İzmir Kentsel Dönüşüm Derneği Başkanı İnşaat Mühendisi Cem Şeker, bir zamanlar İzmir’i besleyen Bornova Ovası’na zamanında imar verilmesini sert bir dille eleştirdi
İzmir Kentsel Dönüşüm Derneği (İZKENDER) 8 yıldır faaliyetlerini sürdürüyor. Hukuk, imar, teknik gibi konularda yetkin üyeleri var. 30 Ekim’de yaşanan İzmir depreminin üzerinden iki ay geçti. Biz de kentsel dönüşüm konusunda depremin bize neler öğrettiğini ya da öğretmediğini konuşmak üzere İZKENDER Başkanı İnşaat Mühendisi Cem Şeker’i Balkon Sohbetleri’nde ağırladık. Şeker, İzmir’in eski imar planlarıyla konutta yoluna devam etmesinin en büyük sıkıntı olduğunu söylüyor. Depremde yıkılan binaların önemli bir kısmının Bornova Ovası’nda olduğuna dikkat çeken Şeker, binaların altında bulunan işyerlerinin içinde duvar olmamasına da işaret etti. İşte Şeker’in deprem ve kentsel dönüşümle ilgili görüşleri ve önerileri.

Dernek ne zaman kuruldu, neler yapıyor?
2012 yılında kentsel dönüşüm konusu İzmir’de yeni ortaya çıkmıştı. İzmir’de birçok bölge kentsel dönüşüm alanı ilan edildi. Bayraklı da kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerden bir tanesi. İnsanlar, inşaat mühendisi olduğum için sorular sormaya başladı. Ben de cevap veremiyorum, kentsel dönüşüm Türkiye’de de çok yeniydi; kimse bir şey bilmiyordu. Literatür taradım, biraz okudum, araştırmalar yaptım onun sonucunda kentsel dönüşüm hakkında bir bilgi sahibi oldum. Ondan sonra üniversiteden hocalarla görüştük, onlarla da araştırmalar yaptık. Yasayı okudum, yasayla ilgili yorumlar yaptım, köşe yazıları yazdım onlarla ilgili. Sonra bir arkadaşım dedi, “dernek kuralım; ama dernek vatandaşın kurduğu bir dernek olmasın da inşaat mühendisi, avukat, mimar, üniversite mezunları olsun. Herkes dernek kuruyor ama bizim dernek insanlara yardımcı olsun, bilgi versin, mesleğimizin hakkını verelim.” Bir de şey var, inşaat mühendisiyim; ama ben o zaman mesleğimi yapmıyordum. O zaman mobilya mağazamız vardı, “kitap yüklü merkep” pozisyonundaydık. Onu aşabilmek için insanlara faydamız olsun edasında aldığımız eğitimin hakkını verelim, topluma olan borcumuzu ödeyelim diye düşündük.
Bu çalışmalar bizi birçok yere yönlendirdi. Örneğin Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın kentsel dönüşümle ilgili çalıştayına bir tek beni davet ettiler. Orada tebliğler verdik, çalışmalara katıldık. 2014 yılında hazırlanan kentsel dönüşümle ilgili çalıştayda bizim de ismimiz geçiyor. Sonrasında gecenin 10-11-12’sinde örnek veriyorum Roman vatandaşlarımız aradı, köyde toplantılar yaptık. Orada insanlara nasıl örgütlü çalışmaların yapılması gerektiğini, kentsel dönüşümde birlik olmaları gerektiğini anlattık.
Yeni Asır’dan Erkin Usman vefat etti, “Komşunuzdan habersiz imza atmayın, komşunuzu satmayın” diye bir sloganımız vardı, onunla ilgili bir köşe yazısı yazdı. Yani İstanbul’da da Fikirtepe, yapılan mücadele ve oradaki derneklerle yazıştık, bilgi alışverişinde bulunduk. Narlıdere tarafından çağırdılar, gece 11’e kadar sokakta, ateşin etrafında, insanlarla konuştuk. Ballıkuyu tarafında insanlarla konuştuk, nasıl örgütlü çalışılması gerektiğini. Bayraklı’da bilgiler verdik. Kentsel dönüşümle ilgili yazılar da yazınca, bizim ismimiz “Kentsel Dönüşümle” özdeşleşti, İzmir’de.
Sonra Manisa’da, Celal Bayar Üniversitesi ve merkez ilçelerden Yunusemre’nin hazırladığı kentsel dönüşüm çalıştayında yer aldık. Orada üniversiteden 4 tane hocamızla birlikte Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’nı yönettik. İzmir Barosu’nda yaklaşık 100’e yakın avukata kentsel dönüşüm ve İmar Hukuku konusunda özel bir ders verdik.
DEPREM YÖNETMELİKLERİ BİZE GEÇ GELDİ
8 yıllık bir dernek tecrübesi, mesleki tecrübende var. Yakın zamanda yaşadığımız İzmir depremiyle ilgili dernek olarak, önceden bir öngörünüz var mıydı? Ve bu deprem kentsel dönüşüm konusunda bize ne öğretti?
Zaten kentsel dönüşümü yapma gereksinimi duymamızın en büyük sebeplerinden birisi, deprem. Her şeyin bir imtihanı var; binalarınki de, deprem. Deprem, binaları imtihan eder, binaları test eder. Tabii ki kentsel dönüşüm şart mı? Mesleki olarak şart. Çünkü binalarımız sağlıksız. Ülkemiz medeni kanunu bir ülkeden almış, mühendislik anlamında da binaların depreme dayanımını İtalya’dan almışız. Fakat Avrupa depremselliğin az olduğu ve şiddetinin düşük olduğu bir bölge olduğundan, Avrupa’dan almak bizim için sıkıntılı olmuştur.
1970’li yıllarda ülkemize depremle ilgili şartnameler girmeye başladı. Ondan sonra 1990’lı yıllarda bir tane daha şartname girdi, en son 2000’li yıllarda bir şartname girdi. Her deprem, bize yeni şartnameler olarak geldi. Bornova’da gözlemledik, binaların altı mütemadi temel; mütemadi temel, kirişlerin altta olması. Şuan zaten bir inşaat yapıyorum, bizim yaptığımız inşaat tamamen taş bir ana kayaya oturmasına rağmen temeli radya temel. Sağlam zeminde böyleyken, Bornova Ovası’nda kiriş sistem temel var. Şuan ki şartname ve eski şartname arasındaki örneklerden birisi bu.
Bu süreçle birlikte yeni yönetmelikler, yeni uygulamalar geldi. Şimdi binalar eski yönetmeliğe göre sağlıksız değil, deprem olduğunda şöyle bir şey var depremle ilgili de, binalarla ilgili de çok fazla yazılar, çok fazla örnekler bizim derneğin sayfasında yazımız oldu. Örneğin deprem olduğunda, basit bir şey söylemek gerekirse biz inşattaydık. İnşaatta elemanlarımız var, bizim olduğumuz bölgede bu kadar yıkıcı bir deprem olmadı. Gecekondu binaların içindeyiz, 7 kat gecekondu bina var altı yığma yapı, üstü betonyerle yapmış çatlak dahi yok. Ama sağlam temele oturtmuşlar. Normalde böyle bir yıkıcı depremde önce onların yıkılmasını beklenir.
İzmir’de kaçak binalar yıkılmadı, projeli binalar yıkıldı. İzmir kaçağın cenneti. Eskiden bizde doğudan göçle geldiğimiz için gelirken daha çok sağlam zemin, dağlık bölgeler, daha ucuz yerler, yapılaşmalar yaptık. Aslında daha sağlam yerlerde biz yapılaşmamızı yaptık. Daha merkezi ovada, pahalı olan yerlerde yapıldı, normal şartlarda depremi de, fay hattını da geçtim Bornova Ovasına zaten bina yapmak… Zaten vatan haini arayan bir dönemdeyiz, hani hep vatan haini, vatan haini diyoruz ya, Bornova Ovası’na imar için izin vermek vatana ihanettir. Çünkü eskiden Bornova Ovası tek başına İzmir’i besliyordu. Şimdi Bornova Ovası gibi Torbalı Ovası’nı, Menderes Ovası’nı kaybediyoruz.
Bornova Ovası gibi bir ovayı kaybetmemize rağmen, neden hala Menderes, Torbalı Ovası gibi ovaları kaybediyoruz? Bu kadar araştırma, bu kadar fikir boşa mı gidiyor?
Ülkemizde düzlük alanda yapılaşma, rantın çok olduğu yerlerde yapılaşma ağırlıklı oluyor. Basit bir örnek vereyim, Fahrettin Altay’da belediyeye ait bir benzinlik vardı. Onun arkası uzun, ince bir ada; denize doğru gidiyor. Şimdi normalde tarım arazileri ya da imar parseli olmayan yerler imar parseline dönüşürken, düzenleme ortalık payı yani yüzde 40’a kadar düzenleme ortaklık payı (DOP) kesilir. Bu da arazi imara dönüştüğü için değer artışı karşılığında devlet o yüzde 40’ı alır. Ona yol yapar, park yapar, hastane yapar, kamuya ait tesisler yapar. Onun karşılığında da o arazi payını alır.
O bölgede birçok yerde yüzde 40’lara yakın DOP kesintisi yapılırken, o parselde yüzde 25 DOP kesilmiş. Birçok yere 2,2 emsal verilirken, oryaya 3,5 emsal verilmiş. Şimdi orada ikiz, üçüz bina projeleri var. Ben Bayraklı’ya başladığımda okuryazar olmayan meclis üyeleri gördüm, niye insanlar böyle vasıfsız meclis üyeleri seçiyor; çünkü o insan el kaldırıp indirdiğinde birilerini zengin ediyor; ama bunun farkında değil.
Bornova florasına baktığımız zaman, doğal sit yüzlerce yıllık ağaçlardan oluşan bir alanı, bir gecede bir meclis toplantısında bin dairelik bir emsale verilmesini de gördük. Bakıyorsun birisi Türkiye’nin tanınmış bir holdingine ait diğeri başka bir holdingine ait. Ülkemizde holding kurmak, zengin olmak çok kolay.
ESKİ İMAR PLANLARI DEĞİŞMELİ
Tekrar depreme dönecek olursak, yıkıcı bir depremdi 117 kişi hayatını kaybetti. Bu saatten sonra İzmir için acil yapılması gereken ve dernek olaraktan sizin önerdiğiniz, tavsiye ettiğiniz aşamalar nedir?
Öncelikli olarak İzmir’in en büyük sıkıntısı, çok eski imar planları. İzmir’in eklenik bir imar planlamasına ihtiyacı var. Biz genelde kentsel dönüşümle ilgili mahalle bazında hatta ada bazında projelerden bahsediyoruz. Neden, şehrin her yerinde ticaret, her yerinde ikamet olmaz? Şehrin sanayiye yakın noktalarında ikamet ettirebiliriz. Ama İzmir’in her yerinde binaların altına bakıyorsun, binaların altında iş yerleri var zaten. Bu depremde de bunu gördük. Düzensiz kat denen bir olay, normalde biz hesap yaparken duvarı yük olarak görürüz ama duvar depremde sönümleme etkisi yaptığı için aslında bir nevi izolatör görevi yapıyor. Yani depremi sönümlüyor, depremin şiddetini, binadaki zararı azaltıyor. Şimdi her katta duvar var, yük var ama zemin katta dükkândan dolayı yok. Mesela Erbek Apartmanı’nda deprem olduktan sonra, inşaattaki ekibimi topladığım gibi deprem bölgesine gidelim dedim. Ki zaten burada şehrimizin bir depremle ilgili acil müdahale için çalışması yok, ben bunu gördüm.
Depreme müdahale edebilecek insanlar inşaatta çalışan insanlardır. Bu insanlar kolonu da bilir, kirişi de, taşıyıcıyı da bilir. Bu insanlar nereye müdahale edeceğini iyi bilir. Mesela ilçe bazında bir depremle ilgili belediyenin bir komisyonu olmuş olsa, biz inşaat yaptığımızda ruhsat alıyoruz. Ruhsat aldığında şantiye şefimiz imza atıyor, o şantiye şefi depremle ilgili eğitime tabii tutulsa, belediyede sorumlu olsa, bir telefonla oradaki insanları organize etse, oradaki insanlar direk ustalarla birlikte çalıştığı için direk deprem bölgelerine sevk edilebilir.
İzmir’de binlerce inşaat var. Depremin yıktığı bina sayısı azdı, binlerce binanın yıkıldığını düşünürsek Ayda bebeklerin günler geçtikten sonra kurtarılması zor olacaktı. Ama dediğim gibi inşaat ustalarının böyle bir organizasyonu belediyeler bazında yapılsa, şantiye şefi eğitime tabii tutulacak acil bir eylem planı dâhilinde düğmeye basıldığında hepsi bölge bölge ayrılıp binalara o şekilde müdahale etmesi sağlanabilir.
Örneğin biz inşattaki ekibimizle gittik, AFAD’dan gelmişlerdi. Malzememizin hepsini götüremedik, donanım istiyoruz, AFAD bize vermiyor. Orada da mesela ben inşaat mühendisi vasfıyla orada çalışmaları biz yönlendirdik. Hiçbir vazifemizin olmamasına rağmen herkes, mühendis olmamasına rağmen “Nereye müdahale edelim?” gibi sorular sordu. 3 tane vinç dayanmıştı, onlar biz yönlendirdik. Hep bizden fikir aldılar, bu çok da hoş bir şeydi. Orada bir nevi spontane bir çalışma oldu. Örneğin, AKUT ekiplerinde teknik eleman çok az. Bize sordular, yani inşaat mühendisleri, mimarlar, inşaat teknikerleri. Bizim bir sürü elemanımız var, bu tür ekiplerde görev alabilirler yani. Sonuçta kolon, kiriş birleşimleri nasıl olur, deprem nasıl etki yapar bunları bu insanlar çok iyi bildiği için, bu insanları da yönlendirebilirler.
Depremin üstünden 2 ay geçti, bu geçen 2 ay sürecinde yerel yönetimlerden tutun kaymakamlıklara, meslektaşlarınıza, meslek odanıza varana kadar genel olarak bir ders alındı mı? Buna depremle ilgili gerek eğitsel gerek önlem alanında neler yapıldı? Bu konuda gözlemleriniz neler?
Çok konuşanlar oldu, depremle ilgili televizyonda çok büyük bir hata o da şu: Hep jeofizik mühendisleri çıkartıldı. Jeofizik mühendisi depremselliği gösterebilirler, fay hatlarını gösterebilirler; ama deprem etkisi binada oluyor. Binayı kim yapıyor, mimarlar ve mühendisler. Mimarlar tasarlıyor, mühendisler hesabını yapıyor. Bu insanların olması lazım. Jeofizik mühendisinin binanın yapımıyla ilgili fikir beyan etmesi bile düşünülemez.
DEPREMZEDELER HAYATIN GERÇEĞİYLE KARŞI KARŞIYA
Meslek odanız, yani inşaat odası topyekûn TMMOB’den bu konuda beklentiniz nedir? neler yapabilirler? Önerileriniz nedir?
Bizim odalar bu konuyla ilgili toplantılar yaptı, çözüm önerileri sundu, birçok çalışmalar yaptı ama bundan ziyade bu işin biraz daha toplum bilinciyle alakası var. Şuan deprem unutulmaya başlandı, gidip deprem mağdurlarıyla konuştuğumuzda vaatler verildi, algıda seçicilikten dolayı vatandaşta o vaatlerden kendisine en uygun olanına göre biz şunları alacağız, şu yardımlar olacak, TOKİ gelecek… Müthiş bir bilgi kirliliği var. İnsanların binaları orta hasar, ağır hasar, binalarında oturamıyorlar. Hasarlı binalarda vatandaşlar eşyalarını bile alamadı. Böyle sıkıntılı bir dönemde insanlar ne yapacağını bilmiyor. Deprem mağdurları hayatın gerçekleri ile karşı karşıyalar. Birçoğu kirada, kirasını ödeyemiyor. Belediyenin, kamunun sağladığı yerlerde kalıyorlar. Herkesin mali durumu bir değil. Ben devamlı bunu söylüyorum, binalar yaşlandıkça insanlarda yaşlanıyor. Bu binaların tekrar, yeniden yapılması gerek. Hükümetimiz üç dört noktada deprem ile ilgili biz yapacağız dediler rezerv konut talep ettiler. Onların belirttiği bölge dışında da yerler var. Oralarda ki ağır hasarlı binalar kendi kaderine terk edildi. Orta hasarlı binalarda DASK’tan ciddi ödeme alamıyor insanlar, DASK insanlara 500 lira 1-2-3 bin lira gibi sembolik rakamlar teklif ediyor.
Yeni çalışmalar var İzmir’de ki belediyelerin bu konuda çalışmaları var. Kooperatif yapılanmasıyla ilgili teşviklerden söz ediliyor. Ada bazında yapılanmalarla ilgili konuşmalardan söz ediliyor. Şimdi ada bazı dediğin zaman binada birlikteliği sağlamak çok zor olduğunda, adada olduğunda insan sayısı artıyor, birliktelik sağlanması daha zor bir hale geliyor. Biz de bununla ilgili mimar, ekonomist, avukat arkadaşlarımızla bazı modellemeler yaptık, çözüm önerileri sunduk.
Müşavirlik çatısı altında insanlara kendi binasını kendileri yapsınlar, bir bütçe oluştursunlar. Bunu da sağlamak için insanların bilinçlenmesi gerekiyor. Ekstra imar fazlalıkları olacak ya da dairesi 110-120 metrekaredir 80-90 metrekareye düşecek. Zaten toplum olarak eski alışkanlıklarımızı kaybettik, artık insanlar birbirlerine çok fazla gidip gelmiyor. 3+1, 4+1 dairelere çokta gerek yok. İnsanlar birbirlerine yemeğe gittiklerinde kafede buluşuyor artık. 2+1, salon-mutfak bile olsa saire insanların barınma ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli.
Bu süreçte biz panikle binasının ağır ve orta hasarlı olmayan insanlarla birden kentsel dönüşüme girmek istediklerini gördük. Geçen Karabağlardan bir grup vatandaşla bir araya geldik. Eski imar durumlarına göre binalar yapılmış, 23 tane 3 artı 1 daire var 115-120 metrekare kadar. Yeni imar durumunda yapıldığında yamaçta kalan yeni imar durumunda ekstra emsal verilmiyor. Verilmediğinden dolayı da yeni imar durumu anca 1 attı 1’le yapılabiliyor. 1 artı 1’e de müteahhitler 250-300 bin arası gibi bir fiyat istemişler. Ben de dedim boşuna o parayı vermeyin, binanızın arsasını satın koyun cebinize. Gidin istediğiniz yerden daire alın kendinize.
Emekli bir hocamız vardı, o hala o bina da oturuyor. Bina eski imar planına göre yapıldığı için yeni şartnamede orası tabi ki çürük çıkacak. Teknik bir eleman olarak oranın yıkılıp yapılmasını tavsiye ederim ama insanların en temel hakkı olan barınma hakkını da ellerinden alamazsın. Kentsel dönüşüm yasasının şu anda anayasayla da çatıştığı noktalar var. Anayasada mülkiyet hakkı denen şey, insanların yaşam hakkıyla hemen hemen aynı derecede. Bununla ilgili bir güncelleme yapılacaktı, hala yapılmadı. Şimdi bu insanın barınma hakkını elinden alamazsın, adam gidip sokakta kalamaz. Evi var, oranın yapılması için ekstradan borca girecek, emekli bir insan. Asgari koşulları sağlasın ne yaparsa yapsın, böyle bir ortamda yok. Bir de bazı işgüzar insanlar oluyor, ben hemen sokarım, müteahhitle anlaşırım, şunu yaparım bunu yaparım. Kolay yoldan köşe dönmece anlayışlar var bunlarda sistemi zora sokuyor. Bir bina kentsel dönüşüme gidecekse önce denetlenebilir ve şeffaf bir yapılanma şeklinde gitmeli.
KOOPERATİF SİSTEMİ YERİNDE OLUR
Kentsel dönüşümle ilgili somut çözüm öneriniz nedir?
Kentsel dönüşümle ilgili çözüm önerimiz, iyi bir müşavirlik hizmetinin alınması, müşavirlik hizmetinde gerçekten bilen uzmanların olması. Örneğin kat karşılığı arsa sözleşmesinin iyi, işi bilen avukatlar tarafından yazılması. İnşaat mühendisi ve mimarlarla birlikte avukatların yönlendirmeleriyle koruma aldırtması ve insanların rahatça binasını bölüştürebileceğinin imkânın sunulması. Bununla ilgili örneğin insanlar projesini yapmalı. Hemen insanlar müteahhitte giderim diyorlar, İzmir’de baktığımız zaman kentsel dönüşüm olacak. Bornova’daki, Manavkuyu’daki daire başı 400-500 bin lira gibi rakamlarla yerleri yapacağını söylüyor müteahhitler. Ki zaten bu enflasyonist ortamda da o rakamlar gerçekle örtüşüyor. Bir de İzmir’deki müteahhitler ağırlıklı olarak kat karşılığı iş yaptığı için kar amaçlarını da bildiğimden, belli rakamların altında zaten bu işi yapamazlar. Burada belediyenin sunmuş olduğu kooperatif tarzı. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin de yapılacağını duyduk. Bununla ilgili çalışma yapılırsa kooperatif şeklinde ama eskiden kooperatif dediğimizde onlarca yıl bin yapılmıyor, mağdurlar oluyor. Uygun bir şekilde paralarını belli bir rakam olarak kooperatif sistemine aktarmalılar. Baktığın zaman müteahhitlik kar güden bir sistem. Müteahhit kar gütmeden kimsenin binasını yapmaz.
Yorumlar
Kalan Karakter: