

Yaşadığımız toplumda
günlük hayat içerisinde,kısmen yada tamamen hakimiyet kurmuş olan bir psikoloji
vardır, “korku psikolojisi”.
Bir vatandaş,bir devlet
dairesine gider, ilgili evrakı memura uzatır. Memurdan agresif bir hareketle
karşılık görür, vatandaş korkar ve susar. Ancak vatandaş içinden şöyle düşünür “Şimdi benim bu devlet dairesinde yada daha
başka üst mevkilerde bir tanıdığım olsaydı da ben de sana karşılık verseydim
sonra şikayet etseydim seni ona sen görseydin.”
Yukarıdaki olayda normal
olan hiçbir eylem ve düşünce yoktur. Kimin ne ile görevli olduğu, bu görevi
nasıl yapması gerektiği ve bu görev esnasındaki hal ve hareketlerinin hangi
ölçüler içerisinde olması gerektiği sorgulanamıyor.
Sadece orman kanunları içerisinde bir tavır ve düşünce biçimleri ile olaya
bakılıyor. Hakkı yenen vatandaş memurun tavrına nasıl karşılık vermesi
gerektiğini bilmiyor, güçlü olmadığı için memuru korkutamıyor ve hak aramanın
sadece güçlü olup korkutmakla olduğunu düşündüğünden ve bu gücü de
olmadığından dolayı eli kolu bağlanıyor.
Yukarıdaki olayda korku
psikolojisinin ve buna bağlı olarak gelişen şiddet kültürünün yansıması vardır.
Memurun tavrı “psikolojik şiddet” vatandaşın tavır
karşısındaki suskunluğu ve içinden geçirdiği düşünceler korku psikolojinin
sonucudur.
Korku psikolojisinin hakim
olmadığı bir atmosferdeki gelişme şu şekilde olmalıydı.
Memur, görevli olduğu
konumun ve vatandaşa karşı yükümlülüklerinin bir lütuf değil bir hizmet ve kendi günlük dünyasının stresinin yada egosal
dürtülerinin hizmetle yükümlü olduğu vatandaşa karşı onur kırıcı bir tavırla
yansıtmaması gerektiğinin bilincinde olurdu.
Vatandaş ise uğradığı
psikolojik şiddetin karşısında insan hakları ilkelerinin de aşağıdaki maddeleri
gereğince
1- Madde 1-Bütün insanlar özgür, onur ve haklar
bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı
kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
2- Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce,
insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
3- Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal
kişiliğinin tanınması hakkı vardır.
Kendisine yapılan
tutumun insan hakları ilkelerine aykırı olduğunun bilinci ile önce memura,sonra
şefine ,müdürüne ve silsile ile üst kurumlara ilgili şikayetlerini yaparak
kendisine tanınmış insan haklarını korumak ve hakkını aramak bilincinde
olmalıydı.
Korku psikolojisinin
hakim olduğu bir toplumda her şeyin anormal yaşanması da kaçınılmaz bir
durumdur. Korku baskıyı,baskı stresi doğurur. Stres altındaki insanların ise
eylemleri dengesiz eylemlere dönüşür.
Sokakta, belediye
otobüslerinde, devlet dairlerinde, günlük hayatın yayıldığı her yerde; hiç
yoktan kavgaların, şiddetin ve cana mal olan vukuatların temelinde korku-şiddet
psikolojisi ve bunun getirdiği dengesiz tepkilerin sonucu vardır. Mesela meşhur
omuz atma kavgası. Omuz omuza çarpışan iki kişi birbirlerine tebessüm ederek
geçemiyor,bunun doğal bir olay değil bir güç gösterisi olduğunu düşünüyorlar. Çünkü
korku-şiddet psikolojisi içinde olayı dengesizce değerlendiriyorlar ve
tepkilerini dengesizce veriyorlar.Çünkü korku ve stres dengesizlik meydana
getirir ve bu dengesizlik günlük hayatın her alanına şiddetle yansır.
Şiddet ,korku
psikolojisinin bir sonucudur. Çünkü şiddet korkunun nedenidir. Çünkü şiddet acı
çektirir,korkunun temelinde de acı çekebilme ihtimalinin olması vardır.
Korkuların yansıma
şekli değişik olsa da temelinde acı çekmek ya da acı çekebilme ihtimaline
yaklaşmak vardır.
Korkutmak için ise güçlü
olduğunu göstermeye ve korkuyu getiren kaba gücü ya da psikolojik şiddeti de uygulama potansiyeline sahip olduğunu
gösteren eğilimlerin kendinde var olduğunu göstermeye ihtiyaç vardır. Yani
şiddet korkunun yegane aracıdır.
Sorunun çözümü için
hepimizin düşünmeye ihtiyacı vardır. Günlük hayatta olayları olduğu gibi
konuşmak yerine neden güç gösterisine gireriz? Neden bir memur hata yaptığında
ona hatasını anlatmak,bir belediye otobüsüne kapasitesinin üstünde yolcu
bindirildiğinde bu durumun yanlış olduğunu anlatmak yerine,neden ben sana
gösteririm gibi bir yaklaşımın içine gireriz? Bugüne kadar bunun bize ne faydası oldu? Neden toplumumuzda kısmen yada
tamamen korku psikolojisinin hakimiyeti içinde sorunlara yaklaşmaktayız, korkup
susmakta ya da korkutup kovalamaktayız?
Korku psikolojisi
sadece kendini günlük hayatta değil ülkenin kaderini belirleyen siyasi
olaylarda da hissettirmiştir. Siyasilerin üsluplarından, siyasilere “militarizmin”
verdiği balans ayarlarından ve darbelerle ülkenin gidişatının değiştirilmesinde
kullanılan yegane güç “korku psikolojisidir”.
Siyasi egemenliğin
devamında ve hizmet ettiği ideolojinin topluma hakim olmasında da kullanılan
güçtür korku.
Toplumlarda adalet
terazisini dengeleyen mahkemeler bireyi korumakla yükümlü iken ülkemizdeki
mahkemelerin ana prensipleri devleti bireyden korumak olmuştur. Çünkü devlet
vatandaştan korkmuştur. Korkunun
gereği olarak kendini koruma içgüdüsünün getirdiği baskıdan dolayı adalet
terazisini devletten yana ağır basması için ayarlamıştır.
Devlet vatandaştan, vatandaş
devletten korkmuş ve aralarında sağlıklı bir iletişim kurulamamıştır. Çünkü
korkan devlet korunmak için düşünceyi kısıtlamış, düşüncesi kısıtlanan vatandaş
uçsuz bucaksız hayal dünyasına düşünce tohumları yerine korkuyu ve korunma
reflekslerini yerleştirmiştir.
Günlük hayat içinde, siyasi
hayatta ve günlük hayatı düzenleyen kurumlarda düzenleyici hep korku olmuştur.
Kendi iç hukukunu
sağlıklı temeller üzerine kuran gelişmiş ülkelerin vatandaşlarının gelişmemiş
ülkelerdeki vatandaşlara göre kendilerine güvenleri daha fazladır.
Çünkü gelişme
çağlarında kendilerini ifade etme hakkı daha fazla verilir.
Mehmet ilkokul 5.sınıf
öğrencisiydi, sınava çok iyi hazırlandı ve sınavı da oldukça iyi geçti. Ancak
sınav sonuçları açıklandığında 60 aldığını öğrendi, kabullenemedi…
Ürkek bir sesle “Öğretmenim
ben daha iyi bir sonuç bekliyordum neden az aldım acaba rica etsem yazılı
kağıdımı bir daha kontrol eder misiniz? “ dedi.
Öğretmeni “Ahmet” dedi
dişlerini sıkarak. Ben bir kontrol edeyim ama bütün noktalama işaretlerine bir
bakayım. Zayıf alırsan ağlama benden günah gitti” dedi.
Ve Mehmet korktu, bir
daha hiçbir şeye itiraz etmedi.
Bu korku psikolojisini
üreten bizleriz. O körpe beyinlere korkuya itaat ettiren, hak aramasını teşvik
etmek yerine körelten bizleriz.
Mehmet hakkını aramaz
ama memur olduğunda da hakkını aratmaz. Mehmet kendisine öğretilen mirasa sahip
çıkıyor çünkü.
Çocuklara hak aramasını
öğretelim. Çocukları korkutarak değil konuşarak disiplin etmeye çalışalım. Disiplinin
kaba kuvvet değil sistematiklik olduğunu anlayalım. Ve üzerimize düşeni biz
yapalım.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: