

“Haddim olmadan
CHP’ye bir öneride bulunacağım.
İnsanı savunun” diye yazıyordu
12 Eylül tarihli yazısında Ahmet Altan.
Değerli dostlarım anımsayacaktır, Silivricik
başlıklı yazımda, ben “önce insan” diyenlerdenim demiştim.
Ne demektir insanı savunmak?
Peki, insan nasıl savunulur?
Benim bu iki soruya yanıtım basit ve herkesin anlayacağı kadar açıktır.
İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi ile.
10 Aralık 1948 tarihinde, Birleşmiş Milletler genel Kurulunun 217 A sayılı kararı ile kabul
ve ilan edilen bildirgedeki 30 madde ile tanımlanan hakların; amasız, lakinsiz,
evirip çevirmeden, orasını burasını bükmeden, olduğu gibi kabul edilmesi ve
ülkelerin kendi anayasa ve yasalarını bu bildirgedeki “hak”lara göre
düzenlemesi ile mümkündür.
Bitti. Nokta.
Bakın bildirgenin 3ncü maddesi ne diyor:
“Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.”
“Herkes”in içine kimlerin girip kimlerin girmeyeceğini tartışacak kadar aklını kaybetmişler bu yazıyı
okumasınlar ve sözüm onlara değil zaten.
Sözüm sözden anlayanlara.
Vicdan ve ahlak sahiplerinedir.
Toplumdaki ideolojik
spektrumun en sağından en
soluna kadar tüm renklerindeki insanların ölüm karşısındaki ilk tepkileri ve
duyguları benzer, insani ve ahlakidir.
Maalesef bu ilk tepki
geçicidir.
Spontane verilen ve “insan”
fıtratına uyumlu bu ilk tepki
sonrasında “amalar”, “fakatlar”,
“yasalar”, “devlet”, “vatan”, “toprak”, “kutsal”, “bayrak”, “yurt”, “ülkü”,
“ilke”, “hak”, “demokrasi”, “özgürlük”, “kurtuluş”, “kuruluş”, “otonomi”,
“bağımsızlık”, “bölünme”, “ ayrılma”, “sömürü”, “adalet” ve daha birçok
kavramlar ile o muazzam ortak duygunun ırzına geçilir.
Temiz olan kirlenir.
Bu kirliliğin gerekçeleri o kadar ikna edici yaratılır ki; her
gerekçenin bir alıcısı ve bu alıcıların büyük ya da küçük gettoları, kampları,
ülkeleri, devletleri, gerillası, milisi, askeri, polisi, demokrasisi, seçimi,
anayasası, sözleşmesi, yasası, genelgesi, iktidarı, muktediri oluşur.
Sonrası malum. Savaşlar ve ölümlerden mürekkep tragedyalardan
oluşmuş bir insanlık tarihi.
Savaş sözü esir alır. Yazıyı
esir alır. Edebiyatı esir alır. Geriye ölümü ve insanın çaresizliğini bırakır.
Amerikan iç savasında, iki büyük dünya savaşında, Bosna’da, Filistin’de,
Lübnan’da, Ruanda’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Gazze’de, Ramallah’ta,
Afganistan’da, Bahreyn’de, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de, İspanya’da,
İrlanda’da, Türkiye’de olan budur.
Ölüm yaşamın karşıtıdır.
Biyolojik bir sürecin “son noktası” teranesi burada geçerli olamaz. Bu
denklemde, doğar, büyür, ölür palavradır.
İnsan
ölülerinin üzerinde yükselecek bir zaferden söz edilemez. O çürümüş bedenlerin
denizinde hiç kimse ayakta kalamaz.
Sırası gelir herkes çürür. Herkes ölür.
O halde yazıma başlık yaptığım “ insanı savunun” önermesini
insan hayatını savunun şeklinde değiştirmeliyim.
Bunu sadece CHP’den istemek
çok büyük haksızlık olur. Benim sözüm bu
ülkenin vatandaşı olan herkesedir. Tekrar edeceğim bu “herkes”e herkes
girer. Kimse kendini vareste tutamaz.
Ahmet Altan, CHP’ye haddi
olmayarak “insanı savunun” diye bir öneride bulunmuş. Bunun yanlışı yok.
Elbette sol bir partinin
önceliği insandır. “Hak”ları ile
insandır. En başta “yaşam hakkı” ile insandır.
Ülkemizi cehenneme çeviren,
herkesin meşrebine göre, spektrumdaki yerine göre ad koyacağı “sorun”
karşısında sol bir partinin pusulası; Halil Berktay’ın dediği gibi “bilim”
değil, “vicdan” ve “ahlak” tır.
Ölüm vicdani değildir. Ölüm ahlaki de değildir.
Ölüm tarifi mümkün olmayan
bir yokluk ve acıdır. İnsan
ruhunda kalıcı iz bırakan bir tragedyadır.
Ölüm sorun çözemez. Sorunu
küçültemez, azaltamaz, yok edemez ama kalıcılaştırır.
Ölüm intikam duygusunun
gebelik halidir. Öç almayı teşvik eder,
büyütür, kurgular, eylemleştirir.
Ölüm öldürür.
Ülkemizdeki bu “sorun”u
sorun bilip çare arayanlar önce ölümü dışarıda
bırakacak sözü söyleyerek işe koyulacaklar.
“hak” aramanın
yolu olarak silahlı ayaklanmayı, isyanı, devrimci halk savaşını bir yol olarak
kabul etmiş olanların koşulsuz bu “yol”larından vazgeçmeleri ve
kendilerine yeni bir yol bulmaları gerekmektedir.
Benim önereceğim bir tek yol var. O da İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi madde 21 de açık ve anlaşılır bir şekilde yazılmıştır.
“Herkes, doğrudan ya da serbestçe
seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına
sahiptir.
Halk iradesi, hükümet otoritesinin temelini
oluşturmalıdır; bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama
yoluyla, belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerle belirtilir.”
Ötesi var mı?
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: