuyla çalışıyor. İşçinin aleyhine gelişen durumlar oluşuyor. İş kazasında bir domine etkisi vardır. Sistemde de ekonomik krizden kaynaklı bir domine etkisi var. Çalışan ciddi risk altında ve hak kaybına uğruyor. İşveren bu sıkıntıları gideremiyor. Dolayısıyla iş kazası olma ihtimali gittikçe artıyor. Her yıl ortalama bin 500 kişi yaşamını kaybediyor.”
İş kazası sonrası ödenecek tazminat, şirketi batırabilir
Arpacı, KOBİ tarzı işletmelerde işletmenin kusurundan kaynaklanan ölümlerde, ödenecek tazminat miktarının; risk unsurlarını ortadan kaldırmak harcanacak maliyetten yüksek olacağını söyledi.
Arpacı, “ Tazminat miktarı, Türkiye coğrafyasındaki bir şirketi batırmaya ve iflasa sürükleyebilir. Ödenecek tazminat miktarları, 1 milyon TL’yi bulabilir. İSG’yi açıklarken diyoruz; birisine sizin kusurunuz yüzünden bir şey olursa, bu ekonomik yükün altından kalkamazsınız. Kanunda, alt işveren diye bir kavram var. Bu yasalardan alt işveren de sorumlu. O alt işverenlerde de İSG uzmanı olmalı” dedi.
İş kazaları sıfıra indirilebilir
İş kazalarını sıfıra indirme imkanı bulunduğunu ifade eden Arpacı, “Bizim yasalarımıza göre iş kazaları yüzde 98 önlenebilir; yüzde 2’de nedeni bilinmeyen kazalar olarak açıklanıyor. Avrupalı bir şirket, iş kazalarının yüzde 100 önlenebileceğini ve riski sıfıra indirmenin mümkün olduğunu söylüyor. Ancak sıfır hata noktasına gelebilmek için çalışma yapmak lazım” diye belirtti.
Türkiye’de İSG kanunu asgari sağlamak üzere konuşulduğunu aktaran Arpacı, “Asgari olarak, en azından kanundaki şartların sağlanması lazım diyoruz. Avrupa diyor ki, ‘Bu alt taban bunu yapmak zorundasınız; bunun üstüne ne yapmak gerekiyor, onu konuşalım’ diyor. Sistemi nasıl iyileştireceğiz bunu tartışmak gerekiyor” ifadesini kullandı.
İzmir İSG Zirvesi gelişerek devam etmeli
İzmir İSG Zirvesi’nin bölgedeki İş Sağlığı ve kültürünün gelişerek derinleşmesine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirildiğini açıklayan Arpacı, “Geçen sene 5.si düzenlenen İzmir İSG Zirvesi, İzmir için çok önemli bir etkinlik. İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanlarının, öğrencilerin, işverenlerin, çalışanların gidip İSG kültürünü öğrenebileceği bir etkinlik. İSG ilgilileri, zirvede bir network sağlıyor. Konuyla ilgili bilgi edinme fırsatı yakalanıyor” dedi.
İyi uygulama örneklerini izleyen ilgililerin, zirvede bu uygulamaları görüp uygulama şansı ya da deneyimi yakaladıklarını da aktaran Arpacı, “Zirvede, teknik geziler düzenleniyor ve İSG kültürünü benimsemiş şirketlerdeki örnekler gösteriliyor. Zirve İzmir, için çok kıymetli. İEÜ MYO İş Sağlığı ve Güvenliği öğrencileri de oraya gidiyor ve görev alıyor. Öğrenciler açısından da bakıldığında, katılımcılar açısından da bakıldığında networkün gelişmesine imkan veriliyor. Zirvenin devam ederek, genişlemesini istiyoruz. Zirve, ekonomik sıkıntılar çekse de devam etmeli” şeklinde konuştu.
Önlisans diploması ile İSG Teknikeri olabilirsiniz
İSG uzmanı olabilmek için, 4 yıllık bir mühendislik bölümü okuyup, OSGB’de 180 saat eğitim alınarak; bu eğitimlerden sonra 1 haftalık staj sonrası sınava girme yetkisi alındığını söyleyen Arpacı, “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın düzenlediği sınava giriliyor ve kazanırsanız; C sınıfı uzman oluyorsunuz. C sınıfı uzmansanız, 4 sene çalışıp B sınıfı uzmanlık sınavına giriyorsunuz; B sınıfı uzmansanız da 3 sene çalışıp A sınıfı uzmanlık sınavına giriyorsunuz” dedi.
İSG uzmanı olmak için, en kısa yolun Meslek Yüksekokulu İSG bölümü öğrencisi olmak olduğunu dile getiren Arpacı, bölümden mezun olanların İSG Teknikeri olarak sahada çalışabildiğini söyledi.
2020’den sonra İSG sektöründe istihdam artacak
Arpacı, sözlerini şöyle sürdürdü: “İEÜ olarak, biz de öğrencileri İSG kültürünün gelişmesine yönelik eğitici- öğretici faaliyetlerde bulunarak yol gösteriyor ve yönlendirmeye çalışıyoruz. Sektörlerin tamamında bir daralma var. Ancak İSG uzmanına ihtiyaç var. İSG sektöründe istihdam artacak. C sınıfı uzmanlar, az tehlikeli işlere; B sınıfı uzmanlar tehlikeli işlere; A sınıfı uzmanlar çok tehlikeli işlere bakıyorlar. 2020 yılından itibaren C sınıfı uzmana olan ihtiyaç artacak.”
Yorumlar
Kalan Karakter: