CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Muğla'da düzenlenen “Toprağımızı Vermiyoruz” mitinginde yaptığı açıklama yaptı.
“Savaştayız, saldırıdayız. Birileri geleceğimize savaş açmış, birlikteliğimize savaş açmış, demokrasiye savaş açmış. Biz de bunun karşısında demokratik direnme hakkını kullanıyoruz ve kötülükle savaşıyoruz. Biz kazanacağız, iyiler kazanacak, haklılar kazanacak, halk kazanacak, zeytin ağaçları kazanacak; doğa, çevre mücadelemiz kazanacak” diye kitleye seslenen Özel, “Her dinde kutsal olan zeytin ağacı dinimiz İslamiyet’te de kutsaldır. Böyle bir güzelliği korumamız gerekirken, çoğaltmamız gerekirken 23 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar, 23 yılda 11 kez zeytine Meclis zemininde saldırdılar.
İlk kez toplumdan gelen bütün tepkilere, verilen bütün mücadeleye rağmen kanunu hem de koordinatlar belirtmek suretiyle, adrese teslim şekilde bu saldırıyı gerçekleştirdiler. Görenen sadece Akbelen’deki saldırı değil; bundan sonraki süreçlerde yasanın içindeki fevkalade tehlikeli maddelerle izin süreçlerinin çok hızlanacağı… doğa katliamlarının artarak hızlanacağını biliyoruz.
Bunun için buradan AYM’ye, değerli üyelerine, hakimlere çağrımızdır, bu kararı verirken lütfen ellerini vicdanlarına koysunlar, bugünü değil yarınları düşünsünler” dedi.
Mitingde konuşma yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şunları söyledi:
“Bugün farklı siyasi partilerden üyeleri, seçmenleri, farklı görüşleri bir arada bulunduran bu meydan bir Meclis’tir. Demokrasilerde millet vekaletini verip 5 yıl köşede oturmaz. İzler, denetler, müdahale eder. Kendisiyle ilgili her konuda söz söylemeye devam eder. Eğer iktidarlar milletin aleyhinde işler yaparsa millet, halk itiraz eder ve meydana kendi çıkar. Tüm tepkilere rağmen Ankara’daki Meclis Muğla’nın toprağına, zeytinine, doğasına kasteden bir düzenleme yaptı. Eğer o Meclis, sizin sesinizi duymadıysa, duymuyorsa bugün bu Atatürk Meydanı artık Meclis’in kendisidir.
“ZEYTİN AĞAÇLARI SİZDEN ÖNCE DE VARDI, SİZDEN SONRA DA OLACAK”
Her inançta kutsal olan zeytin ağacı, ’ölmez ağaç’ olarak bilir. Efsaneye göre zeytin ağacı tarihte bu topraklarda yaşamış olan Homeros'un kulağına eğilir der ki ‘Herkese aitim, kimseye ait değilim. Senden önce de vardım, senden sonra da ben olacağım.’ İşte zeytin böyle bir ağaç. Kendisini koyların sahibi bilenlere, kendsinin ağaçların, çevrenin sahibi bilenlere, 'parasını veririm, yasasını çıkarırım, keserim' diyenlere zeytin ağacının Homeros’un kulağına fısıldadığını söylemek lazım. Sizden önce de vardı, sizden sonra da olacak. O kazanacak, kötülük kaybedecek. Siz kaybedeceksiniz.
“AYM’YE ÇAĞRIMIZDIR; TORUNLARIMIZ İÇİN SİZDEN ADALET BEKLİYORUZ”
Her dinde kutsal olan zeytin ağacı dinimiz İslamiyet’te de kutsaldır. Zeytin ağaçları barışın, bereketin ve huzurun simgesidir. Varlığının faydası saymakla bitmez. Aynı zamanda bir üretim, bir sanayi ve bir kalkınma aracıdır. İnsanlara iş olur, aş olur. Böyle bir güzelliği korumamız gerekirken, çoğaltmamız gerekirken 23 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar, 23 yılda 11 kez zeytine Meclis zemininde saldırdılar. Bunun son 14 yılına bu saldırıların teklifine bizzat şahidim. Gün oldu komisyonlarda sabahlandı, gün oldu son dakika Genel Kurul’dan döndü ama bu mücadele hiç bitmedi. İlk kez toplumdan gelen bütün tepkilere, verilen bütün mücadeleye rağmen kanunu hem de koordinatlar belirtmek suretiyle, adrese teslim şekilde bu saldırıyı gerçekleştirdiler. Görünen sadece Akbelen’deki saldırı değil. Bundan sonraki süreçlerde yasanın içindeki fevkalade tehlikeli maddelerle izin süreçlerinin çok hızlanacağı, çoğu zaman mekanizmaların arkalarından dolaşılacağı ve bundan sonraki, süreçte eğer bu kanun, bu haliyle kalırsa doğa katliamlarının artarak hızlanacağını biliyoruz. Bunun için buradan AYM’ye, değerli üyelerine, hakimlere çağrımızdır, bu kararı verirken lütfen ellerini vicdanlarına koysunlar, bugünü değil yarınları düşünsünler, kendilerini değil torunlarının, gelecek kuşakların, bu ülkenin talan edilmesine değil zeytinine, doğasına, çevresine ihtiyaç var. AYM’ye çağrımızdır, Torunlarımız için sizden adalet bekliyoruz.
“KAMU YARARI GÖZETMEYEN, GÖZÜ DÖNMÜŞ MADENCİLİĞE SONUNA KADAR KARŞIYIZ”
Bu iktidar insanımıza ve doğamıza maalesef iyi gelmedi. 80 yılda sadece bin 186 maden ruhsatı verilmişken AK Parti’nin kara düzeninde 386 bin ruhsat verilmiştir. Bunlar bir yeşil alan gördüklerinde hemen inşaat hayali kuranlardır. Sadece Muğla’da ormanlık alanların yüzde 70’i Muğla topraklarının tamamının yüzde 60’ı maden ruhsatı kapsamına alınmıştır. Bilhassa Yatağan’da 57 köy kaderiyle baş başadır. Köylülere ‘evini bırak, nereye giderse git’ denilmektedir. Tam 820 bin, neredeyse bir milyon zeytin ağacı, binlerce yıllık emek, köylülerin alınteri bir bakanın imzasıyla, bir şirketin para iştahına terk edilmiştir. Türkiye dünyaya 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi açıklamışken aynı iktidar İklim Yasası’nı çıkardıktan birkaç ay sonra zeytinlikleri, ormanları, meraları madene açan yasayı geçirmiştir. Bu bir ikiyüzlülüktür. Zaten İklim Yasası olması gerektiği gibi değildir ama bir yandan karbon sıfır taahhüdü verirken bir yandan zeytinlere, ağaçlara saldırının iler tutar bir tarafı yoktur. Biz madene değil, madenciliğe değil ama bu tarz vahşi madenciliğe, kamu yararı gözetmeyen, gözü dönmüş madenciliğe sonuna kadar karşıyız. Doğayı değil, parayı önceleyen bir sistemin sonuna kadar karşısındayız. Şu anda devlet payının yüzde 0,9 olduğu ve madenlerin tamamen yurt dışındaki farklı ülkelere, odaklara peşkeş çekildiği bu sürece sessiz kalmak, daha önce bugün bu kürsüden defalarca ve haklı bir şekilde söylendiği gibi önüne gelene ‘vatan haini’ diyenlerin bu yaptıkları en büyük vatan hainliğidir.
“GİDİP İCAZET ARADIĞI TRUMP, TÜRKİYE SİYASETİNE İSTİKAMET TAYİN ETMEKTE, SANDIĞI ÖNEMSİZLEŞTİRMEKTE VE BU SÜRECİ OLAĞANLAŞTIRMAKTADIR"
19 Mart tarihinden itibaren partimiz bir yargı tacizinin, ağır bir saldırının, hukuk tanımazlığın karşısındadır, hedefindedir. O günden bugüne 57 eylem ile 10 milyondan fazla vatandaşı bu süreçte itiraz etmek ve mücadele etmek için davet ettik, misafir ettik. Buradan şunu ifade etmeliyim bizim verdiğimiz mücadele bir siyasi mücadele değildir, bir siyasi partinin kendini koruma mücadelesi de değildir. Arkamda isimleri bulunan tüm demokratik yapılar güçlerini demokrasiden, sandıktan alırlar. Partiler sandıkla vardır. Bir ülkede iktidar sandıkla değişiyorsa o ülkede geleceğe güven tüm dünyada da o ülkeye inanç ve saygı vardır. Kendisi demokrasinin nimetlerinden yararlanıp zamanında tren diye tanımlayıp, işine geldiğinde bindiği, işine gelince o trenden inen birisi doğrudan sandığı hedef almaktadır. Gidip icazet aradığı okyanus ötesindeki Trump, kendisine ‘iki yıl sonra seçim var mı, nasılsa sen kazanacaksın’ deyip aslında Türkiye siyasetine istikamet tayin etmekte, sandığı önemsizleştirmekte ve bu süreci olağanlaştırmaktadır.
Milletten, halktan, sandıktan gücünü alanlar meydanlarda verdikleri mücadele ile ülkede iktidarın değişme umudunu ve kimin yöneteceğine sizin karar vermenize ilişkin Cumhuriyet'in en büyük kazanımını korumaktadırlar. Bu birliktelik bizi on binlerle, yüz binlerle, milyonlarla buluştururken biz sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar, sosyalist demokratların ortaya koydukları bu büyük dayanışma, bu büyük mücadeleye minnettarız.
“DEMOKRATİK DİRENME HAKKINI KULLANIYORUZ”
Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek isterim. Ben yolda buraya kavuşmak için yüzlerce kilometre ileriden gelirken tertip komitesi mikrofonlarıyla açılış yaptığında bir büyük cepheden bahsediyordu. Aslında cephe bir savaş tabiridir ve aslında bizler kolay kolay kullanmayız ama savaştayız, saldırıdayız. Birileri geleceğimize savaş açmış, birlikteliğimize savaş açmış, demokrasiye savaş açmış biz de bunun karşısında demokratik direnme hakkını kullanıyoruz ve kötülükle savaşıyoruz. Biz kazanacağız, iyiler kazanacak, haklılar kazanacak, halk kazanacak, zeytin ağaçları kazanacak, doğa, çevre mücadelemiz kazanacak. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hepinizi çok seviyoruz. Biz kazanacağız, siz kazanacaksınız.”
Yorumlar
Kalan Karakter: