

Kerbela faciasının
yaşanmasına yol açan, siyasal çekişmeler ve iktidar mücadeleleri, günümüz
dünyasında İslami yorumların iki ana akımını teşkil eden Şii ve Sünni düşünce
akımlarının oluşmasını, şekillenmesini ve kurumsallaşmasını beraberinde
getirmiştir. Süreç içerisinde itikadi ve fıkhi yorum farklılıklarından
kaynaklanan iki ana mezhep haline gelen bu düşünce ekollerinin ortaya çıkışı
başlangıçta bütünüyle siyasi kaynaklıdır. Bu süreçte ortaya çıkan ve günümüzde
Afrika kıtasının, bazı bölgelerinde az sayıda bile olsa müntesibi bulunan ve
Haricilik (İbadilik) diye adlandırılan düşünce akımı da yine o dönem yaşanan
siyasal gelişmeler sonucu ortaya çıkmış olan bir ekoldur.
İslam tarihinde siyasi
suikastler zincirinin başlatıcısı olarak anılan Hariciler, Kendileri gibi
düşünmeyen herkesi Tekfir ederek, İslamın dışında sayan bir anlayışın
temsilcileri olmuşlardır. Günümüz İslam dünyasında da harici geleneğin
temsilcileri olan ve tekfir düşüncesini savunan siyasal gruplar bulunmaktadır.
Tarihi sürece tekrar
dönecek olursak;
Hz. Osman’ın katillerinin
bulunmadığı ve cezalandırılmadığı gerekçesiyle biat etmeyen ve Hz. Ali’nin
halifeliğini tanımayıp isyan eden Şam Valisi Muaviye ile Hz. Ali kumandasındaki
iki ordu Fırat Nehri’nin batı yakasında karşı karşıya geldi. Ve tarihi
kaynaklarda göre iki ayı aşkın süren bu savaş sırasında iki taraftan da çok
sayıda insan öldü. Savaşın seyrinin Hz. Ali lehine değişmeye ve Muaviye
ordusunun dağılmaya yüz tuttuğu bir esnada, Muaviye ordusunda savaşa katılan,
kurnazlığı ve hilekârlığı ile meşhur olan Amr bin as, Muaviye’den Mısır
Valiliği sözünü aldıktan sonra, müthiş bir hile ile savaşın seyrini bir anda değiştirdi.
Amr bin as’ın önerisiyle,
Şam Ordusu Mızraklarının ucuna Kuran-ı Kerim sayfaları takıp, Hz. Ali’nin
ordusuna gelerek, ”Allahın Kitabında
birleşelim, Allahın kitabını hakem yapalım” dediler. Bunun bir hile
olduğunu anlayan Hz. Ali “Bu bir savaş
hilesidir. Bu doğru değildir” dediyse de onu dinlemediler. Hz. Ali’nin
ordusunda bulunan askerlerin savaşma azmi bir anda yıkıldı ve işi hakeme havale
etmeye karar verdiler. Hakeme gitme kararı işi çözmek bir yana daha da karmaşık
hale getirdi. Hz. Ali ordusunda bulunan başka bir grup bu kez, ”Niçin hakem olayına rıza gösterdin” diye
isyan ettiler. Hz. Ali bunlarla anlaşma yollarını denediyse de başarılı
olamayıp, bunlarla da savaşmak zorunda kaldı.
İslam tarihinde Hariciler
diye adlandırılan olan bu grup, daha sonraları hakem olayı nedeni ile Hz. Ali
ve Muaviye’nin öldürülmesi kararını verdi, Hz. Ali bu grup tarafından şehid
edildi ama Muaviye yaralı olarak kurtuldu.
Hakem olayında Amr bin
as’ın kurnazlığı ve hilekârlığı ile sonuç alınamayınca Sıffın Savaşı diye
adlandırılan savaşta iki taraftan binlerce insan öldürüldü. Daha sonra Hz. Ali’nin
hariciler tarafından şehit edilmesi ile birlikte, Muaviye rakipsiz kalarak,
halifeliğini ilan etti ve biat toplamaya başladı.
Muaviye nin bu tavrından
rahatsız olduklarını ifade edenler, Hz. Ali’ nin büyük oğlu Hz. Hasan’a gelerek
biat ettiler ve halife olarak tanıdılar. İnsanların savaşma yönündeki
yılgınlığını gören ve daha fazla kan dökülmesini istemeyen Hz. Hasan, Muaviye
’ye anlaşma yapma çağrısında bulundu. Nihayet taraflar belli şartlar
çerçevesinde anlaşmaya vardı. Anlaşmanın en önemli maddesi ise Muaviye yaşadığı
sürece hilafetini sürdürecek ama kendisinden sonra vasi tayin etmeyecekti.
Başlangıçta tüm şartları kabul eden Muaviye, daha sonraları oğlu Yezid’i
veliaht tayin ederek biat topladı ve Hz. Hasan’ı ise hanımı eliyle zehirleterek
öldürttü.
Tüm bu yaşananlardan sonra
tarih sahnesine Kerbela faciasının mazlumu ve peygamberi direnişin öncüsü ve
zulme karşı başkaldırının sembolü Hz. Hüseyin çıkmıştır.
Muaviye’nin ölmesiyle birlikte
kendini halife tayin edip biat toplayan ve Emevi Devleti’nin ikinci halifesi
olarak iktidara gelen Yezid’e karşı, Mekke, Medine ve diğer bölge
Müslümanlarından ciddi tepkiler yükselmeye başlamıştır. Bu tepkiyi
gösterenlerin en başında, Yezid’in fısk ve fucuruna boyun eğmeye niyetli
olmayan Hz. Hüseyin gelmektedir.
Yezid’e tepki gösteren
kitleler Hz. Hüseyin etrafında toplanarak, kendisine biat etmiş ve halife
olarak tayin etmişlerdir. Bu arada Küfe halkı da Hz. Hüseyin’e gönderdikleri
elçiler aracılığı ile kendisini Küfe’ye davet etmiş ve Yezid’e karşı yapılacak
olası bir savaşta onun safında savaşacaklarını taahhüt etmişlerdir. Bunun
üzerine amcası oğlu Müslüm bin Akil’ı Küfe’ye gönderen Hz. Hüseyin, gelen
olumlu haberler üzerine ailesi ve arkadaşları ile birlikte Küfe’ye doğru
harekete geçmiştir. Küfe halkının babasına da ihanet ettiğini ve dolayısıyla
güvenilmemesi gerektiği yolunda ki önerileri ise dikkate almamıştır. Oysa
gerçek, Yezid tarafından Küfe Valiliği’ne tayin edilen Ubeydullah bin Ziyad
tarafından Müslüm ve çevresindekilerin şehit edilerek, Küfe halkının sindirildiği
ve saf değiştirdiği şeklindedir. Hz. Hüseyin gerçeği öğrendiğinde artık çok geç
olduğunu anlamış ama Rabbine tevekkül ederek yola devam etmiştir.
Kerbela bölgesinde Yezid’in
askerlerince kuşatılan ve Mekke’ye dönme isteklerine olumsuz cevap verilen Hz. Hüseyin,Yezid’e
biat etme taleplerini reddetmiş, Hz. Peygamberin Ehli Beyti’nden biri olarak, Kuran-ı
Kerim de zikredilen “Zulme rıza zulümdür”
ayeti kerimesinin ruhuna uygun davranarak zulme karşı direnmiştir. Aile bireyleri
ve çevresinde bulunanlarla birlikte (bazı rivayetlere göre 72 kişi, diğer bir
rivayete göre ise 100’ün üzerinde) kendisine gönül verenler ile birlikte
susuzluğa mahkûm edilerek, uzun süre kuşatma altına alınmış ve daha sonra
benzeri görülmemiş bir saldırı sonucunda katliama tabi tutulmuşlardır.
Hz. Hüseyin aile fertlerinin
bazı fertleri esir alınarak Şam’a götürülmüştür. Yezid’in askerleri tarafından
kesilen kafası da yine Şam’a götürülüp Yezid’e teslim edilmiştir.
Beşinci Raşid Halife
olarak kabul edilen Ömer bin Abdülaziz’in hilafetine kadar Emevi devletinde
hutbelerde bile Hz. Ali ve çocuklarına lanet okuma gibi çirkin bir gelenek
devam etmiştir. Ömer bin Abdülaziz’in hilafeti ile birlikte bu çirkinliğe son
verilmiştir.
İslam dünyasında ilk
siyasi ayrılık ve daha sonra fıkhi ve itikadi ayrılığa yol açan bu facia, ister
Şii, isterse Sünni mezhebine mensup olsun tüm Dünya Müslümanlarınca lanetlenmiş
ve lanetlenmeye devam etmektedir. Tüm Müslümanlar çocuklarına Ali, Hasan,
Hüseyin isimlerini takarken İslam dünyasında Muaviye, Yezid gibi isimlere
rastlamak mümkün değildir. Sünni dünyasının mezhep imamları Ebu Hanife ve İmam
Şafii gibi isimler Hz. Hüseyin ve Ehlibeyti savundukları için dönemin
hükümdarları ve bazı çevrelerce Rafizi olarak suçlanmalarına rağmen asla bu
görüşlerinden taviz vermemişlerdir.
Sonuç olarak; Kerbela faciasında Mazlum olarak şehid edilen Hz .Hüseyin ve
ashabının acıları günümüzde bile tüm inanan yürekleri kanatmaya devam
etmektedir.
Tüm inananların bu faciadan çıkarması gereken
dersler ve ibretler vardır. Yezid ve Hüseyin’in misyonu ve günümüzde neyi
temsil ettiklerini çok iyi bilmesi gerekir. Çünkü Yezidi ve Hüseyni anlayışın
çatışması bu gün yeryüzünde olanca şiddeti ile sürmektedir.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: