
-Sayın Önal, edebi metin yazma serüveninizi bize anlatır mısınız?
Elbette her yazarın yazım hayatına bir başlama serüveni vardır. Ancak öncelikle okumak, zihin ve düşünce yönünden beslenmek gerekiyor. Bu beslenme de okumaktan geçiyor. Ben biraz kitap okuma konusunda seçici olmayı tercih edenlerdenim. Yani her elime geçen kitabı okumalıyım ya da okuyacağım diye bir kaygıya düşmedim. Öncelikle Türkiye’deki öykü alanında çığır açmış, ortaya koyduğu yapıtlarla temel taşı olmuş yazarları okumayı tercih ettim. Zihin ve düşlem kurgusu olarak belli bir beslenmeye ulaşınca yazım oluşmaya başladı. Bu zaman diliminde edebiyat dergilerini takip etme süreci yaşadım. Bilindiği gibi edebiyat dergileri bir okul gibidir. Edebiyatçı yetiştirir. Öyküde belirli bir yeterliliğe ulaşınca edebiyat dergilerine öykü gönderme süreci başladı. Birçok edebiyat dergisinde öyküler kaleme aldım. Ve sonra kitaplar oluşmaya başladı.

-Öykü yazınımız romana nazaran daima daha hareketli olmuştur. Tarihsel süreç içinde kendinizi yakın gördüğünüz bizden ve yabancı öykü yazarları kimlerdir?
Öykü, romana nazaran daha kısa olması hasebiyle her bir öyküde ayrı bir heyecan duyuyorsunuz. Tabi öykünün yazımı heyecanlı olduğu gibi biraz da zordur. Çünkü öykü kısadır. Bunu en iyi anlatan cümle “dar alanda kısa paslaşmalar” olsa gerek. Bazen bir öykünün nasıl biteceğini nasıl sonuçlanacağını ve bu akım sürecini siz kestiremeyebiliyorsunuz. Zihin ve kalem sizi nereye götürüyorsa oraya doğru sürükleniyorsunuz. Bazen de öyküye öyle bir hakim oluyorsunuz ki, bir ipi avuçlarınızda sıkı sıkıya tutmak gibi. Karakterler, zaman ve mekan siz nasıl istiyorsanız öyle oluyor. Dediğim gibi ben hep edebiyat dünyasında bir mihenk taşı olmuş yazarları tercih ettim. Onları okumadığım bir günüm yok diye bilirim. Beni en çok etkileyen ve besleyen diyeyim Sait Faik Abasıyanık olmuştur. Yazım üslubu olarak kendimi Sait Faik’e daha yakın buluyorum. Tabii, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet beni en çok etkileyen yazarlar olmuştur. Yazdıkları ve ortaya koydukları yapıtlar hep başucu kitaplarımdır. Dünya edebiyatından Gogol, düşünce ve zihin olarak beslendiğim bir yazar.
-Öykülerinizde mekan daha açık bir şekilde şehir nasıl yer alır?
Öyküde, okuyucunun zihnini yormayı severim. İsterim ki okuyucu öykünün içerisine girsin. Öykünün akıcılığında, öyküye hakim olduğum zaman karakterleri, çok farklı zaman mekan olgularına yerleştiriyorum. Öykü kendi izleğinde akarken birden kesilebiliyor ve öykünün içerisinde bir başka karakterden bahsedebiliyorum. Sonra bu karakterleri aynı mekan ve zaman diliminde birleştirebiliyorum. Bu da bana en çok sorulan sorulardan birisi oluyor. Öykünün içerisinde sırlar gizlemek gibi. Daha bir melankolik. Sisli bir havanın içerisine bakmak veya buğulu bir camdan dışarıyı seyretmek gibi diyebilirim.
-Öykülerinizin konusunu belirlemede nasıl bir süreç izliyorsunuz? Bir öykü tamamlama sürecinizi anlatır mısınız?
Yazmakla esinlenmek arasında sıkı bir ilişki olduğuna inananlardanım. En ufak bir şey size kocaman bir öykü yazdırabilir. Görmüş olduğunuz kanadı kırık kuştan da esinlenebilirsiniz, bir kitap veya yazı okurken içerisindeki bir cümleden de esinlenebilir ve o cümleden yola çıkarak bir öykü kaleme alabilirsiniz. Yaşamış olduğumuz evrenin içerisinde bulunan canlı cansız her bir varlık bir öykü çağrıştırabilir. Gözlemlemeyi bu konuda çok önemserim. Özellikle insanı çok iyi gözlemlemeniz gerekiyor. Hani derler ya “kıyıda, köşede kalmış” diye. İşte bu kıyıda köşede kalmış belki de kimsenin fark edemediği karakterleri gün yüzüne çıkarmaya çalışıyorum. Sait Faik’in “Şu köşedeki ihtiyarı görmüyor musun? Asıl hikaye odur” cümlesindeki gibi, fark edilmeyeni fark edebilmek.
-Masanızdaki çalışmalardan ve yazma ihtimali olan metinlerinizden ipucu verir misiniz?
Şu an yeni bir öykü kitabı üzerinde çalışıyorum. Muhtemelen 2022 yılı içerisinde okuyucuyla buluşacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: