Batuhan KAYA/GERÇEK HABERCİ- Platformizmim Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi, “Depremin Gölgesinde İkinci Yüzyılda Barınma Gerçeği” temalı söyleşiyi İzmir Gazeteciler Cemiyeti Uluslararası Basın Merkezi’nde gerçekleştirdi. Söyleşide, Kooperatifin ortakları ve yapı konusunda uzman kişiler Türkiye’nin deprem gerçeklerine ve yapı güvenliğine dair konuşmalar gerçekleştirdi. Platformizmim Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Başkanı Alp Burkut Kooperatif hakkında, “Platformu kurduğumuzda şunu hedefledik, aramızda hiçbir engel olmadan halka hizmet etmek. Şu anda tamamen yapamıyoruz ama yapacağız. Biz, 5 yılımızı yeni doldurduk ve 2’nci 5 yılda çok daha iyi yerlerde olacağız” ifadelerini kullandı.“Mimar kalitesi sürekli düşüyor”
Mimar kalitesinin ekonomi temelli öğrenci yetiştirme sebebiyle her geçen gün düştüğünü ve mimar kalitesindeki düşüşün yapı güvenliği için ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Mimar Taner Erdoğan, “Şehirleri ve ülkeleri hem işlevsellik hem sağlamlık hem estetik içeren konutlarla donatmak iyi mimarlık işidir. Bizde sorun şu, devlet para temelli öğrenci yetiştirdiği için kalite düşüyor ve dolayısıyla kötü yapılar ortaya çıkıyor. 2 bin 200 yıl önce mimarlık kitabından söylenen şey uygulansa böyle olmayacak. Bizim başka bir şansımız da belki de dünyada örneği olmayan şey şu, kıstırılmış ve yok olma noktasında olan Osmanlı’nın bir kişi tarafından kurtarılmasıdır. Bu kişi, yani Atatürk’tür, Atatürk mimari alanında da çok elit ve doğru kararlar vermiş” dedi.“O sesi şimdi duymalıyız”
Toplumun bir bireyi olarak deprem konusunda herkesin sorumlu olduğunu ve çalışması gerektiğini kaydeden Mimar Gülçin Çalandağ, “Madem deprem oluyor, can kayıpları yaşanıyor, biz de üstümüze düşeni yapmalıyız. 3’üncü dünya ülkesi olmanın bir acısını yaşıyoruz, rant en çok inşaat sektöründe var ve biz de bundan payımızı aldık. 6 Şubat depreminde ağabeyimi göçük altında kaybettim bu rant yüzünden, bu kadar çaba harcarken bu çaresizliği yaşamak benim için inanılmaz bir acıydı. 3 yıl önceki İzmir Depremi’nden sonra keşke bu toplumu bilinçlendirebilseydik. Depremden sonra kendi iş saatlerimizden feda ederek birçok belediye ve kamu kuruluşunu ziyaret ettik ama sonuç alamadık. Yapılması gerekenler yapılmıyor diye pes etmemeliyiz, ‘Bir şey değişmiyor’ diyerek pes etmemeliyiz. Biz mücadele etmeli ve gerekeni yapmalıyız. 5 gün boyunca, ‘Sesimizi duyan var mı?’ lafını duymak istemiyorum, o sesi şimdi duymalıyız” diye konuştu.
“Kent kimliği ve arazi örtüsüne ihtiyaç var”
Kent kimliğini oluştururken arazi örtüsü ve arazi kullanım haritasından faydalanmak gerektiğini ancak bu gibi verilere Türkiye’de ulaşılamadığını belirten Harita Mühendisi Hayriye Şendinç, “Kent kimliğini oluştururken arazi örtüsünden ve arazi kullanım haritasından bahsetmek gerekiyor. Bu terimler Türkiye’de çok az kullanılır, biz planlama yaparken elimizde veri olmadığı için çok zorlanıyoruz. Elimizde ne var, verimiz nedir, doğruluğu nedir bilmiyoruz. Ben İzmir’de bunu görmedim, sanırım İzBB mikro bölgeleme çalışmaları yapıyor ama o kadar katman bazlı gidiyor ki zamanımız yeter mi bilmiyorum. Bölge planlamanın yeniden yapılması, çalıştaylar yapılması ve sorunların ortaya konması, tüm meslek odaları sürece dahil edilmeli ancak bu şekilde bir şeylerin adımını atabiliriz. İmar barışı noktasında ben de imar barışı projeleri yaptım çünkü iş insanıyım ama imar barışı kent kimliğini yok eden bir noktadadır. Kentsel dönüşüm yasasıyla bu onarılmaya çalışmaktalar ancak kentsel dönüşüm yasası bana göre hiçbir şeye çare olamaz” şeklinde konuştu.
“Organize bir suç gibi görünüyor”
Depremler sonucu yaşanan can kayıplarının kollektif bir suçun ürünü olduğunu ifade eden İnşaat Mühendisi Esra Altıntaş şöyle konuştu:
“Aradan geçen bunca yılın sonunda canlarımızı enkazların altında kaybettik, oysa geçen bunca yılda neler yapılmazdı ki? Bir daha benzer yıkımlar olmasın diye yapılması gerekenler nelerdir? Binaların nasıl dönüştürüleceğini konuşmalıyız, yapı envanteri çıkarmalıyız, yerel ve genel hükümetler iş birliği yapmalı, proje ve uygulama kontrolleri kamu denetiminde olmalı, meslek odalarının denetim yetkisi alınmamalıydı, envanter çalışmaları kısıtlı bir bölgede kalmamalıydı, afet riskini azaltma çalışma ve sempozyumları sonuçlarını yeterince değerlendirmeliydik, AFAD asıl işi olan afet riskini azaltma çalışmaları daha etkin olmalıydı, kurullar arasındaki işbirliği sağlanmalı ve meslek odaları sürece dahil edilmeli, tatbikatların sonuçları halkla paylaşılmalı, afet konusunda bilinçlendirme yapılmalı, her mahallede gönüllü kurtarma ekibi oluşturulmalı, insan hayatı siyasetle karşılaştırılmamalıydı. Kim suçlu diye düşünüyorum, güvenli barınma imkanı olmayan vatandaş mı, projeyi yapanlar mı, denetlemeyi yapamayan yerel yönetim mi, uygulamayı yapan müteahhit mi, fay hatlarını yeterince görmeyen mi suçlu, yasa ve kanun koyucular mı suçlu, deprem yönetmeliğini her depremden sonra değiştiren ilgili yöneticiler mi suçlu, kim suçlu? Bu, bir organize suç gibi gözüküyor.Söyleşinin sonunda kapanış konuşmasını yapan Platformizmim Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Başkanı Alp Burkut şöyle konuştu:
“Dünyada en önemli üç disiplin, adalet, sağlık ve barınmadır. Bu akşam halkımız bize görev versin, projeleri yapalım, arazi kullanımını planlayalım, bunları yapabilecek güce sahibiz. Kooperatif çok önemli bir şirket modelidir, Türk Halkının bunu öğrenmesi gerekiyor. Biz, özel bir kooperatifiz, fikir kooperatifiyiz, sermayemiz bilgimiz. Bu, gelecek yüzyılda bu modelde şehirlerimizi yapalım. Bizim, sizlere ihtiyacımız var, sesimizi duyurabilmek için basına ihtiyacımız var.”“Kendimizi çok yalnız hissettik”
Söyleşi öncesi konuşma gerçekleştiren İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi topluma doğru mesajın iletilmesi gerektiğini ifade ederek, “Hem burası hem konferansın öncelikli amaçlarından biri kanaat önderleriyle buluşmak ve topluma doğru mesajları iletmek. Tam olarak doğru yerdeyiz çünkü bizler depremzedeyiz. İGC’nin Kordon’daki binası depremden 2 gün sonra orta hasarlı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Birdenbire sancıyı o kadar derinden hissettik ki çok ciddi bir süreç başladı ve kendimizi inanılmaz yalnız hissettik. Sürecin hızlı geçmesi için güçlendirme yoluna gitmek istedim ama maalesef kimse istemedi. Doğrusu binanın yıkılıp yeniden yapılmasıydı ama bu inanılmaz zor. 60’ın üzerinde toplantı yaptık ve en sonunda geldiğimiz nokta iyi bir mimari proje ve 3 aşamalı projeydi. Müteahhit arayışlarına girdiğimizde her müteahhit kendine göre bir plan yapıyor ve her şey çok zor hale geliyor. O zaman da Alp Bey’e, ‘İyi ki böyle bir platform kurmuşsunuz’ dedim, bilseydik kesinlikle kooperatife giderdik.
Kentsel dönüşüm kredisi tamamen bir hikaye, Ankara’ya bile gittik ama çıkmadı. Cemiyet’e çıkmayan hiçbir yere çıkmaz diye düşünüyorum. Biz bu haldeyken vatandaşın ne halde olduğunu düşünemiyorum o yüzden doğru mesajın topluma iletilmesine ihtiyaç var. Kamuoyunu sonuna kadar bilinçlendirmekten vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Mimar kalitesinin ekonomi temelli öğrenci yetiştirme sebebiyle her geçen gün düştüğünü ve mimar kalitesindeki düşüşün yapı güvenliği için ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Mimar Taner Erdoğan, “Şehirleri ve ülkeleri hem işlevsellik hem sağlamlık hem estetik içeren konutlarla donatmak iyi mimarlık işidir. Bizde sorun şu, devlet para temelli öğrenci yetiştirdiği için kalite düşüyor ve dolayısıyla kötü yapılar ortaya çıkıyor. 2 bin 200 yıl önce mimarlık kitabından söylenen şey uygulansa böyle olmayacak. Bizim başka bir şansımız da belki de dünyada örneği olmayan şey şu, kıstırılmış ve yok olma noktasında olan Osmanlı’nın bir kişi tarafından kurtarılmasıdır. Bu kişi, yani Atatürk’tür, Atatürk mimari alanında da çok elit ve doğru kararlar vermiş” dedi.“O sesi şimdi duymalıyız”
Toplumun bir bireyi olarak deprem konusunda herkesin sorumlu olduğunu ve çalışması gerektiğini kaydeden Mimar Gülçin Çalandağ, “Madem deprem oluyor, can kayıpları yaşanıyor, biz de üstümüze düşeni yapmalıyız. 3’üncü dünya ülkesi olmanın bir acısını yaşıyoruz, rant en çok inşaat sektöründe var ve biz de bundan payımızı aldık. 6 Şubat depreminde ağabeyimi göçük altında kaybettim bu rant yüzünden, bu kadar çaba harcarken bu çaresizliği yaşamak benim için inanılmaz bir acıydı. 3 yıl önceki İzmir Depremi’nden sonra keşke bu toplumu bilinçlendirebilseydik. Depremden sonra kendi iş saatlerimizden feda ederek birçok belediye ve kamu kuruluşunu ziyaret ettik ama sonuç alamadık. Yapılması gerekenler yapılmıyor diye pes etmemeliyiz, ‘Bir şey değişmiyor’ diyerek pes etmemeliyiz. Biz mücadele etmeli ve gerekeni yapmalıyız. 5 gün boyunca, ‘Sesimizi duyan var mı?’ lafını duymak istemiyorum, o sesi şimdi duymalıyız” diye konuştu.
“Kent kimliği ve arazi örtüsüne ihtiyaç var”
Kent kimliğini oluştururken arazi örtüsü ve arazi kullanım haritasından faydalanmak gerektiğini ancak bu gibi verilere Türkiye’de ulaşılamadığını belirten Harita Mühendisi Hayriye Şendinç, “Kent kimliğini oluştururken arazi örtüsünden ve arazi kullanım haritasından bahsetmek gerekiyor. Bu terimler Türkiye’de çok az kullanılır, biz planlama yaparken elimizde veri olmadığı için çok zorlanıyoruz. Elimizde ne var, verimiz nedir, doğruluğu nedir bilmiyoruz. Ben İzmir’de bunu görmedim, sanırım İzBB mikro bölgeleme çalışmaları yapıyor ama o kadar katman bazlı gidiyor ki zamanımız yeter mi bilmiyorum. Bölge planlamanın yeniden yapılması, çalıştaylar yapılması ve sorunların ortaya konması, tüm meslek odaları sürece dahil edilmeli ancak bu şekilde bir şeylerin adımını atabiliriz. İmar barışı noktasında ben de imar barışı projeleri yaptım çünkü iş insanıyım ama imar barışı kent kimliğini yok eden bir noktadadır. Kentsel dönüşüm yasasıyla bu onarılmaya çalışmaktalar ancak kentsel dönüşüm yasası bana göre hiçbir şeye çare olamaz” şeklinde konuştu.
“Organize bir suç gibi görünüyor”
Depremler sonucu yaşanan can kayıplarının kollektif bir suçun ürünü olduğunu ifade eden İnşaat Mühendisi Esra Altıntaş şöyle konuştu:
“Aradan geçen bunca yılın sonunda canlarımızı enkazların altında kaybettik, oysa geçen bunca yılda neler yapılmazdı ki? Bir daha benzer yıkımlar olmasın diye yapılması gerekenler nelerdir? Binaların nasıl dönüştürüleceğini konuşmalıyız, yapı envanteri çıkarmalıyız, yerel ve genel hükümetler iş birliği yapmalı, proje ve uygulama kontrolleri kamu denetiminde olmalı, meslek odalarının denetim yetkisi alınmamalıydı, envanter çalışmaları kısıtlı bir bölgede kalmamalıydı, afet riskini azaltma çalışma ve sempozyumları sonuçlarını yeterince değerlendirmeliydik, AFAD asıl işi olan afet riskini azaltma çalışmaları daha etkin olmalıydı, kurullar arasındaki işbirliği sağlanmalı ve meslek odaları sürece dahil edilmeli, tatbikatların sonuçları halkla paylaşılmalı, afet konusunda bilinçlendirme yapılmalı, her mahallede gönüllü kurtarma ekibi oluşturulmalı, insan hayatı siyasetle karşılaştırılmamalıydı. Kim suçlu diye düşünüyorum, güvenli barınma imkanı olmayan vatandaş mı, projeyi yapanlar mı, denetlemeyi yapamayan yerel yönetim mi, uygulamayı yapan müteahhit mi, fay hatlarını yeterince görmeyen mi suçlu, yasa ve kanun koyucular mı suçlu, deprem yönetmeliğini her depremden sonra değiştiren ilgili yöneticiler mi suçlu, kim suçlu? Bu, bir organize suç gibi gözüküyor.Söyleşinin sonunda kapanış konuşmasını yapan Platformizmim Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Başkanı Alp Burkut şöyle konuştu:
“Dünyada en önemli üç disiplin, adalet, sağlık ve barınmadır. Bu akşam halkımız bize görev versin, projeleri yapalım, arazi kullanımını planlayalım, bunları yapabilecek güce sahibiz. Kooperatif çok önemli bir şirket modelidir, Türk Halkının bunu öğrenmesi gerekiyor. Biz, özel bir kooperatifiz, fikir kooperatifiyiz, sermayemiz bilgimiz. Bu, gelecek yüzyılda bu modelde şehirlerimizi yapalım. Bizim, sizlere ihtiyacımız var, sesimizi duyurabilmek için basına ihtiyacımız var.”“Kendimizi çok yalnız hissettik”
Söyleşi öncesi konuşma gerçekleştiren İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi topluma doğru mesajın iletilmesi gerektiğini ifade ederek, “Hem burası hem konferansın öncelikli amaçlarından biri kanaat önderleriyle buluşmak ve topluma doğru mesajları iletmek. Tam olarak doğru yerdeyiz çünkü bizler depremzedeyiz. İGC’nin Kordon’daki binası depremden 2 gün sonra orta hasarlı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Birdenbire sancıyı o kadar derinden hissettik ki çok ciddi bir süreç başladı ve kendimizi inanılmaz yalnız hissettik. Sürecin hızlı geçmesi için güçlendirme yoluna gitmek istedim ama maalesef kimse istemedi. Doğrusu binanın yıkılıp yeniden yapılmasıydı ama bu inanılmaz zor. 60’ın üzerinde toplantı yaptık ve en sonunda geldiğimiz nokta iyi bir mimari proje ve 3 aşamalı projeydi. Müteahhit arayışlarına girdiğimizde her müteahhit kendine göre bir plan yapıyor ve her şey çok zor hale geliyor. O zaman da Alp Bey’e, ‘İyi ki böyle bir platform kurmuşsunuz’ dedim, bilseydik kesinlikle kooperatife giderdik.
Kentsel dönüşüm kredisi tamamen bir hikaye, Ankara’ya bile gittik ama çıkmadı. Cemiyet’e çıkmayan hiçbir yere çıkmaz diye düşünüyorum. Biz bu haldeyken vatandaşın ne halde olduğunu düşünemiyorum o yüzden doğru mesajın topluma iletilmesine ihtiyaç var. Kamuoyunu sonuna kadar bilinçlendirmekten vazgeçmeyeceğiz” dedi.